10 Eylül 2024 - 6 Rebiü'l-Evvel 1446 Salı

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Âl-i İmrân Suresi 167. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Veliya’leme-lleżîne nâfekû(c) vekîle lehum te’âlev kâtilû fî sebîli(A)llâhi evi-dfe’û(s) kâlû lev na’lemu kitâlen letteba’nâkum(k) hum lilkufri yevme-iżin akrabu minhum lil-îmân(i)(c) yekûlûne bi-efvâhihim mâ leyse fî kulûbihim(k) va(A)llâhu a’lemu bimâ yektumûn(e)

Münafıklık edenleri de açığa vurmayı murad etmişti. Onlara, gelin, Allah yolunda savaşın, yahut da onları defedin deyince, savaşmayı bilseydik elbette size uyardık dediler. Halbuki onlar, o gün imandan ziyade küfre yakındılar. Özlerinde olmayan söze getiriyorlardı. Onların bütün gizlediklerini Allah bilir.

(Böylece) Münafıklık yapanların da (açığa çıkarılıp) bilinmesi ve belirlenmesi içindir ki, onlara: "Gelin, Allah’ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Bizi (mazur görün) eğer savaşmayı bilseydik, elbette sizi izlerdik (ve desteklerdik)" diye (bahane uydurdular). O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir (ve elbette belalarını verir).

Ve yine iki yüzlülük yapmış olanları açığa vurması içindir ki, o iki yüzlülere “Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya hiç olmazsa savunmaya geçiniz denilmişti de, onlar, biz savaşmasını veya savaş olacağını bilseydik, arkanızdan gelirdik” diye cevap vermişlerdi. O iki yüzlüler, o gün kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söyleyerek, imandan çok inkârcılığa yakın idiler. Halbuki Allah gizlemeye çalıştıklarını çok iyi bilmektedir.

Ayrıca müslüman görünerek İslâm'a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münafıkları ortaya çıkarması içindi. Onlara:
“Gelin, Allah yolunda, İslâm uğrunda savaşın, ya da savunma yapın” denildi de, onlar:
“Biz savaş olacağını bilsek, elbette sizin peşinizden gelir, sizi yardımsız bırakmayız” dediler. O gün onlar imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla, akıllarında, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Allah onların gizlediklerini iyi bilir.

Ve yine münafıkları ortaya çıkarmak içindi. Onlara: "Gelin Allah yolunda savaşın veya savunmada bulunun" denildiğinde: "Çarpışmayı bilseydik muhakkak size uyardık" cevabını verdiler. O gün onlar imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah onların gizlediklerini daha iyi bilir.

Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: 'Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın' denildiğinde, 'Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik' dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.

Bir de münafıklık edenleri açığa vurmak içindi. Kendilerine: “-Gelin, Allah yolunda savaşın yahut üzerine olan düşman saldırışını önleyin”, denildiği zaman şöyle cevap verdiler: “- Biz savaş yapmayı bilseydik elbette arkanızdan gelirdik.” Onlar, o gün imandan çok küfre yakındılar, ağızlarıyla kalblerinde olmıyan şeyi söylüyorlardı. Allah onların gizlediği şeyi pek iyi bilir.

Ve münafıklık yapanları da ayırt etmek içindi. Onlara: “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunma yapın” denildiğinde onlar: “Eğer savaşmayı bilseydik, size tabi olurduk “dediler. Onlar o gün imandan ziyade küfre yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyleri sadece ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah onların gizlediklerini çok iyi bilir.

Bu savaş, yine münâfıkları ve kendilerine, “Geliniz, Allah yolunda savaşınız yahut müdafaa ediniz” denildiğinde, “Eğer savaşmayı bilseydik elbette arkanızdan gelirdik” diye cevap verenleri ortaya çıkarması içindi. Onlar o gün kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söyleyerek, imandan çok inkâra yaklaştılar. Halbuki Allah, gizlemeye çalıştıklarını çok iyi bilmektedir.[65]

[65] Münâfık kavramı hakkında geniş bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎR, IV, 470-473; I, 208-235; VIII, 251-262; XIX, 37-43; XIX, 299-314.... Devamı..

Münafıkları ayırdetmekçindir, onlara denilse ki: «Allahın yolunda ya çarpışınız, ya da dayanın», derler ki: «Bizler savaş bilseydik, size uyardık», onlar o gün, inanmaktan, küfre daha yakındılar, içlerinde olmayanı dilleriyle söylerler, Allah bilir neyi gizliyorlarsa

166-167. (Ey mü'minler!) İki topluluğun (mü'min ve müşriklerin Uhud Savaşı'nda) karşılaştığı gün, başınıza gelen (yenilgi sizin hatanız yüzünden ve fakat), Allah'ın izniyle olmuştur. Bu da (Allah'ın gerçek) inananları ayırt etmesi ve münafıkları meydana çıkarması içindi. (Onlara:) “Gelin, Allah yolunda savaşın ya da (düşmana karşı) savunma yapın” denince: “Eğer savaşmayı bilseydik, mutlaka peşinizden gelirdik” dediler. O gün onlar imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlardı. Hiç kuşkusuz Allah, onların kalplerinde gizlediklerini (de açığa çıkardıklarını da) çok iyi bilendir.

Bkz. 3/152, 3/172 Hz. Muhammed, düşmana karşı müdafaa için Uhud Dağı’na gitmek üzere asker toplamaya çalışırken, bazı münafıklar ve münafıkların etkis... Devamı..

Bunlara "İlerleyiniz. Fîsebîli(A)llah muhârebe idiniz düşmanı tard idiniz" dinildiği zamân "Eğer muhârebe itmek bileydik sizi ta’kîb ider idik" didiler. O gün îmândan ziyâde küfre yaklaşmışlar idi. Ağızları kalblerinin tercümânı değil idi. Lâkin Allâh ânların sakladıklarını bilir.

166,167. İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen, Allah'ın izniyledir. Bu, inananları da, münafıklık edenleri de belirtmesi içindir. Münafıklık edenlere: "gelin, Allah yolunda savaşın, veya hiç olmazsa savunmada bulunun" dendiği zaman: "Eğer savaşmayı bilseydik, ardınızdan gelirdik" dediler. O gün, onlar imandan çok inkara yakındılar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah gizlediklerini onlardan iyi bilir.

166,167. İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi. Onlara (münafıklara), “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin” denildi de onlar, “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir.

Bir de münafıkları ortaya çıkarması için... Onlara, “Gelin, Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa savunmada bulunun” denildi. Onlar, “Savaş olacağını bilsek elbette size katılırız” dediler. O gün onlar imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Gizlediklerini Allah onlardan daha iyi bilir.

166, 167. İki birliğin karşılaştığı gün sizin başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da, müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: «Gelin, Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın» denildiği zaman, «Harbetmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik» dediler. Onlar o gün, imandan çok, kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların içlerinde gizlediklerini daha iyi bilir.

İkiyüzlüler de böylece açığa çıkarılır. Kendilerine, "Gelin, ALLAH yolunda savaşın ya da katkıda bulunun," denildiğinde, onlar, "Savaştan anlasaydık size katılırdık," dediler. O an onlar imandan daha çok inkara yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Halbuki ALLAH onların gizlediğini çok iyi biliyor.

166,167. İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.

hem mü'minleri belli edeceği için hem münafıklık edenleri belli edeceği için ki bunlara gelin Allah yolunda muharebeye girin veya müdafaada olsun bulunun» denilmişti, «bir muharebe bilse arkanızdan gelirdik» dediler, onlar o gün iymandan ziyade küfre yakın idiler, ağızlarile kalblerinde olmıyanı söyliyorlardı, Allah daha iyi bilirken neyi gizleyorlardı

166-167. (Uhud gazvesinde) iki ordunun karşılaştığı gün size isabet eden (başınıza gelen musibet) ler, Allah’ın izni ile gerçekleşti. Bu imtihân mü’minleri ve munâfıklıkları (sizin için) ortaya çıkarmak içindi. Onlara (munâfıklara), “Gelin, Allah yolunda cihat edin veya (düşmana karşı) savunmada bulunun” denildiği zaman (onlar alaycı bir tavırla): “Eğer biz savaş etmeyi bilseydik, elbette arkanızdan gelirdik” Dediler. (Oysaki onlar daha önceleri mü’minlere, “Biz her zorluk karşısında sizlerle beraberiz!” diyorlardı.) Onlar o gün, kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylemekle, îmândan ziyade küfre yakındılar. Allah, (onların kalplerinde) gizlediklerini hakkıyla bilendir.

Bir de münafık olanların belirlenmesi içindi. Onlara: “Gelin bizimle birlikte Allah yolunda savaşın veya savunmada bulunun.” denildiğinde; onlar: “Savaşı bilseydik¹ elbette size uyardık.” dediler. Onlar, izin günü, imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlardı. Oysa Allah, onların içlerinde sakladıklarını çok iyi bilmektedir.

1- Savaş çıkacağını veya savaşmayı bilseydik.

Münafık olanları da açığa vurması içindi, Berikilere: «Gelin. Allah yolunda muhaarebe edin, yahud (hiç olmazsa düşmanın kendinize ve ailelerinize saldırmasını) önleyin» denildi, de: «Biz muharebe etmeyi bilseydik elbette arkanızdan gelirdik» dediler. Onlar o gün îmandan ziyâde küfre yakındılar. Ağızlarıyle kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Onlar ne gizlerlerse Allah çok iyi bilicidir.

Bir de münâfıklık edenleri ortaya çıkarması içindi. Bunlara: “Gelin, Allah yolunda savaşın veya müdâfaada bulunun!” denilmişti. (Onlar ise:) “Eğer harb etmeyi bilseydik, elbette size tâbi' olurduk” dediler. Onlar o gün îmandan daha çok küfre yakın idiler! Ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Hâlbuki Allah, (onların) gizlemekte olduklarını en iyi bilendir.

166 - 167. Ve iki topluluğun karşılaştığı günde (kendi hatanızdan dolayı) başınıza gelen (sıkıntı ve sarsıntılar), Allah’ın izniyledir (bilgisiyledir). Bu, (gerçekten) hem inananları (gaybı ilmiyle bildiği gibi şehadet ilmiyle de) bilsin (deneyip ortaya çıkarsın), hem de münafıklık edenleri de (gaybı ilmiyle bildiği gibi şehadet ilmiyle de) bilsin (deneyip ortaya çıkarsın). Münafıklık edenlere: ’gelin, Allah yolunda (saldırganlara karşı) savaşın veya hiç olmazsa savunmada bulunun’ dendiği zaman: ’Eğer savaşmayı bilseydik, ardınızdan gelirdik’ demişlerdi. O gün, onlar imandan çok inkâra yakındılar. Gönüllerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi (çok) iyi bilmektedir.*

(*) Hz. Muhammed, saldırgan düşmana karşı müdafaa için Uhud Dağı’na gitmek üzere asker toplamaya çalışırken, bazı münafıklar ve münafıkların etkisinde... Devamı..

Ve ayrıca ikiyüzlü davrananları bilmesi için, onlara “Gelin Allah yolunda savaşın veyahut kendinizi savunun” denildiğinde, “Biz savaşmasını bilseydik size uyardık” dediler. Onlar o gün inkâr etmeye, iman etmekten daha yakındırlar. İçlerinden geçirmediklerini ağızlarıyla söylüyorlar, ama Allah içlerinde gizlediklerini daha iyi biliyor.

İki yüzlüleri de ayırt etmesi içindi. Onlara: "Gelin de Allah uğrunda vuruşun, ya da savunun" denilince onlar dediler: "Eğer biz vuruşmasını bilseydik ne olursa olsun sizin arkanızdan gelirdik." Onlar o gün inanırlıktan daha çok tanımazlığa yakındılar. Gönüllerinde olmıyanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah onların bütün gizlediklerini çok iyi bilendir.

Bir de münafık olanları ayırdetmek [¹] içindir. Onlara «gelin, Allah yolunda kıtalda bulunun veya düşmanınızı defedin» [²] denildiğinde, onlar «kıtali bilse idik [³] size tâbi olurduk» dediler. O gün mü/minlikten ziyade kâfirliğe daha yakın idiler. Ağızlariyle kalplerinde olmayanı söylüyorlar. Allah gizlediklerini daha iyi bilir.

[1] Mü'minlerin imanı artsın, münafıkların nifakı aşikâr olsun, her ikisi de zahir olsun için.[2] Münafıkları, âhirete inanmışlar ise âhiret uğurunda,... Devamı..

Münafıkları da açığa çıkarmak içindi. Onlara, “Geliniz! Allah yolunda savaşınız veya kendinizi savununuz” denildiğinde dediler ki: “Eğer savaş olacağını bilseydik size katılırdık.” O gün onlar, imandan daha çok küfre yakın idiler. Onlar ağızlarıyla kalplerinde olmayanları söylüyorlar. Hâlbuki Allah içlerinde sakladıklarını çok iyi biliyordu.

(Uhud yenilgisi) Hem de Münafıklık edenleri belirtmek içindi. Münafıklık edenlere, “Gelin, Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa savunmada bulunun” dendiği zaman, “Eğer savaşmayı bilseydik, ardınızdan gelirdik” dediler. O gün, onlar imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah gizlediklerini onlardan iyi bilir.

Nitekim,onlara:
“Haydi; gelin Allah yolunda savaşın, ya da hiç değilse cephe gerisinde savunma görevi yapın!” denildiğinde, sizinle alay edercesine:
“Eğer savaş olacağını bilseydik, elbette peşinizden gelirdik. Kaldı ki, savaş stratejisi konusundaki görüşümüzü ciddiye almadığınıza göre, bizim savaşmayı bilmediğimizi kabul ediyor olmalısınız. Bu durumda, bizi savaşa çağırmaya hakkınız yok. demişlerdi. Münâfıkların bu tavırları, yüzlerindeki maskeyi düşürmüş oldu. O gün onlar, imandan çok inkâra yakın idiler.Müslümanlıktan dem vururlarken, ağızlarıyla, kalplerinde olmayan şeyleri söylüyorlardı. Hâlbuki Allah, içlerinde gizlediklerini çok iyi bilmekteydi.

Nifak çıkarmış olanları da ayırd etmesi içindir. Onlara:
“Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunma yapın!” denildi.
“Savaşmayı bilseydik, elbette size uyardık” dediler. Onlar o gün İman’dan çok İnkâr’a yakındı. Ağızlarıyla kalblerinde olmayan şeyleri söylüyorlardı. Ne gizliyorlarsa, Allah çok iyi bilmektedir.

hem de iki yüzlülük edenleri sergilemek istemiştir. Nitekim kendilerine: " haydi Allah için savaşın, ya da savunma yapın " denince: " savaştan anlasak, zaten size takılırdık " demişlerdi. Ogün onlar, imandan çok, küfre yakındılar. Kalplerinde olmayan bir şeyi, ağızlarının ucuyla söylüyorlardı. Allah ise, neleri gizlediklerini pekâlâ biliyordu.

Kalbinde nifak olanlara "Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin!" denilince; onlar "Eğer savaşmayı bilseydik arkanızdan gelirdik!" dediler. Savaştan kaçanlar o gün imandan çok küfre yakındı. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah kalplerinde gizlediklerini çok iyi bilmektedir.

166,167. (Uhud’da) iki ordu karşılaştığı gün başınıza gelenler ancak Allah’ın izniyle olmuştur ki bu da müminleri (diğerlerinden) ayırt etmesi ve münafıkları ortaya çıkarması içindi. [*] Onlara (münafıklara) “Gelin, Allah yolunda çarpışın veya savunma yapın!” dendiği zaman, “Savaşmayı (savaşın olacağını) bilseydik elbette size uyardık.” demişlerdi. Onlar (o gün) imandan çok küfre yakındı. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. [*] (Oysa) Allah onların içlerinde gizlediklerini çok iyi bilendir.

“Yüce Allah’ın bilmesi” ifadesiyle ilgili izahımız ve ilgili ayetler için bkz. Âl-i İmrân 3:140, dipnot 11.,“Yüce Allah’ın bilmesi” ifadesiyle ilgili ... Devamı..

166,167. İki topluluğun karşılaştığı (Uhud savaşı) gününde başınıza gelen musîbet, kesinlikle Allah’ın izniyledir. Bu (musibetin sebebi) ise; (Allah’ın) gerçekten îman edenleri belirleyerek, münâfıklık yapanları, ayırt etmesi içindir. Onlara: “Gelin, ya Allah yolunda savaşın, ya da savunma yapın.” denilince: “Eğer biz, savaşmayı bilseydik, kesinlikle sizin peşinizden gelirdik.” dediler.¹ O gün (Müslümanlara göre) onlar, kalplerinde olmayan şeyi ağızları ile söyleyerek, îmandan çok küfre daha yakın idiler. Hâlbuki Allah, onların gizlediklerini, en iyi bilendir.²

1 Bu bölüm, “Eğer biz, gerçekten savaş yapılacağını bilseydik, kesinlikle sizin peşinizden gelirdik, dediler.” şeklinde de tercüme edilebilir.2 Bu iki... Devamı..

[ve yine,] ikiyüzlülük yapmış olanları ve kendilerine: “Gelin, Allah yolunda savaşın” yahut, “kendinizi savunun!” ¹²⁸ denildiğinde, “E-ğer savaş[la sonuçlanacağın]ı bilseydik elbette arkanızdan gelirdik” diye cevap verenleri ortaya çıkarması içindi. Onlar, o gün, kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söyleyerek imandan çok irtidada yaklaştılar. ¹²⁹ Halbuki Allah, gizlemeye çalıştıklarını çok iyi bilmektedir:

128 Terimin en geniş anlamıyla sadece nefsi müdafaa için savaş, “Allah yolunda savaş” sayılabilir (bkz. 2:190-194 ve ilgili notlar); ve bu nedenle, bu... Devamı..

Ve kendilerine, gelin Allah yolunda savaşın veya savunma hattında yer alın denildiğinde, “Eğer savaşmasını bilseydik elbette size katılırdık’’ diyen ikiyüzlü münafıkları belirlemek içindir. Onlar bugün, imandan daha çok küfre yakındılar, kalplerinde olmayan şeyleri ağızlarıyla söylüyorlar, Allah ise onların gizlediklerini çok iyi bilmektedir.” 4/141, 63/1...4

Yine, ikiyüzlülük yapıp da kendilerine “Gelin, Allah yolunda savaşın!”, dahası “Kendinizi savunun!” denildiğinde,[⁶⁸⁷] “Eğer savaşmayı bilseydik kesinlikle arkanızdan gelirdik” diye cevap verenleri belirlemek içindi. Onlar o gün, kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söyleyerek inkâra imandan daha fazla yaklaştılar. Oysa Allah onların gizledikleri şeyi çok iyi biliyordu;

[687] Allah yolunda savaşın meşru müdafaa olduğuna dair dikkat çekici bir atıf.

Münafık olanları da, açığa vurması içindi! Kendilerine (münafıklara) "Gelin, Allah yolunda savaşın, ya da savunmaya geçiniz" denildi de, onlar "Savaşmayı bilseydik elbette peşinizden gelirdik!" dediler. Onlar o gün imandan çok küfre meyyal idiler, kalblerinde olmayanı dilleriyle söylüyorlardı. (Sslında savaşmaya hiç de niyetleri yoktu) Allah kalblerinde neyi gizlediklerini elbette çok iyi bilendir.

Ve iki yüzlülük yapmış olanlan bilsin ve kendilerine: "Allah yolunda savaşın ya da müdafaya gelin!" denildiğinde, "Eğer savaşmayı bilseydik elbette size tabi olarak gelirdik" diye cevap verenleri ortaya çıkarması içindi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Hâlbuki Allah, gizlemeye çalıştıklarını çok iyi bilmektedir:

Ve nifakta bulunmuş olanları açığa çıkarmak içindi. Ve onlara, «Geliniz Allah yolunda mukatelede veya müdafaada bulunun,» denildi. Dediler ki: «Biz mukateleyi bilseydik elbette size uyardık.» Onlar o gün imândan ziyâde küfre yakın bulunmuşlardı. Onlar kalblerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler. Ve Allah Teâlâ onların ne sakladıklarını tamamen bilicidir.

166, 167. İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen musîbet Allah'ın izniyle olmuştu. Bu da O'nun müminleri ayırd etmesi, münafıklık yapanları da meydana çıkarması için idi. O münafıklara: “Gelin, Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa düşmanınızın size ve ailelerinize saldırmasını önleyin! ” denildiğinde: “Biz savaş olacağını bilseydik size katılırdık. ” dediler. Doğrusu o gün onlar imandan ziyade küfre yakın idiler. Onlar, ağızlarıyla, kalplerinde olmayan şeyleri söylüyorlardı. Ama Allah onların gizlediklerini pek iyi bilir.

Kureyş ordusunun saldırısı sebebiyle Uhud savaşı öncesinde Hz. Peygamber, ashabı ile istişare etti. Şahsî görüşü, şehir dışına çıkmaksızın savunma ya... Devamı..

Ve iki yüzlülük edenleri bilsin (ortaya çıkarsın). Onlara: "Gelin, Allah yolunda savaşın, ya da savunun." dendiği halde: "Eğer savaş (olacağını) bilseydik, sizinle gelirdik." dediler. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlar. Halbuki Allah, içlerinde sakladıkları şeyi çok iyi bilmektedir.

Ve münâfıkların da nifâk ve husûmetlerinin meydâna çıkub bilinmesi içündir. Onlara "Gelin Allâh yolunda mukâtele idin ve yâhud (evlâd ve 'ıyâlinizi, vatanınızı) müdafa'a iyleyin" dinildikde "Eğer usûl-ü harb ve kıtâli bilsek size ittibâ' iderdik" didiler. Onlar, o günde (bu sözi söyledikleri zamânda) îmândan ziyâde küfre yakındılar. Kalblerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler. Allâh onların gizledikleri şeyi bilir.

Bir de iki yüzlülük (münafıklık) edenleri bilmek için yaptı. Onlara: "Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunma yapın!" denince “Savaşmayı bilsek, elbette geliriz!" demişlerdi. O gün, imandan çok kâfirliğe yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Onların neleri gizlediğini en iyi bilen Allah’tır.

166,167. -İki ordunun çarpıştığı gün başınıza gelen ancak Allah'ın izni ile olmuştu. Müminleri belirlemek ve münafıklık edenleri de ortaya çıkarmak için. O münafıklara: -Gelin, Allah yolunda savaşın veya müdafaada bulunun! denilmiş, onlar da: -Savaşmayı bilseydik, ardınızdan gelirdik elbette, demişlerdi. Onlar o gün, imandan çok küfre yakındılar. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Allah onların gizlediğini çok iyi biliyor.

Nifaka düşmüş olanları da ortaya çıkarsın. Onlara, “Gelin de Allah yolunda savaşın veya savunmada bulunun” dendi. Onlar ise “Savaşmayı bilseydik size uyardık” dediler. O gün onlar imandan ziyade inkâra yakın idiler. Ağızlarıyla söyledikleri, kalplerinde olmayan birşeydir. Allah ise onların gizlediklerini bilmektedir.

Ve ikiyüzlülük yapan münafıkları bilsin diye. Onlara, "Hadi gelin, Allah yolunda çarpışın yahut savunma yapın!" dendiğinde: "Savaştan haberimiz olsaydı sizi elbette izlerdik." dediler. O gün onlar, imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizlemekte oldukları şeyi çok iyi bilmektedir.

daħı tā bile anları kim münafıķlıķ eylediler. daħı eyidildi anlara ya'nį münafıķlara “gelüñ çalışuñ Tañrı yolında, yā def' eyleñ ya'nį eger bilevüz çalışı uyavuz size.” anlar kāfirlıġa ol gün yaķınraķdur anlardan įmāna. eydürler aġızları-y-ıla anı kim yoķdur göñülleri içinde. daħı Tañrı bilicirekdür anı kim gizlerler.

Daḫı bilmeg‐içün Tañrı Ta‘ālā münāfıḳ olanları daḫı. Eyidilse anlara gelüñüz, ṣavaş eyleñüz Allāh yolında ġazālıḳ idüñüz, yā def‘ eyleñüz. Eyitdiler: Bizṣavaş var‐ıduġın bilse‐y‐dük biz size uyarduḳ. Anlar ol günde küfre yaḳın‐raḳdur īmāndan. Eydürler dilleri bile yüreklerinde olmaġanı. Tañrı Ta‘ālābilür anlar yaşurġan nesne[yi].

Və münafiqləri onlardan fərqləndirsin. Onlara: “Gəlin Allah yolunda vuruşun, yaxud müdafiədə bulunun! (Düşmənin hücumunu dəf edin!) – deyildi. Onlar: “Əgər biz vuruşa bilsəydik, sizin ardınızca gələrdik” – deyə cavab verdilər. Onlar o gün imandan çox küfrə yaxınlaşmışdılar, ürəklərində olmayan şeyi dillərilə deyirlər. Halbuki, Allah onların (bütün) gizlətdiklərini çox yaxşı bilir!

And that He might know the hypocrites, unto whom it was said: Come, fight in the way of Allah, or defend yourselves. They answered: If we knew aught of fighting we would follow you. On that day they were nearer disbelief than faith. They utter with their mouths a thing which is not in their hearts. Allah is best aware of what they hide.

And the Hypocrites also.(476) These were told: "Come, fight in the way of Allah, or (at least) drive (The foe from your city)." They said: "Had we known how to fight, we should certainly have followed you." They were that day nearer to Unbelief than to Faith, saying with their lips what was not in their hearts but Allah hath full knowledge of all they conceal.

476 The testing of the hypocrites was the searching out. of their motives and exposing them to the sight of their brethren, who might otherwise have b... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.