Lev kâne ‘aradan karîben veseferan kâsiden lettebe’ûke velâkin be’udet ‘aleyhimu-şşukka(tu)(c) veseyahlifûne bi(A)llâhi levi-steta’nâ leḣaracnâ me’akum yuhlikûne enfusehum va(A)llâhu ya’lemu innehum lekâżibûn(e)
Onları hazır bir ganimete, yahut yakın bir yolculuğa çağırsaydın sana uyarlardı, fakat meşakkatle alınacak olan bu yol, onlara uzak geldi. Allah'a andiçerek gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık diyecekler. Onlar, kendilerini helak ediyorlar ve Allah biliyor ki onlar yalancıdır.
(Şayet onları çağırdığın şey) Yakın bir dünya menfaati ve orta halli (zahmetsiz) bir sefer olsaydı, herhalde (o münafıklar) Sana tâbi olurlardı. Fakat zorlukla (ve uzun zamanda) aşılacak mesafe (ve hizmetler) onlara uzak ve meşakkatli geldi. (Her biri birer bahane uydurup Tebük seferinden kaytardı.) Üstelik; "Eğer gücümüz ve imkânımız olsaydı, mutlaka sizinle beraber çıkardık" diye de gelip (yalan yere) Allah’a yemin ederek boşuna kendilerini helak ediyorlardı. Çünkü, Allah onların yalancı olduklarını elbette bilmektedir.
O çağrıldıkları hedef, yakın bir kazanç ve uzak olmayan olağan bir yolculuk olsaydı, ey peygamber! Şüphesiz o münafıklar arkandan gelirlerdi. Fakat çıkılacak yol, onlara çok uzun geldi de, savaşa katılmadılar. Savaşa katılmadıkları yetmiyormuş gibi, bir de ey iman edenler! Sizin savaştan dönüşünüzden sonra o sefere katılmayan kimseler, Allah'a yemin edip, bu yeminle kendilerini tehlikeye sokarak, “Gücümüz olsaydı, mutlaka sizinle beraber çıkardık” diyecekler. Oysa Allah, onların düpedüz yalan söylediklerini elbette biliyor.
Eğer o seferle, Tebük seferiyle tezelden ganimet elde edilse, kolay ve normal bir yolculukla iş hallolsaydı, mutlaka münâfıklar da peşine düşer, gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk onlara çok uzun bir sefer gibi geldi. Gene de:
“Bizim de silah, binek ve kumanya teminine gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık” diyerek yalan yere yemin edecekler, yalancılıkla kendilerini helâke sürükleyecekler. Allah onların kesinkes yalancı olduğunu biliyor.
Eğer yakında bulunan bir dünyalık ve kolay bir yolculuk olsaydı mutlaka sana uyarlardı. Ama güçlükle aşılabilecek mesafe onlara uzak geldi. "Eğer gücümüz yetseydi sizinle birlikte çıkardık" diye Allah'a yemin edecekler. Onlar kendi kendilerini helake sürüklüyorlar. Allah onların yalancı olduklarını bilmektedir.
Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. 'Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık.' diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.
Eğer dâvet olundukları sefer, bir dünya menfaatı ve orta yollu bir sefer olsaydı, mutlaka senin arkana düşerlerdi. Fakat zahmetli ve yorucu mesafe (Tebük seferi) kendilerine (bâzı müminlere) uzak geldi. Bununla beraber; “- Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber sefere çıkardık.” deyip yakında Allah'a yemin edecekler. Böylece nefislerini helâke sürükleyeceklerdir. Allah biliyor ki, gerçekten onlar yalancıdırlar.
Eğer kolay elde edilir bir ganimet ve orta mesafeli bir yolculuk olsaydı, (o münafıklar) sana tabi olacaklardı. Fakat o uzun ve zor mesafe onlara uzak geldi. “Eğer gücümüz yetseydi, sizinler beraber çıkardık” diye yemin edeceklerdir. (Böyle yapmakla) kendilerini helak ediyorlar. Çünkü Allah onların yalancı olduklarını biliyor.
Eğer kolay elde edilebilecek bir dünya malı ve kısa sürecek bir yolculuk olsaydı, o münafıklar mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzun göründü. Gerçi onlar, “gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber sefere çıkardık” diyerek kendilerini helâk edercesine, Allah'a yemin edecekler. Oysa Allah onların mutlaka yalan söylediklerini biliyor.[173]
Kazanç kolay, yol da yakın olsaydı onlar sana uyarlardı, sıkıntılı yollar uzak gelir onlara! «Gücümüz yetseydi, sizinle bir çıkardık!» diyerek Allaha ant içerler, kendilerin yalanla yol ederler, Allah bilir onlar yalancıdırlar
Eğer o (cihad) kolay bir kazanç ve normal bir yolculuk olsaydı elbette senin arkana düşerlerdi. Fakat o meşakkatli (mesafe) onlara uzak geldi. Gerçi onlar: “Gücümüz yetseydi herhalde biz de sizinle beraber çıkardık” diye yemin edecekler. Onlar bu yalanla kendilerini felakete sürüklüyorlar. Allah, onların yalancı olduklarını elbette bilmektedir.
Mu’ayyen bir maksad ve yakın bir yer içün ola idi seni ta’kîb idecekler idi, lâkin yol uzun göründi ma’mâfîh yemîn iderler ve "Elimizden gele idi sizinle sefer ider idik" dirler böylece nefîslerini helâk iderler, Allâh kâzib olduklarını bilür.
Kolay bir kazanç, normal bir yolculuk olsaydı sana uyarlardı, fakat çıkılacak yol onlara uzak geldi, kendilerini helak ederek, "Gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık" diye Allah'a yemin edeceklerdir. Allah, onların yalancı olduğunu elbette biliyor.*
Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı. Fakat meşakkatli yol, onlara uzak geldi. Gerçi onlar, “Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık” diye Allah’a yemin edeceklerdir. Onlar kendilerini helâke sürüklüyorlar. Allah, biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.
Kolay elde edilecek bir kazanç ve kısa bir yolculuk olsaydı mutlaka peşinden gelirlerdi; fakat o meşakkatli yol onlara uzun geldi. Bir de kalkıp, “Gücümüz olsaydı inanın ki sizinle beraber sefere çıkardık” diye Allah’ın adına yemin edecek, böylece kendilerini helâke sürükleyecekler. Oysa Allah onların yalan söylediklerini elbette biliyor.
Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, «Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık» diye kendilerini helâk edercesine Allah'a yemin edecekler. Halbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor.
Yakın bir menfaat ve orta uzunlukta bir yolculuk olsaydı seni izleyeceklerdi; ancak zorluk onlara fazla geldi. ALLAH'a yemin edeceklerdir: "Gücümüz yetseydi sizinle birlikte çıkacaktık." Böylece kendilerini mahfediyorlar. ALLAH onların yalancı olduklarını bilir.
Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi. Bununla beraber, "Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık." diyerek Allah'a yemin edecekler, nefislerini helake sürükleyecekler. Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.
O, bir yakın ganimet ve orta bir sefer olsa idi mutlaka arkana düşerlerdi, lâkin o meşakkatli mesafe kendilerine uzak geldi. Bununla beraber eğer istitaatimiz olsa idi elbette çıkarırdık diye yakında yemin edecekler, nefislerini helâke sürükliyecekler, Allah biliyor ki zira onlar kat'ıyyen yalancılardır
(Resûlüm, o munâfıkların çağrıldıkları Tebûk seferi) eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, “Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber (sefere) çıkardık” diye kendilerini helâk edercesine Allah (adın) a yemin edeceklerdir. (Muhakkak ki) Allah, onların yalancı olduklarını biliyor.
Eğer kolay bir kazanç ve sıradan bir “sefer” olsaydı, arkandan gelirlerdi. Ancak bu zorlu yolculuk, onlara uzak geldi. “Eğer gücümüz yetseydi, biz de sizinle çıkardık.” diye Allah'a yemin edecekler. Kendilerini yok olmaya sürüklüyorlar. Kuşkusuz Allah, onların yalancı olduklarını en iyi bilendir.
Eğer (davet olundukları şey) yakın (ve dünyevî) bir menfeat, orta bir sefer olsaydı elbette senin arkana düşerlerdi. Fakat meşakkatle kat edilecek olan mesafe) onlara uzak geldi. (Bununla beraber) onlar (sen «Tebük» den dönünce): «Eğer gücümüz yetseydi her halde biz de sizinle beraber çıkardık» (diye) Allaha yemîn edeceklerdir. Bunlar (bu suretle) kendilerini helake sürüklerler. Allah biliyor ki onlar hiç şübhesiz ve muhakkak yalancıdırlar.
Eğer yakın bir (dünya) menfaat(i) ve orta (mesâfede) bir yolculuk olsaydı (o geride kalan münâfıklar) elbette sana tâbi' olurlardı; fakat meşakkatli mesâfe(deki Tebük Seferi) onlara uzak geldi. Bununla berâber: “Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle berâber çıkardık!” diye Allah'a yemîn edeceklerdir. (Bu yalan yeminleriyle) kendilerini helâk ediyorlar. Allah ise, hiç şübhesiz onların yalancı kimseler olduklarını biliyor.
Eğer o (Allah yolundaki gayret) kolay bir kazanç ve normal bir yolculuk olsaydı elbette (o münafıklar) senin arkana düşerlerdi. Fakat o meşakkatli (mesafe) onlara uzak geldi. Gerçi onlar: “Gücümüz yetseydi herhâlde biz de sizinle beraber çıkardık” diye (yalan yere) yemin edeceklerdir. Onlar bu yalanla kendilerini felakete sürüklüyorlar. Oysa Allah, onların yalan söylediklerini elbette bilmektedir. *
Eğer savaş gitmek yakın bir yer, kolay kazançlı bir savaş olsaydı, elbetteki sana katılacaklardı. Bu kazanç onlara çok uzak bir ihtimal geldiğinde, “Eğer sizinle birlikte çıkmaya güçlerimiz yetseydi” diyerek, kendilerini feda edeceklerine dair yemin edeceklerdi. Allah biliyor ki, şüphesiz onlar yalan söylüyorlar.
Eğer kazanç kolay, yol da kısa olsaydı, besbelli ki onlar senin arkandan geleceklerdi. Ancak bu yolculuk onlara uzun geldi. "Eğer gücümüz yetseydi, ne de olsa, seninle birlikte çıkardık" diye Allah’a ant içeceklerdir. Onlar kendilerini tüketiyorlar. Allah bilir ki gerçekten onlar yalancıdırlar.
Eğer o dâvet ettiğin şey, kolay bir kazanç, orta bir sefer olsaydı onlar sana tâbi olurlardı. Fakat meşakkatle katedilen mesafe onlara uzak geldi. Onlar «— Gücümüz yetseydi elbette sizinle beraber çıkardık» diye Allah/a yemin edeceklerdir. Onlar yalan ile kendilerini helâk ediyorlar. Allah onların yalancı olduklarını bilir.
(Ey Peygamber!) Onlar, yakın bir dünya çıkarı ve olağan bir yolculuk olsaydı, elbette sana tabi olurlardı. Fakat bu zahmetli yolculuk onlara çok uzak geldi. Gerçi onlar, “Eğer gücümüz yetseydi, elbette biz de sizinle beraber çıkardık” diye Allah’a yemin de edeceklerdir. Onlar kendi kendilerini helak ediyorlar! Çünkü Allah onların kesinlikle yalancı olduklarını biliyor.
Eğer yakın (hemen erişilir) bir dünya malı ve rahat bir yolculuk olsaydı, sana uyarlardı; fakat çıkılacak yol onlara uzak geldi. Kendilerini helak ederek, “Gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık” diye Allah'a yemin ederler. Allah, onların yalancı olduğunu elbette biliyor.
Ama eğer kolayca elde edilebilecek bir kazanç ya da zahmetsiz bir yolculuk umudu olsaydı, bu münâfıklar kesinlikle arkandan gelirlerdi; ne var ki, bu uzun ve zorlu yürüyüşü gözlerine kestiremediler. Fakat göreceksiniz; Allah’ın yardımı sayesinde, bu seferden zaferle döneceksiniz. İşte o zaman bu münâfıklar, size bin bir bahaneler uyduracak ve “Eğer imkânımız olsaydı, elbette sizinle birlikte bu sefere çıkardık!” diye Allah adına yeminler edecekler. Yazık, boşu boşuna kendilerini felâkete sürüklüyorlar! Allah, onların gerçekte yalan söylediklerini çok iyi bilmektedir.
Ey Peygamber! İnsanlara karşı gösterdiğin nezâket ve merhamet, gerektiğinde sert ve kararlı tavır takınmana engel olmamalıydı:
Yakın bir sunum ve normal bir yolculuk olsaydı, sana uyarlardı; ama Meşakkat onlara uzak geldi / ağır geldi.
“Gücümüz olsaydı, sizinle birlikte çıkardık” diye Allah’a yemin edeceklerdir. Kendilerini helâk ediyorlar. Allah biliyor ki onlar, elbette yalancıdır.
Sevgili resulüm! Eğer bu sefer, kısa mesafeli biraz da kazançlı bir sefer olsaydı, hemen sana katılırlardı. Fakat, uzun mesafeli olması onlara zor geldi. Neredeyse " gücümüz olsa seninle sefere çıkardık " diye yemin bile edecekler. Kendilerini harap ediyorlar ama Allah, yalan söylediklerini pekâla biliyor.
Aranızda kalbinde inkâr olduğu halde Mümin olduğunu söyleyenler var. Çıktığın yolculuk dünya menfaati için olsaydı böyleleri hemen öne atılırlardı. Fakat Allah yolunda savaşmak onlara zor geldi. İçlerinden bazıları: "Eğer gücümüz yetseydi elbette sizinle beraber savaşmak için yola çıkardık." diye riyakârca yemin ederler. Söyledikleri yalan sözle, yaptıkları riyakârca yeminle kendilerini ateşe sürüklüyorlar. Allah biliyor ki, onlar kesinlikle yalancıdır.
Yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli (zor) yol onlara uzak geldi. Onlar “Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle birlikte çıkardık.” diye kendilerini helak edercesine (yalan yere) Allah’a yemin edecekler. [*] Allah onların mutlaka yalancı olduklarını bilmektedir.
(Ey Muhammed!) Eğer o (Tebük) seferi, bol kazançlı ve kolay bir sefer olsaydı, onlar mutlaka senin peşine düşer gelirlerdi. Fakat bu sıkıntılı (yolculuk) onlara uzun geldi. Bununla beraber bir de: “Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber kesinlikle sefere çıkardık.” diye Allah adına yemin ederek kendilerini helâk edecekler. Hâlbuki Allah onların gerçekten yalancı olduklarını çok iyi biliyor.
Ortada umulmadık türden bir kazanç ve kolay bir sefer [umudu] olsaydı, [ey Peygamber] kuşkusuz, arkandan gelirlerdi; fakat çıkılacak yol onlara çok uzun geldi. ⁶⁶ (Bu yetmiyormuş gibi), bir de [ey inananlar, sizin dönüşünüzden sonra] o (sefere katılmayan) kimseler, Allah’a yemin edip [bu yeminle] kendilerini tehlikeye sokarak: “Gücümüz olsaydı, mutlaka sizinle beraber çıkardık” diyecekler: Oysa Allah, Onların düpedüz yalan söylediklerini elbette biliyor!
Eğer çabucak elde edilecek bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı kesinlikle sana uyar ve sefere katılırlardı. Fakat bu meşakkatli ve uzun süreli sefer onları yıldırdı. Bir de ‘Gücümüz yetseydi kesinlikle sizinle beraber sefere çıkardık’ diye Allah’a yemin ederek kendilerini helak edeceklerdir. Allah biliyor ki onlar yalancıdırlar. 3/111- 154- 156, 4/73, 33/20, 59/14
Eğer yakın bir menfaat ve kolay bir sefer olsaydı, senin ardına tereddütsüz takılırlardı.[¹⁴⁵²] Fakat bu zorlu yolculuk onlara pek uzun geldi. Üstelik, “Eğer gücümüz olsaydı kesin sizinle çıkardık” diye Allah adına yemin ederek kişiliklerini mahvedecekler: Oysa, Allah onların yalancı olduğunu çok iyi biliyor.
(Ey Muhammed) Eğer (davet olundukları) o sefer çok uzak olmasaydı ve ganimet elde etme imkanı çok kolay olsa idi, elbette ki, sana tabi olup sefere katılırlardı, fakat o uzak mesafe (Bizans ordularına karşı gidip göğüs göğüse çarpışmak) onlara çok zor geldi, (o münafıklar türlü özür uydurarak Tebük seferine katılmadılar fakat göreceksiniz, Tebük'ten zaferle döndüğünüzde) Onlar, Allah'a (yalan yere) yemin ederek, "Gücümüz yetse idi, elbette ki sizinle o sefere çıkardık" diyecekler, (yalan yere yemin ettiklerinden ötürü) kendilerini helâke sürükleyecekler! Oysa Allah elbet bilir ki, onlar yalancıdırlar.
Şayet yakın bir yer ve orta bir sefer olsaydı mutlaka sana uyarlardı. Lakin meşakkatli olan sefer onlar uzak geldi. Ve ’’ biz güç yetirebilseydik kesinlikle sizinle olurduk" diyerek yemin edecekler böylece kendilerini helak ediyorlar. Ve Allah biliyor ki kesinlikle onlar yalan söylüyorlar.
Eğer o, yakın bir ganîmet ve orta bir sefer olsa idi elbette sana tâbi olurlardı. Fakat o meşakkatli mesafe onlara uzak geldi ve az sonra Allah Teâlâ'ya yemin edeceklerdir ki, eğer iktidarımız olsa idi elbette seninle beraber sefere çıkardık. Bunlar nefislerini helâl diyorlar. Allah Teâlâ ise onların mutlaka yalancı kimseler olduklarını biliyor.
Eğer dâvet olundukları seferde peşin bir ganimet bulunsa ve orta yollu bir mesafe olsaydı, mutlaka senin peşinden gelirlerdi; fakat meşakkatli yol onlara pek uzak geldi. Bununla beraber “Eğer gücümüz yetseydi muhakkak sizinle beraber sefere çıkardık. ” diye yemin edeceklerdir. Onlar bu yalanlarıyla kendilerini mahvediyorlar. Çünkü Allah onların yalancı olduklarını kesinlikle bilmektedir.
Yakın bir dünya menfaati ve orta bir yolculuk olsaydı (savaşa katılmayan o münafıklar), elbette sana tabi olurlardı. Fakat güç aşılacak mesafe, kendilerine uzak geldi. Bir de "Gücümüz yetseydi, sizinle beraber çıkardık!"diye Allah'a yemin edecekler. Boşuna kendilerini mahvediyorlar. Allah, onların yalancı olduklarını biliyor.
Kolay kazanç (zahmetsiz ganîmet), uzak olmayan sefer olsa münâfıklar sana tâbi' olurlardı. Lâkin onlara sefer uzun ve meşâkkatli geldi. "Eğer kâdir olsak sizinle berâber çıkardık" diye Allâh'a yemîn iderler ve bu yalan yemîn ile nefislerini helâk iylerler. Allâh bilir ki onlar yalancıdırlar. [¹]
Kolay bir menfaat ya da alışılmış bir yolculuk olsaydı, arkandan gelirlerdi. Ama bu zorlu yolculuk onlara pek uzun geldi. “Eğer gücümüz yetseydi elbette seninle birlikte çıkardık” diye Allah’a ant içeceklerdir. Onlar kendilerini tüketmektedirler. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdır.
Kolay bir kazanç, normal bir yolculuk olsaydı sana uyarlardı. Fakat, meşakkat onlara uzak geldi. 'Gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık.' diye Allah'a yemin edeceklerdir. Kendilerini helak ediyorlar. Allah, gerçekten onların yalancı olduğunu biliyor.
Eğer peşin bir menfaat ve orta uzaklıkta bir yol olsaydı sana uyarlardı. Fakat o meşakkatli sefer onlara pek uzak geldi. “Gücümüz yetseydi sizinle çıkardık” diye Allah'a yemin edecekler. Onlar kendilerini helâk ediyorlar. Allah ise onların yalancı olduklarını biliyor.(14)
Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah'a yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar.
eger ola-dı ŧavar ya'nį almaķ geñez yaķın daħı sefer ortayalardı saña velįkin ıraķ oldı anlaruñ üzere ıraķ sefer. daħı and içerler Tañrı’ya “eger gücümüz yitse-y-idi çıķaduķ sizüñ ile.” helāk eylerler gendüzilerini daħı Tañrı bilür bayıķ anlar yalancılardur .
Eger da‘vet olduḳları yaḳın menfa‘at olsa‐y‐dı yā orta sefer olsa‐y‐dı uyar‐lardı saña. Līkin ıraḳ oldı üstlerine mesāfet, meşaḳḳat bile. Anda çerilersaña Allāh adı‐y‐la eydürler. Eger güçümüz yitişseydi çıḳarduḳ sizüñ bile. Helāk iderler nefslerini. Tañrı Ta‘ālā bilür ki anlar yalancılardur.
Əgər o (də’vət olunduqları yürüş), asan əldə edilən mənfəət (dünya malı, yaxud qənimət) və orta (mənzilli) bir səfər olsaydı, onlar mütləq sənin ardınca gedərdilər. Lakin yorucu (məşəqqətli) məsafə (Təbuk səfəri) onlara uzaq gəldi. Bununla belə, onlar: “Əgər gücümüz çatsaydı, biz də sizinlə bərabər səfərə çıxardıq”,- deyə Allaha and içəcəklər. Onlar (yalandan Allaha and içməklə) özlərini həlak edirlər. Allah isə onların yalançı olduqlarını bilir.
Had it been a near adventure and an easy journey they had followed thee, but the distance seemed too far for them. Yet will they swear by Allah (saying): If we had been able we would surely have set out with you. They destroy their souls, and Allah knoweth that they verily are liars.
If there had been immediate gain (in sight), and the journey easy, they would (all) without doubt have followed thee, but the distance was long, (and weighed) on them. They would indeed swear by Allah, "If we only could, we should certainly have come out with you": They would destroy their own souls;(1307) for Allah doth know that they are certainly lying.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |