Felemmâ keşefnâ ‘anhumu-l’ażâbe iżâ hum yenkuśûn(e)
Derken onlardan azabı kaldırdık mı sözlerinden döndüler.
Fakat Biz onlardan azabı çekip-giderince hemen, onlar (yine) andlarını bozuyorlar, (sözlerinden cayıyorlardı.)
Derken onlardan azabı kaldırdık mı, sözlerinden dönüverdiler.
Fakat üzerlerinden azabı kaldırdığımızda hemen sözlerinden dönmeye başladılar.
Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
Bunun üzerine kendilerinden azabı kaldırdığımız vakit, (yola geleceğiz, iman edeceğiz sözlerinden) hemen caydılar.
Biz onlardan azabı kaldırdığımızda, hemen sözlerinden geri dönmeye başladılar.
Fakat biz onları azaptan kurtarır kurtarmaz, bir de bakarsın ki sözlerinden dönüvermişler.
Biz onların üstünden azabı kaldırınca sözlerinden dönerler !
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden döndüler.
Halbuki biz ânları ’azâbdan tahlîs ider itmez sözlerinde halef itdiler.
Ama, azabı üzerlerinden kaldırdığımızda hemen sözlerinden döndüler.
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca bir de bakmışsın sözlerinden dönüyorlar.
(Dua sebebiyle) onların başından felâketi uzaklaştırınca bir de bakıyorsun sözlerinden dönüveriyorlar.
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden dönüverdiler.
Fakat, onlardan felaketi kaldırdığımızda, sözlerinden hemen dönüverdiler.
Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.
Bunun üzerine kendilerinden azâbı açtığımız vakıt da derhal cayıverdiler
Fakat Biz onlardan, azabı kaldırır kaldırmaz onlar (yine) sözlerinden dönüyorlardı.
Fakat onları azaptan kurtarınca da hemen sözlerinden döndüler.
Fakat biz onlardan azâbı giderince bir de ne bakarsın: Onlar verdikleri sözü bozuyorlar bile!
Fakat kendilerinden azâbı açıver(ip kaldır)ınca, onlar sözlerinden hemen döndüler.
Ne zaman üzerlerinden o azabı (sıkıntıyı) kaldırdık, onlar da sözlerinden dönüverdiler.
Bundan sora onlardan azabı kaldırdığımızda, hemen antlaşmayı eksilterek bozdular.
Biz onların üzerinden azabı giderince onlar da hemen sözlerinden caydılar.
Vaktaki üzerlerinden azabı kaldırdık. Derhal ahitlerini bozdular.
Onlardan azabı kaldırınca sözlerinden hemen dönüverdiler [yenkusûn].
Fakat onlardan azabı çekip giderince, hemen sözlerinden caydılar!
Fakat Biz o belâyı başlarından kaldırır kaldırmaz, sözlerinden dönüveriyorlardı.
“Azab’ı onlardan kaldırdığımızda o anda hemen cayıyorlardı”.
Ama kendilerini sıkıntıdan kurtarır kurtarmaz, sözlerinden caydılar.
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca hemen sözlerinden döndüler.
Onlardan azabı her kaldırdığımızda hemen sözlerinden dönmüşlerdi.
Biz onlardan azabı kaldırınca da hemen sözlerinden dönüverdiler.
Ama azaptan kurtarır kurtarmaz, bir bakarsın ki hemen sözlerinden dönüvermişler!
Fakat biz onların başından bu azabı kaldırınca da sözlerinden caydılar. 6/63-64, 7/135
Ama cezayı kaldırır kaldırmaz derhal sözlerinden caydılar.
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden dönüverdiler.
Fakat biz onlardan azâbı kaldırınca sözlerinden dönmeğe başladılar.
Vaktâ ki, onlardan o azabı açıverdik, o zaman onlar sözlerinden geri döner oldular.
Fakat Biz, onlardan azabı giderince, hemen sözlerinden caydılar. [7, 133-135]
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden dönmeğe başladılar.
Vaktâ ki onlardan 'azâbı keşf ve izâle itdik, hemen 'ahidlerini nakz itdiler ve sözlerinden döndiler.
Krizlerini giderince, derhal sözlerinden caydılar.
Onlardan azabı kaldırdığımız zaman da hemen sözlerini bozuyorlardı.
Fakat azaplarını kaldırır kaldırmaz onlar yine sözlerinden dönüyorlardı.
Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan çizmeye başladılar.
pes ol vaķt kim giderdük anlardan 'aźābı anlar 'ahdı sırlar.
Pes ol vaḳt ki giderdük anlar üstinden ‘aẕābı. Anlar andların bozdılar.
Biz onları əzabdan qurtaran kimi sözlərindən döndülər.
But when We eased them of the torment, behold! they broke their word.
But when We removed the Penalty from them, behold, they broke their word.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |