12 Eylül 2024 - 8 Rebiü'l-Evvel 1446 Perşembe

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
A’râf Suresi 135. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Felemmâ keşefnâ ‘anhumu-rricze ilâ ecelin hum bâliġûhu iżâ hum yenkuśûn(e)

Uğrayacakları son belayadek üstlerine çöken musibeti giderdik mi derhal yeminlerini bozuyorlardı.

(Bunun üzerine) Ne zaman ki, onların erişebileceği (takdir edilen) bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine hemen andlarını bozup (inkâr ve isyana geri döndüler).

Ama ne zaman ki, sözlerini yerine getirebilecekleri kadar bir zaman verip de, bu azabı kendilerinden kaldırsak, hemen verdikleri sözden geri dönerlerdi.

Biz, erişecekleri bir vakte, denizde boğulmalarına kadar, bir müddet, onlardan azâbı kaldırınca, derhal yeminlerini bozdular.

Üzerlerinden, erişecekleri belli bir zamana kadar o felaketi kaldırdığımızda onlar derhal sözlerinden dönüyorlardı.

Ne zaman ki, erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı üzerlerinden çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular.

Vaktaki (azaba) erişecekleri bir müddete kadar üzerlerinden biz azabı kaldırdık, hemen yeminlerini bozdular.

Onların ulaşacağı belli bir süreye kadar o pis azabı onlardan giderdiğimizde, yeminlerini bozarlardı.

Ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca, hemen sözlerinden dönüverdiler.

Bizim âyetlerimizi, yalanlayarak ona karşı, göz yummalarından, denizde boğarak, onlardan öcümüzü aldık biz

Fakat ne zaman ki sözlerini yerine getirmeleri için kendilerine süre verip de bu musibeti üzerlerinden kaldırdık, onlar yine verdikleri sözden caydılar.

Fakat ânları belâdan tahlîs itdiğimiz gibi va’denin hulûlünde ’ahidlerini bozdılar.

Azabı nasıl olsa sonuna gelecekleri bir müddet için üzerlerinden kaldırınca, hemen sözlerinden cayıyorlardı.

Fakat erişecekleri bir süreye kadar biz azabı üzerlerinden kaldırınca hemen yeminlerini bozarlar.

Ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırdığımızda hemen sözlerinden dönerlerdi.

Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca hemen sözlerinden dönüverdiler.

Onları söz konusu felaketlerden herhangi bir süre için kurtarınca da sözlerinden dönüyorlardı.

Ne zaman ki, belli bir süreye kadar onlardan azabı kaldırdık, derhal yeminlerini bozdular.

Vaktaki irişecekleri bir müddete kadar azâbı kendilerinden sıyırdık derhal yeminlerini bozdular

Erişecekleri (takdir ettiğimiz) belirli bir süreye kadar azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman, hemen verdikleri sözü bozdular.

Biz onlardan geçirecekleri bir süreye kadar azabı kaldırınca da hemen sözlerinden dönüverdiler.

Vaktaki biz, kendilerinin erişecekleri bir müddete kadar, onlardan azabı giderdik, bir de ne bakarsın: Onlar yeminlerini bozuyorlar bile.

Nihâyet onların kendisine erişici oldukları bir vakte kadar (biz) kendilerindenazâbı kaldırınca, onlar hemen yeminlerini bozdular.

Ama ne zaman ki biz verdikleri sözü yerine getirebilecekleri bir süre için belayı (musibeti) üzerlerinden kaldırınca da, sözlerinden hemen dönüyorlardı.

Onlardan belaları bir vakte kadar kaldırdığımızda, huzura kavuştular ve hemen verdikleri sözleri bozdular.

O gün Biz de kırlağanı onların üzerlerinden bir süre için kaldırdık. Sonunda sözlerinden döndüler.

Vaktaki onlardan, erişecekleri ecellerine kadar [⁷] felâketi kaldırdık, onlar hemen ahitlerinden döndüler.

[7] Veya ölümlerine, boğulmalarına kadar.

Bunun üzerine Biz ne zaman onlardan geçirecekleri belli bir süreye kadar pisliği/musibeti kaldırdığımızda, yeminlerini hemen bozarlardı.

Azabı belli bir müddet için (iman etmeleri şartıyla) üzerlerinden kaldırınca, o müddete eriştiklerinde hemen sözlerinden caydılar.

Fakat başlarındaki azâbı —geçici bir süre için— kaldırdığımız anda, hemen verdikleri sözden cayıveriyorlardı.

Ulaştıkları bir süreye kadar Ricz’i / Azab’ı / Belâ’yı onlardan kaldırdığımızda anında cayıyorlardı.

Yaklaşık bir ömür boyu onlar üzerine mikrop salmadık. Ama sözlerinde durmadılar.

Nitekim sizi yoklayan felaketler bir müddet sonra üzerinden kalkıyor. Felaketler ortadan kalkınca ne yapıyorsunuz? Ayetlerimizi inkâr edip yalanlamıyor musunuz? Elçimiz Musa ile mücadeleye girmiyor musunuz?

Biz ulaşacakları bir süreye kadar onlardan o azabı kaldırınca hemen sözlerinden dönmüşlerdi.

Onlardan azabı ulaşacakları belirli bir süreye kadar kaldırınca da hemen yeminlerini bozdular.

Ama ne zaman ki sözlerini gereğince yerine getirmeleri için kendilerine süre verip de ⁹⁷ bu musibeti üzerlerinden kaldırsak, (hemen) sözlerinden geri dönerlerdi.

97 Lafzen, “varıp tamamlayacakları bir vakte kadar”.

Ama ne zaman verdikleri sözü yerine getirecek kadar bir süre onlardan belaları kaldırsak her seferinde onlar verdikleri sözü hemen bozuyorlardı. 2/100, 7/102, 13/25, 16/95

Fakat ne zaman sözlerini gerçekleştirmeye yetecek bir süre musibeti kaldırsak, her seferinde gerisingeri sözlerinden dönerlerdi.

(Bu yeminlerine rağmen) Ne zaman ki, -kendilerinin erişecekleri bir müddete kadar (suda boğulup helak olacakları güne dek) -o azabı kendilerinden giderdik, onlar hemen sözlerinden dönüverdiler (şirk ve küfürde direnmekte devam ettiler)

Ne zaman ki bir süreye kadar biz azabı üzerlerinden kaldırınca sürenin sonunda hemen (yeminlerinden ) geri dururlar.

Vaktâ ki onların erişecekleri bir müddete kadar kendilerinden azabı açıverdik. Onlar derhal yeminlerini bozar oldular.

Biz, geçirecekleri bir süreye kadar onlardan azabı kaldırınca da yeminlerinden döndüler.

Biz onlardan, geçirecekleri bir süreye kadar azabı kaldırınca, hemen yeminlerini bozmağa başladılar.

Vaktâ ki, Onların nihâyet vâsıl olacakları bir vakt-i mu'ayyene kadar onlardan 'azâbı def' ve keşf iyledik, sözlerinden döndiler.

Her afeti üzerlerinden bir süre için kaldırınca, anında sözlerinden dönüyorlardı.

Onlardan azabı, onlara ulaşacak belirli bir süreye kadar kaldırdığımız zaman; onlar verdikleri sözü o an bozuyorlardı.

Erişecekleri bir süreye kadar onlardan azabı kaldırdığımızda ise sözlerinden dönerlerdi.

Dolduracakları bir süreye kadar kendilerinden azabı kaldırdığımızda, hemen yeminlerini bozdular.

pes ol vaķt kim açduķ anlardan 'aźābı bir zamān degin kim anlar iricilerdür aña ol vaķt anlar ķavl śırlar.

Pes ḳaçan ki götürdük anlaruñ üstinden ‘aẕābı bir zamāna degin ki anlaraña irişecekdür, ya‘nī ölüm vaḳtı, ḳaçan ‘aẕābı götürdük anlardan ‘ahdlerinibozdılar.

Elə ki, əzabı bir müddətə onlardan götürdük, dərhal (əhdi) pozdular.

But when We did remove from them the terror for a term which they must reach, behold! they broke their covenant

But every time We removed the penalty from them according to a fixed term which they had to fulfil,- (1093) Behold! they broke their word!

1093 The intercession of Moses was limited to prayer. Each plague or penalty had its appointed term in Allah's decree. That term was duly fulfilled be... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.