19 Ocak 2025 - 19 Receb 1446 Pazar

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Tevbe Suresi 118. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Ve’alâ-śśelâśeti-lleżîne ḣullifû hattâ iżâ dâkat ‘aleyhimu-l-ardu bimâ rahubet vedâkat ‘aleyhim enfusuhum vezannû en lâ melcee mina(A)llâhi illâ ileyhi śümme tâbe ‘aleyhim liyetûbû(c) inna(A)llâhe huve-ttevvâbu-rrahîm(u)

Geri kalan üç kişiye, yeryüzü o kadar genişken daraldıkça daralmış, gönülleri sıkıldıkça sıkılmıştı da sonucu Allah'tan, gene ancak Allah'a kaçılabileceğini anlamışlardı. Sonra Allah, onları da tövbeye muvaffak etmişti. Şüphe yok ki Allah bir mabuttur ki odur tövbeleri kabul eden rahim.

Mâlik oğlu Kâ'b, Rabi oğlu Mirâre, Ümeyye oğlu Hilâl, Tebük savaşına katılmamışlar, sonra pişman olup tövbe etmişlerdi.

(Rahata ve menfaate meyletmeleri yüzünden cihaddan ve Bizans’a yönelik zorlu Tebük gazasından) Geri bırakılan (Sahabeden) o üç kişiye, (Kâ’b bin Mâlik, Mürâre bin Rebi, Hilâl bin Ümeyye’ye 50 gün boyunca uygulanan tecrit=ilgiyi kesme cezası yüzünden) olanca genişliğine rağmen yeryüzü dar gelmeye başlamış, vicdani (sorumluluk ve rahatsızlıkları) kendilerini sıktıkça sıkmış ve (artık) Allah’tan başka sığınacak hiçbir makam ve barınak olmadığı kanaatine varmışlardı. Sonunda (hatalarını fark ve terk edip yeniden hayra ve hizmete) yönelmeleri için, Allah onların tevbelerini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, Esirgeyendir.

Ve savaştan geriye kalan üç kişinin (ki onlar: Ka'b b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye, Mürâre b. erRabî'dir.) de tevbesini kabul etti. Yeryüzü genişliğine rağmen, onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan, yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Bunun üzerine O da, yine merhametle o üç kişiye yöneldi ki, pişmanlık duyup tevbe etsinler; çünkü kendisine yürekten yönelen, sığınan herkesi, acımasıesirgemesiyle kuşatıp tevbeleri kabul eden, yalnızca Allah'tır.

Allah, savaşa giden orduya katılmayıp evlerinde kalan, tevbelerinin kabulü tehir edilen üç kişinin de tevbelerini kabul etti. Tehir sebebiyle yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Allah'ın azâbından kurtuluşun yolunun, yine Allah'a sığınmak olduğunu anlamışlardı. Sonra Allah onları tevbekâr olmaya muvaffak kıldı da, tevbelerini, günah işlemekten vazgeçişlerini, kendisine itaate yönelişlerini kabul buyurdu. Allah, insanları tevbeye, itaate sevkeder, tevbeleri kabul eder ve engin merhamet sahibidir.

Savaştan geri kalan o üç kişinin de. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, kendi canları bile onları sıkmış ve Allah'tan yine O'na sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (Allah'a) dönmeleri için tevbelerini kabul etti. Şüphesiz Allah tevbeleri çokça kabul eden, çok merhamet edendir.

(Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

(Tebük savaşından) geri kalan üç kişiyi (Ensar'dan Kâb İbni Mâlik, Hilâl İbni Ümeyye, Mürare İbni Rebî'i) de Allah bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliği ile onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıkmıştı ve Allah'dan kurtuluşun ancak Allah'a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Bundan sonra Allah onları tevbekâr olmaya muvaffak kılıp tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edicidir, çok merhametlidir.

Allah geri bırakılan o üç kişiyi de affetti. Öyle ki; yer bütün genişliğiyle beraber onlara dar gelmişti. Canları sıkıldıkça sıkılmıştı ve Allah’tan başka hiçbir sığınakları olmadığını anlamışlardı. Sonra Allah, onları affetti ki tövbe etsinler. Şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul eden ve çok acıyandır.

Seferden geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıkıştırmıştı. Allah'tan başka sığınacak kimse olmadığını anladılar. Sonra onlara yöneldi ki tövbe etsinler. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul eden ve rahmeti sınırsız olandır.

Geri kalmış olanlardan, üç kişiye de bütün genişliğiyle yeryüzü onlara dar geldi, canları sıkıldı, Allaha karşı: «sığınak Allahtır ancak» dediler, tövbe etsinler diye Allah onları bağışladı, Allah bağışlayıcı, Allah yarlıgayıcı

(Savaştan) geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıkıştırmıştı. Böylece Allah'tan başka sığınacak hiçbir şey olmadığını anlamışlardı. Sonra eski (iyi) hallerine dönsünler diye (Allah) onların tevbelerini kabul etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir ve merhameti bol olandır.

Tebük Seferine ihmalcilik yüzünden katılamayan bu üç kişinin Ka’b bin Malik, Hilal bin Ümeyye ve Murara bin Rabi adlı sahabeler olduğu söylenir. Ka’b ... Devamı..

Geride kalan üç kişiyi de ’afv itdi. Ne kadar geniş olur ise olsun arz ânlar içün daralmışdı Allâh’ın hışmından kurtulmak içün âna ilticâ idiyorlardı. Allâh ânları ’afv itdi çünki tevbe idenleri ’afv ider. Rahîmdir.

Bütün genişliğine rağmen yer onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sıkıştırıp, Allah'tan başka sığınacak kimse olmadığını anlayan, savaştan geri kalmış üç kişinin tevbesini de kabul etti. Allah, tevbe ettikleri için onların tevbesini kabul etmiştir. Çünkü O tevbeleri kabul eden, merhametli olandır.*

Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti.[264] Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah’(ın azabın)dan yine O’na sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hâllerine) dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.

Âyette sözü edilen üç kişi Medineli müslümanlardan Ka’b b. Malik, Hilâl b. Ümeyye ve Murâra b. Rabi’dir. Bunlar Tebük seferine katılmayıp geride kalmı... Devamı..

Allah geriye bırakılan (savaşa katılmayan) üç kişinin de tövbesini kabul etti. Sonunda, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmeye başlamış, vicdanları kendilerini sıkıştırmış ve Allah’a karşı O’ndan başka sığınılacak kimse olmadığını anlamışlardı. Bunun üzerine O da eski durumlarına dönmeleri için onlara tövbe nasip etti. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, merhametlidir.

Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.

Tebük seferine katılmayanlar arasında Ka’b b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye ve Memâre b. Râbiîn adlı sahâbîler de vardı ki, tefsircilere göre bu âyette işâre... Devamı..

Geride kalan o üç kişinin de (tevbesini kabul etti). Yeryüzü, tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmişti. Bunalmışlardı. Sonunda, ALLAH'tan kaçamıyacaklarını anladılar. Bunun üzerine, yönelmeleri için O, onlara yöneldi. ALLAH yönelişleri Onaylayandır, Rahimdir.

Allah, haklarında hüküm beklenen o üç kişiyi de bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, vicdanları da kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Allah'dan kurtuluşun, ancak Allah'a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Sonra da Allah, onları tevbekâr olmaya muvaffak kıldı da tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edendir, çok merhametli olandır.

O üç kişiye de ki giri bırakılmışlardı, nihayet o derece bunalmışlardı ki Yer yüzü bütün genişliğile başlarına dar geldi vicdanları da kendilerini tazyık etti ve Allahdan yine Allaha sığınmaktan başka çare olmadığını anladılar, evet, tam o vakıt tevbelerinin kabulile tekrar iltifat buyurdu ki o tevbekârlar miyanına rucu' etsinler, hakıkat, Allah, odur öyle tevvab, öyle rahîm

Ve (ihmallerinden dolayı Tebûk seferine gitmeyen ve af durumları) geriye bırakılan o üç kişinin de (tövbelerini Allah kabul etti). Çünkü artık yeryüzü onca genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıkıştırmış ve Allah’a sığınmaktan başka, bir çarelerinin olmadığını anlamışlardı. (Bundan) sonra (önceki iyi hâllerine) dönmeleri için (Allah) onların tövbelerini kabul etti. Şüphesiz Allah tövbeleri çokça kabul eden çok merhametli olandır.

Ve geri bırakılan üç kişinin tevbesini de kabul etti. Öyle ki, bütün genişliğine rağmen, yeryüzü onlara dar gelmişti. Canları sıkıldıkça sıkılmıştı. Ve Allah'tan başka sığınılacak kimse olmadığını anladılar. Sonra Allah, tevbeye yöneldikleri için¹, tevbelerini kabul etti. Kuşkusuz Allah, Tevbeleri Kabul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir.

1- Tevbe, pişmanlığın sözle ifadesi değil, yapılan hatadan pişman olmak ve ondan vazgeçmektir; hatayı düzeltmektir. Allah, yanlışlarını düzeltmek iste... Devamı..

(Savaşdan) geri bırakılan (ve haklarındaki hüküm geciken) üç (kişin) in (tevbelerini de kabul etdi. Çünkü) yer yüzü bunca genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıkdıkca sıkmışdı. Nihayet Allah (ın hışmın) dan yine Allahdan başka sığınacak hiç bir yer olmadığını anladılar (da bundan) sonra (Allah) onları da eski hallerine dönsünler diye, tevbeye muvaffak buyurdu. Şübhesiz ki Allah, (ancak) O, tevbeyi en çok kabul eden, hakkıyle esirgeyendir.

(Allah, seferden) geri bırakılan o üç kişinin de (tevbesini kabûl etti)!(1) Öyle ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah'(dan gelecek olan)a karşı yine O'ndan başka sığınacak hiçbir yer olmadığını anlamışlardı. Sonra (Allah) onları tevbeye muvaffak kıldı ki tevbe etsinler! Çünki, Tevvâb(tevbeleri çok kabûl eden), Rahîm (çok merhamet eden) ancak Allah'dır.

(1)Resûlullah Efendimiz (asm), Tebük Seferine iştirâk etmemiş olan seksen kişinin özürlerini kabûl edip, onlar için istiğfâr etmişti. Fakat Ka‘b bin M... Devamı..

Yine geri kalan (o) üç kişiye de (Allah, şefkat ve merhametiyle yöneldi). O kadar ki olanca genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, dahası vicdanları da kendilerini sıkıştırmıştı; sonunda Allah’tan yine Allah’a kaçıp sığınmaktan başka çare olmadığını anladılar. Ardından O da onlara rahmetiyle yöneldi ki, onlar af dilemek için kendisine dönsünler: Kuşkusuz Allah, tövbeleri çok kabul eden, (çok) merhamet edendir.*

(*) Tebük Seferi’ne katılmamaktan ötürü pişmanlık duymakla beraber hemen özür dilemeyen ve tövbeye yönelmeyen üç kişiden söz edilmektedir. Rivayetlere... Devamı..

İhtilaf eden üç gurubun (Allah tövbelerini de kabul etti). Savaş esnasında yeryüzü bütün genişliğine rağmen onların üzerine dar gelmişti ve canlar iyice daralmış, yalnızca Allah’dan başka sığınacak yer kalmadığını öğrenmişlerdi. Sonra Allah, onların içlerine düşen sıkıntıdan dolayı yaptıkları tövbelerini kabul etti. Muhakkak ki Allah tövbeleri kabul eden ve merhametli olandır.

Savaştan geri kalan o üç kişiye yeryüzü bütün genişliğiyle dar geldi, kendileri bile kendilerine dar geldi. Artık Allah’a karşı Allah’tan başka sığınacak yer olmadığını iyice anladılar. Bunun üzerine Allah Kendisine dönenlerin dönmelerini sağlamak için onlara yöneldi. Çünkü Allah dönüleri onayıcı, esirgeyicidir.

Geri kalan üç kişiyi ise yeryüzü genişliği beraber onlara dar gelip [¹] gönülleri darlaşıncaya, Allah/ın hışmına karşı kerem ve affından başka sığınacak hiçbir yer olmadığını anlayıncaya kadar affetmedi. Sonra eski hallerine rücu etmeleri [²] için onları tövbeye muvaffak kıldı. Çünkü tevvap olan, rahîm olan, Allah/tır.

[1] Çünkü bütün halk kendiliğinden yüz çevirmişlerdi. Hiçbir kimse görüşmüyordu.[2] Veya tövbeye devam etmeleri için tövbe etmeleriyle.... Devamı..

(Savaştan) geri kalan üç kişinin de tevbesini kabul etti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, ruhları [enfusuhum] öylesine daralmıştı ki, Allah (azabın)’dan kurtaracak bir sığınağın yine ancak O’na sığınmak olduğunu anlamışlardı. İşte Allah tevbe etmeleri için onlara tevbe azmi vermişti. Muhakkak ki Allah Tevvâb’dır, Rahîm’dir.

(Allah savaştan) Geri bırakılan üç kişiye de (iltifatta bulundu). Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş ve nefisleri (vicdanları) kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından), yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını iyice anlamış oldular. Sonra dönsünler diye (Allah) onlara iltifatta bulundu. Şüphesiz Allah, (evet işte) O tevbeleri çok kabul edendir, esirgeyendir.

Allah, hiçbir mâzeretleri olmadığı hâlde Tebük seferinden geri kalan, fakat haklarındaki karar bugüne kadar ertelenen(9. Tevbe: 106) Kâb bin Mâlik, Mürâre bin Rabî ve Hilâl bin Ümeyye adındaki üç kişinin de tövbelerini kabul edip onları bağışlamıştır. Öyle ki, bütün genişliğine rağmen dünya başlarına dar gelmiş ve ruhlarını dayanılmaz sıkıntılar kaplamıştı. Zira Peygamberin boykot emriyle hiç kimse yüzlerine bakmıyor, en yakın dostları bile selâmlarını almıyordu. Doğup büyüdükleri şehirde yapayalnız kalmışlardı. Hiçbir yerde huzur bulamaz, hiçbir şeyden tat alamaz olmuşlardı. Pişmanlık ve vicdan azâbıyla içleri kan ağlıyordu. Böylece, Allah’ın gazâbından kurtulmak için, yine O’na sığınmaktan başka bir çare olmadığını anlamışlardı. Nihâyet, elli günlük çetin bir imtihânın ardından, Allah onların tövbesini kabul etti ki, kıyâmete kadar gelecek bütün tövbekârlar onları örnek alsınlar ve en zor, en çâresiz anlarda bile Allah’ın rahmetinden ümit kesmesinler, sabırla ve ısrarla Rab’lerine yönelip tövbe etsinler. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

Geri bırakılmış olan üç kişiye de (tevbe kabul etti). Nihayet Yeryüzü, bütün genişliğine rağmen onlara dar geldi; canları sıkılıp daraldılar. İyice anladılar ki; Allah’tan başka hiçbir sığınak yoktur. Yine de tevbe etmeleri (pişman olmaları) için onlara tevbe kabul etti. Gerçekten Allah, Rahîm Tevvâb’tır.

Allah, sefere katılmayıp geride kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etmişti. Hattâ, onca genişliğine rağmen dünya kendilerine zindan olmuş, sıkıntıdan içlerine daral gelmişti. Sonunda Allah'tan başka hiçbir sığınak olmadığını anladılar. Pişman oldular, Allah onları da affetti. Çünkü Allah, yalvaranları sevgi ile kucaklar...

Savaştan geri kalan üç kişinin tövbeleri kabul edilmiştir. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıkıştırdıkça sıkıştırmış, böylece Allah’ın azabından yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra eski hallerine dönsünler diye, onların tövbelerini kabul ettik. Şüphesiz merhametiyle tövbeleri kabul eden Allah’tır.

(Allah, Tebük Gazvesi’nden) geri bırakılan üç kişinin [*] de (tevbelerini kabul etmişti). Yeryüzü (bütün) genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, [*] vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Allah’tan yine yalnızca Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra tevbe etmeleri (eski düzgün hallerine dönmeleri) için Allah onların tevbesini kabul etmiştir. Şüphesiz ki yalnızca Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok merhametlidir.

Bu kişiler Tevbe 9:106’da işaret edilen “şair Ka‘b b. Mâlik ”, “hakkında [li‘an] ayeti inmiş olan Hilâl b. Ümeyye” ve “Mürâre b. er-Rabî‘” adlı üç ki... Devamı..

Allah hükümleri ertelenen o üç kişinin de (tevbelerini kabul etti.)¹ Çünkü onlar (o derece bunalmışlardı ki) yeryüzü bütün genişliğine rağmen başlarına dar gelmiş sıkıntıdan patlayacak gibi olmuşlardı. Sonunda Allah’a sığınmaktan başka bir çare olmadığını, anlamışlardı. Bunun üzerine Allah, tevbe etsinler diye onlara tevbe nasip etti. Gerçekten Allah tevbeleri çok kabul edendir, çok merhametli olandır.²

1 Bu üç kişi; Akabe biatine katılan Kâ’b b. Malik’le, Bedir ehlinden olan Murare b. Rebi’ ve Hilâl b. Ümeyye idi. Bunlar, tevbe etmişler, ancak ortaya... Devamı..

Ve [yine acıyıp-esirgeyerek, inananların içinden] bozguncu telkinlere kapılan ¹⁵⁵ o üç [grup insana] da teveccüh etti; o kadar ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara [çok] dar gelmeye başladı ve içleri daraldı da Allah’tan başka sığınacak kimse olmadığını anladılar; ve bunun üzerine O da yine merhametle onlara yöneldi, ki pişmanlık duyup tevbe etsinler: çünkü, (kendisine yürekten yönelen, sığınan herkesi) acıması-esirgemesiyle kuşatıp tevbeleri kabul eden yalnızca Allah’tır. ¹⁵⁶

155 Yahut: Tebük seferine çıkıldığında “geride kalan”. Ellezîne hullifû ifadesi için verdiğimiz “fesada kapılanlar” şeklindeki karşılık halufe ya da h... Devamı..

Ve bir de savaşa katılmayıp geride kalan üç kişinin de vicdanları onları öylesine sıkmıştı ki yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmişti ve Allah’a karşı yine Allah’tan başka bir sığınak olmadığını anladılar, sonra Allah’a tövbe ile yönelmelerinden dolayı Allah da tövbelerini kabul etti. Şüphesiz ki Allah, evet O’dur tövbeleri kabul eden ve merhamet eden. 9/81, 48/11, 3/135, 16/98, 18/27

Yine geri kalan üç kişiye de (Allah, şefkat ve merhametiyle yöneldi).[¹⁵⁴⁹] O kadar ki, olanca genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, dahası vicdanları da kendilerini sıkıştırmıştı; sonunda Allah’tan yine Allah’a kaçıp sığınmaktan başka çare olmadığına kanaat getirdiler. Ardından O da onlara rahmetiyle yöneldi ki, onlar tevbe etmek için Kendisine dönsünler: İyi bilin ki Allah, evet yalnızca O’dur tevbeleri kabul eden, rahmetiyle muamele eden!

[1549] Sûreye adını veren bu âyette atıf yapılan üç kişi Ka‘b b. Malik, Merare b. Rebi’ ve Hilal b. Ümeyye’dir. Bunların “üç kişi” değil de, 41. âyett... Devamı..

(Allah, seferden) Geri bırakılan (ve hükümleri ertelenen) o üç kişinin (Ebu Lubabe ve arkadaşlarının) tevbelerini de kabul etti ki, yeryüzü bunca genişliğe rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmış ve sonunda Allah’ın azabından kurtulmak için yegane çarenin, yine Allah'a sığınmak olduğunu anlamışlardı. Allah da onlara tevbe nasip etti ve tevbelerini kabul buyurdu. Şüphe yok ki Allah, tevbeyi çok kabul eden ve çok merhametli olandır.

(Savaştan) geri kalan O üç kişinin de tövbelerini kabul etti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah’(ın azabın) dan yine O’na sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hâllerine) dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi kabul eden, merhamet edendir.

Ve üç kişiye de ki, onlar geri bırakılmışlardı, hattâ yeryüzü, genişliğiyle beraber onların üzerine dar gelmişti. Kalpleri kendilerine darlaş-ıştı ve Allah Teâlâ'ya sığınmadan başka O'ndan sığınacak bir şey bulunmadığını anladılar. Sonra onlara tevbekar olmaları için tevbe nâsip buyurdu. Şüphe yok ki Allah Teâlâ'dır tevbeleri en çok kabul eden, en çok merhametli olan ancak O'dur.

Allah, savaştan geri kalan ve haklarındaki hüküm ertelenen o üç kişinin de tövbelerini kabul buyurdu. Çünkü onlar öylesine bunaldılar ki dünya bütün genişliğine rağmen başlarına dar geldi. Vicdanları da kendilerini sıktıkça sıktı. Nihayet, Allah'ın cezasından, yine Allah'ın kapısından başka sığınacak hiçbir yer olmadığnı anladılar da, bundan sonra, önceki iyi hallerine dönsünler diye, Allah onları tövbeye muvaffak kıldı. Çünkü Allah tevvabdır, rahîmdir (tövbeleri çok kabul eder, tövbe edenleri sever ve pek merhametlidir).

Bu üç halis Müslüman Kâ’b b. Malik, Hilal b. Ümeyye, ve Mürâre (r.anhüm) adlı sahabîlerdi. Güçlü bir şair olan Kâ’b’ın bu kıssayı uzunca anlatımı okun... Devamı..

Ve (seferden) geri bırakılan o üç kişinin de tevbesini kabul buyurdu. Bütün genişliğiyle beraber dünya başlarına dar gelmiş ve canları sıkıldıkça sıklmış ve Allah'tan, yine kendisine sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Allah onların tevbesini kabul buyurdu ki tevbe etsinler. Çünkü Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.

Geri kalan (cihâddan tehallüf iden) o üç kişiye ki onlara, yeryüzi daraldı ve kalbleri gam ve kasvetle doldı ve Allâh'ın gadab ve 'azâbından sığınub ilticâ idilecek yerin ancak Allâh oldığını anladılar. Bundan sonra onların tevbelerini kabûl içün onları tevbeye sevk buyurdı. Allâh Te'âlâ tevbeleri kabûl ider rahîmdir. [²]

[2] Bu üç kişi Ka'b ibni Mâlik, Mürâre ibni er-Rebî' ve Hilâl bin Ümeyye idiler. Ka'b ibni Mâlik bu vak'ayı ber vech-i âtî hikâye itmişdir: Rasûl-ü Ek... Devamı..

Savaştan geri bırakılan üç kişinin tevbesini de kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, içleri iyice daralmıştı. Allah’tan kaçanın tek sığınağının yine Allah olduğunu da anlamışlardı. Tevbe etsinler diye Allah onların yüzüne baktı. Çünkü Allah tevbeleri kabul eder, ikramı da boldur.

Geri bırakılan üç (kişiyi) de... Bütün genişliğine rağmen yeryüzü kendilerine dar gelip, canları çıkacak gibi oldu. Allah'tan başka bir sığınak olmadığını anladılar. Tevbe ettikleri için Allah, onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz tevbeleri kabul eden ve merhamet eden O'dur.

Haklarındaki hüküm geri bırakılan üç kişiye de Allah tevbe nasip etti. Öyle ki, yeryüzü onca genişliğiyle beraber onlara dar gelmiş, gönülleri de daraldıkça daralmış, Allah'ın azabından kurtulmak için Ondan başka sığınılacak bir yer olmadığını anlamışlardı. Böylece Allah onlara, eski hallerine dönmeleri için tevbe nasip etti. Gerçekten de, Allah tevbeleri kabul eden pek geniş bir rahmet sahibidir.29

Geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, öz benlikleri kendilerini sıkıştırmıştı; Allah'ın öfkesinden kurtulmak için yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını fark etmişlerdi. Sonra onlara tövbe nasip etti ki, eski hallerine dönsünler. Hiç kuşkusuz, Allah, tövbeleri çok çok kabul eden, rahmeti sınırsız olandır.

daħı üç gişiye anlar kim girü ķaldılar ġażadan. tā ol vaķt vim ŧār oldı anlara yir giñ olduġıyıla daħı ŧār oldı anlara nefsleri ya'nį göñülleri. daħı bayıķ bildiler kim śıġınacaķ yir yoķdur Tañrı’dan illā andın yaña. andan tevbe virdi anlara tā tevbe eyleyeler. bayıķ Tañrı oldur tevbe virici raḥmet ķılıcı.

Ol üç kişinüñ daḫı tevbesin ḳabūl itdi ki müteḫallif oldılar ġazālıḳdan olvaḳtda ṭar oldı üstlerine yir geñişlig‐ile, daḫı ṭar oldı üstlerine nefsleri daḫı. Daḫı bildiler ṣıġınacaḳ kimse yoġ‐ımış Tañrıdan özge kimseye. Andan ṣoñratevbeler ḳabūl itdi tevfīḳ virmek bile. Taḥḳīḳ Tañrı Ta‘ālā tevbeler ḳabūlidicidür, raḥmet eyleyicidür.

Həmçinin (Təbuk döyüşündən) geri qalmış üç nəfərin də (tövbələrini qəbul etdi). Belə ki, dünya onlara dar olmuş, ürəkləri (qəm-qüssədən) təngə gəlib sıxılmışdı. Onlar Allahdan (Allahın əzabından) yalnız Onun Özünə sığınmağın mümkün olduğunu başa düşdülər. Şübhəsiz ki, Allah tövbələri qəbul edəndir, rəhmlidir!

And to the three also (did He turn in mercy) who were left behind: when the earth, vast as it is, was straitened for them, and their own souls were straitened for them till they bethought them that there is no refuge from Allah save toward Him. Then turned He unto them in mercy that they (too) might turn (repentant unto Him). Lo! Allah! He is the Relenting, the Merciful.

(He turned in mercy also) to the three who were left behind; (they felt guilty)(1370) to such a degree that the earth seemed constrained to them, for all its spaciousness, and their (very) souls seemed straitened to them,- and they perceived that there is no fleeing from Allah (and no refuge) but to Himself. Then He turned to them, that they might repent: for Allah is Oft-Returning, Most Merciful.

1370 Among the Faithful, the largest number consisted of those who were perfectly staunch and ever ready to do their duty. They obtained the love and ... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.