Elleżîne yu/minûne bilġaybi veyukîmûne-ssalâte vemimmâ razeknâhum yunfikûn(e)
Onlar, gaybe inanırlar, namaz kılarlar, rızıklandırdığımız şeylerin bir kısmını yoksullara harcarlar.
Onlar; (o müttakiler ki kesinlikle ve içtenlikle) gaybe (yani görmedikleri, ama varlıklarından asla şüphe de etmedikleri gerçeklere) iman edenlerdir, namazı dosdoğru (şuurlu ve huzurlu şekilde kılıp) ikame edenlerdir, ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. (Helâl ve meşru kazançlarından, Allah rızası için, gerekli yerlere ve ihtiyaç giderici ölçüde verenlerdir. Farklı Din ve kavimden herkesin insanca yaşayacağı Adil bir Düzeni ve devlet disiplinli infak sistemini kurma gayreti güdenlerdir.)
Onlar ki, akıl ve duyularla değil ancak vahiyle, bilinen gerçeklerin varlığına inanırlar ve hayatlarını düzenleyen namazlarına dikkatli ve devamlıdırlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah rızasını kazanmak için başkalarına harcarlar.
Kur'an esaslarını benimseyerek korunanlar, gayb âlemine, fizik ve bilgi alanı ötesindeki varlıklara ve gerçeklere iman edenlerdir.
Namazları, erkanına, şartlarına, vaktine riâyet ederek âşikâre kılanlardır.
Kendilerine verdiğimiz rızık ve servetten, kesinlikle Allah yolunda, karşılık beklemeden, gönüllü harcayanlar, insanların ihtiyaçlarını görenlerdir.
Onlar ki, gaybe inanırlar, [2] namazı kılarlar ve bizim kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcarlar.
Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
O kimseler (takvâ sahipleri) ki, onlar gaybe (Cenâb-ı Allah'a, meleklere, kıyamete, kaza ve kadere, görmeksizin) inanırlar; ve beş vakit namazı gereği üzre kılarlar, onlara verdiğimiz rızıklardan (ailelerine, yakınlarına, komşularına ve diğer hak sahiblerine) harcarlar, yedirirler.
Öyle muttakiler ki; gayba (görünmeyen Allah’a) inanırlar (veya tek başlarına kaldıklarında da inanırlar.) Düzgünce namaz(larını) kılarlar. Ve Bizim onlara verdiğimiz rızıktan nafaka verirler. (İnsan, özünü Allah’a yöneltip kişisel hayatını dua ve namazla, toplumsal hayatını zekât ve yardımla koruyunca muttaki olmuş olur.)
Görünmeze inanırlar, namazların kılarlar, verdiğimiz azıklardan yedirirler
Onlar ki gayba inanırlar ve namazlarını ikame ederler. Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
3,4. Gâibe inananların, ’ibâdet idenlerin ve kendilerine ihsân itdiğimiz ni’metleri fukarâya tevzî’ idenlerin ve sana ve senden evvelki peygamberlere inzâl itdiğimiz vahiylere inananların ve hayât-ı müstakbele inananların kitâbıdır.
Onlar, gaybe inanırlar, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarfederler.
Onlar gaybe[9] inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.
(Onlar) gayba iman ederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiklerimizden hayra harcarlar;
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
Onlar ki duyularıyla algılayamadıkları gerçeklere de inanırlar,* namazı (salat) gözetirler,** kendilerine verdiğimiz rızıktan muhtaçlara verirler
Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.
onlar ki gaybe iyman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine merzuk kıldığımız şeylerden infak ederler
Onlar ki, (Kur’ân’da yazılı bulunan ve peygamberlerinin bildirdiği) gayba, (hiç şüphe etmeden, kalben) îmân ederler. Namazı dosdoğru kılarlar, onlara rızık olarak verdiklerimizden de (Allah rızası için) infak ederler.
Onlar; gayba¹ inanırlar, salâtı ikame ederler² ve verdiğimiz rızıktan infak³ ederler.
(O takvaa saahibleri ki) onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızk olarak verdiğimizden de (Allah yolunda) harcarlar.
Onlar ki, gayba inanırlar, namazı hakkıyla edâ ederler(3) ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allah yolunda) sarf ederler.(4)
Onlar (o muttakiler) ki, (vahiy ile bildirilen) gayba (duyu organlarıyla algılanmayana) da inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan (fakir, yoksul, işsiz ve toplumun muhtaç kesimine)de infak ederler. (*)
Allah’ın (azabından) korunan o kimseler ki, gaybe inanırlar, namazlarını kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden de ihtiyacı olanlara verirler.
O sakınanlar ki görünmeyene inanırları, namaza dururlar, kendilerine verdiğimiz azıktan başkalarını da geçindirirler.
3, 4. O müttekiler ki gaybe [⁵] inanırlar, namazı dosdoğru kılar, kendilerine verdiğimiz rızıktan harcederler [⁶], sana inzal olunan (kitaba da), senden evvel inzal olunan (kitaplara da) inanırlar, âhireti yakînen bilirler (ve inanırlar).
Onlar, duyularla algılanamayan gerçeğe [ğayb]⁴ inanırlar ve namazlarını gereği gibi kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan da (Allah yoluna harcamak için) ayırırlar [infâk].
Onlar ki gaybe iman ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.
Onlar, Allah, cennet, cehennem, melek, kıyâmet, âhiret gibi duyu organlarıyla algılanamayan; ancak ilâhî vahiy sayesinde kavranabilecek gerçeklikler âlemi olan gayba inanırlar, hakîkatin sadece gözle görülenlerden ibaret olmadığını bilir, mutlak Hâkim olan Yaratıcıyı imanları sayesinde hissedebilir, kavrayabilirler. Ayrıca, Müslümanlığın vazgeçilmez şartı olan namazı gereken dikkat ve özeni göstererek, dosdoğru ve aksatmadan kılar, Yaratıcıyla aralarındaki gönül ve kulluk bağını —günde en az beş kere huzurunda durarak— sürekli canlı tutarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan, yani o güzel nîmetlerden bir kısmını toplum yararına fedâkârca paylaşarak, Allah için yoksullara harcarlar.
Onlar ki Gayb’a inanıyorlar; Namaz’ı kılıyorlar; Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infâk ediyorlar / harcıyorlar.
Sağlamcılar, görülmeyene inanır, namazı kılar, verdiklerimizden bir kısmını infak eder,
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar; beş duyularıyla ulaşamayacakları bilgisi sadece Allah’ın katında olan gaybe inanırlar. Allah her yarattığı varlıklara bir özellik vermiştir. Gören gözlerimizin, duyan kulaklarımızın, dokunan elimizin, tadan dilimizin, koklayan burnumuzun, çalışan aklımızın, düşünen beynimizin sınırları vardır. Bizim bilgilerimiz bize verilen özelliklerle sınırlandırılmıştır. Allah’ın bilgisi ise sınırsızdır. Bizler sınırlı özelliklerimizle sınırsız olan bilgiye ulaşamayız. Allah sınırsız bilgisinden bazı gerçekleri vahiy yoluyla bize bildirmektedir. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar vahiy yoluyla bildirilen bilgilere kesin olarak inanırlar. Onlar salat-ı ikame ederek Allah’ın gönderdiği bilgilerle kendilerini güçlendirirler. Bilinçlerini artırırlar. Her gün Allah’ın huzuruna durarak günlük hayatlarını gözden geçirirler. Fark ettikleri yanlışlardan bir daha yapmamak üzere tövbe ederek dönerler. Bilmedikleri yanlışlarından da tövbe ederek Allah’ın kendilerini korumasını isterler. Sahip oldukları varlıklardan Allah yolunda harcarlar. Bilirler ki sahip oldukları her şey zaten Allah’ındır. Onlar sadece geçici bir zaman için mülk edinmişlerdir. Geçici olarak mülk edindikleri şeyleri hayırlı ve güzel işlerde harcayarak insanlarla paylaşırlar. Böylece Allah adına yaptıkları bu eylemler hayat kitaplarına yazılır.
Onlar [gayb]a (bilinemeyenlere) inanır; namaz kılar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden [infak] ederler (verirler).
Onlar ğayba¹ inanır,² namazı dosdoğru ve devamlı kılar³ ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden⁴ Allah yolunda harcarlar.
onlar ki, insan idrakini aşa[n olguların varlığı]na ³ inanırlar ve namazlarında dikkatli ve devamlıdırlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan ⁴ başkaları için harcarlar;
O korunmak isteyenler ki; gayba/Kuran’da bildirilenlere inanır, namazı kılar ve verdiğimiz rızıktan harcarlar. 4/103, 51/19, 81/24
Onlar ki; gayba iman ederler,[¹⁵] namazı istikamet üzre kılarlar,[¹⁶] kendilerine sürekli lutfettiğimiz şeylerden (ihtiyaç sahiplerine) harcarlar.[¹⁷]
Ki onlar gayba inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızktan (Allah yolunda) harcarlar.
Onlar ki gaybe iman ederler, namazı kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de (Allah rızası için) infak ederler.
O müttakîler ki, gaybe inanırlar, namazı da doğruca kılarlar ve kendilerini merzûk ettiğimiz şeylerden de infakta bulunurlar.
O müttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar. Namazlarını tam dikkatle ifa ederler. Kendilerine ihsan ettiğimiz nimetlerden hayır yolunda harcarlar.
Onlar ki gaybde(gizlide, içtenlikle) inanıp namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah rızası için) harcarlar.
Onlar ki gayba (gözleriyle görmedikleri halde rasûlün haber virdiklerine) îmân ider ve namazlarını âdâb ve erkânıyla kılar ve kendilerine rızık iylediğimiz şeylerden (Allah) yolunda muhtâclara infâk iderler (virirler).
Allah’a içten[1] inanan,[2] namazı düzgün ve sürekli kılan [3] ve verdiğimiz rızıkları yerli yerince harcayanlar,
2,3. Hiç kuşkusuz bu kitap, kendilerini günahlardan korumaya çalışan, görmediği halde inanan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcayanlar için yol göstericidir.
O takvâ sahipleri ki, gayba inanırlar,(3) namazlarını dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden(4) bağışta bulunurlar.
Ki onlar, gayba inananlar, namazı/duayı yerine getirenlerdir. Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, başkalarına pay çıkaranlardır.
anlar kim inanurlar görünmez nesneye ya'nį Tañrı’ya yā uçmaġa yā ķıyāmete yā ķur’ān’a daħı durudurlar namāzı ya'nį dāyim ķılurlar. dahı andan kim rūzį virdük anlara anlardur nafaķa virürler.
Onlar ki ġayba īmān idüp emre mutāva‘at iderler, namāzı dürüst ḳılarlar vekendilerini merzūḳ ḳıldıġımız şeyden infāk iderler.
O kəslərki, qeybə (Allaha, mələklərə, qiyamətə, qəza və qədərə) inanır, (lazımınca) namaz qılır və onlara verdiyimiz ruzidən (ailələrinə, qohum-qonşularına və digər haqq sahiblərinə) sərf edirlər.
Who believe in the unseen, and establish worship, and spend of that We have bestowed upon them;
Who believe in the Unseen, are steadfast in prayer, and spend out of what We have provided for them(27);
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |