5 Aralık 2024 - 4 Cemaziye'l-Ahir 1446 Perşembe

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Tevbe Suresi 59. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Velev ennehum radû mâ âtâhumu(A)llâhu verasûluhu ve kâlû hasbuna(A)llâhu seyu/tîna(A)llâhu min fadlihi verasûluhu innâ ila(A)llâhi râġibûn(e)

Ne olurdu şüpheden sıyrılıp Allah'ın ve Peygamberinin verdiğine hoşnut olsalardı ve Allah yeter bize, yakında lutfeder bize de Allah da verir, Peygamberi de, şüphe yok ki biz, ümidimizi Allah'a bağlamışız deselerdi.

Eğer onlar, Allah’ın ve Elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: "Bize Allah yeter; Allah ileride bize yine fazlından verir, O’nun Elçisi de (bizi adaletle gözetir), biz gerçekten ancak Allah’a rağbet edenleriz. (O’nun rızasını gözetenleriz.)" deselerdi (ya)!..

Oysa Allah'ın kendilerine verdiği ve O'nun elçisinin de verilmesini sağladığı şeylerle yetinip, hoşnut olsalardı ve “Allah bize yeter! Allah bolluk ve bereketinden bize dilediğini verecektir. O'nun elçisi de, bize o malların verilmesini sağlayacaktır. Doğrusu biz umutla ve yürekten, Allah'a yönelmişiz” deselerdi, bu onlar için elbette daha iyi olurdu.

Keşke onlar, Allah ve Rasulünün kendilerine verdikleri pay ve imkânlara razı olsalar:
“Allah bize yeter. Allah ve Rasûlü bize lütuf ve ihsanından verir. Biz, Allah'ın rızasını, sadece Allah'ın rızasını arzuluyoruz.” deselerdi.

Eğer onlar, Allah'ın ve Peygamber'inin kendilerine verdiği şeylere razı olup: "Allah bize yeter. Allah kendi lütfundan bize verecektir; Peygamberi de. Biz ancak Allah'a gönül bağlayanlarız" deselerdi (kendileri için daha iyi olurdu).

Eğer onlar, Allah'ın ve elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: 'Bize Allah yeter; Allah pek yakında bize fazlından verecek, O'nun elçisi de. Biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz' deselerdi (ya)!..

Ne olur, bunlar, Allah ve Rasûlü kendilerine ne verdiyse razı olaydılar da şöyle diyeydiler; “-Bize Allah yeter, Allah bize fazlından yine verir, Rasûlü de... Biz, ancak Allah'a rağbet edicileriz.”

Keşke onlar, Allah’ın ve Resulünün verdiklerine razı olsalardı! “Allah bize yeter, Allah ve Resulü bize ikram ve ihsanda bulunacaklardır. Biz Allah’ı istiyoruz” deselerdi!

Eğer onlar, Allah ve Peygamberinin kendilerine verdiğine razı olup, “Allah bize yeter, yakında bize Allah da lütfundan verecek, Rasûlü de. Biz, Allah'a düşkün kimseleriz ” deselerdi kendileri için daha hayırlı olurdu.[175]

[175] Rağbet kelimesi hakkında geniş bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, VIII, 240-241.

Eğer Allah ile, peygamberinin verdiğine kansalardı, «Bize Allah yetişir, Allah ile peygamberi erdeminden bize verecektir, Allaha özeniriz» demiş olsalardı, daha iyi olurdu

Eğer onlar Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalardı ve: “Allah bize yeter, Allah bolluk ve bereketinde dilediğini bize verecektir, Resulü de bize verilmesini (sağlayacaktır), biz umudumuzu yalnız Allah'a bağlamışız” deselerdi (bu elbetteki kendileri hakkında daha iyi olurdu).

Allâh ve Rasûl’ünün kendilerine i’tâ iylediğine neden râzı olmuyorlar niçün "Allâh’ın ihsânı bize kâfîdir bize Allâh rızası yetişür" dimiyorlar.

Eğer onlar, Allah ve Peygamberinin kendilerine vermiş oldukları şeylere razı olsalar ve "Allah bize yeter, O ve Peygamberi bol nimetinden bize verecektir; doğrusu biz Allah'a gönül bağlayanlardanız" deselerdi daha hayırlı olurdu.*

Eğer onlar Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine razı olup, “Bize Allah yeter. Lütuf ve ihsanıyla Allah ve Resûlü ileride bize yine verir. Biz yalnız Allah’a rağbet eder (O’nun ihsanını ister)iz” deselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu.

Halbuki Allah ve resulünün verdiğine razı olup, “Bize Allah yeter, Allah da resulü de bize lutuf ve kereminden yine verir. Doğrusu biz yalnız Allah’tan umarız” deselerdi daha iyi olurdu.

Eğer onlar Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine razı olup, «Allah bize yeter, yakında bize Allah da lütfundan verecek, Resûlü de. Biz yalnız Allah'a rağbet edenleriz» deselerdi (daha iyi olurdu).

Onlar, ALLAH'ın ve elçisinin kendilerine verdikleri paya razı olmalı ve "ALLAH bize yeter. ALLAH elçisi yoluyla kendi lütfundan bize verecektir. Biz sadece ALLAH'ı arzularız," demeliydiler.

Ne olurdu bunlar, Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalar da "Bize Allah yeter. Allah bize lütuf ve ihsanından yine lutfeder, verir. Bizim bütün rağbetimiz Allah'adır" deselerdi.

Ne olurdu bunlar kendilerine Allah ve Resulü ne verdiyse razı olaydılar da diye idiler, bize Allah yeter, Allah bize fadlından yine verir, Resulü de, bizim bütün rağbetimiz Allahadır

Eğer onlar, Allah ve Resûlü’nün verdiği şeylere razı olsalar ve “Allah bize yeter, ileride Allah, lütfundan bize ihsan eder ve Resûlü de bize bu ihsanı ulaştırır, biz, Allah’ın ihsanını arzu edenleriz!” deselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu.

Ne olurdu! Onlar, Allah'ın ve Resûlünün verdiklerine razı olsalar ve: “Allah'ın lütfu bize yeter, Allah bize lütfundan yine verir, Resul'ü de. Bizim isteğimiz yalnızca Allah'ın rızasıdır.” deselerdi.

Eğer onlar — Allah ve Resulü kendilerine ne verdiyse — buna raazî olsalardı da «Bize Allah yeter, yakında bize lütf-ü kereminden Allah da verir, Resulü de. Biz ancak Allaha rağbet edicileriz (ümidimiz hep Ona bağlıdır)» deselerdi (ne olurdu)?

Gerçekten onlar, Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine râzı olup: “Allah bize yeter; Allah bize fazlından yakında (yine) verir, Resûlü de (verir); doğrusu biz ancak Allah'a rağbet edicileriz” deselerdi (elbette kendileri için hayırlı olurdu).

Ve eğer onlar (o münafıklar) Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olup «Allah bize yeter, yakında bize Allah da lütfundan verecek, Resulü de (bize o malların verilmesini sağlayacaktır). Doğrusu biz umutla ve yürekten, yalnız Allah’a yönelenleriz” deselerdi (bu onlar için elbette daha iyi olurdu).

“Allah’ın ve elçisinin verdiklerine razı olsalardı ve Allah bize yeter, Allah ve elçisinin, Allah’ın lütfundan bize verdikleri yetecek, “Biz yalnızca Allah’ın lütfundan isteyenleriz” deselerdi.

Eğer onlar Allah’ın, elçisinin verdiği kadarıyla kıvansalardı "Allah bize yeter, ileride Allah vergisinin bolluğundan ötürü daha çoğunu verir, elçisi de, bizim tek düşüncemiz Allah" tır deselerdi ne iyi olurdu.

Onlar Allah ve peygamberin kendilerine verdiği şeye râzı olsalar da «— Allah bize elverir. Allah bize fazl-u kereminden vereceği gibi peygamber de ganimet verecektir, biz Allah/tan ümitvarız, deselerdi haklarında iyi olurdu.

Keşke onlar Allah’ın ve elçisinin kendilerine vermiş oldukları şeylere razı olup, “Allah bize yeter! Allah ve elçisi lütfuyla bize yine verecektir. Muhakkak ki biz sadece Allah’a rağbet ederiz” deselerdi.

Ne olurdu bunlar, Allah'ın ve resulünün verdiklerine hoşnut olsalardı ve “Bize Allah yeter. Allah ve resulü pek yakında bize yine fazlından verecek, biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz” deselerdi!

Eğer onlar, Allah’ınve dolayısıyla, O’nun talimatları doğrultusunda Elçisinin kendilerine verdiği savaş ganîmetlerine razı olsalardı ve “Allah bize yeter; biz bu yolda yürüdüğümüz sürece, Allah bize sonsuz lütuf ve keremiyle daha nice nîmetler bahşedecektir, Elçisi de Allah’ın kendisine verdiği nîmetleri en âdil biçimde aramızda dağıtacaktır. Doğrusu biz, yalnızca Allah’a gönül bağlamışız!” deselerdi o zaman hem dünyayı, hem de âhireti kazanmış olacaklardı.

Onlar, Allah’ın ve O’nun rasûlünün onlara verdiklerinden razı olsalardı, (şöyle de) derlerdi:
“Bizim hesap görücümüz Allah’tır. Allah kendi lütfundan bize verecektir; O’nun rasûlü de! Biz, sadece Allah’a rağbet etmekteyiz”.

Halbuki onlar, Allah ve resulünün verdiği ile yetinmeli ve " Allah bize yeter, Allah ve resulü bize daha neler neler verecek kim bilir, zaten biz Allah'a muhtacız " demeliydiler...

Eğer onlar Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olup: "Bize Allah yeter. Lütfuyla ihsanıyla Allah ve Resulü bize yine verir. Biz yalnız Allah’a itaat eder ondan isteriz." deselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu. Allah onlara rızık kapılarını açar, emeklerinin karşılığında bolca verirdi. Onun için sen gerçekten ihtiyaç sahibi olup da istemeyenleri onlardan ayır.

Onlar Allah’ın ve Elçisinin kendilerine verdiğine razı olup “Allah bize yeter; yakında bize Allah da lütfundan verecektir, Elçisi de. Biz yalnızca Allah’a rağbet edenleriz.” deselerdi (daha iyi olurdu).

Keşke onlar, Allah’ın ve Rasûlünün kendilerine verdiğine râzı olsalar da: “Bize Allah yeter. İleride Allah ve Rasûlü, lütfundan bize de verir. Biz, bütün umudumuzu yalnız Allah’a bağlamış kimseleriz.” deselerdi, kendileri hakkında çok daha iyi olurdu.

Oysa, Allah’ın kendilerine verdiği ve O’nun Elçisi’nin de verilmesini [sağladığı] ⁸² şeylerle yetinip hoşnut olsalardı ve “Allah bize yeter! Allah, bolluk ve bereketinden bize [dilediğini] verecektir; O’nun Elçisi ise bize verilmesini [sağlayacaktır]; doğrusu, biz umutla ve yürekten Allaha yönelmişiz,” deselerdi, [bu onlar için elbette daha iyi olurdu].

82 Lafzen, “Allah onlara ne verdiyse ve O’nun Elçisi”: gerçek veren elin Allah, Rasûl’ün ise bir vesile, bir vasıta olduğunu dile getiren tipik Kur’ân... Devamı..

Eğer onlar, Allah ve Elçisinin kendilerine verdiğinden hoşnut olup: ‘Allah’ın verdiği bize yeter, Allah bize lütfundan ileride bolca verecektir, Elçisi de. Biz sadece Allah’ın bize takdir ettiğine talibiz deselerdi kendileri için daha hayırlı olurdu. 8/64, 9129, 17/17, 25/31- 58, 33/25

Ah keşke onlar Allah’ın ve Rasulü’nün kendilerine verdiklerinden razı olsalardı; ve “Allah bize yeter; gün gelir de Allah lutfundan bize (bir pay) verirse, O’nun Rasulü de (bize takdim eder);[¹⁴⁶⁸] elbet biz ta gönülden Allah’a yönelmişiz” deselerdi.

[1468] Kur’an veciz bir hitaptır. Kimi zaman cümlenin sonu getirilmeyerek sözün akışına bırakılır. Parantez içi ilavemiz, sözgeliminin (fahva’l-hıtâb)... Devamı..

Oysa onlar; Allah'ın ve Resülünün kendilerine verdiğine razı olup, "Kuşkusuz Allah (O'nun lutfu keremi) bize yeter, (umarız ki yakında) Allah, o sonsuz lütfundan bizlere verecektir ve Resulü de (onların aramızda adaletle pay edecektir) Şüphe yok ki biz yalnız Allah'a rağbet edenleriz, (lütuf ve keremi yalnız O'ndan umarız)" deselerdi, (haklarında daha hayırlı olurdu. (Sadakaların pay edilmesi hususunda Allah'ın takdiri ve Resulüne emri ise şöyledir)

Eğer onlar Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine razı olup, "Bize Allah yeter. Lütuf ve ihsanıyla Allah ve Resûlü bize yine verecektir; biz yalnız Allah’a rağbet ederiz" deselerdi, (kendileri için daha hayırlı olurdu).

Ve eğer onlar Allah Teâlâ'nın ve Peygamberinin kendilerine verdiğine razı olsalardı ve «Şüphe yok ki, Allah Teâlâ bize yeter. Allah Teâlâ fazlından bize verecektir. ResûIü de. Muhakkak ki, bizler Cenâb-ı Hakk'a rağbetkar kimseleriz,» (deselerdi) elbette haklarında hayırlı olurdu.

Eğer onlar Allah'ın ve Resûlünün kendilerine verdiklerine razı olsalar ve: “Allah'ın lütfu bize yeter. Allah bize lütfundan yine verir, Resûlü de. Bizim isteğimiz sadece Allah'ın rızasıdır! ” deselerdi, kendileri için elbette daha iyi olurdu.

(Ne olur) onlar, Allah'ın ve Elçisinin kendilerine verdiğine razı olup: "Allah bize yeter, yakında Allah da bize bol lutfundan verecek, Elçisi de; biz sadece Allah'a rağbet ederiz (yalnız O'ndan umarız)." deselerdi!

Eğer Allâh'ın ve Rasûlünün virdiği şeye razı olub: "Bize Allâh kâfîdir, Allâh ve Rasûli kemâl-i fazl ve kereminden karîben bize yine vireceklerdir. Ve biz Allâha rağbet idenlerdeniz" diselerdi onlar içün hayırlı idi.

Keşke Allah’ın ve Elçisinin verdiğine razı olsalar da şöyle deselerdi: “Allah bize yeter, Allah kendi lutfundan yine verir; Elçisi de öyle. Bütün umudumuz Allah’tadır.”

Eğer onlar, Allah ve Peygamberin kendilerine verdiğinden hoşnut olup: 'Allah bize yeter, Allah bize bol nimetinden verecektir. Resulü de.' deselerdi, daha hayırlı olurdu.

Keşke Allah ve Resulünün onlara verdiklerine razı olup da “Bize Allah yeter; Allah ve Resulü bize lütfundan yine verir; bizim muradımız Allah'ın rızasıdır” demiş olsalardı!

Ne olurdu, bunlar, Allah ve resulünün kendilerine verdiklerine razı olsalardı da şöyle deselerdi: "Allah bize yeter. Allah bize lütfundan verecektir; resulü de. Zaten biz, gönlümüzü yalnız Allah'a bağlamışız."

daħı eger bayıķ anlar ħoşnūd olsalarıdı aña kim virdi anlara Tañrı daħı resūl daħı eyitselerdi “ŧapdur Tañrı vire bize Tañrı gendü fażlından daħı resūl bayıķ biz Tañrı raġbet eyleyicilerüz.”

Eger anlar rāżī olsalardı Tañrı Ta‘ālā virdügi nesneye üzerlerine, daḫı resūlvirdügine, daḫı eyitselerdi Allāhuñ fażlı keremi yiter bize diselerdi, viriserdürTañrı Ta‘ālā bize kereminden, resūlu’llāh daḫı özlerine ḫayrludur. BizAllāh rıżāsına raġbet iderüz diseler ḫayrlu‐y‐ıdı.

Kaş münafiqlər Allahın və Peyğəmbərinin onlara verdiklərindən razı qalıb: “Allah bizə kifayətdir. Allah bizə Öz ne’mətindən bəxş edəcək, Peyğəmbəri də (sədəqədən). Biz, həqiqətən, Allaha ürəkdən bağlananlarıq!” – deyəydilər!

(How much more seemly) had they been content with that which Allah and His messenger had given them and had said : Allah sufficeth us. Allah will give us of His bounty, and (also) His messenger. Unto Allah we are suppliants.

If only they had been content with what Allah and His Messenger gave them, and had said, "Sufficient unto us is Allah. Allah and His Messenger will soon give us of His bounty: to Allah do we turn our hopes!" (that would have been the right course).(1319)

1319 Selfish men think that charitable funds are fair game for raids, but the Islamic standards on this subject are very high. The enforcement of such... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.