Ve-iżâ kîle inne va’da(A)llâhi hakkun ve-ssâ’atu lâ raybe fîhâ kultum mâ nedrî mâ-ssâ’atu in nezunnu illâ zannen vemâ nahnu bimusteykinîn(e)
Ve size, şüphe yok ki Allah'ın vaadi gerçektir ve kıyamette şüphe yoktur dendi mi, kıyamet nedir derdiniz, bilmiyoruz ki, ancak bir zanda bulunmadayız ve biz, iyideniyiye bilmedik, anlamadık ki.
(Ey iman içlerine oturmamış ve dünya hayatı kendilerini aldatıp kuşatmış kimseler!) Size: "Gerçekten Allah’ın va’adi Hakk’tır ve (kıyamet-ahiret ve hesap) saati kesindir (ve gelecektir)" denildiği zaman siz (şöyle cevap vermiştiniz: "Hesap ve kıyamet) saati de neymiş? (Biz bunu yakinen ve kesinlik derecesinde) Biliyor (ve inanıyor) değiliz. Bunları sadece bir zan ve ihtimal olarak görmekteyiz... Kesin ve yakin bir bilgiyle iman etmemekte (ama zahiren elbette Müslüman geçinmekte)yiz!" demekten (sakınmamıştınız).
Size Allah'ın verdiği söz, mutlaka yerini bulacaktır. Beklenen kıyametin kopacağında da şüphe yoktur, denildiği zaman: “Kıyamet nedir? Onun boş bir zan ve tahminden başka birşey olmadığını düşünüyoruz ve biz bu işi iyiden iyiye anlayıp bilmiş de değiliz” derdiniz.
Onlara:
“Diriltilme, hesap ve ceza ile ilgili Allah'ın va'di haktır, doğrudur. Kıyametin kopacağı ânın geleceğinde ve hesap sorulacağında şüphe yoktur.” denildiğinde:
“Kıyamet nedir, bilmiyoruz. Yalnızca bir düşünceden, bir tasavvurdan ibaret sanıyoruz. Bu hususta ilme, delile dayanan kesin bir bilgiye, inanca sahip değiliz.” demiştiniz.
"Allah'ın vaadi gerçektir ve kıyamet(in geleceğin)de şüphe yoktur" dendiği zaman da: "Biz kıyamet nedir bilmiyoruz. Sadece bir zanda bulunuyoruz ve kesin bir bilgiye dayanarak inanıyor değiliz" demiştiniz.
'Gerçekten Allah'ın va'di haktır, kıyamet-saatinde hiç bir kuşku yoktur' denildiği zaman, siz: 'Kıyamet-saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin)da bulunup zannediyoruz; biz, kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz' demiştiniz.
Hem (size ey kâfirler): “- Allah'ın (ölüleri dirilteceğine dair) vaadi hakdır ve kıyametin kopmasında şübhe yoktur.” denildiğinde, demiştiniz ki: Bilmiyoruz, kıyametin kopması nedir? Ancak bir zandan ibaret olduğuna kaniyiz; ve biz yakinen inananlar değiliz.
Ve: “Allah’ın va’di haktır, kıyametin kopacağında asla şüphe olamaz” dendiği zaman, siz: “Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Biz ancak (böyle bir şey olacağını) sanıyoruz, kesin bir kanaatimiz yoktur” dediniz.
“Allah'ın vaadi gerçektir, kıyametin kopacağından hiç şüphe yoktur” dendiğinde, şöyle derdiniz: “Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Sadece öyle bir şey sanıyoruz, ama biz onun gerçekleşeceğine de inanmıyoruz.”
Allahın va'di haktır, kıyametçe şüphe yok!» denildiğinde; «Kıyamet ne, bilmeyiz; ancak bir sanımız var, yakından bilmiyoruz!» demiş idiniz
“Gerçekten Allah'ın vaadi haktır. Kıyamet günü şüphe götürmez bir gerçektir” denildiği zaman siz demiştiniz ki: “Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak birtakım tahminlerde bulunuyoruz. Onun hakkında kesin bir bilgi elde etmiş değiliz.”
Size "Allâh’ın va’adleri hakdır, vakit ve sâ’atin geleceği muhakkakdır" dinildiği zamân "Vakit ve sâ’atin ne dimek oldığını bilmiyoruz buna dâir kat’î bir fikrimiz yokdur, buna hiç mutma’în değiliz" cevâbını viriyor idiniz.
"Doğrusu Allah'ın verdiği söz gerçektir, kıyamet saati şüphe götürmez" dendiği zaman: "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, yalnız yoktur sanıyoruz, buna dair kesin bir bilgi elde etmiş değiliz" derdiniz.
“Şüphesiz, Allah’ın va’di gerçektir, kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur” dendiği zaman ise; “Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, sadece zannediyoruz. Biz bu konuda kesin kanaat sahibi değiliz” demiştiniz.
“Allah’ın vaadi gerçektir, kıyamet konusunda da bir kuşkuya yer yoktur” denildikçe, “Kıyamet nedir bilmiyoruz, biz bu konuda tahminde bulunmanın ötesinde bir şey yapamayız, kesin bir bilgiye sahip değiliz” dediniz.
«Allah'ın vâdi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur» dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz; (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz.
Kendilerine ALLAH'ın sözünün bir gerçek ve Saat'in kesinleşmesi kaçınılmaz bir olay olduğu söylendiğinde siz, "Saat'in ne olduğunu bilmeyiz! Biz sadece çeşitli sanılara sahibiz ve bu konuda kesin bir bilgi elde etmiş değiliz," derdiniz.
Allah'ın vaadi gerçektir. "O kıyâmetin geleceğinde şüphe yoktur." denildiğinde "Kıyamet nedir bilmiyoruz." Yalnız bir zandan ibârettir sanıyoruz. Fakat bu hususta kesin bir bilgimiz yok." derdiniz.
Hem Allahın va'dı haktır ve o saatın geleceğinde şübhe yoktur denildiğinde demiştiniz ki: bilmiyoruz saat nedir? Yalnız bir zandır zannediyoruz fakat biz yakîn edinmiş değiliz
“Şüphesiz, Allah’ın (sizleri, öldükten sonra yeniden diriltme) vaadi haktır, kıyamet (in kopması) hakkında da hiçbir şüphe yoktur” denildiği zaman ise, “Biz onun (sizin tarafınızdan uydurulmuş) boş bir zandan başka bir şey olmadığı kanaatindeyiz ve ona kesinlikle inanmıyoruz” demiştiniz.
(Ey kâfirler, size:) «Şübhesiz Allahın va'di hakdır. O saattin geleceğin) de asla şübhe yokdur» denildiği zaman siz «O saat de neymiş, bilmiyoruz. Tereddüdden başka bir zamanda bulunmuyoruz. Biz (onun muhakkak geleceğine) kat'î inan ve bilgi besleyenler değiliz» dediniz.
Hem (size): “Şübhesiz ki Allah'ın va'di haktır; kıyâmet(in geleceği) ki onda hiç şübhe yoktur!” denildiği zaman: “Kıyâmet nedir, bilmiyoruz; sâdece bir zan(dan ibâret)olduğunu sanıyoruz; zâten biz (onun geleceğine) kat'î olarak inanıcılar değiliz!” demiştiniz.
Ve gerçekten Allah’ın vaadi haktır, kıyamet hakkında hiçbir kuşku yoktur” denildiği zaman siz, (inkâr ederek) “Kıyamet de neymiş, biz bilmiyoruz. Biz, onun ancak bir varsayım olduğunu sanıyoruz. Kesin bilgi edinmiş değiliz” demiştiniz.
“Şüphesiz, Allah’ın vaadi gerçekleşecek ve kıyamet saatinin olacağında hiçbir şüphe yok” denildiğinde “Kıyamet saati de nedir? Biz bilmeyiz. Bizim zannımız bu olup, kıyamet saatinin olacağı bizim için, kesin bir bilgi değil” demiştiniz.
"Size Allah’ın verdiği söz doğrudur. Kalkış olacağında hiç işkil yoktur" denilince siz dediniz: "Biz kalkış nedir bilmiyoruz, öyle sanıyoruz, o kadar! Bunun olacağına kanasıya inanmış değiliz."
«— Size, Allah/ın, vaadi doğrudur [⁵] kıyametin kopmasında şüphe götürecek hiçbir şey yoktur, denildiği zaman onu garip görerek, kıyamet nedir? Bilmiyoruz. Biz, onu ancak zan ve tahmin ederek düşünüyoruz, onun hakkında yakînen bilgimiz yoktur» derdiniz [⁶].
“Muhakkak ki Allah’ın vaadi gerçektir/haktır. Kıyamet vakti [es-sâ’at] ise kesin gelecektir” dendiği zaman, “Kıyamet [es-sâ’at] nedir bilmiyoruz, onu sadece bir zan olarak zannediyoruz. Biz bu konuda kesin bir bilgiye sahip değiliz” demiştiniz.
“Gerçekten Allah'ın vaadi haktır, kıyamet hakkında hiç bir kuşku yoktur” denildiği zaman siz, “Kıyamet de neymiş, biz bilmiyoruz; onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz; (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz” demiştiniz.
“Size dünyadayken, “Allah’ın verdiği söz mutlaka gerçekleşecektir ve kıyâmet hakkında asla şüphe yoktur!” denildiğinde, “Biz kıyâmetten filan anlamayız! Evet, bu konuda birtakım zanlarımız yok değil fakat asla iknâ olmuş değiliz!” dememiş miydiniz?”
“Allah’ın vaadi de gerçektir, hakkında kuşku olmayan Saat de!” denildiği zaman: -“Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece bir zann olduğunu sanıyoruz. Biz kesin inanca-bilgiye sahip değiliz” dediniz.
" Allah'ın dediği olacak, kıyamet kopacak " denirken sizler hep bir ağızdan: " Biz kıyamet falan tanımıyoruz bu bir olasılık, doğrusu aklımıza yatmış değil " diye yaygara ediyordunuz?!
"Şüphesiz Allah’ın sözü gerçektir. Kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur," denildiği zaman; "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, sadece zannediyoruz. Biz bu konuda kesin kanaat sahibi değiliz," demiştiniz.
(Onlara) “Allah’ın vaadi gerçektir; o (Son) Saat’te de hiçbir şüphe yoktur.” dendiği zaman, “O (Son) Saat’in ne olduğunu bilmiyoruz; (o konuda) sadece zanda bulunuyoruz; [*] asla ikna edilmiş değiliz!” demiştiniz. [*]
“Ve size; -Allah’ın sözünün gerçek olduğu ve kıyametin geleceğinden de asla şüphe olmadığı- söylendiği zaman siz: ‘kıyamet de neymiş? Biz onun sadece boş bir laf olduğu kanaatindeyiz ve ona kesinlikle inanmıyoruz,’ demiştiniz.” (denilir.)
Çünkü ‘Bakın, Allah’ın vaadi her zaman gerçekleşir ve Son Saat[in gelişi] hakkında hiçbir şüphe olamaz’ denildiğinde siz şu cevabı verirdiniz: ‘Son Saat’in ne olduğunu bilmiyoruz: onun boş bir zandan başka bir şey olmadığını düşünüyoruz, ve [sonuçta] ona kani olmuş değiliz!’”
Zira “Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir ve o saat dünyanın sonunun geleceğinde kuşku yoktur,” denildiğinde, siz: – O saat de neymiş? Biz böyle bir şey bilmiyoruz. Bu sadece bir evhamdan ibarettir böyle bir şeyin gerçekleşeceğine de kesinlikle inanmıyoruz, diyordunuz. 6/116, 10/36
Size ne zaman, ‘Bakın, Allah’ın vaadi gerçekleşecektir ve Son Saat asla kuşku kaldırmaz!’ denilmişse, siz şu cevabı vermiştiniz: ‘Bilmiyoruz, ‘Son Saat’ nedir? Ne ki biz onun bir zandan ibaret olduğunu sanıyoruz ve biz (bu konuda) ikna olmuş değiliz.’[⁴⁴⁹⁴]
"Allah’ın va'di haktır, o saatin geleceğinden asla kuşku yoktur" denildiği zaman, "O saat de neymiş? Onun ne olduğunu bilmiyoruz, onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz. Onun hakkında kesin bir bilgi edinmiş değiliz.” (başımıza böyle bir şey gelmedi ki) diyen sizler değil miydiniz" diye nida olunur.
Ve Allah’ın va’di haktır, kıyametin kopacağı şüphesizdir denildiğinde siz de: ’’ Biz kıyametin kopuşu nedir bilmiyoruz eğer bir zannımız varsa o da; bu konuda kesin kanaat sahibi olmadığımızdır" demiştiniz.
Ve şüphe yok ki, «Allah'ın vaadi haktır ve o Kıyamette bir süphe yoktur» denildiği zaman siz dediniz ki, «Kıyamet nedir? Biz (bunu) bir zandan başka bir şey sanmıyoruz ve biz (bu hususta) yakîn edinmişler değiliz.»
Size: “Allah'ın vâdi gerçektir, kıyamet (dirilme) saati mutlaka gelecektir” denildiğinde siz: “Kıyamet neymiş bilmeyiz, biz olsa olsa bir zan ve tahminde bulunabiliriz, ama biz kesin bir tarzda ona inanmayız. ” demiştiniz.
Allah'ın va'di gerçektir, (Duruşma) sa'at(inin geleceğin)de şüphe yoktur dendiği zaman: "Sa'at nedir, bilmiyoruz, (onu) sadece (bir kuruntu) sanıyoruz biz ona inanmıyoruz" demiştiniz ha?!"
"Size Allâh'ın va'di hakdır ve kıyâmet şübhesizdir denildikde siz: 'Kıyâmet nedir bilmeyiz, bunun, sizin zannınızdan 'ibâret oldığını tahmîn idiyoruz. Bizim ona yakînimiz yokdur.' didiniz" denilür.
“Allah’ın verdiği söz doğrudur; kıyamet saatinden şüphe duyulamaz.” denilince şöyle demiştiniz: “Kıyamet saati de ne oluyor? Biz bunu sadece bir olasılık olarak görüyoruz. Kesin bir kanaate varmış değiliz.”
Allah'ın verdiği söz haktır ve kıyametin kopacağında şüphe yoktur, denildiği zaman:-Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Yalnız olmadığını sanıyoruz. Bu konuda kesin bir bilgi sahibi değiliz.
“Allah'ın vaadi gerçektir; kıyametin geleceğinde de hiçbir kuşku yoktur” dendiğinde, siz dediniz ki: “Kıyamet neymiş, biz bilmeyiz. Biz onu bir tahminden ibaret sanıyoruz; kesin bir bilgi sahibi değiliz.”
Hani, size, "Hiç kuşkusuz, Allah'ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur" dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: "Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece bir şeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz."
daħı ķaçan kim eydildi “bayıķ Tañrı va'desi ḥaķdur; daħı ķıyāmet gümān yoķdur anuñ içinde” eyittüñüz “bilmezüz nedür ķıyāmet śanmazuz illā sanmaķ daħı degülüz biz gümānsuz olıcılar.”
Daḫı ḳaçan eyidilse‐y‐di size ki Tañrı Ta‘ālā va‘desi girçekdür, daḫı ḳıyāmetdeşek yoḳdur, eydürdüñüz: Bilmezüz ḳıyāmet ne nesnedür. Biz bir gümāniderüz, daḫı biz aña yaḳīn inanmazuz.
(Sizə: ) “Allahın (ölüləri dirildəcəyi barədəki) və’di haqdır və o saata (qiyamətin qopacağına) heç bir şəkk-şübhə yoxdur!” – deyildiyi zaman: “O saat nədir, bilmirik! Onun ancaq bir zənn (güman) olduğu qənaətindəyik. Biz (qiyamətin qopacağına) əmin deyilik!” – deyə cavab verdiniz.
And when it was said: Lo! Allah's promise is the truth, and there is no doubt of the Hour's coming, ye said: We know not what the Hour is. We deem it naught but a conjecture, and we are by no means convinced.
"And when it was said that the promise of Allah was true, and that the Hour- there was no doubt about its (coming), ye used to say, ´We know not what is(4769) the hour: we only think it is an idea, and we have no firm assurance.´"
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |