Ve keżâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ(c) mâ kunte tedrî mâ-lkitâbu velâ-l-îmânu velâkin ce’alnâhu nûran nehdî bihi men neşâu min ‘ibâdinâ(c) ve-inneke letehdî ilâ sirâtin mustakîm(in)
(Ey Nebim!) İşte böylece Sana da emrimizden bir ruh vahyettik. (Sana çok özel bir inayet, hidayet ve hikmet bahşettik.) Ki Sen, kitap nedir, iman nedir (bunların hakikatine nasıl erişilir?) bilmezdin. Ancak Biz Onu (Kur’an’ı) bir nur (hidayet ve istikamet ışığı, şuur ve huzur kaynağı, kurtarıcı kanun ve kurallar dayanağı) kılıverdik, Onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz Sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletmektesin.
İşte ey Muhammed! Sana da kendi buyruğumuz altında, hayat veren bir mesaj vahyettik. Bu mesaj sana gelmezden önce, kitap nedir, iman nedir bilmezdin, ama şimdi bu mesajı bir nur, bir ışık yaptık ki, onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ulaştıralım. Şüphesiz sen de, insanları O'nunla doğru yola ulaştıracaksın.
İşte bu cümleden olarak sana, var ettiğimiz ve koruduğumuz aslî düzenin bir bölümü olan, tabiî, dinî, sosyal, siyasî, ekonomik ve idarî düzeni içeren, ihya eden, insanları ve toplumları pislikten arındıran Kur'ân'ı vahyettik.
Sen, okuma yazma nedir, kitap nedir, kitaba vukuf nedir, iman nedir, bilmiyordun. Biz Kur'ân'ı bir nur olarak planladık. Onunla, sünnetimize, düzenimizin yasalarına uygun olarak, irademizin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kullarımızdan bir kısmını doğru, hak yola iletiriz.
Sen de, elbette doğru muhkem, güvenli ve mutedil yolu, İslâmî hayatı gösteriyor, hidayet vesilesi, hakka yönlendirici, aydınlatıcı bilgiler veriyorsun.
Böylece sana da kendi emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Fakat onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediğimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen doğru yola iletiyorsun.
Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.
(Ey Rasûlüm), işte sana böyle emrimizden bir ruh (Kur'an) vahyettik. (Halbuki daha önce) sen kitab nedir, iman nedir bilmiyordun. Fakat biz o kitabı bir nur yaptık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz; ve muhakkak ki sen, doğru bir yola (İslâm'a) çağırıyorsun.
İşte böylece (melek vasıtasıyla) emrimizden bir ruhu (ruh gibi bir mesajı) sana bildirdik. Sen kitap nedir, iman nedir, bilmezdin. Fakat Biz o kitabı, onunla, kullarımızdan istediğimizi doğru yola ilettiğimiz bir nur yaptık. Ve şüphesiz sen, insanları çok doğru bir yola çağırıyorsun.
İşte sana da böyle, emrimizden bir ruh/can vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz Kur'ân'ı, kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ilettiğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz sen doğru yola götürüyorsun.
İşte böyle, emrimizle sana bir ruh vahiy ettik, kitap nedir, inan nedir bilmezdin; bir nur kıldık onu biz, kullarımız içinden dilediğimiz kimseyi, onunla biz doğru yola iletiriz, evet, sen de doğru yola Allahın yoluna kılavuzlarsın
52-53. (Ey Resul!) İşte böylece sana da kendi buyruğumuzdan bir ruh (hayat veren Kur'an'ı) vahyettik. Sen (bundan önce) kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu (Kur'an'ı sizi aydınlatacak) bir nur yaptık. Kullarımızdan (iyi niyet ve eylemine göre) dilediğimizi onunla hidayete iletiriz. Ve şüphesiz ki sen, dosdoğru bir yola rehberlik ediyorsun. (O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah'a döner (O'na havale edilir ve nihaî hükmü O verir).
52,53. Sana da öylece Cibrîl vâsıtasıyla vahy iyledik. Ândan evvel sen kitâb ve îmân nedir bilmez idin lâkin biz Kur’ân’dan nûr husûle getirdik ki o sâyede ’ibâdımızdan istediklerimizi hidâyete sevk idiyoruz. Sen de ânları tarîk-i müstakîme, semâvâtda ve arzda ne var ise hepsinin sâhibi olan Allâh’ın yoluna sevk it kâffe-i umûr Allâh’a rücû’ idecekdir.
52,53. İşte sana da buyruğumuzla Cebrail'i gönderdik; sen Kitap nedir, iman nedir önceleri bilmezdin, fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz sen de insanlara, göklerde ve yerde ne varsa kendisininolan Allah'ın yolunu, doğru yolu göstermektesin. İyi bilin ki işler sonunda Allah'a döner.*
52,53. İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun; göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner.
52-53. İşte böylece sana da kendi buyruğumuzla bir ruh (Kur’an) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun; ama şimdi onu, dilediğimiz kullarımızı sayesinde doğruya eriştirdiğimiz bir ışık kıldık. Hiç şüphe yok ki sen doğru yolu, göklerin ve yerin yegâne sahibi olan Allah’ın yolunu göstermektesin. İyi bilinmeli ki bütün işler dönüp dolaşır Allah’a varır.
İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.
Biz böylece sana katımızdan bir ruh vahyettik.* Sen kitap nedir iman nedir bilmezdin. Ancak onu, dilediğimiz kulları doğruya ulaştıran bir ışık kıldık. Sen elbette doğru yola kılavuzluk ediyorsun.**
İşte biz böylece sana da emrimizden Kur'ân'ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun.
Ve işte sana böyle emrimizden biz ruh vahyettirdik, sen kitab nedir? İyman nedir? Bilmiyordun ve lâkin biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidâyet vereceğiz ve emîn ol sen her halde doğru bir yola çağırıyorsun
(Habibim!) İşte böylece sana da buyruğumuzla, bir rûh (manevi kalpleri dirilten Kur’ân’ı) vahyettik. Sen (vahiy gelmezden önce) Kitap (Kur’ân) nedir ve îmân (esaslarının tafsilatı) nedir, bilmezdin. Fakat biz onu (Kur’ân’ı), hidâyete ulaşmak üzere gayret sarf eden kimseler için, kendisiyle doğru yola ulaştırdığımız bir nur yaptık. Şüphesiz sen (Kur’ân ile ve ondaki hükümleri insanlara açıklamakla, onları) dosdoğru bir yola davet ediyorsun.
İşte böylece sana buyruğumuzdan bir ruh¹ vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat onu, kullarımızdan dileyen kimseyi doğru yola ileteceğimiz bir ışık yaptık. Kuşkusuz sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.
İşte biz, sana da (Habîbim) böylece emrimizden bir ruuh vahyetdik. Halbuki (vahiyden evvel) kitâb nedir, îman nedir, sen bilmezdin. Fakat biz onu bir nuur yapdık. Bununla kullarımızdan kimi dilersek ona hidâyet ederiz. Şübhesiz ki sen herhalde doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun.
İşte böylece sana da emrimizden bir ruh (olan Kur'ân'ı) vahyettik. (Sen bundan önce) kitab nedir, îmân nedir bilmezdin;(1) fakat (biz) onu (o Kur'ân'ı) kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidâyete erdirdiğimiz bir nûr kıldık. Ve şübhesiz ki sen, elbette dosdoğru bir yola rehberlik ediyorsun.
Ve (Resulüm,) işte bu şekilde; sana da buyruğumuzdan bir ruhu (gönüllere hayat veren Kur’an’ı) vahyettik. Sen (bundan önce bu ilahi) kitap nedir ve (onda esasları belirlenmiş olan) iman nedir bilmezdin! Ancak biz onu, (o vahyi, Kur’an’ı tüm insanlığa) bir ışık (yol gösterici) yaptık; kullarımızdan dilediğimizi (doğru yol ve hidayeti tercih edeni) onunla doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz sen de (bu Kur’an’ı tebliğ etmek suretiyle insanları) dosdoğru bir yola yönlendiriyorsun. *
Böylece biz sana kendi emrimizle bir kitap (ruh) vahyettik. Sen bundan önce ne kitap bilirdin nede iman bilirdin. Böylece sana indirdiğimiz kitabı yol gösterici bir ışık yaptık. Biz o kitapla kullarımızdan dilediklerimizi doğru yola iletiriz. Sen de insanları o Kitab’ın sana öğrettiği dosdoğru yoluna iletirsin.
İşte Biz öz buyruğumuz olan bir ruhu, Kur’an’ı da senin gönlüne böyle bildirdik. Yoksa sen bundan önce Kitap’ın da, inancın da ne olduğunu bilmiyordun. Biz bu ruhu bir ışık olarak varettik. Bununla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. İşte sen de kesenkes doğru yola iletmektesin,
Bu vahiy gibi sana öz emrimizden bir ruh [¹] vahiy ettik. Halbuki sen bundan evvel Kitabın ve imanın [²] ne olduğunu bilmezdin. Fakat biz bunu kullarımızdan dilediğimizi hidayete götürmek için bir nur kıldık. Sen hakikatte Kur/an ile halkı doğru yola,
(Ey Peygamber!) İşte böylece sana emrimizden bir “ruh” vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun? Fakat Biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola ileteceğimiz bir nur kıldık. Muhakkak ki sen elbette dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
Böylece sana da biz kendi emrimizden bir ruh (Kur'an) vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Ancak biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun.
İşte sana da ey Muhammed, ölü kalplere emrimizle hayat bahşeden bu Kur’anı gönderdik. Oysa bundan önce sen, kitap nedir iman nedir bilmezdin fakat şimdi bu Kur’an’ı yürekleri aydınlatan bir ışık yaptık ki, onunla kullarımızdan dilediğimizi karanlıklardan kurtarıp doğru yola ulaştıralım. O hâlde, hiç kuşku yok ki, sen ey şanlı elçi, insanlığı dosdoğru bir yola çağırmaktasın!
İşte böyle, bizim emrimizden bir rûhu sana vahyettik. İman nedir, Kitap nedir, biliyor değildin; ama onu bir nûr yaptık; onunla kullarımızdan dileyeceğimiz kimselere yol gösteriyoruz. Elbette, sen de iletiyorsun doğru bir yola!
Sana da aynı şekilde ferman edip bir güç yüklemesi yaptık. Çünkü vaktiyle sen, kitap nedir iman nedir bilmezdin. Bu Kitabı, lâyık gördüğümüz kulları, düze çıkarmak için bir ışık yaptık. Bundan böyle sen, insanları hep doğruya yönlendireceksin.
İşte böyle sana emrimizden bir kitap indirdik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir aydınlık kıldık. Şüphesiz ki; sen doğru yola götürüyorsun.
İşte böylece sana da emrimizden bir [rûh] (Kur’an’ı) [*] vahyettik. Sen o Kitabı ve (esasları belirlenmiş) o imanı bilmezdin. [*] Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi (layık olanı) kendisiyle doğru yola ulaştırdığımız bir [nûr] [*] (ışık) kıldık. Şüphesiz ki sen doğru yolu göstermektesin:
(Ey Muhammed!) Biz sana da bu şekilde kendi emrimizle gönüllere can veren bir söz vahyettik. Sen (bundan önce) kitabın da îmanın da ne olduğunu bilmezdin. Fakat Biz, o (kitabı) kendisiyle kullarımızdan dilediklerimizi hak yola ulaştırdığımız bir nur kıldık. Şüphesiz sen (insanları) dosdoğru yola götürüyorsun.
İşte sana da ⁵⁴ [ey Muhammed,] kendi buyruğumuz altında hayat veren bir mesaj ⁵⁵ vahyettik. [Bu mesaj sana gelmeden önce,] sen vahiy nedir, iman [nedir] bilmezdin: ⁵⁶ ama [şimdi] bu [mesajı] bir ışık yaptık ki onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ulaştıralım: şüphesiz sen de [insanları onunla] doğru yola ulaştıracaksın,
İşte bu şekilde, sana da emrimizden Ruh/Kuran vahyettik. Oysa sen bundan önce kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Ama biz bunu kullarımızdan dileyene doğru yola ileten bir nur kıldık. Şüphe yok ki sen de bu Kuran ile insanları dosdoğru yola yöneltmektesin. 28/86, 42/3
Ve (ey Nebi,) işte sana da (evrensel ve sabit olan) mutlak ‘emr’imizden hayat bahşeden (mukayyet) bir mesaj/rûh vahyettik;[⁴³⁶⁵] sen daha önce kitap nedir iman nedir bilmezdin:[⁴³⁶⁶] Fakat şimdi onu bir nur kıldık ki, kullarımızdan tercih ettiklerimizi onunla doğru yola yöneltelim. Ve şüphe yok ki sen de insanları dosdoğru bir yola yöneltmektesin;
52,53. (Ey Muhammed) İşte biz sana emrimizden bir ruh (Kuran) vahyettik. Evvelce sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. (*) Fakat biz onu bir nur kıldık ki onunla dilediğimiz kulları hidayete erdiririz. (Ey Muhammed) kuşkusuz sen, -insanlara- dosdoğru bir yolu, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin sahibi olan Allah’ın yolunu gösteriyorsun!.. (Ey insanlar) Haberiniz olsun ki, bütün işler sonunda ancak Allah'a dönüp varır! (Henüz vakit geçmemişken Rabbinizin davetini kabul edip, Son Peygamberinin izini takip edin, son İslam kervanına katılın.)
İşte sana da böyle emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu (ruhu), kullarımızdan dilediğimizi, doğru yola ilettiğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz sen, doğru yola götürüyorsun:
Ve işte sana da evimizden bir rûh vahyettik. Sen bilir değildin ki, kitap nedir, imân nedir? Velâkin Biz onu bir nûr kıldık, onunla kullarımızdan dilediğimizi hidâyete erdiririz ve şüphe yok ki, sen bir doğru yola rehberlik edersin.
İşte böylece sana da emrimizden bir rûh vahyettik. Halbuki sen daha önce kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Lâkin Biz onu, kullarımızdan dilediklerimize doğru yolu gösteren bir nûr kıldık. Sen gerçekten insanlara doğru yolu gösterirsin. [41, 44; 4, 174]
İşte sana da böyle emrimizden bir ruh (gönüllere can veren bir söz) vahyettik. Sen Kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, doğru yola ilettiğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz sen, doğru yola götürüyorsun:
Sâir peygamberlere vahy iylediğimiz gibi sana da emrimizden bir rûhı vahy iyledik. Sen kitâb nedir ve îmân nedir bilmezdin. Ve lâkin biz o kitâbı ve îmânı bir nûr kıldık ki kullarımızdan dilediğimizi onunla hidâyet ideriz. Yâ Muhammed! Sen Kur'ân'la doğrı yola hidâyet idersin.
İşte sana da bu yolla emrimiz olan ruhu vahyettik. Yoksa sen bu Kitab’ın ve bu imanın ne olduğunu bilmezdin. Ama onu bir nur yaptık, düzenimize uyduğunu gördüğümüz kullarımızı onunla yola getiririz. Elbette sen doğru yolu gösterirsin.
İşte bu şekilde sana da emrimizden bir ruhu/özü vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat, onu kullarımızdan dilediğimize onunla yol gösterelim diye bir nur/aydınlatıcı kıldık. Şüphesiz sen, dosdoğru bir yola yöneliyorsun
Böylece sana da emrimizden bir ruh(18) vahyettik. Yoksa daha önce sen kitap nedir, iman nedir, bilmezdin. Biz Kur'ân'ı bir nur yaptık ki, onunla kullarımızdan dilediklerimize yol gösteriyoruz. Sen de, hiç şüphesiz, dosdoğru bir yola rehberlik ediyorsun.
İşte böylece sana da emrimizden bir rûh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.
daħı ancılayın vaḥy eyledük senüñ dapa canı ya'nį ķur’ānı buyruġumuzdan. bilmezidüñ nedür kitāb daħı įmān velįkin eyledük anı nur yol gösterimiz anuñ-ile aña kim dilerüz ķullarumuzdan. daħı bayıķ sen yol gösterürseñ ŧoġru yol dapa
Anuñ gibi vaḥy eyledük saña Ḳur’ānı buyruġumuzla, yā Cebrā’īli gönder‐dük sen bilmezdüñ kitāb nedür, daḫı īmān nedür. Lākin biz Ḳur’ānı nūreyledük. Hidāyet virürüz anuñla kime dilesevüz ḳullarumuzdan. Daḫı hidāyet virürsin doġru yola.
(Ya Rəsulum! Əvvəlki peyğəmbərlərə vəhy nazil etdiyimiz kimi) sənə də beləcə əmrimizdən olan bir vəhy (mö’minlərə mə’nəvi həyat verən Qur’an) göndərdik. Sən (bundan əvvəl) kitab nədir, iman nədir bilməzdin. Lakin Biz onu bəndələrimizdən dilədiyimizi haqq yola qovuşdurmağımız üçün bir nur etdik. Sən (onunla insanları) düz yola yönəldirsən (islam dininə də’vət edib haqqa qovuşdurursan).
And thus have We inspired in thee (Muhammad) a Spirit of Our command. Thou knewest not what the Scripture was, nor what the Faith. But We have made it a light whereby We guide whom We will of Our bondmen. And lo! thou verily dost guide unto a right path.
And thus have We, by Our Command, sent inspiration to thee: thou knewest not (before)(4601) what was Revelation, and what was Faith; but We have made the (Qur´an) a Light, wherewith We guide such of Our servants as We will; and verily thou dost guide (men)(4602) to the Straight Way,-
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |