Kâle-lleżîne hakka ‘aleyhimu-lkavlu rabbenâ hâulâ-i-lleżîne aġveynâ aġveynâhum kemâ ġaveynâ(s) teberra/nâ ileyk(e)(s) mâ kânû iyyânâ ya’budûn(e)
Azap edeceğimize dair söylediğimiz sözü hakedenler, Rabbimiz derler, işte şunlar, azdırdığımız kişiler, biz nasıl azmışsak onları da öyle azdırdık. Onlardan uzaklaştık, tapına geldik; onlar, bize tapmıyorlardı zaten.
Üzerlerine (azap) sözü hak olan (saptırıcı)lar derler ki: ’Rabbimiz, işte bizim azdırıp saptırdıklarımız bunlardır; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. (Zaten) Onlar bize tapıyor da değillerdi. (Kendi nefsani heves ve istekleri için bizim peşimize düşmüşlerdi.)
Azap edeceğimize dair söylediğimiz sözü hakedenler: “Ey Rabbimiz!” diyecekler. “Bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir, evet biz kendimiz azdığımız gibi, onları da azdırdık. Onların yaptıklarından uzak olduğumuzu, bu hususta bizim suçumuzun olmadığını sana arzederiz. Zaten onlar, bize tapmıyorlardı, kendi arzu ve heveslerine tapıyorlardı” dediler.
Hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, sana ve Kur'ân'a itibar etmedikleri için, aleyhlerinde gerekçeli hükümleri gerçekleşmiş olan liderler, güç ve iktidar sahipleri:
“Rabbimiz, şunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak, onları da öylece azdırdık. Onların suçlarıyla ilgimiz olmadığını arz eder, sana sığınırız. Onlar, aslında, bizlere de tapmıyorlardı.” derler.
Üzerlerine (azap) söz(ü) hak olanlar derler ki: "Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımız. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi (onlardan) uzaklaşarak sana yöneldik. Zaten onlar bize tapmıyorlardı."
Üzerlerine (azab) sözü hak olanlar derler ki: 'Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi.
Üzerlerine azab vacib olanlar şöyle diyecektir:” - Ey Rabbimiz! İşte şu düşükler, azdırdığımız kimseler. Biz nasıl azmışsak onları da öyle azdırdık, (hak yoldan çıkardık). Onların seçtiği küfürden beri olub sana döndük. Aslında onlar bize tapmıyorlardı (ancak hevalarına uyuyorlardı).”
O gün, kendileri için azabın tahakkuk ettiği kişiler: “Ey Rabbimiz! İşte aldattığımız bunlar! Kendimiz aldandığımız gibi, onları da aldattık. (Onlardan) Sana sığınıyoruz. Zaten onlar bize ibadet etmiyorlardı. [Kendi hevalarına tapıyorlardı.]
O gün, söz aleyhlerine gerçekleşmiş olanlar, “Ey Rabbimiz! Şunlar azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak, onları da öyle azdırdık. Onlardan uzaklaşıp sana geldik, zaten onlar bize tapmıyorlardı” derler.
Kendi üzerlerine, söz hak olan kimseler diyecekler ki: «Ey Tanrımız! İşte bizim azdırmış olduklarımız, azmış isek biz nice, azdırdık da öylece, onlardan uzaklaştık, sana yaklaştık, onlar bize tapmazlardı»
(Bunun üzerine) haklarında azap hükmü gerçekleşen (o saptırıcı önder)ler: “Ey Rabbimiz! İşte bunları sapıklığa sürükleyen biziz. Evet, biz kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık (fakat onlar da kendi iradeleriyle peşimizden geldi). Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyor (kendi istek ve arzularına tapıyor)lardı” diyecekler.
O vakit ’aleyhlerine hüküm sâdır olan rüesâ "Yâ rabbî bu âdemleri biz iğfâl itdik, kendimiz nasıl iğfâl olunduk ise ânları da biz iğfâl itdik. Bize böyle bir dîn telkîn iylediler kabahatimiz yokdur. Ânlar bize tapmıyorlar idi." diyecekler.
Hükmün aleyhlerine gerçekleştiği kimseler: "Rabbimiz! İşte bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzaklaşıp Sana geldik, zaten aslında bize tapmıyorlardı" derler.
Haklarında azap hükmü gerçekleşenler, “Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı” diyeceklerdir.
Kendileriyle ilgili azap hükmü kesinleşmiş olanlar, “Rabbimiz! Şunlar azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Sorumluluklarını yüklenmiyor, onları senin hükmüne bırakıyoruz. Onlar zaten bize tapmıyorlardı” derler.
(O gün) aleyhlerine söz (hüküm) gerçekleşmiş olanlar: Rabbimiz! Şunlar azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak onları da öylece azdırdık (yoksa onları zorlayan bir gücümüz yoktu. Onların suçlarından) berî olduğumuzu sana arzederiz. Zaten onlar aslında bize tapmıyorlardı (kendi arzularına tapıyorlardı), derler.
Aleyhlerinde yargının gerçekleştiği kimseler, "Rabbimiz, şunlar bizim saptırdığımız kimselerdir; biz kendimiz sapmış olduğumuz için onları saptırdık. Onları bırakıp sana sığınıyoruz. Onlar aslında bize tapmıyorlardı," derler.
(O gün) haklarında azaba itilme, hükmü gerçekleşen kimseler, "Rabbimiz! Biz nasıl azmışsak, işte bu azmışları da öylece azdırdık. (Onların suçlarından) beri olduğumuzu sana arzederiz. Zaten onlar aslında bizlere tapmıyorlardı." derler.
Aleyhlerinde söz hakk olmuş olanlar şöyle demektedir: ey bizim yegâne rabbımız! daha işte şunlar: o azdırdığımız kimseler, biz onları kendi azdığımız gibi azdırdık sana teberri ettik onlar bizlere tapmıyorlardı
Haklarında azap hükmü gerçekleşenler (şeytanlar ve küfür önderleri), “Rabbimiz! İşte şunları sapkınlığa sürükleyen biziz. (Evet,) biz kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık (fakat biz onları zorlamadık, onlar kendi cüz’î irâdeleriyle peşimizden geldiler). Şimdi de onlardan uzaklaşıp (yaptıklarımızın hesabını vermek üzere) sana (manevi huzuruna) döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyor (kendi hevâ ve heveslerine tapıyor) lardı” diyecekler.
Haklarında sözün gerçekleştiği¹ kimseler: “Rabb'imiz! İşte bunlar azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi, onları da azdırdık.² Uzak olduğumuzu³ Sana arz ederiz. Zaten onlar, bize kulluk etmiyorlardı.” dediler.
(O gün) aleyhlerinde söz hak olanlar (şöyle) demişdir (diyecekdir): «Ey Rabbimiz, işte bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz nasıl azmışsak onları da öylece azdırdık. Uzaklaşdık, sana (döndük. Zâten) onlar bize tapmıyorlardı».
Aleyhlerine (azâbımıza dâir) söz hak olanlar der ki: “Rabbimiz! Bizim azdırdığımız kimseler (işte) şunlardır. (Biz) nasıl azdıksa, onları da (öyle) azdırdık.(Onlardan) sana (sığınıp) uzaklaştık! (Zâten onlar, nefislerinin peşindeydiler de) bize tapmıyorlardı.”
(O gün o saptırıcı önderlerin) aleyhlerinde sözün (yargının) gerçekleştiği kimseler, Rabbimiz, şunlar bizim saptırdığımız kimselerdir; biz kendimiz sapmış olduğumuz gibi (ne yazık ki) onları (da) saptırdık. (Biz saptık, onlar da kendi arzularıyla bize uydular, böylece sapmalarına sebep olduk.) Şimdi de (onların yaptıklarından) uzak olduğumuzu, (onları zorlamadığımız için bu hususta bizim suçumuz olmadığını) sana arz ederiz. Aslında onlar bize tapmıyorlardı (kendi arzu ve heveslerine tapınıp duruyorlardı)."derler. *
Allah’ın vaat ettiği sözün üzerlerine hak olduğu kimse dedi ki “Rabbimiz! İşte bizim azdırdıklarımız bunlar. Kendimiz azıp senden uzaklaştığımız gibi, onları da yoldan biz çıkardık. Sana koşulan tüm ortaklıklardan seni arındırırız ki, onlar dünyada iken yalnızca bize kulluk etmiyorlardı” dediler.
Üzerlerine azap gerekenler: "Çalabımız! İşte azdırdığımız kimseler! Biz nasıl azdıysak onları da öyle azdırmıştık. Ancak, bizim sana karşı yüzümüz aktır. Çünkü onlar bize tapmadılar."
Üzerlerine azap sözü sabit olacak elebaşıları «— Ey Rabbimiz! Biz nasıl azmışsak azdırdıklarımızı da öyle azdırdık. Fakat zorlamadık, sana gelip onlarla ilişiğimizi kestik. Onlar bizlere değil, heveslerine taparlardı» diyecekler.
Haklarında azap sözü gerçekleşmiş olanla, “Ey Rabbimiz! İşte bunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık.¹⁶ Onlardan kaçıp/uzaklaşıp Sana geldik. Aslında onlar bize tapmıyorlardı” derler.
Üzerlerine söz (azap) hak olanlar derler ki: “Rabbimiz! İşte bizim azdırıp saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi.”
Bunun üzerine, haklarında azap hükmü kesinleşmiş olan o saptırıcı önderler, “Ey Rabb’imiz!” diyecekler, “Bunları sapıklığa sürükleyen biziz! Evet, biz nasıl kendi irâdemizle azdıysak, onları da öyle azdırdık. Onlar da kendi arzularıyla bizim peşimizden geldiler. Fakat şimdi, onlarla hiçbir ilgimiz kalmadığını sana arz ediyoruz!Zaten onların tapındığı, gerçekte biz değildik. Aslında onlar, sadece kendi arzu ve heveslerine kulluk ediyorlardı.”
Söz aleyhlerinde gerçekleşmiş olanlar dedi ki:
“Rabbimiz! İşte onlar azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. (Onlardan ayrılarak) Sana iltica ettik / sığındık. Onlar sadece bize kulluk ediyor değillerdi”.
Cezası kesinleşmiş olan ağalar, itiraf edip: " Ya Rab! bunları pohpohlayıp azdıran biz idik. Kendimiz azdığımız için onları da azdırdık. İtiraf etmeliyiz ki bunların bize hizmet ettiklerinin de aslı yoktu " diyecekler.
Hesap günü cezaya çarptırılanlar derler ki: "Rabbimiz! Bunlar azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak onları da öylece azdırdık. Biz onların yaptıklarından uzağız. Gerçekte onlar yasalarımıza uyarak bize tapmıyorlardı. Onlar yasalarımız çıkarlarına uygun geldiği için bize uyuyorlardı. Aslında onlar arzu ve heveslerine tapan insanlardı. Yasalarımız çıkarlarına uymamış olsaydı anında karşı çıkarlardı."
(O gün) hüküm aleyhlerine gerçekleşmiş olanlar şöyle diyeceklerdir: “Rabbimiz! Şunlar, azdırdığımız kişilerdir. Biz nasıl azmışsak onları da öyle azdırdık. (Kendilerinden) uzak olduğumuzu sana (arz ederiz). Zaten onlar, bize de tapmıyorlardı.” [*]
(O gün) helâk olmayı hak edenler: “Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdığımız kimseler, biz nasıl azmışsak onları da öylece azdırdık.¹ Şimdi de onlardan uzak olduğumuzu sana arz ediyoruz. Zâten onlar, aslında yalnız bize tapmıyorlardı” derler.
[Bunun üzerine, vaktiyle yapılan] uyarının apaçık aleyhlerine tecelli ettiğini gören ⁶⁵ kimseler: “Ey Rabbimiz!” diyecekler, “Bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir; (evet,) biz kendimiz azdığımız gibi, onları da azdırdık ⁶⁶ (Ama şimdi) onları Senin hükmüne bırakıyoruz; zaten onların tapındığı gerçekte biz değildik”. ⁶⁷
Haklarında azap hükmü gerçekleşmiş olanlar derler ki: – Rabbimiz, azdırıp yoldan çıkardıklarımız işte şunlardır. Biz nasıl azdıysak onları da öyle azdırdık. Şimdi onlardan ilişiğimizi kesip sana sığınıyoruz. Zaten onlar gerçekte bize kulluk etmiyorlardı, derler. 46/4...6
Aleyhlerindeki sözün gerçekleştiğini gören kimseler, “Rabbimiz!” diyecekler; “İşte şunlar bizim azdırdıklarımız; kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık: (onlarla) ilişiğimizi kesip sana sığınıyoruz; zaten onlar aslında bize tapıyor değildiler.”[³⁴³⁸]
Aleyhlerine hüküm gerçekleşmiş olanlar (onları azdıranlar gelip) "Ey Rabbimiz, evet şunlar azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz nasıl azmışsak, onları da öylece azdırdık. (Fakat) onlardan uzaklaşıp sana geldik. Zaten onlar bize tapmıyorlardı." (Kendi hevâ ve heveslerine tapıyorlardı) derler. (Ve onları terk ederek uzaklaşırlar)
Haklarında azap hükmü gerçekleşenler, "Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı" diyeceklerdir.
Üzerlerine söz hak olanlar diyeceklerdir ki: «Ey Rabbimiz! Şunlar kendilerini sapıttırmış olduğumuz kimselerdir. Biz onları kendi sapıttığımız gibi sapıttırdık (onlardan) uzaklaştık. Sana iltica ederiz. Onlar bize tapar olmadılar.»
(Şeytanlardan ve insanlardan putlaştırılmış oldukları için) kendileri hakkında azap hükmü kesinleşmiş olanlar: “Ulu Rabbimiz! İşimiz meydanda, azdırdığımız kimseler işte karşımızda, inkâr edemeyiz. Ama sırf kötülük olsun diye değil, kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onları zorlamadık. Onların iddiaları ile, onların bizi putlaştırmaları ile hiçbir ilişkimiz olmadığını ilan ediyoruz, Sana sığınıyoruz. Zaten aslında onlar bize tapmıyorlardı, kendi hevalarına tapıyorlardı. ”
(Azab) söz(ü) üzerlerine hak olanlar: "Rabbimiz, azdırdıklarımız şunlar. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. (Biz azdık, onlar da bize uydular. Onların yaptıklarından) uzak olduğumuzu, (bu hususta bizim suçumuz olmadığını) sana arz ederiz. Zaten onlar bize tapmıyorlardı (kendi arzularına tapıyorlardı)." derler.
Üzerlerine 'azâb hak olanlar (ruesâ-yı küffâr): "Yâ Rabbî! Bunlar bizden iğvâ idilmelerini istedikjleri cihetle biz onları iğvâ iyledik, şimdi onlardan berîyiz. (Onlarla bir münâsebetimiz yokdur) Ve onlar dünyâda iken bize 'ibâdet itmezlerdi. (Hevâ ve şehvetlerine 'ibâdet iderlerdi)" dirler.
Cezayı hak edenler diyecekler ki: “Rabbimiz! Bunlar, hayallere daldırdığımız kimselerdir; tıpkı bizim daldığımız gibi daldırdık. Onlardan ilişkimizi kesip sana yöneldik. Zaten kulluk ettikleri yalnız biz değildik”.
Hüküm aleyhlerinde gerçekleşmiş olanlar:-Rabb'imiz, işte azdırdıklarımız onlardır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzaklaştık, sana geldik. Zaten onlar bize de kulluk etmiyorlardı, dediler.
Haklarında azap vaadi gerçekleşmiş olanlar, “Rabbimiz,” derler. “İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz nasıl azdıysak, onları da öylece azdırdık. Şimdi biz onlardan uzaklaşıp Sana sığınıyoruz. Zaten onlar bize tapmıyorlardı.”
Üzerlerine hüküm hak olanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, azdırdıklarımız işte şunlar! Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzak olduğumuzu sana arz ediyoruz. Zaten onlar sadece bize kulluk/ibadet etmiyorlardı ki!.."
eyitti anlar kim vācib oldı anlaruñ üzere söz “iy çalabumuz! uşbunlar anlar kim azdurduķ azdurduķ anları nite kim azduķ. bįzār olduķ şendin yaña olmadılar bize ŧapalar.”
Eyide ol kimseler ki vācib oldı anlar üstine ‘aẕāb: Yā Rabbenā, bunlar ol kişilerdür ki azdurduḳ anları biz azġan gibi. Biz bīzāruz anlardan. Anlar bize ṭapmazlardı.
Haqlarında hökm (və’d etdiyimiz əzab) vacib olanlar (şeytanlar və müşriklərin rəisləri) deyəcəklər: “Ey Rəbbimiz! Bunlar bizim (haqq yoldan) azdırdığımız kimsələrdir. Özümüz nə cür azmışdıqsa, onları da elə azdırdıq. Biz onlardan uzaqlaşıb (onlarla əlaqəmizi kəsib) Sənə tərəf gəldik. Əslində onlar bizə ibadət etmirdilər (yalnız öz nəfslərinə uyurdular).
Those concerning whom the Word will have come true will say: Our Lord! These are they whom we led astray. We led them astray even as we ourselves were astray. We declare our innocence before Thee: us they never worshipped
Those against whom the charge(3393) will be proved, will say: "Our Lord! These are the ones whom we led astray: we led them astray, as we were astray ourselves: we free ourselves (from them) in Thy presence: it was not us they worshipped."(3394)
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |