9 Kasım 2024 - 7 Cemaziye'l-Evvel 1446 Cumartesi

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Fetih Suresi 26. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

İż ce’ale-lleżîne keferû fî kulûbihimu-lhamiyyete hamiyyete-lcâhiliyyeti fe-enzela(A)llâhu sekînetehu ‘alâ rasûlihi ve ’alâ-lmu/minîne ve elzemehum kelimete-ttakvâ ve kânû ehakka bihâ ve ehlehâ(c) ve kâna(A)llâhu bikulli şey-in ‘alîmâ(n)

O sırada, kafir olanların yüreklerinde coşup kabaran gayret ve kızgınlık, cahiliyet devrine ait bir gayret ve kızgınlıktı; derken Allah, Peygamberine ve inananlara sükun ve huzur verdi ve onlara, çekinme sözünü gerekli kıldı ve bu, Tanrının birliğini bildiren söze de zaten onlar, daha layıktı ve o sözün ehliydi onlar ve Allah, her şeyi bilir.

(Hudeybiye’de Müslümanlarla barış imzalamaya mecbur kalan, ama bunun ezikliğini çok ağır şartlar koşarak gidermeye çalışan) Kâfirler, kalplerinde o (şeytani) hamiyet gururunu (kavmiyetçilik ve ataperestlik taassubunu) ve cahiliye damarını kabartıp kaynattıkları zaman, Allah (CC) Peygamberinin ve mü’minlerin üzerine sabır ve sükûnet indirip (onları rahatlattı). Ve onların takva kelimesi (Peygambere, Hakk dava ve devlet liderine Allah için biat ve itaat sözleri) üzerinde kararlılıkla durmalarını sağladı. Zaten onlar (sadık sahabiler ve mü’minler) buna oldukça layık ve ehil (insanlar konumundalar)dı. (Yani sadakat ve liyakat ehli başarıya ulaşırlardı.) Allah (CC) her şeyi (ve herkesi) hakkıyla Bilendir.

Hani O Allah'tan gelen gerçekleri örtbas eden Mekkeli'lerin temsilcileri, anlaşma metninin başına besmele ve Muhammed Rasulullah ifadesinin girmemesi için gayret gösterip, veya müslümanları Ka'be'ye sokmamak suretiyle kalplerinde, cahiliyye döneminin gurur ve taasusubunu alevlendirdikleri zaman, Allah peygamberi ve mü'minler üzerine güven, huzur ve kalp sükûneti indirdi de, onlara Allah'a karşı sorumluluk duygusunu gerekli kıldı. Zaten o mü'minler, bu ilahi armağana en çok layık olanlardı ve onu pekala haketmişlerdi. Allah herşeyi bilendir.

O zaman kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah'a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek ört-bas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler kalplerine, kafalarına İslâm dışı, cahiliyet değeri, hamiyet anlayışını; küstahça büyüklenmeyi, yiğitlik gösterisini, inadı yerleştirmişlerdi. Allah da Rasulüne ve mü'minlere sükûnet ve güven indirdi. Onlara kelime-i tevhidi, takva esaslarını-Kur'ân esaslarını hayata geçirerek korunma, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranma, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olma fikrini, takvaya dayalı düzeni benimsetip yeryüzüne hakim olan salih kullarına dahil ederek Allah’ın emirlerine muhalefetten korunmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Her şey Allah'ın ilmi, planı, iradesi dâhilinde gerçekleşmektedir.

İnkar edenler kalplerine taasubu, o cahiliye taassubunu koyunca Allah da Peygamber'ine ve mü'minlere kendi güvenini indirdi ve onları takva sözüne bağlı kıldı. Onlar da zaten buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi bilendir.

Hani o inkâr edenler, 'gurur ve soy asabiyetini' (hamiyeti), cahiliyenin 'gurur ve soy asabiyetini' kendi kalplerinde alevlendirip-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü'minlerin üzerine '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları 'takva sözü' üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu.' Zaten onlar, buna layık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

Hani o kâfir olanlar, kalblerindeki taassuba= cahiliyyet gayretine sarıldıkları sıra; Allah, Rasûlünün ve müminlerin üzerine manevî huzuru indirmişti. Onlara takvâ kelimesini (şehadet ve tevhid sözünü) de ilham etmişti. Onlar da buna lâyık ve ehil idiler. Allah her şeyi kemal üzre bilendir.

Hani o kâfirler, cahiliyyet milliyetçiliğini kalplerine doldurdular; o zaman Allah Peygamber’ine ve Müminlere sekineti (iman ve huzuru) indirdi. Onlara “takva”(*) kanununu zorunlu kıldı. Müminler takva kelimesine (kanununa) daha layık ve onlar onun ehlidirler. Allah her şeyi en iyi bilendir.

(*) Takva; kişinin kötülüklerden sakınması, Allah’ın kanunlarına riayet etmesi; kötülüklerden ve iyilikleri ihmal etmekten kaçınmasıdır. İslam’da insa... Devamı..

O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, Câhiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da, Peygamberine ve müminlere huzuru ve güvenini indirmişti; onlara takvâ sözünü aşılamıştı. Zaten onlar buna lâyık kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.

Hani, kâfir olanlar, kendi yüreklerine bilgisizlik çabasını koymuşlardı, hemen Allah da peygamberiyle, inanmış olanların yüreklerine sükûn verip —sakınç sözü üzerine— onları durdurmuştu, ona hak kazanmış, yaraşıklı idiler, Allah her şeyi bilir

O zaman inkârcılar, kalplerine cahiliye çağının öfke ve gayretini koymuşlardı. Allah da Resulünün ve inananların üzerine huzur ve güven indirmiş ve onlara Allah'a karşı sorumluluk duygusu aşılamıştı. Zaten onlar da buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Allah’ın sekinesinden sonra Müslümanlar bütün yorgunluklarını atarak rahata ve huzura kavuşmuşlardı. Çünkü inanıyorlardı ki Allah bir emir veriyorsa v... Devamı..

Kâfirlerin kalblerine cehâlet galeyânı geldiği halde Allâh rasûlün kalbine sükûnet ilkâ iyledi. Mü’minlerin kalblerine de takvâ kelimesi vahy olundı, çünki ânların hakkı idi ehliyetlerinin îcâbı idi. Allâh her şeyi bilür.

İnkar edenler, gönüllerindeki cahiliyye çağının asabiyet ateşini ateşlendirdiklerinde, Allah, Peygamberine ve inananlara huzur indirdi; onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilmektedir.*

Hani inkâr edenler kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmiş ve onların takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilmektedir.

İnkâra sapmış olanlar o zaman kalplerini o gurura, Câhiliye dönemine ait büyüklenme duygusuna kaptırmışlardı, Allah da resulünün ve müminlerin gönüllerine huzur ve güven duygusu verdi, onları takvâ sözüne bağlı kıldı. Zaten onlar bu sözü hak etmişlerdi, onlar buna lâyıktı. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.

O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.  

 Âyette yer alan takvâ sözü, şehâdet kelimesidir. Takvâ kelimesine bağlılık o sırada cereyan eden olayı yatıştırmıştır. Şöyle ki, Hudeybiye’de Mekkeli... Devamı..

İnkar edenler, gönüllerindeki öfke ve bağnazlığı, cahiliyye döneminin fanatizmini ateşlediklerinde, ALLAH elçisinin ve inananların üzerine huzurunu indirmiş ve onların erdemlilik sözünü tutmalarını sağlamıştı. Onlar buna tam yaraşan ve hakkeden kimselerdi. ALLAH herşeyi bilendir.

O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, câhiliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takva sözü üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna pek layık ve ehil kimselerdi. Allah herşeyi bilendir.

O küfredenler kalblerinde o hamiyyeti: Cahiliyye hamiyyetini kaynattığı sıra, ki o vakıt Allah Resulünün ve mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi ve onlara kelimei tekvâyı ilzam buyurdu, onlar da ona ehakk-u ehl idiler, evet, Allah her şeye alîm bulunuyor

(Hudeybiye antlaşması esnasında,) kâfirler, kalplerine taassubu, câhiliye taassubunu (inatçı, uzlaşmaz tutumları ve kibri) yerleştirmişlerdi (de mü’minleri, söz ve davranışları ile kışkırtmaya çalışmışlardı). Allah da Peygamberine ve mü’minlerin kalplerine sekînet (huzur, güven ve vakar) verdi ve (böylece) onların takva sözünü tutmalarını (müşriklerin hakaret ve kışkırtmalarına karşı, vakarlı bir şekilde sakin olmalarını) sağlamıştı. O (müslüma) nlar da zaten buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Gerçeği yalanlayan nankörler, küçük görme taassubunu, cahiliye taassubunu kalplerinde taşıyorlardı. Allah da Resûlünün ve inananların üzerine dinginlik indirdi. Onları takva sözüne bağlı kıldı. Zaten onlar buna layık ve ehildiler. Allah, Her Şeyi En İyi Bilen'dir.

O küfredenler kalblerine o taassubu, o cahillik taassubunu yerleşdirdiği sırada idi ki hemen Allah, resulünün ve mü'minlerin üzerine kuvve-i ma'neviyyesini indirdi, onları takva sözü üzerinde durdurdu. Onlar da buna çok lâyık ve buna ehil idiler. Allah her şey'i hakkıyle bilendir.

O zaman, inkâr edenler kalblerine taassubu, câhiliye taassubunu yerleştirmişlerdi; Allah da Resûlünün ve mü'minlerin üzerine (kalblere huzur veren) sükûnetini indirdi ve onları takvâ sözüne (kelime-i şehâdete) bağlı kıldı. Zâten (onlar), buna çok lâyık, buna ehil idiler. Allah ise, herşeyi hakkıyla bilendir.

İnkâr etmiş olanların, gönüllerine (enaniyet, kabilecilik ve düşmanlıktan kaynaklanan) fanatizmi, Cahiliye fanatizmini yerleştirdikleri o demde Allah, Resulünün üzerine ve mü’minlerin de üzerine sekinesini (iç huzuru ve güven kaynağı olan rahmetini) indirdi ve onların takva (ihlas, samimiyet, kötü işlerden ve saldırganlıktan sakınma) sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar, esasen buna bütünüyle ve (başka herkesten) daha lâyık ve ehil idiler. Allah ise, her şeyi (hakkıyla) bilendir. *

(*) Allah’ın sekinesinden sonra Müslümanlar bütün yorgunluklarını atarak rahata ve huzura kavuşmuşlardı. Çünkü inanıyorlardı ki Allah bir emir veriyor... Devamı..

Kalplerindeki geleneklerine bağlı, cahiliyyet taassubu ile (peygamberin uyarılarına) karşı çıktıklarında, Allah, elçisine ve inananların kalplerine bir sakinlik (sekine) indirmiş ve onları korunacakları sözlerle donatmıştı. Çünkü Allah’ın elçisi ve inananlar, Allah’ın bu yardımını hak etmiş ve buna daha layıktılar. Elbette ki Allah her şeyi en iyi bilendir.

O tanımıyan kimselerin yürekleri toyluk ateşiyle kızışmakta iken Allah elçisini, inananları yatıştırdı. Onları sakınma sözü üzerinde durdurdu. Onlar da bunu iyice haketmişlerdi, onlar buna elverişli idiler. Allah her nesneyi bilici olandır.

Hani kâfirler, kalblerine cahiliyet gayreti olan kibir ve gurur gayretini yerleştirmişlerdi [⁴], Allah peygamberlerine ve mü/minlere sükûnet ve vakar indirmiş, onlara takva sözünü [⁵] sabit kılmıştı. O mü/minler buna daha lâyık ve ehildiler. Allah, her şeyi hakkıyle bilir.

[4] Mekke'ye duhulü men ettiler, sulhname yazılırken Besmele-i Şerife ile «Muhammed Resûlullah» lâfzıyle yazılmasına razı olmadılar, böylece cahiliyet... Devamı..

Hani, inkâr edenler kalplerine taassubu [hamiyyete], o câhiliye taassubunu yerleştirmişlerdi¹². Bunun üzerine Allah, elçisinin ve inananların üzerine iç huzuru [sekîne] indirdi. Onların Allah’a karşı sorumluluk bilincine bağlı kalmalarını sağladı [kelimete’t-takvâ]. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Zira Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

12 Câhiliye taassubu, küfürde aşırı inat ve dediklerini yaptırma gururu olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Hudeybiye Barış Antlaşması’nda tarafların imzal... Devamı..

Zira küfre sapanlar, kalplerine bağnazlığı, (hem de) cahiliye bağnazlığını yerleştirmişlerdi. Allah da (buna karşılık) elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onlara takva sözünü (iman ruhunu) gerekli kıldı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.

Hani inkâr edenler, gönüllerinde kibir, öfke ve bağnazlığı, câhiliye döneminin o çirkin bağnazlığını alevlendirirlerken, Allah da Elçisinin ve iman edenlerin yüreklerine ilâhî güven, sabır, cesaret ve huzur duyguları ilham ediyor ve böylece onların Allah’a yürekten bir saygıyla bağlanmalarını sağlıyordu. Zatenonlar, bu ilâhî armağana en çok lâyık olan kimselerdi ve onu gerçekten hak etmişlerdi. Unutmayın; Allah, her şeyi tam olarak bilmektedir.
Peygamberin, Müslümanlarla birlikte Kâbe’yi ziyaret ettiklerini gördüğü rüyaya gelince:

Hani, inkâr etmiş olanlar, kalblerindeki Hamiyyet’i, Câhiliyye’nin hamiyyetini / Câhiliye damarını kabarttı; Allah, rasûlüne ve Müminler’e sekînetini (güven ve huzurunu) indirdi; onlara “Takvâ” sözcüğünü ilzam etti. Bunun en hak edeni ve en ehli’ydiler. Allah da her şeyi bilendir.

O gün inkarcı Mekkeliler, içlerindeki kini cehalet kini ile kaynatırken, Allah, hem resulüne hem müminlere sükûnet telkin ediyordu. Onlara: işi sağlama almaktan söz ediyordu. Çünkü onlar buna değerdi. Çünkü Allah her şeyi biliyordu.

Hani inkâr edenler kalplerine cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise Resulüne ve inananlara huzuru güvenini vermiş, Allah’a verdikleri sözü tutmalarını sağlamıştı. Zaten Müminler verdikleri sözleri tutmaya kendilerini adamış yetkin kişilerdi. Hiç merak etmeyin! Sizler Allah’a olan inançlarınız doğrultusunda yasalarına uyarak yaşamaya devam edin! Cahiliyeden ne varsa hepsinden uzaklaşın! Yaptıklarınızı Allah gerçeğiyle bilmektedir.

O zaman inkâr edenler, kalplerine katılığı (tutuculuğu), cahiliye katılığını (tutuculuğunu) yerleştirmişlerdi. Allah da Elçisine ve müminlere güven duygusu indirmiş, onların [takvâ] (duyarlılık) sözünü tutmalarını sağlamıştı. (Zaten) onlar, buna en layık ve en ehil kişilerdi. Allah her şeyi bilendir.

Hani o kâfirler, kalplerine tamamen cahiliye taassubu olan anlamsız bir öfke yerleştirdikleri zaman, Allah da elçisinin ve mü’minlerin heyecanını teskin etmiş ve böylece onların (Allah’a karşı hata etmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı.¹ Zâten onlar, buna gerçekten lâyık ve ehil olan kimselerdi. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

1 Kureyş, Efendimiz (s.a.v)’e, Süheyl b. Amr el-Kureşî, Huveytıb b. Abdiluzza ve Mükriz b. Hafs’ı göndererek, bu yıl değil de gelecek yıl Kâbe’yi tava... Devamı..

Hakikati inkara şartlanmış olanlar kalplerinde küstahça bir büyüklük duygusu -cahiliyye ürünü bir duygu- ³⁶ taşırken Allah [da] Elçisi’ne ve müminlere iç huzuru [nimetini] ihsan etmiş ve onlara Allah’a karşı sorumluluk duygusu ³⁷ aşılamıştır: çünkü onlar bu [ilahî armağana] en çok layık olanlardı ve onu pekala hak etmişlerdi. Ve Allah her şeyi tam bilendir.

36 Müşrik Kureyşlilerin küstahça kibrine (hamiyyet) yapılan bu atıf onların Hz. Peygamber’e ve görevine karşı takındıkları genel tutumun bir karakteri... Devamı..

Antlaşma yazılırken o kâfirler kalplerine öfke cahiliye taassubu ve asabiyet yerleştirmişlerdi. Oysa o sırada Allah, elçisinin ve müminlerin kalplerine huzur ve sükûnet vererek, bu küstahlığı sükûnet ve serinkanlılıkla karşılamalarını sağlamış ve onların tevhide bağlılıklarını güçlendirmiştir. Çünkü onlar buna hem layık hem de ehildir. Zaten Allah olup biten her şeyi bilmekteydi. 3/154

Hani, inkârda direnenlerin kalbini malum gurur -cahiliyye gururu- doldururken,[⁴⁶¹⁷] Allah, Elçisine ve mü’minlere iç huzuru bahşetmiş ve onların sorumlu davranma sözüne sadık kalmalarını sağlamıştı: zira onlar buna fazlasıyla lâyık ve ehil idiler; ve zaten Allah da her şeyi hakkıyla bilendi.

[4617] Cahiliyye gururunun arkasında ird adıyla bilinen ünlü “cahiliyye şeref sistemi” yatıyordu. İslâm’dan önce tüm düzen bu sisteme göre işliyordu. ... Devamı..

(Daha önce Hudeybiye'de) O küfredenler (andlaşma imzalanırken) kalblerindeki cahiliyet taassubunu ateşlendirdiklerinde ("Bu Allah'ın Resul'ünün Mekke halkı ile yaptığı anlaşmadır" diye yazılmaması hususunda direttiklerinde) Allah, Resul'ünün ve müminlerin üzerine sekînetini (sükunet ve güven hissini) indirdi! (De andlaşma imzalandı) Ve onları takva sözü üzerinde durdurdu. (*)Ve onlar buna layık ve ehil kimselerdi. (O müminler andlaşmayı korumaya ve ona uymaya ehil olan kimselerdi, müşrikler ise, andlaşmayı devam ettirme ehliyetine sahip değildiler. Andlaşma hükümlerine riayet etmediler) Allah her şeyi hakkıyle bilendir. (**)

(*) Barış andlaşmasında sebat ile andlaşma hükümlerini yerine getirmeyi kabullendiler. Çünkü bununla erkek ve kadın müminler korunacak, ilerisi için h... Devamı..

O zaman inkâr edenler, kalblerinde kızgınlık, cahiliye kızgınlığı koymuşlardı. Allâh da Elçisine ve mü’minlere huzûr ve sakinlik indirdi; onları takvâ kelimesine (sebâta ve ahde vefâya) bağladı. Zeten onlar, buna lâyık ve ehil idiler. Allâh, her şeyi bilendir.

O vakit ki, o kâfirler kalblerinde hamiyyeti, hamiyyet-i cahiliyyeyi yerleştirmişler idi. Allah Teâlâ da Peygamberinin üzerine ve mü'minlerin üzerlerine sekîneti indirdi ve onlara takvâ kelimesini ilzam buyurdu. Onlar da buna hakkıyla layık ve bunun ehli bulunuyorlardı. Allah da her şeyi bihakkın bilicidir.

Kâfirlerin kalplerine taassubu, Cahiliye taassup ve tarafgirliğini yerleştirdikleri o sırada, Allah da Resulünün ve müminlerin gönüllerine huzur ve güven duygusu verdi. Takvâ kelimesini onlara yoldaş etti. Zaten onlar bu söze pek lâyık ve ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilir.

Müminlerin on beş günlük mesafeden gelmelerine rağmen bir gün içinde umre yapıp dönmelerine izin vermeyen müşrikler sırf şu taassupla hareket ediyorla... Devamı..

O zaman inkar edenler, kalblerine öfke ve gayreti, o cahiliyye (çağının) öfke ve gayretini koymuşlardı, Allah da Elçisine ve mü'minlere huzur ve güvenini indirdi; onları takva kelimesine (sebata ve ahde vefaya) bağladı. Zaten onlar, buna layık ve ehil idiler. Allah, her şeyi bilendir.

Hudeybiye\de Mekkelilerle müslümanlar arasında andlaşma yazılacağı sırada Hz. peygamber, Hz. Alî\ye: "Yaz, dedi, bu, Allah\ın Elçisi\nin Mekke halkıyl... Devamı..

Kâfirler kalblerinde hamiyet-i câhiliye ile ta'assub ve tekebbür iderek ibrâz-ı gayret iylediklerinde (sizi Mekke'ye sokmamak içün sulh iyledikleri zamân vâki' olan çirkin mu'âmeleleri üzerine) Allâh Te'âlâ rasûli ve mü'minler üzerine sükûn ve vakar-ı inzâl idüb onlara kelime-i takvâyı ilzam itdi. Çünki o kelimeye mü'minler daha ziyâde müstehak ve onun ehli idiler. Allâh Te'âlâ her şeyi bilicidir.

O sırada, kendini doğrulara kapatanların kalbinde o kızgınlığı; cahil kızgınlığını oluşturmuştu. Allah, elçisine ve müminlere de tarafından bir sükunet indirmiş, takva[*] sözünü onların ayrılmaz bir parçası yapmıştı. Onlar bunu hak etmişlerdi, buna layıktılar. Allah her şeyi bilir.

[*] Allah'tan çekinerek kendini koruma, kendini(fıtratını) bozmama. Bakınız Bakara 2/2.

Kafir olan kimselerin kalplerinde bir asabiyet meydana getirdi. Allah, Peygamberine ve müminlerin üzerine huzur indirdi ve onları “takva” sözüne bağlı tuttu. Onlar, zaten bunu gerçekleştirmişler ve ona sahip çıkmışlardı. Allah ise her şeyi bilmekteydi.

İnkâr edenler, cahiliyet taassubundan ibaret olan o hamiyeti kalplerine yerleştirdiklerinde, Allah da Peygamberine ve mü'minlere güven ve huzur indirdi ve takvâ sözüne(6) tutunmalarını nasip etti ki, zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah ise herşeyi hakkıyla bilir.

(6) Lâ ilâhe illâllah, yani “Allah’tan başka tanrı yoktur.” (Tirmizî, Tefsir 48:4.)

İnkâr edenler, kalplerine öfkeli taassubu, o cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise huzur ve mutluluğu resulünün, inananların üstüne indirmişti. Onları, takva kelimesine bağlı tutmuştu. Zaten onlar buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.

ol vaķt kim ķıldı anlar kim kāfir oldılar göñülleri içine ḥamiyyeti cāhillik ḥamiyyeti pes indürdi Tañrı dölenmegi yalavacına daħı mü’minlere daħı lāzım eyledi anlara ķorķmaķ sözini ya'nį «lā ilāhe illa'l lāh» daħı oldılar lāyıķıraķ aña daħı ehli anuñ. daħı oldı Tañrı her nesneyi bilici.

Ḳıldı ol kāfir olanlar yüreklerinde ḥamiyyeti ki cāhiliyyet ḥamiyyetidür. Pes Tañrı Ta‘ālā indürdi sekīni resūl üstine. Daḫı mü’minler üstine ve anlarailzām itdürdi tevḥīd kelimesi. Daḫı anlar ol kelimeye lāyıḳ oldılar veehl oldılar‐ıdı ve Tañrı Ta‘ālā her nesneyi bilicidür.

Kafirlər öz ürəklərində Cahiliyyət təkəbbürü təəssübünə qapıldıqları (Hüdeybiyyə sazişinə “bismillahir-rəhmanir-rəhim”, “Muhəmmədun rəsulullah” sözlərini yazmaqdan imtina etdikləri, hicrətin altıncı ilində Muhəmməd əleyhissəlamın Məkkəyə daxil olmasına razılıq vermədikləri) zaman Allah Peyğəmbərinə və mö’minlərə öz dərgahından arxayınlıq (qəlb rahatlığı, mə’nəvi möhkəmlik) göndərmiş və onlara təqva gəlməsini (la ilahə illallah, Muhəmmədun rəsulullah” sözünü) xas etmişdi. Onların bu sözə (Məkkə müşriklərindən) daha çox haqqı var idi və ona layiq idilər. Allah hər şeyi biləndir!

When those who disbelieve had set up in their hearts zealotry, the zealotry of the Age of Ignorance, then Allah sent down His peace of reassurance upon His messenger and upon the believers and imposed on them the word of self restraint, for they were worthy of it and meet for it. And Allah is Aware of all things.

While the Unbelievers got up in their hearts heat and cant - the heat(4907) and cant of ignorance,- Allah sent down His Tranquillity(4908) to his Messenger and to the Believers, and made them stick close to the command of self-restraint; and well were they entitled to it(4909) and worthy of it. And Allah has full knowledge of all things.

4907 While the Unbelievers were blustering and excited, and meticulously objected to introductory words such as "In the name of Allah, Most Gracious, ... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.