24 Mayıs 2025 - 26 Zi'l-ka'de 1446 Cumartesi

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Nûr Suresi 40. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Ev kezulumâtin fî bahrin lucciyyin yaġşâhu mevcun min fevkihi mevcun min fevkihi sehâb(un)(c) zulumâtun ba’duhâ fevka ba’din iżâ aḣrace yedehu lem yeked yerâhâ(k) vemen lem yec’ali(A)llâhu lehu nûran femâ lehu min nûr(in)

Yahut da derin bir denizi kaplayan karanlıklara benzer; onu bir dalgadır, sarmıştır, üstüne bir dalga daha gelir, daha üste de bulut çökmüştür, karanlıklar, karanlıklar üstüne yığılmıştır, öylesine ki elini çıkarsa onu bile nerdeyse göremez ve Allah, kime nur vermemişse artık bir nur yoktur ona.

Ya da (inkâr edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer ki; onun üstünü bir dalga kaplamıştır, onun üstünde yine başka bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan koyu karanlıklar (bastırmıştır, öyle ki); kendi elini (kaldırıp) çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek (durumdadır). Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur. (Bu gibilerin hidayet ve istikameti bulması mümkün değildir.)

Yahut da o kâfirlerin tüm yapıp ettikleri, veya duygu ve düşünceleri, engin bir denizin kopkoyu karanlıkları gibidir. Öyle bir deniz ki, üst üste dalgalar ve tepesindeki kara bulutlar, o karanlığı daha da artırıyor. Kat kat, üst üste karanlıklar, öyle ki, insan elini çıkarıp baksa, neredeyse kendi elini dahi göremez. Öyle ya, Allah'ın aydınlatmadığı kimse için ışık bulma umudu yoktur.

Yahut inkâr edenlerin, küfre saplananların amelleri engin, derin dalgalı bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir. Peş peşe kopan dalgalar, dalgaların üstündeki kara bulutlar, tehlikeyi daha da artırır. Her taraf üst üste teşekkül eden zifiri karanlıklarla kaplıdır. İnsan elini öne doğru uzatsa, neredeyse elini göremez. Bir kimseye Allah nur vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.

bk. Kur’ân-ı Kerim, 2/257; 6/122.

Yahut (onların amelleri) engin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Onun üstünü bir dalga bürümüştür, onun üstünde bir dalga onun üstünde de bir bulut vardır. Birbiri üstüne (yığılmış halde) karanlıklar. Elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Allah kime nur vermemişse artık onun için nur yoktur.

Ya da (inkâr edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.

Yahud (kâfirlerin amelleri, fesad ve boşuna oluş bakımından) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. O denizi bir dalga bürüyor; üstünden bir dalga daha. (Gökte de yıldızları kaplayan) bulut var. Bunlar birbiri üstüne yığılmış karanlıklardır ki, kendisi elini çıkarsa, onu göremiyecek kadar... (İşte kâfirlerin amelleri de, hiç bir işe yaramıyan ve fayda temin etmiyen bu karanlıklar gibidir. Kâfir, kalbindeki koyu karanlık sebebiyle hakkı göremez ve hidayete eremez). Allah, kime hidayet yaratmazsa, artık onun için hiç bir nur yoktur.

Engin bir denizin karanlıkları gibidir. O denizi üst üste dalgalar ve dalgaların üstünü de bulut örter. İşte kat kat karanlıklar! (Öyle ki) insan elini çıkardığı zaman, nerede ise onu bile göremeyecektir. İşte Allah, kime bir nur vermemişse, artık onun için bir nur (ışık) bulunmaz.

[Küfrün en önemli sebebi, insanın kâinattaki ayetleri görmemesidir. Şu gelen ayetler, sıra ile bu ayetleri okutuyor.]

Yahut engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir. Onu, üst üste dalgalar ve dalgaların üstünde bulutlar örter; karanlıklar üstünde karanlıklar, insan elini dışarı çıkarttığı zaman, neredeyse onu göremez bile. Allah'ın ışık vermediği kimsenin ışığı olmaz.

Ya da işleri, engin denizleri kaplayan karanlıklar gibidir, orda coşar dalga dalga üstüne, yukarıdan da kaskara, kaskatı bulut yığılır, göremez elini kaldırsa bile, Allah kime nur vermezse, onun için başka nur yok!

Yahut (inkârcıların küfür içindeki eylemleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor, üstünde de bulutlar var ve böylece karanlıklar üstüne karanlıklar (oluşmuş). (Orada bulunan kimse) elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. (İnkârcılar, kalplerindeki koyu karanlık sebebiyle hakkı göremez ve hidayete eremezler.) Bir kimseye (kötü niyet ve eyleminden dolayı) Allah nur vermemiş ise artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.

Ânların a’mâli gürültüli dalgalar ile mestûr bir denizdeki vâsi’ zulmetlere de benzer. Dalgalar biri birinin üzerinden aşarlar, sonra bir bulut ve daha sonra zulmet ihâta ider. İnsân elini uzatır göremez. Allâh insâna nûr virmez ise nereden bulur?

Veya derin denizin karanlıklarına benzer. Onu üstüste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter; karanlıklar üstünde karanlıklar; insan elini uzattığı zaman, nerdeyse onu bile göremez. Allah'ın nur vermediği kimsenin nuru olmaz.*

Yahut (inkârcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor, üstünde de bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan, elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Kime Allah nur vermezse, onun için nur diye bir şey yoktur.[389]

Bu âyette, küfür, zifirî karanlıklara benzetilmektedir. İnsan, nasıl ışık olmadan karanlıkta bir yere varamaz, tehlikelerle karşı karşıya olursa; küfü... Devamı..

Yahut dalga, üstünde yine dalga, onun üstünde de bulutla (kara bulut gibi bir dalga ile) kaplı büyük bir denizdeki karanlıklar gibidir; birbiri üzerinde karanlıklar! Neredeyse elini çıkarsa onu göremeyecek. Allah bir kimseye ışık vermezse onun aydınlıktan asla nasibi yoktur.

Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut... Birbiri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.

 Bu âyet de kâfirlerin imansızlık buhranlarını, engin bir denizde boğulmak tehlikesiyle karşı karşıya bulunan insanın haline benzetiyor. Okyanusların ... Devamı..

Yahut, yoğun bir sisle birlikte dalga üstüne dalganın örttüğü engin bir denizin ortasındaki karanlıklara benzer. Üstüste yığılmış karanlıklar... İnsan elini uzattığı zaman nerdeyse onu bile göremez. ALLAH'ın ışıktan yoksun bıraktığı kimsenin hiç birışığı olamaz.

Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut. Bir biri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur.

Yâhud derin bir denizdeki zulümât gibidir, onu bir dalga bürüyor, üstünden bir dalga, üstünden bir bulut, öyle zulümât ki birbiri üstüne, elini çıkardığı vakıt onu görmesi ihtimali yok, her kime de Allah, bir nûr yapmamışsa artık onun için hiç nûr yoktur

Yahut (kâfirlerin amelleri) derin bir deniz içindeki karanlıklar gibidir. Onun üstünü bir dalga kaplamıştır, onun üstünde yine bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Böylece orada karanlıklar üst üste binmiştir. Öyle ki insan, elini çıkaracak olsa, neredeyse onu bile göremez. Allah bir kimseye (ısrarla hakkı inkâr ettiğinden ve hidâyete ulaşmak üzere gayret sarf etmediğinden dolayı) nur (hidâyet) vermemişse, artık onun (hidâyete ulaşmak üzere gayret sarf etmediği müddetçe) nurdan (hidâyetten) bir nasibi yoktur.

Veya¹ üzerinde bulutlar olan, üst üste dalgaların kuşattığı derin denizlerdeki karanlığa benzer. Elini göremeyecek kadar, karanlık üstüne karanlık. Allah'ın aydınlığıyla aydınlanmamış bir kimse için başka aydınlık yoktur.

1- Gerçeği yalanlayan nankörün içinde bulunduğu durum. (Bak 24:39)

Yahud (kâfirlerin ameli) öyle derîn bir denizdeki karanlıklar gibidir ki onu (o denizi) bir dalga kaplayıp bürümekdedir. Bunun üstünde bir dalga, onun üstünde de bir bulut. (Hulâsa) birbiri üstüne (yığılmış tabaka tabaka) karanlıklar. (Hani) o (raya düşen bir kimse) elini çıkardığı vakit hemen hemen bunu bile göremez. Allah kime nuur vermemişse artık onun için bir ışık yokdur.

Veya (onların amelleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir; (öyle ki) onu (o denizi) bir dalga örtüyor, onun üstünden bir dalga daha, onun da üstünden bir bulut(örtmektedir). Birbiri üstüne (yığılmış) karanlıklar! (İnsan) elini çıkarsa, neredeyse onu dahi göremez. İşte Allah kime bir nûr vermemişse, artık onun için hiçbir nûr olmaz.

Yahut (inkâr etmiş olanların, iyi ve doğru sandıkları duygu, düşünce ve eylemleri) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir. Onu, üst üste dalgalar, dalgaların üstünde bulutlar (yoğun bir sis) örter; karanlıklar üstünde karanlıklar, öyle ki (insan) elini dışarı çıkarttığı zaman, (karanlıktan) neredeyse onu göremez bile. Öyle ya, Allah kime (nûr ve hidayet yolunu tercih etmediğinden dolayı) nûr vermemişse artık onun için nûr yoktur.*

(*) Denizlerin 200 metre kadar altına inildiğinde karanlık bir ortama varılır. 1000 metre seviyesindeki derinliğe inildiğinde buranın Dünya’nın en kar... Devamı..

Veyahut denizin ortasında ki karanlıklar gibidir. Dalgalar ve kapkara bulutlar birbirinin üzerine çıkmış yığınlar halinde, denizin içinde kalanın üzerini çepe çevre sarar. Elini suyun üzerine çıkarsa karanlıktan neredeyse kendi elini dahi göremez. Allah kimin önünü aydınlatmamışsa, artık onu aydınlatacak kimse bulunmaz.

Ya derin bir denizdeki karanlıklar gibidir ki onun üstünü bir dalga örtmektedir. Bunun üstünde yine bir dalga, onun da üstünde bir bulut. Hep biribiri üstüne yığılmış karanlıklar! Eğer insan orada elini kaldıracak olursa onu göremez. Allah’ın ışık vermediği kimseye artık ışık yoktur.

Veya o amelleri, üzerini yığın yığın dalgalar kaplayan, daha üstüne bulut çöken engin deryadaki karanlıklar gibi karanlıklar üzerine çökmüş karanlıklardır ki insan o zifiri karanlıkta elini kaldıracak olsa hemen hemen göremez. Allah bir kimseye ışık vermezse onun hiçbir ışığı olamaz.

Yahut engin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Onu üst üste gelen dalgalar kaplar. Dalgaların üstünde bulutlar vardır. Karanlıklar üstüne karanlıklar! Öyle ki insan elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. (İşte) Allah’ın nur vermediği kimse için artık hiçbir aydınlık [nur] yoktur.¹⁶

16 Buradaki karanlıkların küfür karanlığı olduğu yorumu yapılmıştır.

Ya da (kâfirlerin amelleri) üstünü bir dalganın kapladığı, onun üstünde de bir dalga olduğu ve onun da üstünde bir bulutun bulunduğu engin bir denizdeki karanlıklara benzer. (Bunlar adeta) Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar! Elini çıkardığında (kâfir kimse) neredeyse onu bile göremez! Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.

Yâhut onların duygu, düşünce ve davranışları, derin bir denizin altındaki zifiri karanlıklar gibidir ki, peş peşe gelenazgın dalgalar denizi dört bir yandan sarıp kuşatıyor; üstlerinde de kapkara bulutlar var: Körlemesine geçen bir hayat, ruhsal bunalımlar, toplumsal çalkantılar ve üst üste yığılmış karanlıklar! Öyle ki,zavallı adam elini çıkarsa, neredeyse onu bile göremez! Çünkü Allah, ışıktan yüz çevirdiği için onun gözünü kör etmiştir. Evet, Allah’ın aydınlık vermediği kimseye, hiçbir şekilde ışık bulma ihtimali yoktur! İşte bu yüzden, o inatçı kâfirler hakîkati kabul etmiyorlar! Oysa her yanda, Allah’ın kudret ve merhametini gözler önüne seren o kadar mûcize var ki:

Yahut derin bir denizdeki karanlıklar gibi! Onu, dalga üstüne dalga, onun üstünden bir bulut dalgası kaplar. Birbiri üstüne karanlıklar! Elini çıkardığı zaman onu neredeyse görmemiştir. Allah kime NÛR vermediyse, onun için hiçbir NÛR yoktur.

Ya da enginlerin dipsiz karanlıklarına benzer: yukarda dev dalgalar daha yukarda bulutlar, karanlıklar karanlıklar, hem de burnunun ucunu göremeyecek kadar Yani Allah birine ışık vermemiş ise, başkası hiç veremez

Veya inkârcıların yaptıkları derin denizdeki karanlıklar gibidir. Bir deniz ki; onu dalga üstüne dalga kaplar. Dalgaların üstünde kara bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan karanlıktan elini bile göremez. İşte Allah’ın ayetlerindeki gerçeklerle aydınlanmayanların durumu böyledir. Kim Allah’ın gerçekleriyle kendini aydınlatmazsa onun hesap günü ışığı yoktur.

Veya (o kâfirlerin davranışları) derin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle) ki onu dalga üstüne dalga kuşatıyor; üzerinde de (bir) bulut; birbiri üstüne karanlıklar. [*] (İnsan), elini çıkar(ıp bak)sa, neredeyse onu bile göremez. Allah bir kimseye [nûr] (ışık) vermemişse, artık onun hiçbir [nur]u olmaz.

Bu ayet denizlerin, okyanusların derinliklerindeki ışık kırılmalarının ve karanlıkların bulunduğu bilimsel gerçeğine işaret eden bir Kur’an mucizesidi... Devamı..

(Yahut da onların yaptıkları işler;) uçsuz-bucaksız bir denizdeki; üst üste dalgaların, onların üzerinde de kapkaranlık bulutların birbirine geçtiği, insanın elini çıkarttığı zaman onu bile göremeyeceği karanlıklar gibidir. Allah kime nûr¹ vermemişse, artık onun aydınlıktan hiç nasibi yoktur.

1 Bu ifâde “Allah, göklerin ve yerin nûrudur” âyetindeki nûr’un, maddi nûr olmadığına işaret olabilir.

Yahut [onların yapıp-ettikleri ⁶⁰] engin bir denizin kopkoyu karanlıkları gibidir; (öyle bir deniz ki) üst üste kopan dalgalar ve tepedeki [kara] bulutlar o karanlığı daha da arttırıyor: kat kat, üst üste karanlıklar..! ⁶¹ (öyle ki, ) insan, çıkarıp (baksa), neredeyse kendi elini dahi göremez; öyle ya, Allah’ın aydınlatmadığı kimse için ışık (bulma umudu) yoktur!

60 Yani, önceki ayette seraba benzetilen iyi davranışlarına mukabil bu sefer de kötü davranışları bahis konusu ediliyor.61 Lafzen, “birbiri üstünde ka... Devamı..

Veya onların amelleri okyanusun derinliklerindeki yoğun karanlıklara benzer, onu kat kat dalgalar kaplamış üstüne ise kara bulutlar çökmüş tam bir zifiri karanlık ki insan elini uzatsa neredeyse kendi elini dahi göremeyecek, nitekim Kim Allah’ın nuru Kuran’dan aydınlanmamışsa onun karanlıktan kurtulup aydınlığa kavuşması mümkün değildir. 3/19, 6/62, 14/51, 40/17, 18/103...107, 47/1...3

Veya (onların yapıp ettikleri) bir okyanusun derin karanlıkları gibidir; onu üst üste dalgalar kuşatmıştır, derken üstüne (bir de) kara bulutlar… birbiri üstüne binmiş, kopkoyu, zifiri karanlıklar…[³⁰³²] kişi çıkarıp baksa, neredeyse elini dahi göremeyecek durumda:[³⁰³³] nitekim bir kimseyi Allah aydınlatmamışsa, onun asla aydınlıktan nasibi olamaz!

[3032] 35. âyette yer alan “nur üstüne nur”un tam mukabili. Vahyin nurundan mahrum kalmış insan hem ışığı, hem gözünü, hem aklını kaybetmiş, bunun son... Devamı..

Veya, engin denizlerdeki karanlıklara benzer ki, onun üstünü bir dalga kaplar; o dalganın üstünde diğer dalgalar; onların üstünde de bir bulut vardır, karanlıklar üstünde de karanlıklar! Elini sudan çıkarsa, nerdeyse onu bile göremez! (Nitekim kıyamet gününde kafirler koyu bir karanlık içinde kalacak ve önlerini görmek için müminlerin nurlarından bir parça vermeleri için, onlara yalvaracaklardır. -Hadid/13-) Allah’ın nur vermediği kimsenin asla (iman) nuru olmaz.

Yahut (inkarcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor, üstünde de bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan, elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Kime Allah nur vermezse, onun için nurdan bir şey yoktur

Yahut (onların amelleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir ki, o denizi bir dalga bürür, üstünden bir dalga (bir bulut) ihata eder. Bunlar, bazısı bazısı üstünde olan zulmetlerdir. Elini çıkardığı zaman onu görmeğe yaklaşamaz. Ve her kim için ki, Allah bir nûr nâsib kılmamıştır. Artık onun için nûrdan bir şey yoktur.

Yahut o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları derin bir denizdeki yoğun karanlıklara benzer. Öyle bir deniz ki onu, dalga üstüne dalga kaplıyor. . . Üstünde de koyu bulut. Üst üste binmiş karanlıklar. . . İçinde bulunan insan, elini uzatsa nerdeyse kendi elini bile göremiyor. Öyle ya, Allah birine nûr vermezse artık onun hiçbir nûru olamaz. [2, 257; 6, 122]

Yahut (Onların işleri) engin bir denizdeki karanlıklar gibidir: (Bir deniz) Ki üstünü bir dalga, örtüyor, onun üstünden bir dalga onun üstünden de bir bulut (örtmektedir). Birbiri üstüne yığılmış karanlıklar. (İçinde bulunan kimse) Elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremez. Allah bir kimseye nur vermemişse artık onun nuru olmaz.

Kâfirin yaptığı işler, korkunç dalgaların çalkalandığı, karanlıkların bürüdüğü bir denize benzetilmektedir. Böyle bir denizde olan insan, zifiri karan... Devamı..

Yâhud engin denizde zulumât gibidir. Her tarafdan birbirini müte'âkib dalgalar gelir. Üstlerinde ise bulutlar vardır. O mazlûm bulutlar kat katdır. Bu zulumâtda kalan kimse elini uzatsa onı göremez. Allâh'ın ona nûr kılmadığı kimseye dünyâ ve âhiretde nûr ve hidâyet aydınlığı yokdur.

Onların işleri dalgalı bir denizdeki karanlıklara da benzer; (geminin) üstünü bir dalga örtmüştür. Üstünde bir dalga daha onun da üstünde bulut vardır. Üst üste yığılmış karanlıklar! Elini kaldırsa göremeyecek gibidir. Allah’ın ışık vermediği kimsenin ışığı olmaz.

Veya engin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Onun üstünü bir dalga örter. Onun üstünü de başka bir dalga. Onun da üstünde bir bulut vardır. Karanlıklar üstünde karanlıklar. Elini çıkarsa, neredeyse onu bile göremez. Allah'ın nur vermediği kimsenin asla bir nuru olamaz.

Yahut onların hali denizin karanlıklarına benzer ki, onu üst üste dalgalar örtmüş, dalgaları da bulutlar kaplamıştır. İşte üst üste binmiş karanlıklar... Öyle ki, elini uzatsa göremez. Eğer Allah bir kimseye nur vermemişse, artık onun için hiçbir nur yok demektir.

Engin denizdeki karanlıklara da benzerlik var. Üst üste dalgaların kapladığı bir deniz. Daha üstünde de bulutlar var. Birbiri üstüne karanlıklar... Elini çıkarsa göremeyecek halde. Allah'ın ışık vermediği kişiye hiçbir ışık bulunamaz.

ķaranılıķlar gibidür deñizde deriñ aġar üzerine mevc. üzerinden mevcdür üzerinden bulıddur. ķaranılıķlardur bir nicesi bir nice üzere. ķaçan kim çıķardı elin yaķın degülidi kim göreyidi anı. daħı her kim eylemedi Tañrı aña aydınlıķ yoķdur anuñ hįç aydınlıķ.

Yā ḳarañuluġa beñzer ki deriñ deñizde olur. Örter anı mevc, mevcler biribiri üstine. Anuñ üstine bulıt ḳarañuluġı, ḳarañuluḳdur biri biri üstine eliniçıḳarsa görmek bilmez. Her kime ki Tañrı Ta‘ālā nūr virmese, pes aña hīçnūr yoḳdur hidāyete.

Yaxud (onların əməlləri) zəngin dənizin zülmətinə bənzər. Onu bir dalğa, o dalğanın üstündən bir dalğa, onun da üstündən bir bulud (dalğa) – zülmət üstündən zülmət örtər. O, əlini çıxartdıqda, hardasa onu görməz. Allah bir kəsə nur bəxş etməsə, onun nuru olmaz.

Or as darkness on a vast, abysmal sea. There covereth him a wave, above which is a wave, above which is a cloud. Layer upon layer of darkness. When he holdeth out his hand he scarce can see it. And he for whom Allah hath not appointed light, for him there is no light.

Or (the Unbelievers´ state) is like the depths of darkness in a vast deep ocean, overwhelmed with billow topped by billow, topped by (dark) clouds:(3013) depths of darkness, one(3014) above another: if a man stretches out his hands, he can hardly see it! for any to whom Allah giveth not light, there is no light!(3015)

3013 What a graphic picture of darkness is the depths of the Ocean, wave upon wave, and on top of all, dense dark clouds! There is so little light eve... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.