Fe-eḣażnâhu ve cunûdehu fenebeżnâhum fî-lyemmi ve huve mulîm(un)
Derken onu ve ordusunu helak etmiş, onları denize atıvermiştik de o kendisini kınayıp durmadaydı.
Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize atıp boğuverdik; ki o (Firavun) ’kınanacak (ve insanı kahra uğratacak) işler yapıyordu’ (ve boğulacağını anlayınca da boşuna pişmanlık duyuyordu).
Ve biz onu ve askerlerini alarak, hepsini denize atmıştık, o esnada ümitsizlik içerisinde, yaptıklarına pişman olarak, kendini kınıyordu, ama son andaki pişmanlık ve kınamanın faydası olmayacaktı.
Onu, Allah'a âsî olan ilâhî kuralları tanımayan askerî erkânını ve ordularını da tutup denize attık. O pişmanlık duyarak kendisini kınayıp duruyordu.
Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.'
Bunun üzerine tuttuk kendisini ve ordularını denize attık. Öyle ki, küfür ve inad üzere bulunuyordu.
Biz, onu ve askerlerini yakalayıverdik. O kendini kınarken, onları denize attık.
Sonunda onu ve askerlerini denize attık. O, kendini kınayıp duruyordu.
Hemen onu askerleriyle birlikte tutup denize attık, o kınanan iş görmüştü
Biz de onu ve ordularını yakalayıp denizin dibine geçiriverdik. O (boğulma esnasında), pişmanlıkla kendi kendini kınıyordu (ama iman etmek için iş işten geçmişti).
Biz de (Fir’avn) ve ’asâkirini denizde gark itdik, la’nete müstehak oldı.
Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.
Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu.
Sonunda -(davranışlarıyla) kendini rezil etmiş olarak- onu ve askerlerini yakalayıp denize attık.
Onu ve askerlerini yakalayıp denize attık. Bu sonucu haketmişti.
Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.
Onun üzerine biz de tuttuk kendisini ve ordularını deryaya fırlatıverdik: namerdlik ederken o leîm
Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını/yandaşlarını (azabımızla) yakalayıp, denize attık (denizde boğarak helâk ettik). O (Firavun, deniz içerisinde boğulurken/can boğaza dayanmış iken, daha önceden îmân etmemenin pişmanlığıyla) kendi kendini kınıyordu.
Sonra onu ve ordularını yakaladık ve denize attık. Kendi kendini kınıyordu.
Nihayet onu da, ordularını da yakalayıb denize atdık ki o, (bu sırada kendi kendini) kınayıcı idi.
Bunun üzerine (biz de) onu ve ordusunu, kendisi kınanacak bir kimse olarak yakalayıp hepsini denize atıverdik.
Sonra, bizde Firavun’u ve ordusunu yakaladık ve zavallı, acınacak bir halde denizin içine atıp boğduk.
Sonunda Firavun’u da, askerlerini de tutup denize döktük. O sırada firavun kendi kendini kınayıp duruyordu.
Bunun üzerine biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O kınanacak işler yapıp durmaktaydı.
Biz de onu ve bütün ordusunu kıskıvrak yakaladık ve Firavun, son nefesinde tövbe ederek yaptıklarından dolayı kendisini kınayıp dururken, hepsini denize atıverdik! Fakat bu gecikmiş tövbe, onu korkunç sondan kurtaramamıştı!
Derken onu ve askerlerini tuttuk / yakaladık; o pişman olmuş iken onları Büyük Deniz (Okyanus) Suları’na attık.
Biz de onu, ordularıyla birlikte suçüstü edip sulara gömdük...
Nihayet Firavunu ve ordularını yakalayıp denize attık. Firavun denizde boğulmak üzereyken kendini kınayıp duruyordu.
Biz de onu ve ordularını azgınlık yapıp dururken denizde boğarak helâk ettik.¹
ve Biz onu ve adamlarını yakalayıp hepsini denize atmıştık: [bütün bu olup bitenler için] suçlanması gereken, [Firavun’dan başkası değildi,] yalnız o idi (tek suçlu). ²⁷
Biz de onu ve ordularını kıskıvrak yakalayıp denize atmıştık. O da kendini kınaya kınaya boğulup gitti. 10/89...93
Derken, Biz de onu ve ordusunu enseledik, hepsini denize attık: o hâlâ kendi kendisini kınıyordu.[⁴⁷²⁷]
Sonunda onu da, ordularını da yakalayıp denize attık. O sırada Firavun kendini kınayıp duruyordu!
Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu.
Artık O'nu da, ordularını da yakaladık, hemen onları denize atıverdik. Ve o, levm edilecek şeyleri yaparken (öyle bir felakete uğramış oldu).
Biz de hem onu, hem ordularını yakalayıp denizin dibine geçiriverdik. Boğulurken, pişmanlıkla kendi kendini kınıyordu.
Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu.
Bunun üzerine Fir'avn ve 'askerini ahz idüb deryâda gark itdik. Bu sırada Fir'avn nefsine levm itdi.
Nihayet Firavunu tuttuk, ordusuyla birlikte denizin içinde darmadağınık ettik. O sırada o, kendini kınıyordu.
Biz de onu ve askerlerini yakalamış ve denize atmıştık. O pişman olmuştu.
Biz de hem onu, hem ordusunu yakalayıp denize attık ki, o sırada o kendi kendisini suçluyordu.
Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.
pes ŧuttuķ anı daħı sülerini pes bıraķduķ anları deñiz içine.
Pes alduḳ anı, çerileri ile deñiz içine bıraḳduḳ. Ol melāmete lāyıḳiken.
Nəhayət, onu və əsgərlərini tutub dənizə atdıq. O, məzəmmətə layiq bir iş görmüşdü (allahlıq iddiasına düşmüşdü).
So We seized him and his hosts and flung them in the sea, for he was reprobate
So We took him and his forces, and threw them into the sea; and his was the blame.(5017)
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |