فَاِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَۙ فَاِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَاِمَّا فِدَٓاءً حَتّٰى تَضَعَ الْحَرْبُ اَوْزَارَهَاۚۛ ذٰلِكَۜۛ وَلَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ لَانْتَصَرَ مِنْهُمْۙ وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَ۬ا بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَلَنْ يُضِلَّ اَعْمَالَهُمْ
Fe-iżâ lakîtumu-lleżîne keferû fedarbe-rrikâbi hattâ iżâ eśḣantumûhum feşuddû-lveśâka fe-immâ mennen ba’du ve-immâ fidâen hattâ teda’a-lharbu evzârahâ(c) żâlike velev yeşâu(A)llâhu lentesara minhum velâkin liyebluve ba’dakum biba’d(in)(k) velleżîne kutilû fî sebîli(A)llâhi felen yudille a’mâlehum
Kafir olanlarla savaşa giriştiniz mi vurun boyunlarını, onları iyice yaralayıp kırdınız, bozguna uğratıp da onlara üst geldiniz mi işe sağlam yapışın, bağlayın sımsıkı tutsakları, ondan sonra da isterseniz öylece salıverirsiniz onları, isterseniz para alır da bırakırsınız savaş ağırlığını atıncaya dek, bu, böyle; ve Allah dileseydi savaşsız da helak ederdi onları ve fakat bir kısmınızı, bir kısmınızla sınamak ister ve Allah yolunda öldürülenlerin yaptıklarını asla boşa çıkarmamaktadır.
Öyleyse, (savaş sırasında) inkârcılarla karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun (saldırgan kâfirlerin ve zalimlerin, öncelikle elebaşlarını ve merkezi teşkilatlarını etkisiz kılıp fitneden kurtulun ve onları korkutup susturun); sonunda onları iyice bozguna uğratıp zafer kazandığınız zaman da, artık (müşrik esirlerin, boş gurur ve kibirlerini kırmak üzere iyice bağlayın ve) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları salın) veya bir fidye (karşılığı bırakın). Öyle ki (saldırganlar uslanıp) savaş ağırlıklarını bıraksınlar (ve teslime yanaşsınlar). İşte (emir) böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan (önceden ve başka şekilde de) intikam alırdı. Ancak (cihad ve savaş) sizleri birbirinizle denemesi (sadıklarla sahtekârları ayırt etmesi) için (bir imtihandır). Allah yolunda öldürülen (şehit)lere gelince; kesin olarak (Allah) amellerini giderip-boşa çıkarmayacaktır. (Onların kardeşlerini zafer ve devlete kavuşturacak, dünyada izzetle ve ahirette hepsini cennetle mükâfatlandıracaktır.)
Allah'tan gelen gerçekleri örtbas etmiş olanlarla, savaşa giriştiniz mi vurun boyunlarını. Onları iyice yaralayıp, bozguna uğratıp da onlara üstün geldiniz mi, işe sağlam yapışın, onları öldürmeyin, esir alın, savaş ağırlıklarını bırakıp sona erince de, o esirleri ya iyilik edip salıverin, ya da fidye alarak serbest bırakın. Bu böyledir, Allah dileseydi, savaşsız da helak ederdi onları, fakat savaş ortamında sizi birbirinizle imtihan etmek ister. Allah kendi yolunda öldürülenlerin yaptıklarını asla boşa çıkarmaz
Savaşta, inkârda ısrar edenlerle, kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onları zayıf düşürüp mağlup edinceye kadar, boyunlarını vurun. Yakaladığınız esirleri sıkı tedbirler alıp bağlayarak elinizde tutun. Savaş bitince de, onları, ya karşılıksız olarak, ya da fidye karşılığı serbest bırakın. Neticede savaş, silahlarını, ağırlıklarını, doğurduğu sıkıntıları bırakarak sona ermiş olur. Allah'ın emri budur. Eğer Allah'ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, onlara başka türlü de lâyık oldukları cezayı verirdi. Fakat böyle yapması sizi, birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülen yiğitlerin, bilinçli amellerini, Allah asla zayi etmez.
İnkâr edenlerle (savaşta) karşı karşıya geldiğinizde hemen boyunlarını vurun. Sonunda onları yenik düşürüp üstünlük sağladığınızda (esirleri) sıkı bağlara bağlayın. Artık bundan sonra ya lütufta bulunu(p serbest bırakı)n veya fidye karşılığı salıverin. Savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar [1] (böyle sürdürün). İşte böyle. Allah dileseydi onlardan öc alırdı. Ancak sizi birbirinizle imtihan etmek için (böyle emrediyor). Allah yolunda öldürülenlerin ise (Allah) amellerini boşa çıkarmayacak.
Öyleyse, inkârcılarla (savaş sırasında) karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları 'iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da' artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye (karşılığı salıverin). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah,) amellerini giderip-boşa çıkarmaz.
O'nun için, kâfirlerle muharebede karşılaştığınız zaman, hemen boyunlarını vurun; nihayet onları mağlûb ve perişan bir hale getirdiğiniz zaman, bağı sağlam bağlayın (esir alın ve onları sağlam tutun). Sonra da ya lutfedib (esirleri) salıverirsiniz, yahud (geri vereceğiniz esirler karşılığında) fidye alırsınız. (İsterseniz esirleri meccanen serbest bırakırsınız, isterseniz kendi esirlerinizle değiştirir ve onlara karşılık mal ve para alırsınız. Bunda muhayyersiniz). Harb, ağırlıklarını (silâh ve levazımatını) bırakıncaya (kâfirler, şirk ve isyanlarını terk edinciye) kadar, (öldürülürler, onlara yapılacak iş) budur. Allah dileseydi, o kâfirlerden (savaş yapmaksızın) intikamını alırdı. Fakat sizi birbirinizle imtihan etmek için (size savaşı emrediyor). Allah yolunda öldürülenlere gelince; onların amellerini Allah asla boşa çıkarmaz:
(Savaşta) o kâfirler ile karşılaştığınız zaman, boyunlarını vurun. Nihayet onları yendiğiniz zaman, ipleri sıkıca bağlayın. (Harb bittikten sonra,) ya onları bağışlarsınız veya fidye karşılığında bırakırsınız. Harb hali devam ettiği müddetçe, (bu yasa böyle geçerlidir.) Çünkü eğer Allah dileseydi, kendisi bizzat onların hakkından gelirdi. Fakat sizi birbirinizle denemek için (böylece savaştırıyor.) Allah yolunda öldürülenler ise, Allah onların yaptıklarını zayi etmeyecektir.
İnkâr edenlerle savaşta karşılaştığınızda, hemen boyunlarını vurunuz. Onları yendiğinizde de sıkıca bağlayınız. Savaş sona erdiğinde ya bir lütuf olarak karşılıksız ya da fidye alarak salıveriniz. Allah dileseydi onlara galip gelirdi. Fakat kiminizi kiminizle denemek için böyle yaptı. Allah yolunda öldürülenlerin yaptıkları hiçbir ameli Allah asla boşa çıkarmayacaktır.[558]
Kâfirlerle savaşta karşılaşınca, yere serene değin, hemen vurun boyunlarını, hem de sağlam bağlayın, savaş silâhları bırakılınca, ya iyilik eyleyin, ya da, karşılıkla salıverin. Bu böyledir, Allah dileseydi, onlardan öc alırdı, oysa, sınamak ister sizi birbirinizle, Allahın yolunda can verenlerin işleri hiç boşa gitmez
(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen (onlar sizi öldürmeden siz onların) boyunlarını vurun. Onlara üstün geldiğiniz zaman yakaladıklarınızı sıkı bağlayın. Savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak ya da fidye ile salıverin. Allah'ın emri budur. Eğer Allah dileseydi (yaptıkları kötülüklere karşılık) onlardan başka türlü de intikam alır (onları cezalandırır)dı. Fakat böyle olması (küfre karşı mücadelenizle) sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülen (şehit)lere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.
Muhârebede kâfirlere rast geldiğiniz vakit boyunlarını urınız hepsini imhâ idiniz ve esîrleri emîn sûretde bağlayınız. Sonra muhârebe bitdiği vakit yâ bilâ-’ivaz ve yâhud fidye-i necât ile serbest bırakınız. Böyle hareket idiniz. Eğer Allâh istemiş olsa idi cenksiz ânları tenkîl iderdi. Lâkin Allâh sizi tecziye itmek üzere muhârebeye sevk iyliyor. Allâh yolunda şehîd olanların âsârını Allâh zâyi’ itdirmez.
Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.
(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları çökertip etkisiz hâle getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur.[493] Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.
Kâfirlerle savaşa girdiğinizde hemen öldürücü darbeyi vurun, nihayet onları çökertince esirleri sağlam bağlayın. Sonra ya karşılıksız bırakırsınız yahut bedel alarak. Ki böylece savaş ağır yüklerini indirsin (sona ersin). İşte böyle; Allah dileseydi onları bizzat cezalandırırdı, fakat sizleri birbirinizle denemek istiyor. Allah, yolunda öldürülenlerin amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.
(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz.
Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınzda kontrol merkezlerini vurun. Sonunda üstün geldiğinizde onları esir alın; onları ya karşılıksız veya fidye karşılığında salın. Savaş durumu kalkıncaya kadar bunu uygulayın. ALLAH dileseydi sizi savaş derdinden kurtarırdı; ancak O sizi böylece birbirinizle sınamaktadır. ALLAH yolunda öldürenlere gelince, onların yaptıklarını boşa çıkarmıyacaktır.
Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah'ın emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz.
Onun için küfredenlerle muharebeye tutuştunuz mu hemen boyunlarını vurmaya bakın, tâ kuvetlerini derinden kırıp tepeleyinceye kadar, o vakıt da bağı sıkı basın, ondan sonra da ya azâd ya fidye, ta harb ağırlıklarını atana kadar, bu böyle, gerçi Allah dilese elbette onlardan öc alıverir ve lâkin sizi yekdiğerinizle imtihan edecek; Allah yolunda katledilenlere gelince amellerini aslâ boşa gidermez
(Ey mü’minler!) Kâfir (asker) ler (iy) le (harp meydanında) karşılaştığınız zaman, boyunlarını vurun. Nihâyet onları, iyice bozguna uğratınca (sağ kalan düşman askerlerini, size saldırmalarına ve kaçmalarına engel olacak şekilde) sıkıca bağlayın (esir alın). Harp sona erip, silâhlar bırakılınca, onları (esir aldığınız düşman askerlerini) ya karşılıksız olarak ya da fidye karşılığında serbest bırakın. İşte böyle. (Allah’ın emri budur.) Eğer Allah dileseydi (sizleri o kâfirlerle karşılaştırmadan önce, yaptıkları inkâr ve isyanlara karşılık olarak) onları (şiddetli bir azap ile) cezalandırırdı. Ancak (Allah, âhirette herkesi kendi ameline şahit tutmak üzere) sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınızla imtihân etmektedir. Allah yolunda öldürülenlere gelince... (Allah,) onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.
Gerçeği yalanlayan nankörlerle savaşa giriştiğiniz zaman, boyunlarını vurun¹. Güçlerini yok edince, bağı sıkıca bağlayın². Ondan sonra bir bağışlama⁴ olarak veya fidye karşılığında savaş sona erince onları serbest bırakın.³ Eğer Allah isteseydi onlardan savaşsız da intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını asla karşılıksız bırakmaz.
Onun için o küfredenlerle (muhaarebede) karşılaşdığınız vakit boyunlarını vurun. Nihayet onları mecalsiz bir haale getirdiğiniz zaman artık bağı sıkı tutun. (Ondan) sonra ise ya iyilik (yapın), yahud fidye (alın). Yeter ki harb (erbabı) ağırlıklarını bıraksın. (Emir) böyledir. Eğer Allah dileseydi onlardan (muhaarebesiz olarak da) elbet intikaam alırdı. Fakat (muhaarebeyi emr etmesi) sizi birbirinizle imtihan etmesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin amel (ve hizmet) lerini asla boşa çıkarmaz O.
Artık (savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınızda, hemen o boyunları(nı) vurmak(gerekir)! Nihâyet onlara ağır kayıplar verdirdiğiniz zaman, artık bağı sıkı tutun (onları esir alın); sonra da ya lûtfederek (karşılıksız) veya fidye alarak (onları salın)! Ve harb ağırlıklarını bırakıncaya kadar (gevşemeden, savaş tamâmen sona erene dek böyle yapın)! İşte (yapılacak iş) budur!
Hâlbuki Allah dileseydi, elbette onlardan (hemen) intikam alırdı; fakat sizi birbirinizle imtihân etmek için (size savaşı emretmiştir). Allah yolunda öldürülenlere gelince, artık (Allah), onların amellerini aslâ boşa çıkarmayacaktır.(1)
Artık (size saldıran) o inkâr etmiş olanlarla (savaş meydanında) karşılaştığınız zaman, (ilkin) gözetleme yerlerini (kontrol ve komuta merkezlerini) vurun (en etkili darbeyi indirin, onları etkisiz hâle getirin). Güçlerini kırıp üstünlük sağladığınızda, bağı sıkı tutun (esir aldıklarınızı da güvenlik çemberine alın). Savaş ağırlığını bırakınca (hafiflenince) ister karşılıksız ister karşılıklı (esir takası vb. yapmak suretiyle), mutlaka (esir aldıklarınızı) serbest bırakın (sakın onlara dokunmayın). Savaş sona erinceye kadar hüküm budur. Ve eğer Allah dileseydi onları (inkâr etmiş olan saldırgan güçleri) cezalandırabilirdi. Ama böyle olması (o saldırgan güçleri cezalandırmaması), kiminizi (saldırıya uğrayanları) kiminizle (o saldırgan güçlere karşılık vermesiyle) sınamak (bilfiil açığa çıkarmak) içindir. Ve Allah yolunda (Allah’ın izin verdiği savunma savaşında) öldürülenlere gelince Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır. *
Doğruları inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman, onlara galip gelinceye kadar boyunlarına vurun ve yakaladıklarınızı sıkı sıkıya bağlayın. Sonra, iyilik olarak (bırakırsınız) veya onlardan fidye alıp salarsınız. Öyle ki, savaşın getirdiği sıkıntılar ve yük, zamanla kalksın. Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Ancak sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınızla ve Allah yolunda öldürülenlerle (öldürülmeyle) imtihan ediyor. Onların yaptıkları asla boşa gitmeyecektir.
Onun için tanımazlarla savaşta karşılaşınca onların boyunlarını vurun. Tepeledikten sonra onları sıkı tutun. Savaş bittikten, ağırlıklar bırakıldıktan sonra onları bağış, ya da kurtulmalık olarak koyverin. Tutulacak yol budur. Eğer Allah dileseydi onlardan öç almasını da bilirdi. Ancak Allah, kiminizi kiminizle sınamak ister. Allah kendi uğrunda öldürülenlerin işlediklerini boşa çıkarmıyacaktır.
Cenkte kâfirlere kavuştuğunuz zaman boyunlarını vurun. Nihayet onların ziyadesiyle kanlarını [⁵] döktüğünüz zaman kalanlarını esir alıp kaçırmayacak veçhile sağlam bağlayın, harb durup silâha hacet kalmayınca [⁶] onları bir ihsan olmak üzere bilâ bedel koyuverirsiniz, veya bir bedel [⁷] alarak serbest bırakırsınız. İşte hüküm böyledir. Allah dileseydi onlardan cenksiz de öç alabilirdi, fakat birinizi diğerinizle denemek için [⁸] sizi harb ile mükellef tuttu. Allah kendi yolunda öldürülenlerin amellerini asla beyhude kılmayacak.
(Ey inananlar!) İnkâr edenlerle (savaşta) karşılaştığınız zaman, derhâl boyunlarını vurun! Sonunda onları sindirdiğinizde/çökerttiğinizde sımsıkı bağlayınız/onları esir alınız. Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıveriniz¹. Savaş sona erinceye kadar böyle yaparsınız. Şayet Allah dileseydi elbette onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz [yudıllû].²
Küfre sapanlarla (savaşta) karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Epey öldürdükten sonra da (yakaladığınız esirleri) bağı sıkıca bağlayın. Sonra savaş, yüklerini atıp sona erince de onları ya karşılıksız olarak ya da fidye ile salıverin. Buyruk budur! Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenler (var ya), Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz.
Öyleyse, ey iman edenler, size saldıran kâfirlerle savaştakarşılaştığınız zaman, bir daha toparlanamayacakları şekilde düşman kuvvetlerini imha edinceye kadar onların boyunlarını vurun ve nihâyet, onlara karşı kesin bir üstünlük elde edince, düşman askerlerini esir alın. Savaş bittikten sonra da, elinizdeki esirleri ya lütfedip karşılıksız salıverin, ya da ödeyecekleri tazminat karşılığında veya Müslüman esirlerle değiş tokuş yaparak serbest bırakın ki böylece, onlar harp silahlarını tamamen bırakmış ve Müslümanlar lehine savaşın sonucu alınmış olsun. İşte, savaş esirleri konusunda Allah’ın hükmü budur. O hâlde, sakın bu hükümleri yumuşak bulup sınırı aşmayın! Unutmayın ki, eğer Allah bütün kâfirlerin kökünü kazıyıp tamamen yok etmek isteseydi, gökten bir azap göndererek onları bizzatKendisi cezalandırabilirdi fakat bunun yerine, sizi birbirinizle imtihân etmek için müminlere, zâlimlerle savaşıp yeryüzünde adâleti egemen kılma görevini vermiştir.
Allah yolunda canlarını fedâ edenlere gelince, Rableri onların yaptıklarını elbette boşa çıkarmayacaktır.
İnkâr etmiş olanlarla karşı karşıya geldiğiniz zaman Boyun Eğdirmek gerekir. Sonunda onları iyice bozguna uğratıncaya kadar Sımsıkı Sağlam’a bağlayın! Savaş, ağırlıklarını bırakması için ya eman, ya da fidye! İşte böyle! Eğer Allah dilerse, onlardan hınç alır; ama bir kısmınızı bir kısmıyla denemek için (böyle yapar). Allah yolunda öldürülmüş kimselere gelince; onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.
İnkarcılarla savaşırsanız öldüresiye vurun. Onları sindirdiğinizde, kendinizi antlaşma ile sağlama alın. esirleri de karşılıksız ya da takasla bırakın ki savaş tam olarak sona erebilsin. Allah isteseydi onlardan intikamını başka türlü de alabilirdi. Fakat, birbirinizi kullanarak sizi sınava tabi tutuyor. Allah, kendisi için savaşanların amellerini boşa çıkarmayacaktır.
İnkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun! Nihayet onları iyice sindirince yakaladıklarınızı esir alın! Savaş sona erince esirleri ya karşılıksız yahut fidye karşılığı salın! Şüphesiz Allah dilerse onları yaptıklarından dolayı şiddetli bir şekilde cezalandırır. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince; Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz.
(Savaşta) o inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun! [*] Sonunda o (sağ kalan)ları etkisiz hale getirince bağ(ların)ı sıkıca bağlayın! Savaş sona erince de artık ya karşılıksız serbest bırakma veya fidye (uygulayın)! [*] İşte böyle. Allah dileseydi onlardan intikam alırdı. Fakat (bu) sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, (Allah) onların yaptıklarını asla boşa çıkarmayacaktır.
Kâfirlerle karşı karşıya geldiğiniz zaman,¹ onları iyice bozguna uğratıp sindirinceye² kadar boyunlarının köküne vurarak öldürün³ ve kalanlarını da esir alın. Sonra savaşın sona ermesi için onları, ya bir lütuf olarak (bırakın) ya da bir fidye (karşılığı salıverin).⁴ İşte bu, (Allah’ın emridir.) Eğer Allah isteseydi, elbette onlardan intikam(ını kendisi) alırdı. Fakat O, sizi birbirinizle imtihan etmek için (size onlarla savaşmayı emrediyor.) Allah yolunda öldürülenlerin yaptıkları, kesinlikle boşa gitmeyecektir.
İMDİ, [savaşta] hakikati inkara şartlanmış olanlar ⁴ ile karşılaştığınız zaman onları alt edinceye kadar boyunlarını vurun ve sonra iplerini sıklaştırın; ⁵ ama sonra ya bir lütuf olarak yahut fidye karşılığı [onları serbest bırakın] ki savaşın izleri tamamiyle silinebilsin: ⁶ [yapmanız gereken] budur. Ve [bilin ki] Allah dilemiş olsaydı onları [bizzat kendisi] cezalandırabilirdi; ama [O, mücadele etmenizi istiyor ki] sizi birbiriniz aracılığıyla sınasın. ⁷ Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını zayi etmeyecektir:
Küfürde direnenlerle savaşta karşılaştığınız zaman onların boyunlarını vurun! Nihayet onlara karşı ezici bir üstünlük sağladığınızda geriye kalanları sıkı bir şekilde bağlayıp esir alın. Sonunda onları ister karşılıksız ister fidye karşılığı serbest bırakın. Böyle yapın ki kâfirlerin size karşı bir daha savaşacak güçleri kalmasın. Gerçi Allah dileseydi, onları savaşsız da cezalandırırdı. Fakat O, birbirinizle savaştırarak sizi sınamak istemiştir. Allah kendi yolunda savaşanların gayretlerini asla boşa çıkarmayacaktır. 3/140-141, 9/42.44
ARTIK inkârda direnip (onu dayatanlarla)[⁴⁵⁴⁴] savaşta karşılaştığınızda, hemen boyunlarına vurun! Nihayet kızışmış bir savaşın sonuna dayandığınızda durmayın, (kalanların) ipini sıkı bağlayın.[⁴⁵⁴⁵] Fakat daha sonra ya bir lütuf olarak karşılıksız, ya da bir fidye karşılığı serbest bırakın ki, savaş tüm ağır sonuçlarıyla ortadan kalksın: böyle yapın![⁴⁵⁴⁶] Ve eğer Allah isteseydi, onların hakkından bizzat gelirdi; fakat bunu (yapmadı) ki, sizi birbirinizle sınayabilsin.[⁴⁵⁴⁷] Allah yolunda öldürülenlere gelince: Evet (Allah) onların yaptıklarını asla zayi etmeyecektir:
(Ey iman edenler, halkı Allah yolundan alıkoyanlarla, -İslam uğruna- savaşmanız da gerekecektir, savaşta) Kâfirlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun! (Esir almayı düşünmeyin) Ancak onlara üstün geldiğinizde esir alın. Yeter ki -düşman bozulsun- silahlarını bırakmış olsun. Savaş sona erdiğinde de, -esirleri- ya karşılıksız, ya da bir bedel karşılığı serbest bırakın. İşte emir budur. Eğer Allah dileseydi elbet onlardan -savaşsız da- intikam alırdı, savaşı emretmesi, sizi birbirinizle imtihan etmek içindir. (Ki sizden öldürülenleri cennete, kâfirleri ise cehenneme soksun. Sizin hak yolunda sabır ve sebâtınız ve gerektiğinde canınızı bile verebileceğiniz ortaya çıksın) O kimseler ki, Allah yolunda (savaşmış ve) şehit düşmüşlerdir. Allah elbette onların amellerini zayi etmez!
(Savaşta) kâfirlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihâyet onları iyice vurup sindirince (esir aldıklarınızın) bağını sıkıca bağlayın. Ondan sonra (esir aldıklarınızı) ya lutuf olarak bırakır veya bırakılmaları karşılığında fidye alırsınız. Ta ki harbi ve savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar... Allâh dileseydi (kendisi) onlardan intikam alırdı, fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allâh, kendi yolunda öldürülenlerin yaptıkları işleri zayi etmeyecektir.
İmdi kâfir olanlar ile (muharebede) karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurunuz, nihâyet onların kanlarını ziyâdesiyle döktüğünüz vakit artık bukağıyı sıkıca bağlayın, sonra da (onları) ya meccanen azad edersiniz veya bir bedel mukabilinde serbest bırakırsınız. Tâ ki, savaş ağırlıklarını atıversin. Emir böyledir. Ve eğer Allah dilese, elbette onlardan (muharebesiz de) intikam almış olurdu. Velakin bazınızı bazınız ile imtihan etmesi için, böyle savaş ile emretmiştir. Ve o kimseler ki,Allah yolunda öldürülmüşlerdir,elbette (Allah) Onların amellerini zayi kılmayacaktır.
İmdi kâfirlerle savaşta karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice mağlub edince, işi sağlama bağlayın, onları esir alın. Savaş bitince onları ister lütuf olarak karşılıksız salıverir, ister fidye alarak bırakırsınız. Durum şu ki: Allah dileseydi, onlardan intikamınızı alır, onları cezalandırırdı. Fakat O, sizi birbirinizle denemek için savaşı emrediyor. Allah yolunda öldürülenler var ya, Allah onların yaptıklarını asla zayi etmeyecek, boşa çıkarmayacaktır. [8, 67-68; 3, 142; 9, 14-15]
(Savaşta) İnkar edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın). Ondan sonra artık ya lutfen bırakır veya karşılığında fidye alırsınız. Harb, ağırlıklarını bırakıncaya (savaş sona erinceye) kadar (böyle yaparsınız). Allah dileseydi (kendisi) onlardan öc alırdı, fakat sizi birbirinizle denemek için (size savaşı emrediyor). Allah, kendi yolunda öldürülenlerin yaptıkları işleri zayi etmeyecektir.
Küfür idenlere harbde mülâkî oldığınızda buyunlarını urun. Onları böyle helâkden sonra esîr itdiklerinizin kollarını bağlayın. Ba'dehu onları bilâ-bedel âzâd itmekle haklarında minnet gösstermek veyâhud bedel mukâbilinde terk itmek size muhavveldir. Hattâ harb-i silâh ve ağırlıklarını yere koya (hitâm bula) İşte size emir budur. Eğer Allâh istese idi harbsiz onlardan intikâm alırdı. Lâkin sizlerden ba'zınızı ba'zınız ile ibtilâ ve imtihân itmek diledi. Şunlar ki Allâh'ın yolunda cihâd iderek katl olundılar. Allâh onların 'amellerini zâyi' itmez.
Ayetleri görmezlikten gelenlerle (kafirlerle) savaşta karşılaşınca boyun köklerini vurun. Onları etkisiz hale getirince sıkı güvenlik çemberine alın[1]. Sonra karşılıksız ya da fidye alarak serbest bırakın ki savaşın ağırlığı kalmasın[2]. Allah’ın tercihi farklı olsaydı onların hakkından kendisi gelirdi. Böyle olması, birinizi diğerinizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin yaptıklarını karşılıksız bırakmaz.
İnkar edenlerle, (savaşta) karşılaştığınız zaman boyunlarına vurun! Onları iyice bozguna uğratınca, sımsıkı bağlayın. Sonra da ya karşılıksız bağışlayın; ya da savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar fidye alın. İşte böyle, eğer Allah dileseydi, onlardan kendisi intikam alırdı. Fakat, savaş sizi birbirinizle denemek içindir. Allah, yolunda öldürülenlerin çalışmalarını asla boşa çıkarmayacaktır.
Kâfirlerle savaşta karşı karşıya geldiğiniz zaman onların boyunlarını vurun. Onları iyice sindirdiğinizde, sımsıkı bağlayın.(1) Savaş bittikten sonra ya onları lütfedip bırakır, yahut fidye alırsınız—tâ savaş sona erip silâhlar bırakılıncaya kadar böyle yapın.(2) Allah dileseydi onlardan intikam alırdı.(3) Lâkin O sizi birbirinizle sınıyor. Allah yolunda öldürülenlerin ise yaptıklarını O hiçbir zaman boşa çıkarmaz.
Küfre batmışlarla burun buruna geldiğinizde, boyunlar vurulur. Nihayet onları bastırıp sindirdiğinizde, antlaşma bağını sıkı bağlayın. Artık bundan sonrası ya bir bağışlama ya bir fidyedir. Nihayet, harp, ağırlıklarını yere bırakır. İşte böyle! Eğer Allah dileseydi, onlardan öc alırdı. Ama kiminizi kiminizle denemek için böyledir. Allah yolunda öldürülenlerin amelleri asla göz ardı edilmeyecektir.
pes ol vaķt kim göresiz anları kim kāfir oldılar boyunlar urmaġı ya'nį urun. tā ķaçan çoķ depeleyesiz anları ķatı baġlañ baġlamaġı. pes yā minnet eylemek andan śoñra yā śatun almaķ tā ķoya çalış silāḥlarını yā ķoya çalışın kāfirler yā yazuķlarını. şol ya'nį şoldur iş. daħı eger dilese-di Tañrı ökünc aladı anlardan velįkin tā śınaya bir niceñüzi bir nice- y-ile. daħı anlar kim çalışdılar Tañrı yolında hergiz azdurmaya 'amellerini.
Ḳaçan ṭapsañuz kāfirleri ṣavaşda boyunların vuruñuz. Ḳaçan anları muḥkem ḳırsañuz, anları yesīr itseñüz, muḥkem baġlañuz, yā minnet idüpṣalıviresiz, yā anları ṣatasız, ḥattā ṣavaş tükenince, silāḥları götürü‐lince. Eger Tañrı Ta‘ālā dilese‐y‐di anlardan intiḳām iderdi. Lākin ṣınamaġ ıçun bir niçeñüz bir niceñüzle. Daḫı ol kişiler ki depelendiler Tañrı yolında.Anlar ‘amelini Tañrı żāyi‘ eylemez.
(Ey mö’minlər!) Kafirlərlə (döyüş meydanında) qarşılaşdığınız zaman boyunlarını vurun. Nəhayət, onları məğlub (əzib şil-küt) etdikdə, (qaçmasınlar deyə, əl-ayaqlarını) kəndirlə möhkəm bağlayın. Sonra da müharibə bitdikdə onları ya (boyunlarına minnət qoyub) məccani, ya da fidyə müqabilində azad edin! (İstəsəniz əsirləri bağışlayıb pulsuz-parasız azad edər, ya onları mübadilə edər, ya da müəyyən məbləğ pul, mal müqabilində buraxarsınız). (Əmr) budur! Əgər Allah istəsəydi, onlardan (başqa cür – müharibəsiz də) intiqam ala bilərdi. Lakin O sizi biri-birinizlə imtahana çəkmək üçün (vuruşmağınızı əmr etdi). Allah Öz yolunda öldürülənlərin əməllərini əsla puç etməz.
Now when ye meet in battle those who disbelieve, then it is smiting of the necks until, when ye have routed them, then making fast of bonds; and afterward either grace or ransom till the war lay down its burdens. That (is the ordinance). And if Allah willed He could have punished them (without you) but (thus it is ordained) that He may try some of you by means of others. And those who are slain in the way of Allah, He rendereth not their actions vain.
Therefore, when ye meet(4820) the Unbelievers (in fight), smite at their necks; At length, when ye have thoroughly subdued them, bind a bond(4821) firmly (on them): thereafter (is the time for) either generosity or ransom:(4822) Until the war lays down its burdens. Thus (are ye commanded): but if it had been Allah's Will, He could certainly have exacted retribution from them (Himself); but (He lets you fight) in order to test you,(4823) some with others. But those who are slain(4824) in the Way of Allah,- He will never let their deeds be lost.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |