Kâle nekkirû lehâ ‘arşehâ nenzur etehtedî em tekûnu mine-lleżîne lâ yehtedûn(e)
Süleyman, tahtının şeklini değiştirin dedi, bakalım tanıyacak mı, tanımıyacak mı?
(Hz. Süleyman görevlilerine) Dedi ki: "Onun tahtını (biraz) değiştirin de, bakalım (farkına varıp) doğru olanı bulacak mı, yoksa tanımayıp şaşıranlardan mı olacak (bilelim)?"
Süleyman sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi O'nun tahtını tanınmaz hale getirin bakalım, tahtını tanıyıp bilebilecek mi veya doğru olan İslâm'ı bulabilecek mi, yoksa doğru yolu bulamayan kimselerden mi olacak?”
Süleyman:
“Onun tahtını kendisince tanınmayacak hale getirin. Bakalım hakkı, hakikatı tanımayı başarabileceği yolu bulabilecek mi? Yoksa o da hakka, hakikate ulaşabileceği yolu tercih edemeyenlerden mi olacak?” dedi.
Dedi ki: "Onun için tahtını tanınmaz hale getirin. Bakalım tanıyabilecek mi yoksa tanıyamayanlardan mı olacak."
Dedi ki: 'Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?
Süleyman dedi ki: “- Onun (Belkıs'ın) tahtını tanınmaz hale getirin; bakalım, tanıyacak mı, yoksa tanımıyanlardan mı olacak?”
Ve devamla: “Onun için tahtını değiştirin, bakalım yol bulacak mı yoksa bulamayanlardan mı olacak?” dedi.
Süleyman devamla dedi ki: “Onun tahtını tanınmaz hale getiriniz, bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayacak mı?”
Süleyman dedi ki: «Belkıs'ın tahtını belirsizleyin, bakalım ki, tanır mı? Ya tanımaz mı?»
(Süleyman, yanındakilere dönerek:) “Tahtı kraliçenin tanımayacağı şekilde değiştirin! Bakalım doğru yolu bulacak mı? Yoksa doğru yolu bulamayan kimselerden mi olacak?” dedi.
40, 41. Kitâba âşinâ diğer biri "Ben ânı sen gözini açub kapayıncaya kadar getüreceğim" didi. Süleymân gözini açub kapayıncaya kadar tahtının önüne geldiğini görince "Bu Allâh’ın bir lütfıdır benim şükür mi yoksa küfür mi ideceğimi tecrübe idiyor, kim şükür ider ise kendi nefsine iyilik ider küfrân-ı ni’met iden yine kendine ider zîrâ Allâh ganî ve kerîmdir. Bu tahtı tanınmaz bir hâle getüriniz bakalım tarîk-i hidâyete geleceklerden midir yoksa bir dürlü yola gelmeyenlerden midir?" didi.
Süleyman "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi yoksa tanıyamayacak mı?" (yola gelecek mi, yoksa yola gelmeyenlerden mi olacak?) dedi.
Süleyman, “Tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?” dedi.
“Onun tahtını tanıyamayacağı bir hale getirin; bakalım gerçeği anlayacak mı yoksa anlamayanlardan mı olacak?” dedi.
(Süleyman devamla) dedi ki: Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin; bakalım tanıyacak mı, yoksa tanıyamayanlar arasında mı olacak.
"Tahtının biçimini değiştirin, bakalım doğruyu bulabilecek mi, yoksa doğruyu bulamıyanlardan mı olacak?"
(Süleyman devamla) dedi ki: "Onun tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun; getirin bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayanlardan mı olacak?"
Ona, dedi: tahtını başkalaştırın bakalım hakıkati tanıyacak mı? Yoksa tanımazlardan mı olacak?
(Süleymân) dedi ki: “Onun tahtını (üzerinde değişiklik yaparak) tanınmaz hâle getirin, bakalım, tahtını tanıyabilecek mi?”
Süleyman: “Onun tahtının şeklini değiştirin. Bakalım doğruyu bulacak mı yoksa doğruyu bulamayanlardan mı olacak?” dedi.
(Süleyman) dedi ki: «Onun tahtını bilinmez şekle getirin. Bakalım (tanımıya) muvaffak olacak mı, yoksa muvaffak olamayacaklardan mı bulunacak»?
(Ve devamla) dedi ki: “Onun tahtını, kendisine tanınmaz bir hâle getirin; bakalım(tanımaya) muvaffak olacak mı, yoksa doğruyu farkedemeyenlerden mi olacak?”
(Süleyman) dedi ki: ‘’Onun (Kraliçe’nin ülkesini ve üzerindeki hükümranlığını simgeleyen) arşını onun için (biraz) farklılaştırın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa (doğru olanı) bulamayanlardan mı olacak? *
“Tahtını değiştirin. Bakalım tahtını tanıyabilecek mi yoksa tanıyamayacak mı?” dedi.
Dedi: "Onun tahtını değiştirin, bakalım tanıyabilecek mi, tanıyamayacak mı?"
(Süleyman): “Tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyacak/doğruyu bulacak mı [tehtedî] yoksa tanıyamayanlardan/doğruyu bulamayanlardan mı olacak?” dedi.
Dedi ki: “Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım (kendi tahtı olduğunu) bulabilecek mi, yoksa bulamayanlardan mı olacak?”
Süleyman, saltanat ve zenginliğin gelip geçici olduğunu, bunların ancak imtihan amacıyla insana verildiğini, bu gibi dünyevi nimetlerin parlaklığına aldanıp da ahireti unutmamak gerektiğini, hiç bitmeyecek gerçek saltanatın, zenginliğin Allah katında olduğunu Belkıs’a —etkileyici bir üslûpla— anlatmak istiyordu. Bunun için, adamlarına, “Onun tahtını, üzerinde bir değişiklik yaparak tanınmaz hale getirin!” dedi, “Bakalım onun nasıl bir anda el değiştirdiğini ve eski şaşaasını, güzelliğini kaybederek perişan hale geldiğini gördükten sonra, dünyevî zenginliklerin gelip geçici olduğunu anlayıp doğru yolu bulabilecek mi, yoksa tahtı tâcı uğrunda imanı reddederek doğru yolu bulamayan kimselerden mi olacak?”
-“Onun tahtını kendisi için tanınmaz hale getirin! Bakalım, gerçeği fark edecek mi; yoksa doğruyu bulmayanlardan mı olacak?” dedi.
Süleyman: " Kraliçenin tahtını tanınmaz hale getirin. Bakalım farkedebilecek mi, belki farkında bile olmayacak. "
Süleyman sözlerine devam etti: "Kraliçenin tahtını tanınmaz hale getirin! Bakalım tahtını tanıyabilecek mi?"
(Süleyman) şöyle demişti: “Onun (denenmesi) için tahtını değiştirin; bakalım doğruyu bulabilecek mi, yoksa doğruyu bulamayanlardan mı olacak?”
(Ve devamla): “Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanıyamayacak mı?” dedi.
[Ve] sözlerine şöyle devam etti: “(Şimdi) onun tahtını tanınmaz hale sokun; bakalım, kendi başına doğru yolu bulacak mı, yoksa doğru yolu bulamayan kimselerden mi olacak.” ³⁶
Süleyman: “Onun tahtını kendisinin tanıyamayacağı bir hale getirin, görelim bakalım, onu tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayacak mı?”
Sözünü şöyle sürdürdü: “Onun tahtını kendisinin tanıyamayacağı bir hale getirin de, görelim bakalım doğru yolu bulacak mı? Yoksa doğru yolu bulamayan kimselerden mi olacak?”[³³¹⁹]
Sonra da adamlarına "Tahtını; kendisinin zor tanıyacağı bir hale getirin, bakalım bu tahtın kendisine ait olduğunu (tanımaya) muvaffak olacak mı, yoksa olmayacak mı?" diye emretti.
(Süleyman) "Tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?" dedi.
Dedi ki: «Ona tahtını tağyîr edin, bakalım onu tanımaya muvaffak olacak mı, yoksa muvaffak olamayacaklardan mı olacak?»
Devamla dedi ki: “Şimdi Kraliçenin tahtının şeklini değiştirin! Bakalım onu tanıyacak mı, tanımayacak mı? ”
(Ve) dedi ki: "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?"
Süleymân (orada bulunanlara) Bu tahtı başka bir hale koyunuz. Bakalım tanır mı veyâhud tanımayanlardan mı olur" didi.
Dedi ki: “Arşını onun için farklılaştırın, bakalım tanıyacak mı yoksa tanımayacak mı?”
-Tahtın şeklini değiştirin bakalım, onu tanıyabilecek mi; yoksa tanıyamayanlardan mı olacak? dedi.
Süleyman “Tahtını onun tanıyamayacağı bir hale getirin,” dedi. “Bakalım doğruyu bulabilecek mi, bulamayacak mı?”
Emir verdi: "Onun tahtını başkalaştırın, bakalım tanıyacak mı, tanıyamayanların arasına mı girecek?"
eyitti süleymān “gendü ḥalın döndürüñ anuñ-içün taħtın bekāvuz ŧoġru yol duta mı yā ola mı anlardan kim ŧoġru yol dutmazlar.”
Süleymān eyitdi: Anuñ taḫtını taġayyür eyleñüz, görelik hidāyet bulur mıanı bilmege, yā hidāyet bulmayanlardan mı olur? didi.
(Süleyman) dedi: “(Bəlqəsin) taxtını tanımaz hala salın, görək onu tanıyacaq, ya yox?!”
He said: Disguise her throne for her that we may see whether she will go aright or be of those not rightly guided.
He said: "Transform her throne out of all recognition by her: let us see whether she is guided (to the truth)(3278) or is one of those who receive no guidance."
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |