Ve cezâu seyyi-etin seyyi-etun miśluhâ(s) femen ‘afâ ve asleha fe-ecruhu ‘ala(A)llâh(i)(c) innehu lâ yuhibbu-zzâlimîn(e)
Ve kötülüğün karşılığı, ona benzer bir kötü cezadır. Gerçekten de kim bağışlar ve barışı sağlarsa mükafatı, Allah'a aittir; şüphe yok ki o, zulmedenleri sevmez.
(Ancak) Kötülüğün cezası yine onun misli gibi (onun kadar) bir kötülüktür. (Fazlası zulümdür.) Kim de (intikam imkânı ve fırsatı eline geçince) affedip bağışlarsa ve ıslah edip barışı sağlarsa onun mükâfatı da Allah’a aittir. Doğrusu O (Allah) zalimleri asla sevmez (sevmeyecektir).
Ve kötülüğün karşılığı, ona benzer kötü bir cezadır. Gerçekten de kim bağışlar ve barışı sağlarsa, mükafatı Allah'a aittir. Şüphe yok ki O, yaratılış gayesi dışında hayat sürenleri sevmez.
Bir kötülüğün cezası onun benzeri bir kötülüktür. Kim affeder ve barışı sağlarsa onun ecri Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.
Kötülüğün cezası da ona denk bir kötülüktür. Fakat kim bağışlar ve (kendisiyle düşmanı arasını) düzeltirse, onun mükâfatı Allah'a aiddir. Elbette O, zalimleri sevmez.
Ve (bilirler ki:) Kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Artık kim affeder barışırsa, onun ücreti Allah’a aittir. Şüphesiz O, zalimleri sevmez.
Kötülüğün cezası da, onun gibi kötülüktür, bağışlayan, barış yapan kimsenin sevabı da Allahadır, zalimleri sevmez O
Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu Allah zalimleri sevmez.
36,37,38,39,40. Dünyâda nâil oldığınız şeylerden istifâdeniz muvakkatdır. Allâh’ın âhiretde ihzâr iylediği, îmân ve tevekkül idenler, büyük günâhlardan ve fuhuşdan ictinâb iyleyenler ve hiddetine mağlûb olmayub ’afv itmesini bilenler, Allâh’ına itâ’at idüb namâz kılanlar ve umûrları içün meşveret idenler ve ihsân iylediğimiz rızıklardan sadaka virenler ve dûçâr oldukları küffârın zulümlerini def’ iyleyenler ve seyyiâta seyyiât ile mukâbele iyleyenler içün daha hayırlı ve daha devâmlıdır. Ma’mâfîh seyyiâtı ’afv ile sulh idenlere Allâh mükâfât virecekdir. Zîrâ Allâh zâlimleri sevmez.
Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah'a aittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez.
Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez.
Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür; ama kim bağışlar, düzeltme yolunu tutarsa onun mükâfatını Allah verir. Hiç şüphe yok ki O haksızlık edenleri sevmez.
Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.
Kötülüğün cezası, benzeri bir kötülüktür; ancak kim affeder ve erdemli davranırsa ALLAH tarafından ödüllendirilir. O, zalimleri sevmez.
Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez.
Kötülüğün cezası da misli kötülüktür, fakat her kim afvedip ıslâh ederse onun da ecri Allahadır, her halde o zalimleri sevmez
Bir kötülüğün (ceza olarak) karşılığı, ona denk bir cezadır. (Ancak) kim (ceza verme gücüne sahip olduğu hâlde, karşı tarafı) affeder ve (böylece düşmanlıkları sona erdirip) barışı sağlarsa, (işte) onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez.
Bir kötülüğün karşılığı o kötülük ölçüsündedir. Ama kim bağışlar ve düzeltici olursa artık onun karşılığı Allah'a aittir. Kuşkusuz O, haksızlık yapanları sevmez.
Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülük (bir misilleme) dir. Fakat kim afveder, barışı sağlarsa mükâfatı Allaha âiddir. Şübhe yok ki O, zaalimleri asla sevmez.
Bir kötülüğün cezâsı ise, onun misli olan bir kötülüktür. Artık kim affeder ve ıslâh eder (arayı düzeltir)se, işte onun mükâfâtı Allah'a âiddir. Muhakkak ki O, zâlimleri sevmez.
Herhangi bir kötülüğün (tecavüzün, zulmün, haksızlığın vs.) cezası, ona denk bir cezadır. Kim de (intikam imkânı ve fırsatı eline geçince) affeder ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Kuşkusuz Allah zalimleri (tecavüz edenleri) asla sevmez. *
Bir kötülüğün cezası, yapılan kötülüğün misli ile karşılık verilir. Bundan sonra kim kendisine yapılan o kötülüğü affederse ve doğru işler yaparsa, onun karşılığını vermek Allah’a aittir. Şüphesiz ki Allah haksızlık yapanları sevmez.
Kötülüğün karşılığı yine onun gibi bir kötülüktür. Ancak, herkim bağışlar, barışırsa onun karşılığını vermek Allah’a düşer. Çünkü Allah kıyıcıları sevmez.
Kötülüğün cezası, yine onun gibi kötülüktür. Bununla beraber her kim kendine zulmedenlerden vazgeçer ve onlarla barışırsa onun mükâfatı Allah/a ait olur. Allah zulüme girişenleri sevmez.
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve (bozuklukları) ıslah ederse artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.
Fakat aşırı gitmemek şartıyla. Çünkü kötülüğün karşılığı, ancak ona denk bir cezadır. Bununla birlikte, her kim hasmını cezalandırmaya gücü yettiği hâlde onu bağışlar ve böylece düşmanlıkları sona erdirip barışı sağlarsa, onun mükafatını vermek bizzat Allah’a aittir.
Hiç kuşkusuz Allah, her ne sebeple olursa olsun, insanlara zulmedenleri sevmez!
Bir kötülüğün bedeli onun misli / benzeri bir kötülüktür. Kim de affettiyse ve barıştıysa, onun ödülü Allah’a aittir. O, Zâlimler’i sevmez.
Kötülükler ise, birebir karşılık görür. Affedip hataları tamir edenlere gelince, bunların hak edişlerini Allah, bizzat verecektir. Allah, saygısızlık edenleri hiç sevmez.
Kendilerine bir kötülük yapıldığında bilirler ki; kısas hükmüyle karşılığını verme haklarıdır. Bilirler ki; eğer yapılan bir kötülüğe ceza verilecekse, kötülüğe denk bir ceza vermek adalettir. Asla aşırı gitmezler. Ancak öyleleri var ki; kendilerine bir kötülük yapılırsa af yolunu seçer, arayı düzeltir. İşte böylelerinin mükâfatı Allah katında hesapsızdır. Allah bir kötülüğe karşı daha büyük kötülük yapan zalimleri hiçbir zaman sevmez.
Bir kötülüğün cezası, (en çok) ona denk bir kötülüktür. [*] Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun ödülü Allah’a aittir. Şüphesiz ki O, zalimleri sevmez.
Kötülüğün cezâsı yine onun gibi bir kötülüktür.¹ Kim de affeder ve bağışlarsa onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O zâlimleri kesinlikle sevmez.
Ama [unutma ki,] kötülüğü cezalandırma [teşebbüsü] de, bizâtihî bir kötülük olabilir; ⁴⁰ o halde, kim [düşmanını] affeder ve barış yaparsa mükafatı Allah katındadır, çünkü O, zalimleri sevmez. ⁴¹
Zira bir kötülüğün karşılığı o kötülüğe denk bir cezadır. Ama kim de kötülüğü affeder ve barıştan yana olursa artık onun mükâfatı Allah’a aittir. Fakat Allah, saldırganlık yapanları sevmez. 6/159, 27/89-90
(Ey insanlar, biliniz ki) Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Fakat kim bağışlarsa, (kötülük yapana karşı intikama kalkışmaz, mukabelede bulunmazsa) ve aralarında barışı da sağlarsa, onun mükafatı Allah'a aittir. (Kuşkusuz Rabbi ona çok sevap ihsan eder) Zalim kimseleriyse, elbette Allah sevmez.
Kötülüğün cezâsı, yine onun gibi bir kötülüktür. ama kim affeder, ıslaha çalışırsa onun mükâfâtı Allah’a âittir. Kesinlikle O, zâlimleri sevmez.
Bir kötüIüğün cezası da onun misli bir kötülüktür. Fakat kim affeder ve ıslahta bulunursa artık onun mükâfaatı da Allah'a aittir. Şüphe yok ki O, zalimleri sevmez.
Ama unutmayın ki haksızlığın karşılığı, yapılan haksızlık kadar olabilir, fazlası helâl olmaz. Bununla beraber kim affeder, haksızlık edenle arasını düzeltirse onun da mükâfatı artık Allah'a yaraşan tarzda olur. Şu kesindir ki Allah zalimleri sevmez. [2, 194; 16, 126]
Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kütülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükafatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.
Bir seyyienin cezâsı onun gibi bir seyyiedir. (Mukâbele-i bi'lmisildir.) Ve 'afv iden ve ıslâh iyleyen kimsenin ecir ve mükâfâtı Allâh Te'âlâ üzerinedir. Tahkîk Allâh zâlimleri sevmez.
Bir kötülüğün cezası, onun dengi bir kötülüktür. Kim bağışlar da arayı düzeltirse karşılığını Allah verir. O, yanlış yapanları sevmez.
Bir kötülüğün cezası, onun benzeri bir kötülüktür. Kim de affeder ve düzeltirse, onun mükafatı Allah'a aittir. Allah, zalimleri sevmez.
Kötülüğün karşılığı, ona denk bir kötülüktür. Fakat kim bağışlar ve barış yolunu seçerse, onun ödülü Allah'a aittir. O ise zalimleri hiç sevmez.
Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez.
daħı yavuz cezāsı yavuzdur anuñ gibi. pes her kim 'afv eyleye daħı eyü işleye müzdi anuñ Tañrı üzeredür. bayıķ ol sevmez žālimleri.
Daḫı her yamanlıġuñ cezāsı anuñ gibi yamanlıḳdur. Pes her kim ‘afv idüp ıṣlāḥ itse anuñ müzdi Allāh üstinedür. Ol Tañrı Ta‘ālā ẓālimleri sevmez.
Hər hansı bir pisliyin cəzası onun özü kimi bir pislikdir. Bununla belə hər kəs (pislik edəni) bağışlasa və (onunla) barışsa, onun mükafatı Allaha aiddir. Həqiqətən, O, zalımları sevməz!
The guerdon of an ill deed is an ill the like thereof. But whosoever pardoneth and amendeth, his wage is the affair of Allah. Lo! He loveth not wrong doers.
The recompense for an injury is an injury equal thereto(4581) (in degree): but if a person forgives and makes reconciliation, his reward is due(4582) from Allah. for (Allah) loveth not those who do wrong.(4583)
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |