Mâ teżeru min şey-in etet ‘aleyhi illâ ce’alet-hu ke-rramîm(i)
Nereden geçmiş, neye dokunmuşsa orasını ve o şeyi çürümüş kemiğe döndürmüştü.
Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka çürütüp-kül gibi dağıtıyordu.
Bu kasırga geçtiği her yerde, hiç birşey bırakmadı, herşeyi çürümüş kemiklere ve küle çevirdi.
Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi canlı bırakmıyor, kül haline getiriyordu.
Üzerinden geçtiği hiçbir şey bırakmaksızın hepsini kül gibi ediyordu.
Üzerinden geçtiği hiç bir şeyi bırakmıyor, mutlaka çürütüp-kül gibi dağıtıyordu.
Öyle bir rüzgâr ki, uğradığı bir şeyi bırakmıyor, mutlak onu kül gibi savuruyordu.
Dokunduğu her şeyi, çürütüp kül etmeden bırakmazdı.
Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.
Bu fırtına, bir şeye dokunmazdı ki, onu çürük kemik gibi yapmasın !
O (rüzgâr), Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmamış, ne varsa toz duman edip dağıtmıştı.
41,42. ’Âd ehli üzerine de muhrib bir rüzgâr gönderdik, kimin üzerinden geçdi ise toprağa tahvîl itdi.
41,42. Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik.
Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu.
Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, kül edip savuruyordu.
Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.
Rastgeldiği her şeyi toz toprağa çeviriyordu.
O rüzgar üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi dağıtıyordu.
Uğradığı bir şey'i bırakmıyor, mutlak onu çürütüp kül gibi ediyordu
(Öyle bir rüzgâr ki) üzerine uğradığı hiçbir şeyi sağlam bırakmıyor, mutlaka onu (yakıp) kül ediyordu.
Nereye uğradıysa orayı çürümüş çer çöpe çevirmişti.
(Öyle bir rüzgâr ki) her uğradığı şey'i (yerinde) bırakmıyor, mutlakaa onu kül gibi savuruyordu.
(O,) üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu toz gibi ediyordu!
(O kasırga), üzerinden geçtiği (hiç) bir şeyi (ayakta) bırakmayarak, onu (adeta) dövülmüş kuru ot gibi (cansız) yapardı.
O rüzgâr, üzerine geldiği her şeyi biçilmiş ot gibi, ayakta bırakmadı.
O yel ki yolu üzerinde ne bulduysa onu kül gibi savurdu.
(O rüzgâr) Uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka kemik gibi çürütüp kül ediyordu.
Karşısına çıkan her şeyi kavurupküle çeviren korkunç bir fırtına!
Üzerine geldiği hiçbir şeyi bırakmadı; ancak onu Kül gibi yaptı.
O da üzerinden geçtiği her şeyi ezip kül etti...
Rüzgârlar geçtiği yerlerdeki her şeyi yok ediyor, hiçbir canlı bırakmıyor, canlıları kül edip havaya savuruyordu.
(O kasırga) geçtiği yerde hiçbir şey bırakmamış, her şeyi kül edip savurmuştu.
Geçtiği yerde hiçbir şey bırakmıyor dokunduğu her şeyi un ufak ediyordu. 41/15-16, 46/21...25
(Bu fırtına) geçtiği yerde hiçbir şey bırakmadı, hepsini kül edip göğe savurdu.
Rastladığı her şeyi kökünden koparıyor, toza çeviriyordu.
Üzerine uğradığı hiçbir şeyi çürütüp mahvetmeden bırakmıyordu.
Üzerine her uğradığı şeyi bırakmıyordu, illâ ki, onu çürümüş bir gül gibi kılmış oluyordu.
Bu rüzgâr, uğradığı her şeyi derhal kül gibi savuruyordu.
Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu.
O rüzgâr her nereye dokandı ise onı toz gibi itdi.
Üstünden geçtiği hiç bir şeyi bırakmıyor, kül gibi savuruyordu.
Dokunduğu her şeyi çürük kemik gibi yapmıştı.
Bir rüzgâr ki, dokunduğu herşeyi küle çeviriyordu.
Üzerinden geçtiği her şeyi kül haline getirmeden bırakmıyordu.
ķomaz [278b] hįç nesene kim geldi anuñ üzere illā kim ķıldı anı çürimiş süñük gibi.
hīç bir nesne ḳomaz ki üstine gelür, illā anı çürimiş süñük gibi eyler.
O, qarşısına çıxan heç bir şeyi buraxmır, onu sovurub külə (çör-çöpə) döndərirdi.
It spared naught that it reached, but made it (all) as dust.
It left nothing whatever that it came up against, but reduced it to ruin and rottenness.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |