12 Eylül 2024 - 8 Rebiü'l-Evvel 1446
Perşembe
ANA SAYFA
|
SURELER
|
AYET KARŞILAŞTIRMA
|
KUR'AN'DA ARA!
|
FİHRİST
|
DOWNLOAD
|
MOBİL
Kullanıcı :
Şifre :
Şifremi Unuttum
KAYDOL
Diğer Mealler...
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Sure Seçiniz
Abese(80/42)
Âdiyât(100/11)
Ahkâf(46/35)
Ahzâb(33/73)
Âl-i İmrân(3/200)
Alak(96/19)
Ankebût(29/69)
Asr(103/3)
A’lâ(87/19)
A’râf(7/206)
Bakara(2/286)
Beled(90/20)
Beyyine(98/8)
Bürûc(85/22)
Câsiye(45/37)
Cin(72/28)
Cum’a(62/11)
Duhâ(93/11)
Duhân(44/59)
Enbiyâ(21/112)
Enfâl(8/75)
En’âm(6/165)
Fâtiha(1/7)
Fâtır(35/45)
Fecr(89/30)
Felâk(113/5)
Fetih(48/29)
Fil(105/5)
Furkân(25/77)
Fussilet(41/54)
Gâşiye(88/26)
Hac(22/78)
Hadîd(57/29)
Hâkka(69/52)
Haşr(59/24)
Hicr(15/99)
Hucurât(49/18)
Hûd(11/123)
Hümeze(104/9)
İbrahim(14/52)
İhlâs(112/4)
İnfitâr(82/19)
İnsan(76/31)
İnşikâk(84/25)
İnşirâh(94/8)
İsrâ(17/111)
Kadr(97/5)
Kâf(50/45)
Kâfirûn(109/6)
Kalem(68/52)
Kamer(54/55)
Kâri’a(101/11)
Kasas(28/88)
Kehf(18/110)
Kevser(108/3)
Kıyâme(75/40)
Kureyş(106/4)
Leyl(92/21)
Lokman(31/34)
Mâide(5/120)
Mâ’ûn(107/7)
Meryem(19/98)
Me’âric(70/44)
Mücâdele(58/22)
Müddessir(74/56)
Muhammed(47/38)
Mülk(67/30)
Mümtehine(60/13)
Münâfikûn(63/11)
Mürselât(77/50)
Mutaffifîn(83/36)
Müzzemmil(73/20)
Mü’min(40/85)
Mü’minûn(23/118)
Nahl(16/128)
Nâs(114/6)
Nasr(110/3)
Nâzi’ât(79/46)
Nebe’(78/40)
Necm(53/62)
Neml(27/93)
Nisâ(4/176)
Nûh(71/28)
Nûr(24/64)
Rahmân(55/78)
Ra’d(13/43)
Rûm(30/60)
Sâd(38/88)
Saff(61/14)
Sâffât(37/182)
Sebe’(34/54)
Secde(32/30)
Şems(91/15)
Şûrâ(42/53)
Şu’arâ(26/227)
Tâ-Hâ(20/135)
Tahrîm(66/12)
Talâk(65/12)
Târık(86/17)
Tebbet(111/5)
Teğâbun(64/18)
Tekâsür(102/8)
Tekvîr(81/29)
Tevbe(9/129)
Tîn(95/8)
Tûr(52/49)
Vâkı’a(56/96)
Yâsîn(36/83)
Yûnus(10/109)
Yûsuf(12/111)
Zâriyât(51/60)
Zilzâl(99/8)
Zuhruf(43/89)
Zümer(39/75)
Satırarası Meal
Kalem Suresi
◄
564
►
Cüz 29
(Diyanet Vakfı Meali)
16.
Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz).
17, 18.
Biz, vaktiyle «bahçe sahipleri»ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı
«İnşâallah» demiyorlardı veya yoksulların payını ayırmıyorlardı.
19, 20.
Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de, bahçe kapkara kesildi.
21, 22.
(Beri tarafta ise) onlar, sabah olurken: Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin! diye birbirlerine seslendiler.
23, 24.
Derken: Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın! diye fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular.
25.
(Evet, yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
26.
Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.
Yanlış yere gelmediklerini anlayınca da 27. âyette meâli verilen sözü söylediler.
27.
Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!
28.
İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size «Rabbinizi tesbih etsenize» dememiş miydim?
29.
Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.
30.
Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
31.
(Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.
32.
Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.
33.
İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!
34.
Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.
35.
Öyle ya, (Allah'a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?
36.
Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?
37.
Yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?
38.
Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?
39.
Yoksa, «Ne hükmederseniz mutlaka sizindir» diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
40.
Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?
41.
Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!
42.
O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.
Arapçada «incikten açılmak» deyimi ile, işlerin güçleşmesi veya bütün hakikatlerin apaçık ortaya çıkması kasdedilir.
سُورَةُ القَلَم
◄
٥٦٤
►
الجزء٢٩
سَنَسِمُهُ
عَلَى
الْخُرْطُومِ
﴿١٦﴾
اِنَّا
بَلَوْنَاهُمْ
كَمَا
بَلَوْنَٓا
اَصْحَابَ
الْجَنَّةِۚ
اِذْ
اَقْسَمُوا
لَيَصْرِمُنَّهَا
مُصْبِح۪ينَۙ
﴿١٧﴾
وَلَا
يَسْتَثْنُونَ
﴿١٨﴾
فَطَافَ
عَلَيْهَا
طَٓائِفٌ
مِنْ
رَبِّكَ
وَهُمْ
نَٓائِمُونَ
﴿١٩﴾
فَاَصْبَحَتْ
كَالصَّر۪يمِ
﴿٢٠﴾
فَتَنَادَوْا
مُصْبِح۪ينَۙ
﴿٢١﴾
اَنِ
اغْدُوا
عَلٰى
حَرْثِكُمْ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَارِم۪ينَ
﴿٢٢﴾
فَانْطَلَقُوا
وَهُمْ
يَتَخَافَتُونَۙ
﴿٢٣﴾
اَنْ
لَا
يَدْخُلَنَّهَا
الْيَوْمَ
عَلَيْكُمْ
مِسْك۪ينٌ
﴿٢٤﴾
وَغَدَوْا
عَلٰى
حَرْدٍ
قَادِر۪ينَ
﴿٢٥﴾
فَلَمَّا
رَاَوْهَا
قَالُٓوا
اِنَّا
لَضَٓالُّونَۙ
﴿٢٦﴾
بَلْ
نَحْنُ
مَحْرُومُونَ
﴿٢٧﴾
قَالَ
اَوْسَطُهُمْ
اَلَمْ
اَقُلْ
لَكُمْ
لَوْلَا
تُسَبِّحُونَ
﴿٢٨﴾
قَالُوا
سُبْحَانَ
رَبِّنَٓا
اِنَّا
كُنَّا
ظَالِم۪ينَ
﴿٢٩﴾
فَاَقْبَلَ
بَعْضُهُمْ
عَلٰى
بَعْضٍ
يَتَلَاوَمُونَ
﴿٣٠﴾
قَالُوا
يَا
وَيْلَنَٓا
اِنَّا
كُنَّا
طَاغ۪ينَ
﴿٣١﴾
عَسٰى
رَبُّنَٓا
اَنْ
يُبْدِلَنَا
خَيْرًا
مِنْهَٓا
اِنَّٓا
اِلٰى
رَبِّنَا
رَاغِبُونَ
﴿٣٢﴾
كَذٰلِكَ
الْعَذَابُۜ
وَلَعَذَابُ
الْاٰخِرَةِ
اَكْبَرُۢ
لَوْ
كَانُوا
يَعْلَمُونَ۟
﴿٣٣﴾
اِنَّ
لِلْمُتَّق۪ينَ
عِنْدَ
رَبِّهِمْ
جَنَّاتِ
النَّع۪يمِ
﴿٣٤﴾
اَفَنَجْعَلُ
الْمُسْلِم۪ينَ
كَالْمُجْرِم۪ينَۜ
﴿٣٥﴾
مَا
لَكُمْ۠
كَيْفَ
تَحْكُمُونَۚ
﴿٣٦﴾
اَمْ
لَكُمْ
كِتَابٌ
ف۪يهِ
تَدْرُسُونَۙ
﴿٣٧﴾
اِنَّ
لَكُمْ
ف۪يهِ
لَمَا
تَخَيَّرُونَۚ
﴿٣٨﴾
اَمْ
لَكُمْ
اَيْمَانٌ
عَلَيْنَا
بَالِغَةٌ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِۙ
اِنَّ
لَكُمْ
لَمَا
تَحْكُمُونَۚ
﴿٣٩﴾
سَلْهُمْ
اَيُّهُمْ
بِذٰلِكَ
زَع۪يمٌۚۛ
﴿٤٠﴾
اَمْ
لَهُمْ
شُرَكَٓاءُۚۛ
فَلْيَأْتُوا
بِشُرَكَٓائِهِمْ
اِنْ
كَانُوا
صَادِق۪ينَ
﴿٤١﴾
يَوْمَ
يُكْشَفُ
عَنْ
سَاقٍ
وَيُدْعَوْنَ
اِلَى
السُّجُودِ
فَلَا
يَسْتَط۪يعُونَۙ
﴿٤٢﴾
◄
٥٦٤
►
Designed by
ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.