2 Aralık 2023 - 19 Cemaziye'l-Evvel 1445 Cumartesi

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Enfâl Suresi 42. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Seç/Sil


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satır Altı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

İż entum bil’udveti-ddunyâ vehum bil’udveti-lkusvâ ve-rrakbu esfele minkum(c) velev tevâ’adtum laḣteleftum fî-lmî’âdi(ﻻ) velâkin liyakdiya(A)llâhu emran kâne mef’ûlen liyehlike men heleke ‘an beyyinetin veyahyâ men hayye ‘an beyyine(tin)(k) ve-inna(A)llâhe lesemî’un ‘alîm(un)

Hani siz vadinin yakın bir yerindeydiniz, onlar uzak bir kıyısında, kervansa sizden daha aşağı tarafta ve eğer muayyen yerlerde buluşmak üzere sözleşseydiniz gene ihtilafa düşerdiniz. Fakat helak olanın, apaçık bir delil görerek helak olması, diri kalanın da gene apaçık bir delil görerek diri kalması için Allah, olacak bir işi yerine getirmek üzere bunu böyle yaptı ve şüphe yok ki Allah, mutlaka her şeyi duyar, bilir.

Hani siz (mü’minler Bedir Harbi’nde) vadinin yakın kenarında, onlar (münkirler ise) uzak yamacındaydılar; (Şam’dan gelen müşriklere ait ticari) kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer (önceden düşmanlarınızla) sözleşseydiniz bile, kesinlikle (sizin için en uygun) buluşma yeri ve vakti hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz (Ebu Cehil ordularını yenmek için böylesine münasip bir mevzi seçemezdiniz); ancak Allah, olacağı takdir buyrulan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece helak olacak (pişmanlık ve perişanlık içinde kıvranacak)kişi (ve kesimler); apaçık bir delilden (sonra, “bilmedim, ikaz edilmedim” gibi mazeretlere sığınma imkânı kalmadan, hak ettiği) belaya ve cezaya uğrasındı; (buna karşılık manevi olarak ve karakter bakımından) diri kalacak (dünyada izzete, ahirette saadete ulaşacak, onurlu ve şuurlu yaşayacak)kişi (ve kimseler)de, yine apaçık bir delil ve bilgiyle hayatta kalıp (huzura ulaşsındı)Şüphesiz Allah, gerçekten (her şeyi)İşitendir(ve herkesin kalbinden geçenleri ve niyetlerini)Bilendir. 

Sizin Bedir vadisinin bir ucunda, onların da öteki ucunda ve kervanında sizden aşağılarda olduğu o günü hatırlayın ve düşünün ki, eğer daha önce onlarla savaş konusunda sözleşmiş olsaydınız, belirlenen vakitte orada bulunmak hususunda görüş ayrılığına düşerdiniz. Ama Allah yapılmasını irade buyurduğu işi yerine getirmek için sizi, Bedir savaşı meydanında böyle buluşturdu ki, yok olup gidecek olan açık bir delille yok olsun, yaşayacak olan da yine apaçık delili gözüyle gördükten sonra hayatta kalsın. Şüphesiz ki Allah herşeyi işitir ve bilir.

Hani Bedir savaşında siz vâdinin yakın yamacında, Medine tarafında idiniz. Onlar da uzak yamacında, Mekke tarafında idiler. Kervan da, sizden daha aşağıda deniz sahilinde idi. Eğer savaş için sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit konusunda ihtilâf çıkarırdınız. Fakat gerçekleşmesi gereken bir planı Allah gerçekleştirecekti. Helâk olanın, açık hak bir delilden Kur'ândan uzak durduğu için helâk olması, yaşayanın da, açık hak bir delil-Kur'ân adına savunma yaptığından dolayı yaşaması için böyle yaptı. Allah kesinlikle her şeyi işitir, ilmi her şeyi kucaklar.

bk. Kur’an-ı Kerim, 6/122.

O gün siz vadiye en yakın onlar ise en uzak yamaçta bulunuyorlardı. Kervan ise sizden daha aşağıda bulunuyordu. Eğer bir yerde sözleşmiş olsaydınız belki sözleştiğiniz vakitte buluşamazdınız. Ancak Allah, helak olanın apaçık bir delille helak olması yaşayanın da apaçık bir delille yaşaması için yapılması kesinleşmiş olan işi yaptı. Muhakkak ki Allah duyandır, bilendir.

Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.

O vakit (Bedir günü ey müslümanlar), siz vâdinin beri tarafında (Medine yakınında) idiniz; onlar (Düşmanlar) ise, öte yanında (Medine'den uzakta) ve süvarileri de sizden aşağıda (sahil kenarında sağlam ve sulu bir yerde) idiler. Eğer siz savaş için düşmanla muayyen bir vakitte karşılaşmak üzre sözleşmiş olsaydınız, muhakkak ki (az oluşunuzdan ve düşmanların da Peygamberin heybetinden korkmasından dolayı) vâdinizde ihtilâfa düşerdiniz. Fakat mukadder olan müslümanların zafer işini yerine getirmek için, Allah böyle yaptı. Tâ ki helâk olan (küfre varan) açık bir delili (az bir İslâm topluluğunun kalabalık bir düşmanı mağlûp edişi vak'asını) gördükten sonra helâk olsun, diri kalan (mü'min olan) da açık delilden sonra yaşasın. Gerçekten Allah (söylenenleri) işitici, yapılanları bilicidir.

Sizler vadinin yakın tarafında iken, onlar da uzak tarafında idiler. Kervan da sizin biraz altınızda idi. Eğer böyle buluşmak için anlaşsaydınız da yine değişiklik olurdu. Fakat Allah, bunu böyle diledi ki olacak bir işi kaza etsin ve ölen kişi bir delil ile ölmüş olsun ve yaşayan da bir delille yaşasın. (Küfrün de, imanın da bir dayanağı olsun.) Şüphesiz Allah, işiten ve bilendir.

Hatırlayınız ki, Bedir Savaşı'nda siz vadinin yakın yamacında Medine tarafında idiniz; onlar da uzak yamacında Mekke tarafında idiler. Kervan sizden daha aşağıda, deniz sahilinde idi. Eğer savaş için sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah gerekli olan emri yerine getirmesi, helâk olanın açık bir delille gözüyle gördükten sonra helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için böyle yaptı. Çünkü Allah hakkıyla işitendir; bilendir.

Hani sizler, yakın taraftaydınız, onlar uzak taraftaydı, binitliler sizden daha aşağıdaydı, sözleşmiş olsaydınız, sözleşilen şeyde ayrışırdınız, «Ölen açıkça ölsün, kalan açıkça kalsın» diye Allah böyle yaptı, Allah işitici, Allah bilici

Hani (Bedir Savaşında) siz vadinin (Medine'ye) en yakın yamacında, onlar vadinin uzak yamacında (Mekke tarafında) idiler. Ticaret kervanı da vadi tabanına sizden daha yakındı. Eğer (savaş için) buluşmak üzere sözleşseydiniz anlaşmazlığa düşerdiniz (cesaretiniz kırılır, bu buluşmayı göze alamazdınız). Fakat Allah, işlenmesi gerekli olan bir emri yerine getirmek için böyle yaptı. Ta ki helak olan; apaçık bir delilden dolayı helak olsun, yaşayan da apaçık bir delilden dolayı yaşasın. Hiç kuşkusuz Allah (her şeyi) hakkıyla işiten, (her şeyi) hakkıyla bilendir.

Yani düşman gerek asker sayısı gerekçe silah ve teçhizat bakımından sizden çok daha güçlü durumdaydı. Böylesine güçlü bir orduyla karşılaşacağınızı da... Devamı..

O güni derhâtır idiniz siz Medine’ye yakın dere kenarında ordu kurmuş idiniz, düşmanlarınız vâdînin uzak bir geçidinde (sulu bir yerde) idiler. Kâfile daha aşağıda idi eğer düşmanın kuvvetini bilmiş ola idiniz düşmanın kesretinden korkub ’ahdinizi tutmaz idiniz. Lâkin Allâh’ın takdîrâtı yerini bulması içün bir tesâdüf kabîlinden gibi hep birleşdiniz. Küfürle helâk olanın helâki ve îmân ile sağ kalanların selâmeti hep Allâh’ın emriyledir. Allâh her şeyi işidir her şeyi bilür.

Siz vadiye en yakın ve onlar da en uzak yamaçta idiler; kervanın süvarileri sizden daha aşağıdaydı. Savaş için buluşmak üzere sözleşmeye kalksaydınız, vaktini tayinde anlaşmazlığa düşerdiniz; fakat Allah mahvolan, apaçık belgeden ötürü mahvolsun, yaşayan da apaçık belgeden ötürü yaşasın diye olacak işi yaptı. Doğrusu Allah işitir ve bilir.

Hani siz vadinin (Medine’ye) yakın tarafında; onlar uzak tarafında, kervansa sizin aşağınızdaydı. (Onlar sayıca sizden öylesine fazla idi ki), şâyet buluşmak üzere sözleşmiş olsaydınız (durumu fark edince) sözleşmenizde ayrılığa düşerdiniz (savaşa yanaşmazdınız). Fakat Allah, olacak bir işi (mü’minlerin zaferini) gerçekleştirmek için böyle yaptı ki, ölen açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın. Şüphesiz Allah, elbette hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

İki birlik karşılaştığı sırada siz vadinin (Medine) daha yakın yamacında idiniz, onlar ise daha uzak olan yamaçta idiler, kervan da sizden daha aşağıda bulunuyordu. Eğer siz karşılaşma yeri ve zamanı hususunda anlaşma yapmaya çalışsaydınız aranızda ihtilâf çıkardı; fakat Allah, olmasını murat ettiği şeyi gerçekleştirmek için böyle yaptı; ta ki ölenin niçin öldüğü, yaşayanın niçin yaşadığı da apaçık ortaya çıksın. Kuşkusuz Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.

Hatırlayın ki, (Bedir savaşında) siz vâdinin yakın kenarında (Medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında (Mekke tarafında) idiler. Kervan da sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. Eğer (savaş için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah, gerekli olan emri yerine getirmesi, helâk olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı). Çünkü Allah hakkıyla işitendir, bilendir.

Hani siz vadinin beri yamacında, onlar da vadinin öte yamacında mevzilenmişti. Kervan da sizden daha aşağıda idi. Bu karşılaşmayı siz kararlaştırsaydınız karşılaşma konusunda anlaşmazlığa düşecektiniz. Oysa ALLAH, yapılması önceden planlanmış bir işi gerçekleştirmekte idi. Böylece, yok edilen, apaçık bir delille yok edilsin, yaşayan da apaçık bir delille yaşatılsın. ALLAH İşitendir, Bilendir.

O vakit siz vadinin yakın bir yamacında idiniz, onlarsa uzak yamacında idiler. Kervan da sizden daha aşağıda idi. Öyle ki, şayet onlarla sözleşmiş olsaydınız, öyle bir buluşma yeri için mutlaka anlaşmazlık çıkarırdınız. Fakat olması gereken (zafer)in olması için Allah böyle takdir etti. Tâ ki, helak olan apaçık bir delil gördükten sonra helak olsun, sağ kalanlar da yine apaçık bir delilden sonra yaşasın. Kesindir ki Allah, işitendir, bilendir.

O vakıt ki siz vâdînin beri yamacında idiniz, onlarsa öte yamacında, süvarileri de tam sizden aşağıda idiniz, öyleki onlarla va'dleşmiş olsa idiniz mutlak mîâdda ıhtilâf ederdiniz ve lâkin Allah mukadder bir emri yerine getirmek için o yapılmış idi ki hem helâk olan beyyineden helâk olsun, hem de yaşıyan beyyineden yaşasın ve çünkü Allah her halde semî'dir alîmdir

Hani, siz vadinin (Medine’ye) yakın olan tarafında, onlar (müşrikler) ise uzak tarafındaydı, (Şam’dan gelen müşriklere ait ticari) kervansa sizin daha aşağınızda (ki sahil tarafında) ydı. Şayet (savaşmak üzere belli bir yer için onlarla) sözleşmiş olsaydınız, elbette o anlaştığınız yer hususunda ihtilâfa düşerdiniz; Fakat Allah, yapılmasını irâde buyurduğu bir işi yerine getirmek için (sizi onlarla karşı karşıya getirdi) ki böylece helâk olan apaçık bir delille helâk olsun, yaşayan da açık bir delille yaşasın. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, her şeyi hakkıyla bilendir.

Sizin vadinin bir ucunda, onların da öteki ucunda ve kervanın da sizden aşağıda olduğu o gün, eğer bilinen bir yerde buluşmak hususunda sözleşmiş olsaydınız dahi, anlaşmazlığa düşerdiniz. Ama Allah, gerçekleştirilmesi gereken bir işi yaptı; yok olan, apaçık bir kanıtla yok olsun, yaşayan da apaçık bir kanıtla yaşasın diye. Allah, Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir.

O vakit siz vâdînin yakın bir kenarında idiniz, onlar (düşmanlar, aynı yerin) en uzak bir kıyısında, (Mekkelilerin) kervan (ı) ise (sizin) daha aşağı (nız) da (ki sahil tarafında) idiler. Eğer böyle muayyen bir yerde buluşmak hususunda sözleşmiş olsaydınız muhakkak ki ihtilâf ederdiniz. Fakat işlenmesi gerekli olan emri yerine getirmek için (Allah böyle yapdı). Tâki helak olan kişi apaçık bir delîl (i gözüyle gördük) den sonra helak olsun, diri kalan kişi de yine apaçık delîli (gözüyle) görerek hayâtda kalsın. Şübhesiz ki Allah hakkıyle işidici, kemâliyle bilicidir.

Hani siz, vâdinin (Medîne'ye) daha yakın (olan, savaşa elverişsiz kumluk ve susuz) kenarında idiniz; onlar ise daha uzak kenarında (daha müsâid bir mevki'de) idiler; kervan da (aleyhinize olarak) sizden daha aşağıda idi.
Eğer (savaşmak üzere belli bir yer için) sözleşmiş olsaydınız, elbette o anlaştığınız yer husûsunda ihtilâfa düşerdiniz; fakat Allah, (ezelî ilminde) yapılmış (hükmedilmiş) bir işi yerine getirmek için (sizi onlarla karşı karşıya getirdi) ki, helâk olan apaçık bir delîl ile(daha muvâfık mevzi'de hem kalabalık olmasına rağmen, mağlûb olarak) helâk olsun; yaşayan da apaçık bir delille (Allah'ın yardımı ile galib geldiklerini görerek) yaşasın!(1)Şübhesiz ki Allah ise, elbette Semî' (duâlarınızı işiten)dir, Alîm (ihtiyâcınızı bilen)dir.

(1)Buhârî’de geçen bir rivâyete göre: “Cebrâîl (as) Resûl-i Ekrem (asm)’a gelerek: ‘İçinizdeki Bedir ehlini nasıl biliyorsunuz?’ diye suâl etti. Peyga... Devamı..

Siz vadinin en aşağı tarafında, düşmanlarınız da vadinin en uzak tarafında ve düşman süvarileri de vadinin sizden daha aşağı tarafında idiler. Nerede ve ne zaman düşmanla karşılaşmak hususunda aranızda ihtilafa düştüğünüzde, aranızda anlaşma sağlasaydınız (daha iyi olurdu). Ancak Allah, kimin helak olup yok olacağına, kiminde galip gelip yaşayacağına açık bir şekilde hükmünü vermişti. Allah her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.

O gün siz derenin yakın bir kıyısında idiler. Kervan da sizden çok aşağıda idi. Bir yerde buluşmak için sözleşmiş olsaydınız, besbelli ki anlaşamıyacaktınız. Ancak Allah yargılanan işin olup bitmesi için böyle yaptı. Bir de yok edeceğini neden yok edileceğini bile bile yok etmek, yaşatacağını da neden yaşatıldığını bilerek yaşatmak için böyle yaptı. Çünkü Allah gerçekten işiticidir, bilicidir.

Hani siz Medine/ye yakın bir kenarda idiniz, onlar da Medine/den uzak bir kenarda idiler [²]. Süvariler ise sizden aşağıda idi [³]. Eğer onlar ile muayyen bir vakit tâyin etmiş olduğunuz zaman kendi haliniz ile düşmanın kuvvetini bilmiş olsaydınız o muayyen vakitte ihtilâf ederdiniz [⁴]. Fakat Allah olacak bir işi yerine getirmek için [⁵] sizi vaktinde topladı. Şunun için ki helâk olan aşikâr bir hüccet ile helâk olsun, diri kalan da aşikâr bir hüccet ile diri kalsın. Çünkü Allah semi/dir, hakkıyle âlimdir.

[2] Siz kumsal yerde idiniz, onlar ise sulak yerde idiler.[3] Düşman süvarileri, kervan, deniz kenarındaydı.[4] Cenge çıkmazdınız.[5] İlm i ezelide mü... Devamı..

Hani siz vadinin (Medine’ye) yakın tarafında idiniz, onlar da uzak tarafında idiler. (Kervanın) süvarileri de sizin aşağınızdaydı.¹⁸ Eğer (savaş için buluşmak üzere) sözleşseydiniz, vaktini tayinde anlaşmazlığa düşerdiniz. Fakat Allah olacak bir işi/zaferi gerçekleştirmek için böyle yaptı ki, helak olan açık bir delille helak olsun, yaşayan da açık bir delille yaşasın. Muhakkak ki Allah Semî’dir, Alîm’dir.

18 Yani savaşa sebep olan Kureyş ticaret kervanı.

Hani (Bedir savaşında) siz vadinin yakın kenarında (Medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında (Mekke tarafında) idiler. Kervan da sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. Eğer (savaş için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah, gerekli olan emri yerine getirmesi, helâk olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helâk olması, yaşayan kimsenin (hidayete erenin) de açık bir delille yaşaması (hidayete ermesi) için (böyle yaptı). Gerçekten de Allah hakkıyla işitendir, bilendir.

Hani, siz vadinin Medîne’ye yakın bölgesinde, savaşa hiç de elverişli olmayan kuzey kenarında idiniz; onlar ise, vadinin Mekke tarafına düşen ve stratejik öneme sahip olan öte ucunda idiler. Birbirinden habersiz ilerleyen iki ordu arasında, sadece bir tepe vardı ve sanki gizli bir el, onları bir noktada buluşturuyordu. Bu arada, Ebu Süfyan komutasında hızla Mekke’ye doğru kaçmakta olan kervan sizden daha aşağılarda deniz sahilinde idi. Düşman, her bakımdan sizden üstün görünüyordu. Allah iki orduyu öyle bir yerde ve zamanda buluşturmuştu ki, eğer savaş için önceden sözleşmiş olsaydınız bile, sözleştiğiniz vakitte bu kadar dakik buluşamazdınız ve böylesine güçlü bir orduyla karşılaşacağınızı bilseydiniz, savaşa çıkmaktan çekinirdiniz. Kısacası, işin içinde ilâhî irâde olmasaydı, bu zaferin kazanılmasına imkân ve ihtimal yoktu. Fakat Allah, yerine getirilmesi kaçınılmaz olan bir amacı gerçekleştirmek için hak ile bâtılın temsilcilerini vuruşturarak, Bedir savaşında inananları mûcizevî bir şekilde üstün kıldı ki, inkârı tercih ederek helâk edilecek olan, tesâdüfen ve gelişigüzel değil, hakîkati bizzat görerek, açık bir delile göre helâk olsun; imanı tercih ederek yaşayacak olan da, yine kesin bir bilgiye ve açık bir delile göre yaşasın! Çünkü Allah, her şeyi işitendir, bilendir. Nitekim:

Hani, siz Aşağı-Yakın Vâdi’deydiniz; onlar da Uzak Vâdi’deydi.
Süvariler sizden daha aşağıdaydı.
Eğer sözleşseydiniz, Verilmiş Söz’de elbette ihtilaf ederdiniz; ama Allah olmuş işi yerine getirsin / gerçekleştirsin, helâk olmuş kimse de bir beyyineden / açık belgeden helâk olsun ve yaşamış kimse de bir beyyineden / açık belgeden yaşasın!
Allah, elbette bilen işitendir.

Bedir'de siz şehre yakın bir noktada, düşman ise daha uzak bir noktada konuşlanmıştınız. Kervan ise sizden daha aşağıda sahilde idi. Doğrusu önceden sözleşmiş olsaydınız, zamanlamada bu kadar dakik olamazdınız. Ne varki Allah, olmuş bitmiş bir kader olayını tekrar edecekti. Yani, bu savaşta ölen, gözler önünde ölecek kalan da, gözler önünde sağ kalacaktı. Allah elbette her şeyleri duyup bilmekte idi

Hani siz vadinin yakın tarafında, inkâr edenler uzak tarafında, kervansa sizin aşağınızdaydı. Şayet buluşmak üzere sözleşmiş olsaydınız durumu fark edince sözünüzden döner, sözleştiğiniz şeyler hakkında ihtilaf eder, tartışırdınız. Fakat Rabbiniz olması gereken bir işi gerçekleştirmek için böyle yaptı! Rabbiniz istedi ki; ölen açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın! İnananların eliyle inkâr edenler cezalandırılsın! İnananlar zaferin tadını çıkarsın! Ancak aşırılığa gitmesin! Hiç şüphe yok ki; Allah elbette hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Hani (Bedir savaşında) siz vadinin yakın kenarında (Medine tarafında)ydınız; onlar da uzak kenarında (Mekke tarafında)ydılar. Kervan ise sizden daha aşağıda (sahilde)ydi. [*] (Savaş için) sözleşmiş olsaydınız, zaman hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz. Fakat Allah, yapılması (gerekli) olan emri yerine getirmesi, helak olanın apaçık bir delille helak olması, yaşayanın da apaçık bir delille yaşaması için (böyle yapmıştı). [*] Şüphesiz ki Allah duyandır, bilendir.

Ayetteki ifadelere göre müslümanların [el-‘udvetü’d-dünyâ] yani “yakın vadi”de, vadinin beri yakasında yani Medine’ye yakın yerinde, muhtemelen olumsu... Devamı..

O (Bedir) günü siz, vadinin (Medîne’ye) yakın tarafında idiniz, onlar da uzak tarafında idiler. Kervan ise, sizden daha aşağıdaydı. Eğer buluşmak üzere aranızda sözleşseydiniz dahi bu şekilde buluşamazdınız. Fakat Allah olması gerekenin olması, helâk olanın apaçık bir delil görerek ölmesi, sağ kalanın da yine apaçık bir delil görerek yaşaması için böyle takdir etti. Şüphesiz Allah (söylediklerinizi) hakkıyla işitendir, (her şeyi) tam bilendir.

Sizin [Bedir] vadisinin bir ucunda, onların da tâ öteki ucunda ve kervanın sizden aşağılarda ⁴³ olduğu o gün[ü hatırlayın]. Ve (düşünün ki,) eğer bir savaşın patlak vereceğini bilseydiniz, muhakkak ki, böyle bir meydan okumayı göğüslemekten kaçınırdınız: ⁴⁴ Ama [her şeye rağmen] Allah, yapılması[nı irade buyurduğu] ⁴⁵ işi gerçekleştirsin de yok olup gidecek olan, hakkın açık tecellisiyle yok olup gitsin, kalıp yaşayacak olan da (yine) hakkın açık tecellisiyle yaşasın diye [savaş böylece olup bitiverdi]. ⁴⁶

43 Savaş başlamadan önce, Hz. Peygamber ve onun ashâbı Bedir vadisinin kuzey ucunda, Medine’ye yakın bölgede konuşlanmışlar; düşmansa Mekke yönünden g... Devamı..

Hani siz vadinin Medine’ye yakın kuzey yamacında, onlar da Medine’ye uzak güney yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıda deniz tarafındaydı. Sözleşmiş olsaydınız bile bu kadar tutturamaz ihtilaf ederdiniz, ama Allah, helak olan bir belge ile helak olsun, kazanan da bir belge ile kazansın diye bir oldu bitti ile sizi savaşla yüz yüze getirdi. Şüphesiz Allah, işiten ve bilendir. 8/7, 6/57, 11/17, 47/14

O zaman siz vadinin yakın ucunda, onlar da uzak ucundaydı; kervansa sizden hayli aşağıdaydı. Eğer sözleşmiş olsaydınız dahi, sözleştiğiniz zamanı bu kadar isabetli tutturamazdınız. Fakat Allah olması mukadder bir işi gerçekleştirmek için (böyle) yaptı ki; helâk olan açık bir delil ile helâk olsun, yaşayan da (yine) açık bir delil ile yaşasın:[¹³⁶⁹] Zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.

[1369] Veya “helâk” ve “hayat”ı iman ve inkârdan mecaz olarak görüp: “..böyle yaptı ki; küfrü seçen, açık bir delil olan bu (sonuca bakıp) helâki terc... Devamı..

(Ey iman edenler, hatırlayın ki) O vakit (Bedir savaşında) siz vadinin (Medine'ye) yakın bir yamacında idiniz, düşmanlarınız da uzak yamacında idi ve kervan da sizden daha aşağıda (sahilde) bulunuyordu. Eğer siz (savaş yeri hususunda, düşmanla) sözleşmiş olsaydınız, (düşmanın daha uygun bir mevkide bulunduğunu anlar) aranızda ayrılığa düşerdiniz, (onlardan korkar, zaferden umutsuzluğa düşerdiniz) Fakat Allah, ezeldeki takdirinin gerçekleşmesi için öyle yaptı (müminleri düşmana karşı müsait olmayan bir durumda savaşa düşürdü.) ki, helak olan kafir (bu yenilginin küfründe ısrar ettiği için, -Rabbinin müminlere yardım etmesiyle- başına geldiğini) anladıktan sonra gebersin! (Müminlerden) Sağ kalan da açık bir belgeye dayalı olarak yaşasın, (bu zaferin ancak Rabbinin yardımı sayesinde gerçekleştiğini anlayarak şükretsin ve O'na olan güvenini perçinlemiş olsun) Şüphe yok ki Allah, herşeyi hakkıyle işitendir, herşeyi hakkıyle bilendir.

O gün siz, vâdinin yakın kenarında idiniz, onlar da uzak kenarında idiler. Kervan da sizden daha aşağıda idi. Eğer sözleşmiş olsaydınız dahi, sözleştiğiniz vakitte öyle buluşamazdınız. Fakat Allâh, yapılması gereken bir işi yerine getirmek için (sizi böyle buluşturdu) ki helâk olan, açık delille helâk olsun; yaşayan da açık delille yaşasın. Çünkü Allâh, işitendir, bilendir.

O vakit ki, siz yakın vadide idiniz, onlar ise uzak vadide idiler. Kervan ise sizden aşağıda idi. Eğer birbirinizle vâdeleşe idiniz, elbette vâde mahlinde ihtilâfa düşerdiniz. Velâkin Allah Teâlâ yapılmış olan bir emri yerine getirmek için (böyle yaptı) tâ ki, helâk olan kimse, apaçık bir delilden helâk olsun ve diri kalan da âşikâr bir delilden diri kalmış olsun ve şüphe yok ki, Allah Teâlâ kemaliyle işiticidir, tamamiyle bilicidir.

Hani Bedir savaşı günü ey Müslümanlar, Siz vadinin yakın kenarında idiniz, onlar da uzak tarafında idiler! Kervan ise sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. Eğer sözleşmiş olsaydınız dahi, sözleştiğiniz vakitte öyle buluşamazdınız. Fakat Allah, takdir ettiği bir işi yerine getirmek için, sizi böyle buluşturdu ki helâk olan, bir delile göre helâk olsun, yaşayan da bir delile göre yaşasın. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla işitir ve bilir. [6, 122]

O gün siz, vadinin yakın kenarında idiniz, onlar da uzak kenarında idiler. Kervan da sizden daha aşağıda idi. Eğer sözleşmiş olsaydınız dahi, sözleştiğiniz vakitte öyle buluşamazdınız. Fakat Allah, yapılması gereken bir işi yerine getirmek için (sizi böyle buluşturdu) ki helak olan, açık delille helak olsun; yaşayan da açık delille yaşasın. Çünkü Allah, işitendir, bilendir.

Zikr idin şu vakti ki siz Medîne tarafındaki vâdîde ve müşrikler de daha ötedeki vâdîde idiler ve kervan ise daha aşağıda idi. Eğer o gün cenk içün va'adleşmiş olsa idiniz mî'âddan ihtilâf iderdiniz ve lâkin Allâh Te'âlâ hüküm ve kazâ iylediği emrin husûli içün sizi bağteten onlarla karşı karşıya çıkardı. Helâk olacağı aşikâr helâk itmek ve yaşayacağı da âşikâr yaşatmak içün böyle yapdı. Allâh Te'âlâ her şeyi işidir ve bilir.

O gün siz o vadinin (Bedir’in) alt tarafında, onlar vadinin üst tarafında, kervan ise sizden daha aşağıda idi. Sözleşmiş olsaydınız, böyle denk getiremezdiniz. Ama Allah, olacağı belli şey olsun, kim etkisizleşecekse (ölecekse) gerçeği görerek etkisizleşsin, kim de yaşayacaksa gerçeği görerek yaşasın diye böyle yaptı. Allah elbette dinleyen ve bilendir.

Siz vadiye en yakın, onlar da en uzak yamaçta idiler; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. (Savaş için) sözleşseydiniz bile vakti tayinde ihtilaf ederdiniz. Fakat Allah, helak olan apaçık bir belge ile helak olsun; yaşayan da apaçık bir belge ile hayat bulsun diye olacak işi yaptı. Şüphesiz Allah, işiten ve bilendir.

O vakit siz vadinin yakın tarafındaydınız, onlar da uzak tarafındaydılar. Kervan da sizden daha aşağıda idi. Eğer böyle bir buluşma için sözleşmiş olsaydınız, anlaşmazlığa düşerdiniz.(11) Fakat Allah, olacak bir işi yerine getirmek için sizi oraya sevk etti ki, helâk olan açık bir delille helâk olsun, sağ kalan da açık bir delille hayatta kalsın. Muhakkak ki Allah herşeyi işitir, herşeyi bilir.

(11) Cesaretiniz kırılır, bu buluşmayı göze alamazdınız.

O vakit siz, vadinin beri yamacında idiniz, onlarsa öte yamacında idiler. Kervan sizden daha aşağıda idi. Sözleşmiş olsaydınız buluşma yer ve saatinde ayrılığa düşerdiniz. Ama Allah, olması kararlaştırılan işi yerine getirmek istiyordu. Ta ki, ölen beyyine üzerine ölsün, yaşayan da beyyine üzerine yaşasın. Allah elbette ki çok iyi işitir, çok iyi bilir.

ol vaķt kim siz dere yanınuñ yaķınıraġında-y-ıduñuz daħı anlar dere yanınuñ ıraġında-y-ıdı daħı deve biniciler aşaġaraķ sizden. daħı eger va'delaşa-y-ıdıñuz śavaşa-y-ıduñuz va'de de velįkin tā hükm eyleye Tañrı işi kim oldı işlenmiş tā helāk ola ol kim helāk oldı ḥüccetden daħı dirile ol kim dirildi ḥüccetden. daħı bayıķ Tañrı işidicidür bilicidür.

Siz vādīnüñ aşaġasına yaḳın‐ıduñuz anlar ıraġ‐ıdı. Medīneden ḳāfile daḫısizden aşaġa‐y‐ıdı. Eger va‘de eylese‐y‐düñüz daḫı iḫtilāf eylerdüñüzva‘dede anlardan ḳorḳmaḳdan. Līkin cem‘ eyledi Allāh sizi bu ḥāl üstineḥükm eylemeg‐içün bir işi, işlense gereg‐idi ki mü’minlere nuṣretdür helākolmaġ‐ıçun helāk üstine, āşikāre daḫı diri olmaġ‐ıçun diri olan āşikāre.Daḫı Tañrı Ta‘ālā her nesneyi bilicidür, işidicidür.

O zaman (Bədr günü) siz vadinin (Mədinəyə) ən yaxın tərəfində, onlar (düşmənləriniz) isə ən uzaq tərəfindən idilər. Karvan sizdən aşağıda (sahilə yaxın gözəl, sulu bir yerdə) durmuşdu. Əgər siz (onlarla vuruşmaq üçün müəyyən bir vaxtda üz-üzə gəlmək haqqında) və’dələşsəydiniz, (onların çox olmasından və sizi öldürməsindən qorxaraq) tə’yin etdiyiniz vaxt barəsində aranıza ixtilaf düşərdi. Lakin Allah olacaq işi (mö’minlərin qələbəsini, kafirlərin məğlubiyyətini) yerinə yetirmək üçün belə etdi ki, həlak olan aşkar bir mö’cüzə ilə (dəlillə) həlak olsun, sağ qalan da aşkar bir mö’cüzə ilə sağ qalsın. Həqiqətən, Allah (hər şeyi) eşidəndir, biləndir!

When ye were on the near bank (of the valley) and they were on the yonder bank, and the caravan was below you (on the coast plain). And had ye trysted to meet one another ye surely would have failed to keep the tryst, but (it happened, as it did, without the forethought of either of you) that Allah might conclude a thing that must be done; that he who perished (on that day) might perish by a clear proof (of His sovereignty) and he who survived might survive by a clear proof (of His sovereignty). Lo! Allah in truth is Hearer, Knower.

Remember ye were on the hither side of the valley, and they on the farther side, and the caravan(1212) on lower ground than ye. Even if ye had made a mutual appointment to meet, ye would certainly have failed in the appointment:(1213) But (thus ye met), that Allah might accomplish a matter already enacted; that those who died might die after a clear Sign (had been given), and those who lived might live after a Clear Sign (had been given). And verily Allah is He Who heareth and knoweth (all things).

1212 The little Islamic force from Madinah went out to meet the big Makkan army, and they met on the two sides of a valley at Badr, while the Quraysh ... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.