Fekâne kâbe kavseyni ev ednâ
İki yay kadar kaldı araları, yahut daha da yakın.
Öyle ki “Gabe Kavseyn” iki yay (parçasının) çakışması veya daha yakın (vaziyette aralarında iletişim ‘bilgi teması’) başladı.
aralarında iki yay mesafesi kalıncaya kadar, hatta daha da yakınına kadar.
İlâhî planın gerçekleşmesi için, Allah'ın Rasulü Muhammed'le söz ve işbirliği yapan Cibril, eşit iki makamda olandan biri veya (bazı konularda) bir ast rütbeli elçisidir.
Böylece (aradaki mesafe) iki yay boyu veya daha yakın oldu.
Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.
(Böylece Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahud daha az oldu.
İki yay kadar veya daha yakın oldu.
5,6,7,8,9,10. Ona, bunu çok güçlü akıl sahibi olan Cebrail öğretmiştir. Doğrulup dikildi. O, en yüksek ufuktaydı. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı. İki yayın arası kadar, hatta daha da yakın. Böylece kuluna vahyedeceğini vahyetti.[590]
Sonra da yaklaştırılan iki yay gibi oldu, daha da yakın
Öyle ki, (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay mesafesi kadar, hatta daha da yakın oldu.
(Muhammed’e) iki kavs kadar ve hattâ daha yakın geldi.
Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu.
(Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.
Öyle ki, iki yay kadar hatta daha yakın oldu.
8, 9. Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
Mesafe iki yay kadar veya daha yakın oldu.
Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı.
«kabe kavseyni ev edna» oldu da
5-6-7-8-9. Ona (bu Kur’ân’ı, emrimiz üzere, maddî ve manevi) müthiş kuvvetlere sahip, üstün yaratılışlı olan (vazifeli meleğimiz Cebrâîl) öğretti. (Cebrâîl, gökle yerin birleştiği) ufkun en yüksek noktasında (bulunuyorken,) doğruldu (ve resûlümüz Muhammed’e, kendisini aslî sûreti ile gösterdi). Sonra (Cebrâîl, resûlümüz Muhammed’e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
Böylece iki yay aralığı kadar, hatta daha yakın oldu.
(Bu suretle o, peygamberlere) iki yay kadar, yahud daha yakın oldu da,
8,9. Sonra (çok perdeler geçerek Rabbine) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki, kab-ı kavseyn (iki yay) kadar veya daha da yakın oldu!
(Elçiye) İki yay uzaklığı kadar, hatta daha da yakınlaştı.
Araları iki yay kadar, daha bile az kalmıştı.
Araları iki yay [⁷] kadar veya daha az kaldı,
Öyle ki, (aralarında) iki yay aralığı, hatta daha az kaldı.⁴
Nitekim (ikisi arasında uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı.
Öyle ki, aralarındaki mesafe iki yay kadar, hattâ daha da yakın olmuştu.
Araları iki yay kadar veya çok daha yakın idi.
8,9. derken yaklaştı ve inişe geçti, // iki ok atımı mesafesinde idi hattâ daha da yakındı.
O’na iki yay ucunun arası kadar yakınlaştı veya daha da yakındı.
İki yay arası kadar, hatta [*]daha da yakın olmuştu.
8,9. Sonra (yanına) geldi ve (ona) yayın iki ucu kadar ¹hattâ daha da fazla yaklaştı.²
aralarında iki yay mesafesi kalıncaya kadar, hatta daha da yakınına. ⁵
Öyle ki aralarındaki mesafe üst üste gerilen iki yay mesafesi kadar hatta bundan daha yakın idi. 2/97, 26/192.197
Öyle ki, iki yay aralığı, hatta daha az bir mesafe kaldı:[⁴⁷⁷⁵]
(Peygamberle arası) İki yay kadar, hatta daha yakın oldu da,
(Muhammed ile arasındaki mesafe) İki yay uzunluğu kadar yahut daha az kaldı.
Derken iki yay kadar veya daha yakın oluverdi.
8, 9. Sonra yaklaştı ve iyice sarktı. Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı.
(Muhammed ile arasındaki mesafe) İki yay uzunluğu kadar, yahut daha az kaldı.
Onunla rasûlün arası iki yay kadar veyâ daha yakın idi.
(Muhammed ile) İki yayın tek kirişi gibi oldular; hatta daha da yakınlaştılar.
Araları iki yay kadar veya daha yakın idi.
İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı.
pes oldı iki ya ķadar yā yaķınıraķ.
iki yay ḳadarınca, yā andan yaḳınraḳ.
(Onların arasındakı məsafə) iki yay uzunluğunda, bəlkə, ondan da yaxın oldu.
Till he was (distant) two bows length or even nearer,
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |