Ve-iż neteknâ-lcebele fevkahum keennehu zulletun vezannû ennehu vâki’un bihim ḣużû mââteynâkum bikuvvetin veżkurû mâ fîhi le’allekum tettekûn(e)
Hani biz, dağı adeta bir gölgelik gibi çekmiş, üstlerine doğru yüceltmiştik de nerdeyse üstlerine düşecek sanmışlardı. Size verdiğimiz kitabı kuvvetle, azimle tutun, içinde ne varsa hatırlayıp ona göre hareket edin de sakınanlardan olun demiştik.
Hani bir zamanlar (kudretimizi göstermek ve onları ikaz etmek üzere) dağı (Tûr-i Sina’yı), sanki bir gölgelikmiş gibi (yerden yükseltip, bir mucize olarak Yahudilerin) üzerlerine kaldırmıştık. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:) "Size verdiklerimize (İlahi emir ve hükümlerimize) sımsıkı sarılın ve onda (kitapta) olanı (sürekli) düşünüp hatırlayın ki, (küfür ve kötülükten) sakınasınız" demiştik.
Bir zaman da, Sina dağını bir gölge gibi üzerlerine kaldırmıştık. Üstlerine düşecek sanmışlardı. Size sunduğumuz kitabı, kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırınızdan çıkarmayın ki, yolunuzu Allah'ın kitabıyla bulmuş olasınız.
Bir zamanlar, o dağı, Tûr'u gölgelik gibi kaldırıp silkeleyerek İsrailoğulları'nın üstüne çekmiştik. Dağı üstlerine düşecek sandılar.
“Size verdiğimiz kitaba sıkı sıkı sarılın, sorumluluğuna pürdikkat sahip çıkın. İçindekileri ezberleyin, iyi düşünüp tahlil edin. Allah'a sığınıp, emirlerine yapışmanıza günahlardan arınıp, azaptan korunmanıza, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetli davranmanıza, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olmanıza vesile olur" demiştik.
Bir zamanlar dağı, onların üzerlerine doğru adeta bir gölgelik gibi yükseltmiştik de onun başlarına düşeceğini sanmışlardı. "Size verdiğimize sımsıkı sarılın ve içinde bulunanları düşünün, olur ki sakınırsınız."
Bir zamanlar dağı, sanki bir gölgelikmiş gibi üstlerine yükseltmiştik. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara demiştik ki:) 'Size verdiklerimize sımsıkı sarılın ve onda olanı düşünün, ki sakınasınız.'
Biz, bir vakit Tur dağını söküp İsraîloğullarının üzerine, gölgelik imiş gibi kaldırmıştık. Onlar, onu gerçekten üzerlerine düşecek sanmışlardı. Kendilerini bununla korkutup şöyle demiştik: “- Size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve içindeki emirlerle yasakları hatırlayın, düşünün. Olur ki, Allah'dan korkar, sakınırsınız.
Ve bir zaman dağı onların üstünden bir gölgelik gibi yükselttik. Onlar dağın başlarına düşeceğini sandılar. “Size verdiğimiz kitabı kuvvet ile tutun, ondaki mesajları hatırlayın, belki korunursunuz.” (dedik.)
Bir zamanlar, dağı İsrailoğulları'nın tepesine bir gölgelik gibi çekmiştik de onu üstlerine düşüyor sanmışlardı. “Size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutunuz ve içindekini hatırınızdan çıkarmayınız ki korunabilesiniz” dedik.
Hani gölgelik gibi, dağı üzerlerine yükseltmiş idi, üstlerine düşecek sanmaktaydılar, size verilen şeyi kuvvetle alın, içerisinde bulunanı anınız, ola ki sakınasız
Hani o dağı (Tur-i Sina Dağı'nı tehdit için İsrailoğullarının) başına (bir bulut gibi) kaldırmıştık da onlar dağın üzerlerine düşeceğini sanmışlardı. Bu durumda kendilerine: “Size verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılın ve içindeki mesajları sürekli aklınızda tutun. Böylelikle korunmuş olursunuz” demiştik.
Cebel-i Tûr’ı gölgelik gibi başlarının üzerine kaldırdığımız zamân dağ başlarına düşecek zann itdiler o vakit ânlara: "Size virdiğimiz ahkâmı hüsn-ü niyetle alınız ve muhteviyâtını unutmayınız ki Allâh’dan korkasınız" didik.
Tur dağını, gölgelik gibi onların üzerlerine yükseltmiştik, onlar tepelerine düşeceğini sanmışlardı. Onlara: "Size verdiğimiz Kitap'a sıkıca sarılın, içinde olanı düşünün ki sakınanlardan olasınız" demiştik.*
Hani dağı sanki bir gölgelikmiş gibi onların üstüne kaldırmıştık da üzerlerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:) “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın ve onun içindekileri hatırlayın ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız” demiştik.
Bir zamanlar İsrâiloğulları’nın üzerine dağı bir gölgelik gibi kaldırdık da üstlerine düşecek sandılar. “Size verdiğimize (kitaba) kuvvetle sarılın ve içinde olanı aklınızda tutun ki korunasınız” dedik.
Bir zamanlar dağı İsrailoğullarının üzerine gölge gibi kaldırdık da üstlerine düşecek sandılar. «Size verdiğimi (Kitab'ı) kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın ki korunasınız» dedik.
Dağı bir şemsiye gibi üzerlerinde sarsmıştık. Öyle ki tepelerine düşeceğini sanmışlardı: "Size verdiğime sımsıkı sarılın. Kurtulabilmeniz için içeriği üzerinde düşünün."
Hani bir zamanlar biz o dağı gölgelik gibi tepelerine çekmiştik de üzerlerine düşüyor zannettikleri bir sırada demiştik ki; "size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın, umulur ki korunursunuz."
Hem bir vakıt biz o dağı bir gölgelik gibi tepelerine çekmiştik de kendilerine düşüyor zannettikleri bir halde demiştik ki size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın gerektir ki korunursunuz
Bir zaman (Tûr) dağı (nı tehdit için İsrâiloğullarının) başlarının üstüne sanki bir gölge gibi (yerinden) kaldırmıştık. Onlar da hakikaten onun üzerlerine düşeceğini sanmışlardı. (İşte bu sırada,) “Size verdiğimizi kuvvetle tutun (Tevrât’ın hükümlerine uyun), onda olanı düşünün ki bu sayede (Allah’tan korkar ve günahlardan) sakınırsınız” (buyurmuştuk).
Hani! Biz, dağı gölgelik gibi üzerlerine kaldırmıştık da onlar da üzerlerine düşecek sanmışlardı. “Size verdiğimize sımsıkı sarılın, içindeki öğüdü tutun ki takva sahibi olabilesiniz.”
Biz bir zaman dağı, sanki o bir gölgelik imiş gibi, çekib (İsrâîl oğullarının) üstlerine kaldırmışdık. Onlar hakıykaten bu, kendilerine düşecek sanmışlardı. (İşte o vakit): «Size verdiğimiz (kitâb) ı kuvvetle (ciddiyetle, azm ile) tutun. Onda olanı düşünün. Tâki (kötülükden) sakınmış olasınız» (demişdik).
Bir zaman (Tûr) dağı(nı), bir gölgelikmiş gibi üzerlerine kaldırmıştık da, gerçekten onu (üstlerine düştü düşecek) olan bir şey zannetmişlerdi. (Onlara:) “Size verdiğimizi(Kitâb'ı) kuvvetle tutun ve içinde olanları hatırlayın, tâ ki (ona muhâlefetten) sakınasınız!”(diye emretmiştik).
Ve bir zaman, o (dağ, İsrailoğullarının üzerinde) bir gölgelik gibi iken, (onlar misak için dağın eteğinde ve gölgesinde iken) dağı onların tepesinde (şiddetli bir depremle) salladık, onlar da, (o an) gerçekten onu (dağı) kendileriyle yıkılacağını sanmışlardı. (İşte o zaman onlara dedik ki:) Size verdiğimizi (kitabı) kuvvetle tutun ve onda olanı (onun içindeki emirlerimizi daima) hatırlayın ki, (kötülüklerden) sakınasınız.’’ *
Bir gölge gibi dağı onların üzerine salladığımızda, onlarda dağın sanki üzerlerine yıkılacağını zannetmişlerdi. “Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve kitabın içerisindekileri hatırlayın, umulur ki sakınırsınız” (demiştik.)
O gün Biz dağı gölgelik gibi üzerlerine kaldırmıştık. Onlar da gerçekten dağ başlarına yıkılacak sanmışlardı. Biz de demiştik: "size verdiğimizi sımsıkı tutun. İçindekileri düşünün ki sakınmış olasınız."
Hani Tur dağını üzerlerine gölgelik gibi kaldırmıştık, onlar ise onu üstlerine düşecek sanmışlardı. Onlara «— Size verdiğimizi kemal-i ciddiyetle alın. Ondaki evamir ve nevahiyi yâdedin ki sakınmış olasınız» demiştik.
Hani dağı (Tur'u tehdit olarak), bir gölgelik gibi koparıp tepenize dikmiştik de onlar tepelerine düşeceğini sanmışlardı. Onlara, “Size verdiğimize (kitaba) sıkıca sarılın ve içinde olanı hatırınızda tutun ki sakınanlardan olasınız” demiştik.
Hani Allah’a verdikleri sözün önemini iyice idrâk etmeleri ve bu antlaşmayı bozdukları takdirde doğabilecek vahim sonuçları belleklerinde hep canlı tutmaları için, Sînâ dağını yerinden söküp, tıpkı bir bulut gölgesi gibi üzerlerine kaldırmıştık da, koskoca dağ, başlarına yıkılacak sanmışlardı. Bu hâldeyken, onlardan şu sözü almıştık:
“Size bahşettiğimiz Kitaba sımsıkı sarılın ve içindeki temel hayat prensiplerinisürekli aklınızda ve gündeminizde tutun ki, yeryüzünde adâlet, barış ve huzuru sağlayarak kötülüklerden sakınıp korunabilesiniz.”
Zaten her insan, daha kendisine ruh verilirken, yaratılışına nakşedilen fıtrî özellikler sayesinde, Rabb’ini bizzat yüreğinde hissetme ve O’na bağlanma ihtiyacı duyar:
Hani, onların üzerine Dağ’ı sanki bir gölgelik gibi uzattık. Zannettiler ki o, onların çok yakınında vaki’ olmaktadır. Size verdiğimiz şeyleri kuvvetle tutun! Onun içindekileri hatırlayın / anın! Umulur ki sakınıp korunursunuz.
Kasabalarına tepeden bakan Tûr dağı, sanki bir gölgelik gibiydi. Hep onu üzerilerine düşecek sanırlardı. Kendilerine: " size verdiğimiz Kitaba sıkı sarılın. Kendinizi sağlama alabilmeniz için onu dilinizden düşürmeyin " demiştik...
İsrailoğulları bir zamanlar büyük bir dağın eteklerinde yaşıyor. Dağın gölgesinden yararlanıyor. Güneşten, rüzgârlardan korunuyorlardı. Dağa baktıkları zaman sanki dağ üzerlerine devrilecekmiş gibi görünüyordu. Onlara; “Size gönderdiğim ayetlere uyun, yasalarımıza göre yaşayın ki; Rabbinizin cezalandırmasından korunasınız!” dedik.
Hani üstlerine düşeceğini sandıkları (Sînâ) [*] Dağı’nı onların üzerine gölge gibi kaldırmıştık. (Onlara) “Size verdiğimizi (Kitabı) kuvvetle alın (sıkıca tutunun) ve içinde olanı hatırlayın ki [takvâ]lı olabilesiniz.” (demiştik).
Hani bir zamanlar Biz o dağı bir gölgelik gibi onların üzerlerine çekmiştik, onlar da onu tepelerine düşecek sanmışlardı.¹ (O zaman) Biz onlara: “Eğer Allah’tan hakkıyla sakınmak istiyorsanız size verdiğimiz (kitaba) sımsıkı sarılın ve içerisindekini hatırınızdan çıkarmayın.” dedik.²
Ve Sina Dağı’nı, adeta bir gölge gibi İsrailoğulları’nın tepesinde salladığımız ve onların da dağın üzerlerine yıkılacağını düşündükleri zaman ¹³⁷ [onlara dememiş miydik:] “Size bahşettiğimiz kitaba sıkıca sarılın ve onun içindekileri aklınızda iyi tutun, ki Allah’a karşı sorumluluk bilincine erişesiniz”? ¹³⁸
Dağı onların üzerine sanki bir gölgelik gibi kaldırmıştık. Öyle ki dağın başlarına düşeceğini zannettiler. Ve onlara “Size verdiğimiz vahye kuvvetle sarılın. Onun içindekileri aklınızda tutun ki sorumlu davranasınız.” dedik. 2/63, 4/174- 175, 43/43
Ve Biz (Sina) Dağı’nı bir gölgelik gibi tepelerine dikip, onların dağın üzerlerine yıkılacağını zannettikleri o zaman da (demiştik): “Size bahşettiğimiz vahye sımsıkı sarılın ve onun ilkelerini aklınızdan çıkarmayın ki, sorumluluğunuzu yerine getirmiş olasınız!”[¹²⁸⁸]
Bir vakit (İsrailoğuları, Tevrat’ın hükümlerini ağır görüp, uygulamaktan kaçındılar, bunun üzerine) dağı (Tûr dağının bir kısmını) Sanki bir gölgelik (bir tavan) imiş gibi onların üstlerine (yerinden) koparıp kaldırdık, onlar (çok korktular) dağ gerçekten üstlerine düşecek sandılar. O zaman (Ey İsrailoğulları) Size verdiğimizi (Tevrat'ın hükümlerini) kuvvetle tutun, (uygulayın) ve içindekini (Rabbinizin emirlerini) hatırınızdan hiç çıkarmayın ki, (O'nun azabından) korunabilesiniz" dedik, (ve böylece onlardan zorla da olsa bir söz almış olduk.. nitekim Yahudiler, secde edecekleri zaman "bu secde bizi cezadan kurtaran secdedir" derlermiş İsrailoğullarından evvel Ademoğullarının tümünden de kesin bir söz almıştık)
Bir zaman da üzerlerine dağı, bir gölge gibi kaldırmıştık, üstlerine düşecek sanmışlardı: "Size verdiğim(Kitap)ı kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın ki (azabımızdan) korunasınız!" (demiştik).
Ve bir vakit, dağı sanki o bir gölgelik imiş gibi onların üstlerine koparıp kaldırmıştı. Ve sandılar ki, o hakikaten üstlerine düşecek. (Onlara dedik ki:) «Size verdiğimizi kuvvetle tutun, ve onda olanı zikrediniz, İhtimal ki, sakınırsınız.»
Hem bir vakit biz o dağı bir gölgelik gibi İsrailoğullarının başlarının üstüne kaldırmıştık da onlar, dağın üzerlerine düşeceğini sanmışlardı. O zaman demiştik ki: Size verdiğimiz bu kitab'a ciddiyetle sarılın ve içindeki gerçekleri düşünüp hiç hatırınızdan çıkarmayın ki Allah'ı sayıp kötülüklerden sakınasınız.
Bir zaman da üzerlerine dağı, bir gölge gibi kaldırmıştık, üstlerine düşecek sanmışlardı: "Size verdiğim(Kitap)ı kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlay(ıp yap)ın ki (azabımızdan) korunasınız!" (demiştik).
Dağı yerinden koparub üzerlerine gölgelik gibi kıldık, onı üstlerine düşecek zan itdiler. O zamân onlara: "Size virdiğimiz şeyi (Tevrât'ı) 'azim ile alın ve onda olan şeyleri tezekkür idin, şâyed ki (bu tezekkür sâyesinde) fenâ hallerden sakınasınız" didik. [¹]
Bir gün o dağı adeta bir gölgelik gibi üzerlerine kaldırdık; başlarına düşeceğini sandılar. “Size verdiğimizi(Tevrat'ı) sıkı tutun. İçindekilerini düşünün ki kendinizi koruyabilesiniz” dedik.
Dağı onların üzerine kaldırmıştık. Sanki o gölgelik gibiydi. Öyle ki başlarına düşeceğini zannettiler. Size verdiğimize kuvvetle sarılın. Onun içinde olanları aklınızda tutun ki korunabilesiniz!
Hani Biz dağı onların üzerine gölgelik gibi kaldırmıştık da üzerlerine düşüverecek sanmışlardı. “Size verdiğimiz kitaba bütün gücünüzle sarılın; onda olanları hatırlayın ki korunmuş olasınız” demiştik.
Bir zaman, dağı tepelerine bir gölgelik gibi çekmiştik de onu üstlerine düşüyor sanmışlardı. "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın ki korunabilesiniz."
daħı ol vaķt kim ķoparduķ ŧaġı anlaruñ üzerine ŧamam ol gölgelik gibi [86b] daħı bildiler kim bayıķ ol düşicidür anlara. “aluñ anı kim virdük size becid dutmaġ-ıla daħı anuñ anı kim anuñ içindedür anuñ-içün kim siz śaķınasız.”
Daḫı ẕikr eyle ol güni ki ṭaġı ḳoparduḳ anlar üstine. Ṣanasın ki birbulıt idi. Daḫı yaḳın bildiler ol ṭaġ anlar üstine düşecekdür. Aluñuz sizevirdügümüz kitābı cidd [ü] cehd‐ile. Daḫı ẕikr eyleñüz anuñ içinde olanı.Ola kim müttaḳīlerden olasız.
Bir zaman dağı (Tur dağını) yerindən qoparıb onların (İsrail oğullarının) başı üstünə kölgəlik (tavan) kimi qaldırmışdıq və onlar da elə güman etmişdilər ki, dağ üstlərinə düşəcək. Onlara: “Sizə verdiyimizdən (Tövratdan) möhkəm yapışın, orada olanları yada salın ki, bəlkə, pis əməllərdən çəkinəsiniz!” – demişdik.
And when We shook the Mount above them as it were a covering, and they supposed that it was going to fall upon them (and We said): Hold fast that which We have given you, and remember that which is therein, that ye may ward off (evil).
When We shook the Mount over them, as if it had been a canopy, and they thought it was going to fall on them (We said): "Hold firmly(1144) to what We have given you, and bring (ever) to remembrance what is therein;(1145) perchance ye may fear Allah."
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |