Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâ’ide lissem’(i)(s) femen yestemi’i-l-âne yecid lehu şihâben rasadâ(n)
Ve gerçekten de biz, orada, bir söz duymak için bazı yerlere otururduk, fakat şimdi kim, dinlemeye kalkışsa kendisini gözetliyen bir şihap buluyor.
“Oysa gerçekte biz, (daha önce bazı sırları) dinlemek için onun durak yerlerinde (göğün bazı mevkilerine) otururduk. Ama şimdi (cinnlerden) kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab (yıldız kayması denilen ateş ve alev çarpması) bulur (ve kovulur).”
Gerçekten de biz semadan bir söz duymak için bazı yerlere otururduk. Fakat şimdi kim dinlemeye kalkışsa kendisini bekleyen bir alevle karşılaşır.
“- Halbuki daha önce, biz göğün bazı bölgelerinde, haber dinlemek için oturacak yerler bulup oturuyorduk. Fakat şimdi, kim bilgi hırsızlığı yapmak isterse, kendisini gözetleyen kor halinde akan alev yalımlarını karşısında buluyor.”
Oysa biz (daha önce, gayb haberlerini) dinlemek için orada bazı oturacak yerlere otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olursa kendisini izleyen parlak bir ateş(i karşısında) buluyor.
'Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.'
Halbuki biz (Peygamberin gönderilmesinden önce) haber dinlemek için göğün bazı (bekçilerden boş) yerlerine otururduk; fakat şimdi, kim dinleyecek olursa, kendisini gözetleyen bir şihap (yakıcı bir yıldız) buluyor.
“Ve gerçekten biz (gökten bir şeyler) dinlemek için belli yerlerde otururduk. Şimdi artık kim dinlemek isterse kendisini gözetleyen bir ateş mermisini bulur.
“Halbuki biz, göğü dinleyebileceğimiz yerlerde oturuyorduk. Fakat şimdi, kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev hüzmesi buluyor.”
Bizler, orada dinlemek için yerler buluyorduk, imdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetliyen katı bir ateş bulur!
“Oysa biz (Peygamberin gönderilmesinden önce) haber dinlemek için göğün bazı yerlerine otururduk. Ama şimdi kim dinlemeye kalkışırsa, derhal kendini gözetleyip izleyen bir alevle karşılaşıyor.”
"İşitmek içün bir yerde oturduk, fakat kim istimâ’ itmek ister ise karşusına ihrâk içün şihâb çıkıyor idi."
"Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş (ışın) buluyor."
“Hâlbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.”
Halbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için onun oturulabilecek yerlerinde otururduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse kendisini gözetleyen bir alev topuyla karşılaşıyor.
Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor.
"Biz orada casusluk için otururduk. Ancak şimdi her kim dinlemek isterse kendisini gözleyen bir ateş topu bulur."
"Doğrusu biz göğün bazı mevkilerinde dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinleyecek olursa kendini gözetleyen parlak bir alev buluyor."
Ve doğrusu biz ondan dinlemek için ba'zî mevkı'lere otururduk, fakat şimdi her kim dinliyecek olursa onun için gözeten bir şihab buluyor
Hâlbuki biz, (daha önce) semânın bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi (bizden) kim (melekleri) dinlemeye kalksa, (karşısında) kendisini (helâk etmek üzere) gözetleyen bir şihâb (yıldızlardan kopan alev topu) buluyor.
“Biz, dinlemek için oturma yerlerine otururduk. Fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir ışın buluyor.”
«Halbuki hakıykaten biz (bundan evvel haber) dinlemek için onun ba'zı kısımlarında oturacak yerler (bulub) oturuyorduk. Fakat şimdi kim dinleyecek olursa kendisini gözetib duran bir şihab (karşısında) bulunuyor».
“Hâlbuki şübhesiz biz, (peygamberin gönderilmesinden önce) ondan oturulacak yerlerde (semâvât ehlini) dinlemek için otururduk. Fakat şimdi kim dinlemeye kalksa,(karşısında) kendisini (helâk etmek üzere) gözetleyen bir alev buluyor!”
Gökyüzünü dinlemek için en yüksek tepelere oturmuştuk. Sonra kim göğü dinlemişse, o an onu takip eden ateş parçaları (kayan meteorlar) bulmuştur.
Gerçekten biz bundan önce orada işitilecek yerlere oturup konuşulanları dinliyorduk. Ancak, şimdi herkim orayı dinliyecek olursa yolunu bekliyen bir ateş parçasıyla karşılaşacaktır.
“Hâlbuki biz (daha önce) göğün dinlemeye mahsus yerlerinde konuşlanırdık [makâ’ide]. Şimdi ise kim dinleyecek olsa, kendisini gözetleyen bir alev parçası buluyor.”
“Oysa gerçekten biz, dinlemek için onun (göklerin) oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir akanyıldız bulur.”
“Çünkü daha önce göğe çıkar ve melekler arasında geçen konuşmaları dinlemek için uygun yerlere otururduk. Orada işittiğimiz bazı bilgi kırıntılarını —bire beşyüz katarak— gelip kahinlere, falcılara haber verirdik. Fakat şimdi, Son Elçinin gönderilmesinden sonra, artık kim göğe çıkıp melekleri dinlemeye kalkışsa, kendisini izleyen bir alev topuyla karşılaşır ve oracıkta yanıp küle çevrilir.”
“ ‘Dinlemek’ için biz, oradan oturaklara oturuyorduk.
Şimdi, kim dinlerse, onu izleyen bir alev olarak bulur”.
hattâ, vaktiyle biz, fezanın bazı noktalarında oturup dinleme görevi bile yapmışız. -halbuki şimdi birimiz, fezayı dinleyecek olsa, hemen karşısında ışınlı bir bekçi buluyor-
“Bizler cahillikle göklerden bilgi almak için gökleri dinlemeğe mahsus yerlere otururduk. Yıldızları inceler geleceğimizi okumak isterdik. Anladık ki bilgilerimizi inançlarımızı boş şeylerle doldurmuşuz. Şimdiye kadar bizim bütün uğraşlarımız, bütün çabalarımız hep boşunaymış! Saçma sapan inançlarımız bizi kızgın alevlere götürüyormuş.”
“Hâlbuki (daha önce) biz, onun (haber) dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk. Fakat şimdi kim dinlemek isterse, (karşısında) kendisini gözetleyen parlak bir ateş buluyor.”
halbuki onu[n gizlediği her sırrı] dinleyebileceğimiz [uygun] yerlere kurulmuştuk: ⁸ ve şimdi [veya başka zaman] onu dinlemeye çalışan herkes [aynı şekilde] kendisini bekleyen bir alev ile karşılaşacaktır! ⁹
– Hâlbuki vaktiyle biz gizli bilgiler edinmek için gökyüzünün bazı yerlerine otururduk. Şimdi ise oradan kim haber çalmaya kalkışacak olsa hemen yakıcı bir alev topuyla karşılaşıyor. 37/6...10, 41/12
halbuki vaktiyle biz onun uygun yerlerinde (haber) dinlemek için otururduk;[⁵³⁵³] ne var ki şimdi (bizden) her kim dinlemeye kalksa, derhal karşısında hedefe kilitli bir ateş topu buluyor.[⁵³⁵⁴]
Oysa daha önce biz göğün bazı kısımlarında haber dinlemek için oturuyorduk, fakat şimdi kim dinlemeye kalksa, kendisini gözetip duran bir alev hüzmesi buluyor.
Ve biz onun dinlemeğe mahsus olan oturma yerlerinde oturur (gayb haberlerini dinlemeğe çalışırdık). Artık şimdi kim dinlemek istese, kendisini gözetleyen bir yakıcı bir ışın bulur.
«Ve hakikaten biz dinlemek için ondan oturulacak yerlerde oturuyorduk. Fakat şimdi kim dinleyecek olursa onun için bir gözetici şihap buluyor.»
“Önceleri biz göğün bazı yerlerinde oturup dinleme merkezleri edinirdik. Ama şimdi kim dinlemeye kalkışırsa, derhal kendini gözetleyip izleyen bir alevle karşılaşıyor. {KM, Tekvin 3, 24}
Ve biz onun dinlemeğe mahsus olan oturma yerlerinde oturur(gayb haberlerini dinlemeğe çalışır)dık. Artık şimdi kim dinlemek istese, kendisini gözetleyen bir ışın bulur.
"Evvelce, gökden sözleri işidecek bir yerde oturır ve dinlerdik. Şimdi semâdan bir şey işitmek isteyen kendi içün bekleyen şihâbı bulur (derhâl bir şihâbla semâdan uzaklaşdırılur.)"
Oysa, orada bizim dinlemek için oturma yerlerimiz vardı. Şimdi kim dinlemek istese onu gözeten bir alev yakalıyor.
“Önceden, haber dinlemek için orada oturacak yerler bulup otururduk. Şimdi kim birşey dinlemeye kalksa, kendisini gözetleyen bir alev bulur.
"Biz eskiden, onun, dinlemek için oturulan yerlerinde otururduk. Ama şu anda kim dinlemeye kalksa kendisini gözetleyen bir alev/ışık bulur."
“daħı bayıķ biz otururıduķ andan oturacaķ yirlere işitmeġe. pes her kim ķulaķ duta işitmeġe şimdi bula anuñ-içün od yılduz yol bekleyici.”
Daḫı biz otururduḳ andan oturaçaḳ yirlerde işitmeg‐içün.
Biz (Muhəmməd əleyhissəlamın peyğəmbər göndərilməsindən əvvəl mələklərin söhbətinə) qulaq asmaq üçün (göyün) bə’zi yerlərində otururduq. Lakin indi kim (onların söhbətinə) qulaq asmış olsa, yandırıb-yaxan bir ulduzun onu gözlədiyini görər.
And we used to sit on places (high) therein to listen. But he who listened now findeth a flame in wait for him;
´We used, indeed, to sit there in (hidden) stations, to (steal) a hearing; but any who listen now(5734) will find a flaming fire watching him in ambush.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |