Ve-innî kullemâ de’avtuhum litaġfira lehum ce’alû esâbi’ahum fî âżânihim vestaġşev śiyâbehum ve esarrû vestekberû-stikbârâ(n)
Ve gerçekten de ben, onları, sen yarlıgayasın, suçlarını örtesin diye ne vakit çağırdıysam parmaklarıyla kulaklarını tıkadılar ve elbiselerine büründüler ve ısrar ettiler ve ululandıkça ululanmaya kalkıştılar.
“Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkayıvermişler, (bana hakaret kastıyla) örtülerini başlarına çekmişler ve kibirlendikçe kibirlenip, (küfür ve kötülükte) diretmişlerdi.”
Gerçekten de günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ayak dirediler, büyüklendikçe büyüklendiler.
“Ben, senin bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar. Beni görmemek için elbiselerine büründüler. Ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler, serkeşlik, zorbalık ettiler.”
Ben, senin kendilerini bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini üzerlerine çektiler, (küfürlerinde) direndiler ve büyüklük tasladıkça tasladılar.
'Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.'
Doğrusu ben, onları senin bağışlaman için her dâvet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve elbiselerine büründüler (ki beni görmesinler, küfürde) ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.
Ve gerçekten ben, ne zaman onları bağışlaman için (hakka) çağırdımsa, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini başlarına geçirdiler, (küfürde) direttiler ve kibirlendiler de kibirlendiler.
5,6,7,8,9. Sonra Nûh şöyle devam etti: “Ey Rabbim! Doğrusu ben kavmimi gece gündüz tevhid inancına davet ettim. Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. Her ne zaman onları senin bağışlamana çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini başlarına çektiler, direndiler ve büyüklendikçe büyüklendiler. Sonra ben onları açıkça çağırdım. Sonra onlara davetimi hem açık ilân ettim, hem de gizlice. Özel olarak kendileriyle konuştum.”
Senin onları yarlıgamançin, ne zaman onları çağırdım ise, parmaklarıyla, kulakların tıkadılar, giysilerin örttüler, direndiler, kasaldıkça kasaldılar da!
“Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) örtülerini başlarına çektiler, (hakka karşı) direndiler, büyük bir kibir gösterdiler.”
Senin (dînine) ânları da’vet idüb de ’afvını taleb itmelerini söylediğim vakit elleriyle kulaklarını tıkadılar ve beni görmemek içün elbise ile yüzlerini örtdüler ve dalâletde ısrâr ve kibir izhâr iylediler.
"Doğrusu ben Senin onları bağışlaman için kendilerini her çağırışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler."
“Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.”
Kendilerini bağışlaman için ben onları ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkadılar; elbiselerini başlarına bürüdüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
"Her ne zaman senin onları bağışlaman için onları çağırdıysam parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini başlarına örttüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler."
"Ben onları senin bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler."
Ve ben onları mağfiret buyurman için her da'vet ettiğimde onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve esvablarına büründüler ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler
Doğrusu ben onları her ne zaman senin bağışlamana (sebep olacak îmâna) davet ettiysem, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar (ve beni görmemek için) elbiselerini başlarına çektiler, (küfürde) ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.
«Hakıykat ben, Senin kendilerini yarlığaman için, onları ne zaman da'vet etdiysem parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler ayak dirediler, büyüklük tasladılar da tasladılar».
“Ve doğrusu ben, onlara mağfiret etmen için kendilerini ne zaman (îmân etmeye)da'vet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, (inkârlarında da) ısrâr ettiler ve büyüklük tasladıkça tasladılar.”
“Ve doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (kendilerine hakikati anlatmamam için) elbiselerine büründüler (gözlerini hakikate) kapadılar, (hakka karşı) direndiler, kibirlendikçe kibirlendiler.
Hâlbuki senin onların günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini başlarına çektiler, inkârda direndiler ve davetime karşı kibirlendikçe kibirlendiler.”
Gerçekten ben onları senin yarlıgaman için ne vakit çağırdımsa, onlar parmakları ile kulaklarını tıkadılar, giyecekleriyle örtündüler, ayak dirediler, büyüklük tasladıkça tasladılar.
Ben her ne zaman onları senin yarlıgaman için dâvet ettimse dâvetimi işitmemek için kulaklarını parmaklarıyle tıkadılar, beni görmemek için elbiselerine büründüler. Küfür ve masiyetlerınde ayak dirediler. Ve bana tâbi olmayı asla kibirlerine yediremediler.
“Hiç şüphesiz kendilerini bağışlaman için, onları her ne zaman çağırdıysam, parmaklarıyla kulaklarını tıkadılar, elbiselerini başlarına geçirdiler, inat ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.”
“Doğrusu ben, senin onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.”
“Şöyle ki, onları bağışlaman için kendilerini ne zaman tövbeye çağırdıysam,beni duymamak için parmaklarını kulaklarına tıkadılar, cehâlet ve önyargı örtülerine, sosyal ve ekonomik çevre ve imkanlarına büründüler, apaçık hakîkat karşısında inatla direndiler ve küstahça kibre kapıldılar.”
“Ben, senin onları bağışlaman için onları ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkadılar; elbiselerini başlarına bürüdüler; direndiler; büyüklendikçe büyüklendiler”.
her ne zaman affetmen için kendilerini sana dua etmeye çağırsam, davetime kulaklarını tıkadılar, kafalarını kuma gömdüler, direndiler, giderek daha da havalandılar.
"Gerçekten günahlarını bağışlaman için onları ne zaman duaya davet ettiysem, parmaklarıyla kulaklarını tıkadılar. Örtülerini başlarına çektiler. Ayak direttiler. Kibirlendikçe kibirlendiler!"
“Doğrusu ben, Senin onları bağışlaman için ne kadar davet ettimse onlar, (davetimi duymamak için) parmaklarını¹ kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler,² (küfürlerinde) direndiler ve çok fazla büyüklük tasladılar.”
Ve doğrusu, onlara bağışlayıcılığını göstereceğin ümidiyle ne zaman çağrıda bulunduysam parmaklarını kulaklarına tıkadılar, [günahkarlık] giysilerine büründüler, ³ daha fazla inada kapıldılar ve boş gururlarında [daha da] azgınlaştılar.
Öyle ki onları ne zaman senin bağışlamana çağırdıysam, duymamak için parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler/mevki ve makamlarına sığındılar, böylece hakka karşı direndiler; kibirlendikçe kibirlendiler. 34/43, 35/42
“Senin onları bağışlaman için her davet edişimde, parmaklarını kulaklarına tıkadılar. (Beni dinlemediler) elbiselerine büründüler. (Beni görmemek için saklandılar, şirk ve küfürde) direndiler. (İmana gelmediler) büyüklük tasladılar da tasladılar.”
«Muhakak ki ben onlar için mağfiret buyurasın diye kendilerini her ne zaman dâvet etti isem parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve libaslarına büründüler ve ısrar ettiler ve böbürleniverdiler.
Her ne zaman, onları bağışlaman için çağırdıysam, onlar parmaklarıyla kulaklarını tıkadılar. Esvaplarıyla örtündüler, direttiler ve çok kibirlendiler.
Günahlarını bağışlaman için onları (sana) ne kadar da'vet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler, çok böbürlendiler.
"Ve ben onları, sen mağfiret idesün diyu her da'vet iylediğimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve elbiselerini başlarına örtdiler ve küfürde ısrâr iylediler ve bana ittibâ'dan kibir idüb kendilerini büyük gördiler."
Sen bağışlayasın diye onları ne zaman davet etsem parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini üstlerine çektiler, ayak dirediler ve kibirlendikçe kibirlendiler.
Ben, onları senin bağışlaman için her ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkayıp, elbiselerini başlarına bürüdüler, direndiler ve büyüklendikçe büyüklendiler.
“Senin bağışlaman için onları her çağırışımda kulaklarını tıkadılar, elbiselerine büründüler, inat ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler.
"Ben onları, sen kendilerini affedesin diye çağırdıkça, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiseleriyle sarılıp sarmalandılar, inat ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler."
Darvoqe, har gal men ularni Sening mag‘firatingga chaqirsam, ular eshitmaslik uchun barmoqlarini quloqlariga tiqib, kiyimlariga o‘ralib oladilar va o‘z kufrlarida qattiq turib oladilar hamda menga itoat qilishga kibr qiladilar.
daħı bayıķ ben her nice kim oķıyam anları tā yarlıġayasın anları ķıldılar barınaķlarını ķulaķları içine daħı örtündiler ŧonlarını daħı yazuķ üzere durdılar daħı ululıķ istediler ululıķ istemek.”
Daḫı ben nice ki da‘vet itdüm‐ise ki anlaruñ günāhların baġışlayasın. Bar‐maḳların ḳulaḳlarına ṣoḳdılar ve başların ḳumāşlar‐ıla örtdiler ve küfremuṣırr oldılar ve büyüklendiler, iñen büyüklenmek.
Sənin onları bağışlamağın üçün mən nə zaman onları (imana) də’vət etdimsə, onlar (də’vətimi eşitməsinlər deyə) barmaqlarını qularlarına tıxadılar, (məni görməsinlər deyə) libaslarına büründülər, (küfrlərində) israr edib durdular və təkəbbür göstərdilər.
And lo ! whenever I call unto them that Thou mayest pardon them they thrust their fingers in their ears and cover themselves with their garments and persist (in their refusal) and magnify themselves in pride.
"And every time I have called to them, that Thou mightest forgive them, they have (only) thrust their fingers into their ears, covered themselves up with(5710) their garments, grown obstinate, and given themselves up to arrogance.
| Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |