Bel metta’tu hâulâ-i ve âbâehum hattâ câehumu-lhakku ve rasûlun mubîn(un)
Belki de ben, onları da, atalarını da, onlara bir gerçek ve apaçık bir peygamber gelinceye dek geçindirmedeydim.
Oysa, doğrusu Ben onları (inkârcıları) ve atalarını, kendilerine Hakk (bildirilinceye) ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım (yararlandırıp) yaşattım.
Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine gerçekleri içeren kitap ve onu açıklayan peygamber gelinceye kadar yaşattım.
Doğrusu ben bunları da, babalarını da, kendilerine gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda hakça düzeni gerçekleştirecek hak kitap Kur'ân ve hakkı açıklayan bir Rasul gelinceye kadar, dünya nimetlerinden faydalandırdım.
Gerçek şu ki, onları ve atalarını kendilerine gerçek ve açıklayıcı peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar yararlandırdım.
Doğrusu şu (Mekke'li) kâfirleri ve atalarını, kendilerine kitab ve elçiliği (mucizelerle) aşikâr bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp yaşattım.
Fakat Ben, (İbrahim nesli olup, ardında gelen) bunları ve ecdatlarını yaşattım. Nihayet hak (bir kitap) ve (mucizelerle) güçlenmiş bir elçi onlara geldi.
Doğrusu ben, bunları ve babalarını, bu gerçek ve onu açıklayan bir peygamber gelene kadar geçindirdim.
Onlara hem hak, hem de açık peygamberler gelene değin, hem onları, hem de atalarını faydalandırmıştık
Doğrusu ben, onların da atalarının da kendilerine hak olan (Kitap) ve (onu) açıklayan bir resul gelinceye kadar istedikleri gibi yaşamalarına izin verdim:
Bu müşriklerin ve babalarının, içlerine âşikâr bir sûretde bir rasûl gelüb de hak tezâhür idinceye kadar emvâl-i dünyâdan müstefîd olmalarına müsâ’ade itdim.
Hayır; Ben bunları ve babalarını gerçek ve onu açıklayan bir peygamber gelene kadar geçindirdim.
Doğrusu onları (Mekke müşriklerini) ve atalarını kendilerine hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım.
Bunları ve atalarını ise gerçeğin bilgisi (Kur’an) ve aydınlatıcı elçi gelinceye kadar dünya nimetlerinden yararlandırıp yaşattım.
Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Doğrusu, kendilerine gerçek ve apaçık bir elçi varıncaya kadar şunlara ve atalarına imkan tanıdım.
Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.
Fakat şunları ve atalarını ta kendilerine hakk ve bir Resuli mübîn gelinciye kadar müstefid edip yaşattım
Doğrusu ben, bunları da (Kureyş kavmini de), atalarını da kendilerine hak olan Kitap (Kur’ân) ve onu açıklayan Peygamber gelinceye kadar (nimetler içerisinde) yaşattım.
Doğrusu bunları ve atalarını, kendilerine Hakk ve onu açıklayıcı bir resûl gelinceye kadar yararlandırıp yaşattım.
Daha doğrusu ben onları da, atalarını da, kendilerine hak (ve şerîat hükümlerini) açıklayan bir peygamber gelinceye kadar, fâidelendirdim (yaşatdım).
Daha doğrusu bunları da atalarını da kendilerine o hak (olan Kur'ân) ve (onu)açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (yaşatarak dünya ni'metlerinden) faydalandırdım.
Bilakis, ben şunları da babalarını (atalarını) da kendilerine hak olan (Kitap) ve (onu) açıklayan bir elçi gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim. *
“O toplulukların ve atalarının geçimliklerini, hak (Kur’an) ve açıklayıcı elçi onlara gelinceye kadar, ben verdim.”
Gerçi Ben onları olsun, atalarını olsun, doğru olan Kur’an’ı açıklayıcı bir elçi gelinceye kadar gönendirdim,
Hayır, ümidi gibi çıkmadı, ben, bunları ve babalarını kendine hak olan Kur/an ve peygamberliği apaşikâr olan peygamber gelinceye kadar dünyada safa ile geçindirdim.
Bilakis, Ben onları ve babalarını/atalarını, kendilerine gerçek ve (onu tebliğ eden) apaçık bir elçi gelinceye kadar (dünyadan) faydalandırmıştım.
Doğrusu bunları da babalarını da, kendilerine hak (din) ve hakikati açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Fakat tam tersi oldu! Şöyleki; Ben bugün yeryüzünde yaşayan insanları ve onların atalarını yıllarca nîmetler içinde yaşattım ve sonunda onlara,mutlak hakîkati ortaya koyan ilâhî mesaj ve bu mesajı apaçık tebliğ eden bir Elçi geldi.
Evet! Bunları ve atalarını geçindirdim. Tâ ki onlara Hakk ve açıkça bir rasûl geldi.
Ben de, elinde Kuran, ifadesi sağlam bir elçi çıkana kadar, İbrahim soyunu, bu günlere taşıdım.
Resulüm! Doğrusu İbrahim Resul’den sonra kavmini ve atalarını düşünüp öğüt alsınlar diye kendi hallerine bıraktım. Onlar ataları İbrahim’in yaptığı Kâbe’ye sahip çıktılar. Saparak içini putlarla doldurdular. Allah’a ortaklar edindiler. Yahudi ve Hristiyanlara karşı bize de bir Resul bir kitap gönderilseydi sizden daha iyi inanır, sizden daha iyi sahip çıkarız diye hava attılar. Şimdi seni onlara gerçekleri açıklayan elçi olarak gönderdim. Ne yaptılar?
Doğrusu, bunları da atalarını da kendilerine gerçek ve onu apaçık (tebliğ eden) bir elçi gelinceye kadar barındırdım.
Şimdi, [İbrahim’den sonra yaşamış olanlara gelince,] onlara -ve atalarına- her şeyi apaçık ortaya seren bir elçi aracılığıyla hakikati gönderinceye kadar istedikleri gibi yaşamalarına izin verdim: ²⁶
Ama ben yine de atalarını, bu Kuran ve onu açık bir şekilde tebliğ eden elçi kendilerine gelene kadar nimetlerinden faydalandırdım. 2/126, 46/20
Ama nerde! Ben, işte şunların ve atalarının, hakikat ve (o hakikati) apaçık ortaya koyan bir elçi gelinceye kadar safa sürmelerine izin verdim.
Doğrusu ben onları da (şu müşrikleri de) atalarını da hak (Kur'an) ve onu açıklayan bir peygamber, (Resululah s.a.s.) gelinceye kadar, (geçici dünya nimetlerinden) yararlandırdım.
Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine hak ve (onu) açıklayan resul gelinceye dek (dünya nimetlerinden) faydalandırdım.
Fakat onları ve atalarını kendilerine o hak ve apaçık resûl gelinceye kadar fâidelendirdim.
Doğrusu, Ben bunları da, babalarını da kendilerine hakikat ve onu açıklayan peygamber gelinceye kadar yaşattım.
Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine gerçek söz ve (onu) açıklayan elçi gelinceye dek yaşattım.
Ben bunları (ehl-i Mekke'yi) ve babalarını hayâtdan mütemetti' itdim. Hattâ onlara Kur'ân ve hak ile bâtıl beynini tefrîk iden rasûl geldi.
Aslında bunlara da atalarına da nimetler verdim, sonunda bu gerçek ve onu açıklayan elçi geldi.
Evet, onları ve atalarını kendilerine hak ve apaçık bir elçi gelinceye kadar nimetlendirdim.
Bunları ve atalarını da, kendilerine hak ve onu açıklayıcı peygamber gelinceye kadar nimetlerimden nasiplendirdim.
Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.
belki gönendürdüm şunları ya'nį müşriķleri daħı atalarını tā geldi anlara ḥaķ daħı yalavaç bellü eyleyici.
Bel ki gönendürdüm bunları, atalarını daḫı. Ḥattā ki ḥaḳ geldi özle‐rine, daḫı ulu peyġamber.
Xeyr, Mən onlara da, atalarına da özlərinə haqq (Qur’an) və (həqiqəti, şəriət hökmlərini) bəyan edən bir peyğəmbər gələnədək gün-güzəran verdim!
Nay, but I let these and their fathers enjoy life (only) till there should come unto them the Truth and a messenger making plain.
Yea, I have given(4632) the good things of this life to these (men) and their fathers, until the Truth has come to them, and a messenger making things clear.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |