13 Ekim 2024 - 10 Rebiü'l-Ahir 1446 Pazar

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Bakara Suresi 102. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Vettebe’û mâ tetlû-şşeyâtînu ‘alâ mulki suleymân(e)(s) vemâ kefera suleymânu velâkinne-şşeyâtîne keferû yu’allimûne-nnâse-ssihra vemâ unzile ‘ale-lmelekeyni bibâbile hârûte vemârût(e)(c) vemâ yu’allimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun felâ tekfur(s) feyete’allemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihi beyne-lmer-i vezevcih(i)(c) vemâ hum bidârrîne bihi min ehadin illâ bi-iżni(A)llâh(i)(c) veyete’allemûne mâ yedurruhum velâ yenfe’uhum(c) velekad ‘alimû lemeni-şterâhu mâ lehu fi-l-âḣirati min ḣalâk(in)(c) velebi/se mâ şerav bihi enfusehum(c) lev kânû ya’lemûn(e)

Tuttular da Süleyman'ın saltanatı aleyhine, Şeytanların kapıldıkları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kafir olmamıştı, Şeytanlar kafir olmuşlardı. İnsanlara büyü yapmasını ve Babil'deki Harut, Marut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. O iki melek, hiçbir kimseye biz, ancak ve ancak Allah tarafından bir sınamayız, sakın kafir olma demeden bir şey öğretmiyordu. Onlardan, karıyla kocanın arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Öğrenenler de Allah'ın izni olmaksızın hiçbir kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, fakat hiçbir faydası olmayacak şeyleri öğrenmekteydiler. Andolsun ki bu bilgiyi satın alanın ahiretten nasibi yoktur, bunu iyice bilmişlerdi de. Fakat bir de canları pahasına satın aldıkları o şeyin ne pis şey olduğunu bilselerdi.

Ahd-i Atıyk'te Süleyman'ın, kadınlarının hatırı için putlara mabetler yaptırdığı ve Tanrının, onun aleyhine gazebe geldiği anlatılır (Müluk-i Sâlis, 1... Devamı..

Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (devleti ve nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uymuşlardı. (Oysa) Süleyman asla inkâra sapmamış, ama şeytanlar kâfir olmuşlardı. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe; Harut’a ve Marut’a (sihrin şerrinden korunma çarelerini bildirmek üzere) indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz (imtihan vesilesiyiz); sakın inkâr etme (bu sihir ilmiyle küfre ve kötülüğe yönelme ve bu yüzden cehenneme girme!)" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmiyorlardı. Fakat (bazı fasıklar) onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi (haram tılsımları) öğreniyorlardı. Ne var ki, onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar ulaştıramazlardı. Buna rağmen kendilerini zarara uğratacak ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu (büyücülük sırlarını) satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını biliyorlardı; karşılığında kendi nefislerini (ve ahiret güzelliklerini) sattıkları şeyin ne kötü olduğunu bir bilselerdi (böyle davranmayacaklardı).

Allah'ın kitabında olanlara inanmaları gerekirken, O'nu kaldırıp arkalarına atarak gündemden kaldırınca, onun yerine Süleyman'ın hükümdarlığı ve peygamberliği konusunda, şeytanların uydurup söyledikleri şeylere uydular. Oysa Süleyman, kesinlikle küfre sapmamıştı. Ama o şeytanlar, hakikatleri örtbas edip kâfir olmuşlar ve halka sihir öğretiyorlardı. Ve onlar, Babil'deki iki melek Hârut ve Mârût vasıtasıyla ortaya konulan yüce bilgileri kötüye kullanarak halka öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek: “Biz, ancak imtihan aracıyız. Sakın bizim Allah'tan getirdiğimiz vahiy bilgilerini sihir ve büyü yaparak, hakkı örtbas eden kâfirlerden olmayınız” demedikçe hiçbir kimseye birşey öğretmezlerdi. Ama, Allah'ın kitabını bırakıp şeytanlara uyan bu insanlar o iki melekten öğrendiklerini, karı ile koca arasını ayırmada kullandılar. Halbuki sihirbazlar Allah'ın izni olmadıkça, onunla hiçbir kimseye zarar veremezler. Onlar ancak kendilerini zarara sokacak bir fayda vermeyecek şeyleri öğrenmekteydiler. Oysa onlar, bu bilgiyi edinenlerin ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacaklarını da iyi biliyorlardı. Canları pahasına aldıkları şey ne kötüdür, keşke bunu bilselerdi.

Yahudiler, Süleyman'ın devleti, iktidarı aleyhine şeytanların, şeytan tıynetli ahlâksız azgınların, şeytanî güçlerin uydurup ortaya sürdükleri şeylerin, rüzgârın ve cinlerin Süleyman'a hizmetinin sihirle gerçekleştirildiği uydurmasının ardına düştüler. Süleyman sihirle uğraşarak inkâr edip kâfir olmamıştı. Fakat şeytanlar, şeytan tıynetli ahlâksız azgınlar iyice küfre saplandılar. İnsanlara sihri, büyüyü öğretiyorlardı. Babil'deki iki meleğe, Hârût ve Mârût'a, sihirle ilgili bir bilgi, bir emir ve hüküm indirilmemişti. Ayrıca bu iki melek herhangi bir kimseye:
“Biz, yalnızca itaatkâr ile âsiyi, mü'min ile münafığı ayıran imtihan için görevliyiz. Öğreteceğimiz şeylerin kötüye kullanılması, sihirde kullanılması küfürdür. Sakın, bunları kötüye kullanıp küfre girme" diye ikaz etmedikçe bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar bunlardan, kocanın karısı ile arasına geçimsizlik, ayrılık sokacak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın ilmine, planına, iradesine uygun olmadıkça kimseye zarar veremediler. Kendilerine zarar veren, fayda sağlamayan şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun ki, sihri satın alanların âhiretten, ebedî yurttan nasiplerinin olmayacağını da biliyorlardı. Uğruna kendilerini sattıkları şey ne kötüdür. Keşke bunu anlayabilselerdi.

İbn Abbas, Hasan-ı Basri, Ebu’l-Esved ve Dahhâk “melekeyn” kelimesini “melikeyn” olarak okumuşlardır. Bu kelime bu durumda iki kral, iki güçlü kişi ma... Devamı..

Ve şeytanların Süleyman'ın yönetimi aleyhinde uydurmuş oldukları şeylerin peşine düştüler. Oysa Süleyman küfre düşmedi. Ama insanlara sihiri ve Babil'deki Harut ve Marut adını taşıyan iki meleğe indirilen şeyleri öğreten şeytanlar küfre düştüler. Bu iki melek: "Biz ancak bir imtihan vesilesiyiz, sakın küfre düşme" demeden kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Onlar, o iki melekten bir adamla karısının arasını açmada yararlanacakları şeyleri öğreniyorlardı. Allah'ın izni olmadan kimseye bir zarar dokunduramazlardı. Onlar aslında kendilerine zarar verecek ve bir yarar sağlamayacak şeyleri öğreniyorlardı. Onu (sihri) satın alanların bundan dolayı ahirette bir nasib elde edemeyeceklerini biliyorlardı. Nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!

102.İbnu Cerir`in Şehr bin Havşeb`den rivayet ettiğine göre, yahudiler: "Muhammed`e bakın hak ile batılı birbirine karıştırıyor. Süleyman`ı peygamberl... Devamı..

Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: 'Biz, yalnızca bir fitneyiz (sizin için bir sınavız veya ayartıcıyız), sakın inkâr etme' demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun, bunu satın alanın, ahiretten hiç bir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.

(Yahûdi'ler Allah'ın kitabını bırakarak sihir yapmağa başladılar) ve Süleyman Aleyhisselâmın (devletini yıkmak için) saltanatı aleyhine şeytanların okudukları şeye (sihire) tâbi oldular. Hazreti Süleyman (nihayet onlara galib gelmekle) sihir edip kâfir olmadı. Fakat şeytanlar, insanlara sihir öğrettiklerinden kâfir oldular; Bâbil (şehrin) deki Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirilen şeyleri (sihirleri) öğretiyorlardı. Halbuki, o iki melek: “- Biz ancak bir imtihan ve tecrübe için Allah tarafından gönderildik; sakın sihir yapmayı câiz görüpte kâfir olma!” demedikçe bir kimseye öğretmiyorlardı. İşte insanlar, karı ile koca arasını ayıracak şeyleri, o meleklerden öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça sihirbazların büyüsü ve sihri hiç bir kimseye zarar verici değildir. Onlar (Yahudiler ve Şeytanlar) ise, kendilerini zarara sokacak ve hiç bir fayda vermiyecek şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onlar biliyorlar ki, sihri satın alan kimse için, ahirette bir nasîb yoktur. Onlar sihir yapmayı benimsemekle nefislerini ne kötü şeye satmış olduklarını eğer bir bilseler!...

Onlar, şeytanların Süleyman’ın iktidarına benzeterek geliştirdikleri medeniyete (büyüye) uydular. Süleyman medeniyet kurmakla kâfir olmadı. Fakat o şeytanlar kâfir oldular: Büyü ve Babil’de (dünya başkentlerinde) Harut ve Marut (karakedi ve karayılan şeklindeki) iki meleğe inen tılsımları insanlara öğretiyorlardı. Hâlbuki Harut ve Marut, birisine bir tılsım öğrettiklerinde, “biz sınanmak için varız. Sakın bu tılsımı kötüye kullanıp kâfir olma!” derlerdi. Hâlbuki onlar, (şeytanlaşmış Yahudiler) onlardan karı koca arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah’ın izni olmadan hiç kimseye bir zarar verecek değiller. Onlar kendilerine zararı olan, fakat bir faydası olmayan şeyleri öğreniyorlar. Onlar daha önce bildiler ki, bu medeniyet büyüsünü satın alanların ahirette bir payları yoktur. Canları pahasına aldıkları şey ne kötüdür. Keşke bilmiş olsalardı!...

Kitap ehli, Süleyman'ın hükümranlığı hakkında şeytanların vesvesesine uydular. Oysa Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Fakat şeytanlar kâfir oldular; çünkü insanlara sihri ve Bâbil'deki Hârut ve Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki bu iki melek, “Biz sadece imtihan için gönderildik, sakın yanlışa inanıp da kâfir olmayasınız” demeden hiç kimseye sihir öğretmezlerdi. Onlar, bu iki melekten, karı ile kocanın arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine faydalı olanı değil, zararlı olanı öğrenirler. Büyüye başvuranların âhiretten nasiplerinin olmayacağını iyi bilmektedirler. Kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu bilselerdi!

Süleyman'ın mülkü için, şeytanların uydurduğu yalanlara uydular, Süleyman kâfir değil, şeytanlarsa kâfirdirler, şeytanlar insanlara büyü öğretirlerdi, Babil'de gelmiş olan iki hakana, Hârut ile Mârut'un bildikleri şeyleri dahi öğretirlerdi, bunlara; «Biz sınandık küfretmeyesin» diye öğütlemedikçe öğretmezlerdi, halka kadınla, erkeğinin arasını açacak şeyler öğretirlerdi, Allah izin vermedikçe hiç kimseye, büyü ile zarar veremezlerdi, onlarsa fayda vermeyip, zarar veren şeyi öğretirlerdi, onlar biliyorlardı bunu üstün tutana, ahrette de pay yoktur, bilseler kendileriyçin ne kadar kötüdür, üstün tuttukları şey

(Tevrat'ı bırakıp sihirle meşgul olan Yahudiler) Süleyman (Peygamber)in hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tinetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat o şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil'deki Hârût ve Mârût adlı iki güç sahibine ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o ikisi: “Biz yalnızca bir fitneyiz (imtihan vesilesiyiz, sihri caiz görüp de) sakın küfre sapma(yın)!” demedikçe, hiç kimseye (sihir adına bir şey) öğretmiyorlardı. Fakat (bazı basık insanlar) o ikiliden erkekle karısının arasını açan sihri/haram tılsımları öğreniyorlardı. Oysa onlar, Allah'ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen (onlar böyle yaparak) kendilerini zarara uğratacak ve fakat kendilerine hiçbir fayda getirmeyecek şeyleri öğreniyorlardı ve Andolsun, onu (büyücülük sırlarını) satın alanın ahirette hiçbir payı olmadığını da biliyorlardı. Karşılığında kendi nefislerini (ve ahiret nimetlerini) sattıkları şeyin ne kadar kötü (pişmanlık verici) bir şey olduğunu bilselerdi (böyle davranmazlardı).

Eski toplumlarda sihir (büyü ve efsun) yapmak ve sihre inanmak çok yaygındı ve bunu sanat edinenlere de “sihirbaz” denirdi. Sihrin değişik yolları ve ... Devamı..

Süleymân’ın kuvvet ve iktidârı hakkında şeytânların yapdıklarına teb’iyet idiyorlar lâkin küfür iden Süleymân değil şeytânlar idi. Bunlar insânlara sihir öğretenler idi halbuki bu ’ilim Babil’in meleklere Hârût ve Mârût’a virilmişdi anlar herkese "Bu bir fitnedir, kâfir olmakdan ihtirâz idiniz" dimedikce ta’lîm itmiyorlardı. İnsanlar ânlardan erkekler ile zevceleri beynine nifâk sokmak çârelerini öğreniyorlardı lâkin melekler Allâh’ın izni olmaksızın kimseye yaklaşmıyorlar idi ama insânlar kendilerine fâideli olan şeyleri öğrenmeyub muzırr olan şeyleri öğreniyorlar idi ve biliyorlar idi ki bu ’ilmî iştirâ iden âhiretde her hakdan mahrûm olacak. Nefislerini pek aşağı kıymete fedâ itdiler eger bilseler idi!

Şeytanların Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir değildi, ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı. Babil'de, melek denilen Harut ve Marut'a bir şey indirilmemişti. Bu ikisi "Biz sadece imtihan ediyoruz, sakın inkar etme" demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden, koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Oysa Allah'ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı. And olsun ki, onu satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi!

Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!

Onlar, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurup söylediklerine uydular. Gerçek şu ki Süleyman kâfir olmadı, fakat şeytanlar kâfir oldular; çünkü insanlara sihri, Bâbil’de iki meleğe, Hârût’la Mârût’a indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki bu iki melek, “Biz ancak imtihan vasıtasıyız; sakın küfre sapma!” demedikçe hiç kimseye bilgi vermezlerdi. Fakat onlar bu iki melekten, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa Allah’ın izni olmadıkça onunla hiç kimseye zarar veremezlerdi. Yine de kendilerine fayda sağlayanı değil zarar vereni öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu (sihri) satın alan kimsenin âhiretten nasibi olmadığını çok iyi biliyorlardı. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür, bir bilselerdi!

Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!

 Eski kavimlerin çoğu sihre inanırlardı. Bu yüzden sihir, dini inançlarla tamamen karışmış durumda idi. Bu sebeple sihirbazlar halkı kandırıyorlardı. ... Devamı..

Süleyman'ın otoritesi hakkında şeytanların anlattığına uydular. Oysa Süleyman inkar etmedi; halka büyücülüğü ve Babil'de Harut ve Marut adlı iki meleğe indirileni öğreten şeytanlar inkar etmişti. Bu ikisi: "Bu bir sınavdır, (bu bilgiyi kötüye kullanıp) nankör olmayın!," demedikçe kimseye onu öğretmezlerdi. Fakat o ikisinden öğrendiklerini, koca ile karısının arasını açmak için kullandılar. Oysa ALLAH'ın izni olmadan onlar hiç kimseye bir zarar veremezdi. Kendilerine yarar vereni değil, zarar vereni öğreniyorlardı. Üstelik, ona müşteri olanların ahirette bir payı olmadığını da iyi biliyorlardı. Karşılığında kişiliklerini sattıkları şey ne kötü. Bir bilselerdi!

Büyücülüğün gerçek niteliği için bak 7:116-117.

Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de Harut ve Marut'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!" demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.

tuttular Süleyman mülküne dair Şeytanların uydurup takib etdikleri şeylerin ardına düştüler, halbuki Süleyman küfretmedi ve lâkin o şeytanlar küfr ettiler, nasa sihir ta'lim ediyorlar ve Babilde Harut Marut iki melek üzerine indirilen şeyleri öğretiyorlardı, halbuki o ikisi «biz ancak bir imtihan için gönderildik sakın sihir yapmayı tecviz edib de kâfir olma» demedikce bir kimseye öğretmezlerdi, işte bunlardan kişi ile zevcesinin arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı, fakat Allahın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilir değillerdi, kendilerine zarar verecek, menfaati olmıyacak bir şey öğreniyorlardı, kasem olsun onu her kim satın alsa her halde onun Ahırette bir nasibi yok, bunu muhakkak bilmişlerdi amma canlarını sattıkları o şey ne çirkin bir şeydi onu bilselerdi

(Yahûdîler,) Süleymân’ın mülkü (hükümranlığı) hakkında, (Süleymân peygamber değil, bunca mülkü/saltanatı/hükümranlığı sihir ile elde etti diyen cinnî ve insî) şeytanların yalanlarına uydular. (Hakikat şu ki;) Süleymân, (tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi. O asla sihir yapmadı ve) asla küfre girmedi. Velâkin o şeytanlar (hakkı inkâr edip, peygamber hakkında yalanlar söylemekle ve saptırıp küfre düşürmek maksadıyla) insanlara sihir öğretmekle (kendileri) küfre düşmüşlerdi. Ve (ayrıca o şeytanlar,) Bâbil (şehrin) deki iki meleğe (iznimizle insan sûretine girmiş olan) Hârût ve Mârût’a (tarafımızdan) bildirilen şeyi/ilmi (öğrenip, küfrü mûcib bir şekilde) insanlara öğretiyorlardı. (Hâlbuki) onlar (o iki melek, kendilerinden bu ilmi öğrenmek isteyen kimselere) “Biz (sizler için) ancak bir imtihân vesilesiyiz, (bizden, öğrenmeyi talep etmiş olduğunuz bu ilim ile sihir yapıp günaha girmeyin, daha da ötesi bu yapmış olduğunuz sihri helâl sayıp) sakın küfre düşmeyin” demedikçe, hiç kimseye (bu ilmi) öğretmezlerdi. (Velâkin, Hârût ve Mârût isimli bu iki meleğin bunca ikaz ve nasihatlerine rağmen nefislerine ve şeytanın telkinlerine uyan bazı insanlar,) onlardan koca ile karısının arasını ayıran şeyi öğreni(p, uygulu)yorlardı. (Hâlbuki) o (sihir yapa)nlar, Allah’ın izni olmadıkça, yaptıkları şeyle hiç kimseye zarar veremezler. (Onlar aslında) kendilerini zarara uğratacak ve bir yarar sağlamayacak şeyleri öğreniyorlardı. Kasem olsun ki, onlar (yahûdîler), sihri satın alan (helâl sayarak yapan/yaptıran ve bu hal üzere ölen) kimsenin âhirette (Allah’ın rahmetinden yana) hiçbir nasibinin olmayacağını da (gayet iyi) biliyorlardı. Nefislerini ne kötü bir şey karşılığında sattıklarını bir bilselerdi!

* Âyet-i kerîmede bahse konu olan Hârût ve Mârût isimli melekler hakkında bazı kitaplarda, Ehl-i Sünnet ve’l-cemâat akîdesiyle bağdaşmayan ifadeler ya... Devamı..

Ve onlar, Süleyman'ın sahip olduğu güç konusunda şeytanların¹ uydurdukları şeylere uydular. Oysa Süleyman gerçeğe aykırı bir şey² yapmadı. Ancak insanlara büyü yapmayı öğreten şeytanlar³ gerçeği gizliyordu; Babil'deki iki meleğe/krala⁴; Hârût ve Mârût'a bir şey indirilmiş değildi. Hatta bu iki melek: “Biz fitneyiz, sakın kâfir olma!” demedikçe, hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Fakat onlar, o ikisinden karı ile kocanın arasını açacak şeyler öğrenmeye çalışıyorlardı. Ancak, Allah'ın izni olmadıkça bu şeyle hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine bir faydası olmayan, sadece zarar verecek şeyleri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, büyü ile uğraşanların ahirette bir nasiplerinin olmayacağını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür. Keşke bilselerdi.

1- Toplumu saptıranların/saptırıcıların. 2- Sihir. 3- Saptırıcılar. 4- Diğer bir okuyuşa göre “melek” yerine “melik” denmektedir. Ve bu okuyuşa ... Devamı..

Şeytanların; Süleymanın mülk (-ü saltanat ve nübüvvet) i aleyhine uydurub ta'kib etdikleri şeylere (yalanlara) uydular. Halbuki Süleyman asla kâfir olmadı. Fakat o şeytanlar kâfirdiler ki insanlara sihri (büyücülüğü) ve Bâbildeki iki meleğe, Hârut ve Mâruta indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki onlar (o iki melek) : «Biz ancak fitneyiz (imtihan için gönderilmişizdir). «sakın (sihir, büyü yapıb da) kâfir olma» demedikçe hiç bir kimseye (sihir) öğretmezlerdi. İşte onlardan (o iki melekden) koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki (sihirbazlar) Allah'ın izni olmadıkça onunla hiç bir kimseye zarar verici değillerdir. Onlar ise kendilerini zarara sokacak, onlara fâide vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onlar muhakkak biliyorlardı ki onu (sihri) satın alan (ona revac veren) kimsenin âhiretden hiç bir nasibi yokdur. Onların kendilerini cidden ne kötü şey mukaabilinde satdıklarını bilmiş olsalardı.

Ve şeytanların, Süleymân'ın saltanatı aley hin de söylemekte oldukları (sihir yaptığına dâir uydurdukları) şeylere tâbi' oldular. Hâlbuki Süleymân kâfir olmadı (sihir yapmadı); fakat şeytanlar insanlara sihri (ta'lîm ederek) ve Bâbil'deki iki meleğe, (yani) Hârût ve Mârût'a indirilen şeyleri öğreterek kâfir oldular.(1)
Hâlbuki (o iki melek): “Biz ancak bir imtihan (için gönderilmiş)iz, sakın (sihri câiz görerek yapıp da) kâfir olma!” demedikçe hiçbir kimseye öğretmezlerdi. Buna rağmen o ikisinden, koca ile karısının arasını kendisiyle ayıracakları şeyleri öğreniyorlardı.
Hâlbuki onlar, Allah'ın izni olmadıkça, onunla hiçbir kimseye zarar verici değillerdi. Böylece kendilerine zarar verecek ve fayda vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı.
Şânım hakkı için, (yahudiler) onu (o sihri) satın alan kimsenin âhirette hiçbir nasîbi olmadığını bilmişlerdi. Mukabilinde kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!

(1)Âyette bahsi geçen “Hârût ve Mârût’a indirilen şeyler” kolayca kötüye kullanılabilen ince ilmî hakīkatler olup, Allah tarafından bir imtihan olarak... Devamı..

Ve onlar (Yahudiler), Süleyman’ın sahip olduğu güç (iktidar) konusunda şeytanların (o bozguncu ve kötü ruhlu kimselerin) uydurdukları şeylere uydular. Hâlbuki (onların iddia ettikleri gibi) Süleyman gerçeği inkâr etmedi (gerçeğe aykırı bir şey yapmadı). Fakat (o kötü ruhlu) şeytanlar inkâr etmiş olup (gerçeği örtbas edip) insanlara büyü öğretiyorlardı. Oysa Babil’de, Hârût ile Mârût isimli (büyü ile uğraşan) iki hükümdara (iktidar sahibi iki büyücüye) bir şey indirilmemişti. Hatta o ikisi (iktidar ve güç sahibi Hârût ve Mârût adlı büyücüler) de “Biz ancak fitneyiz, sakın (bizden sihir ve büyü ilmini öğrenerek) kâfir olma (gerçeği örtbas etme)!” demedikçe, hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Onlar (o sihir ve büyü meraklıları ve bunları geçim vasıtası yapanlar) ise, ikisinden, koca ile karısının arasını açacak (huzursuzluk çıkaracak) şeyleri öğreniyorlardı. Hâlbuki Allah’ın izni olmadıkça onlar hiçbir kimseye zarar verici değillerdi. Böylece onlar kendilerine zarar verecek ve fayda sağlamayacak şeyleri öğrenmeye devam ediyorlardı. Hakikaten, onu (sihri, ona ait bilgileri) satın alan kimselerin âhirette bir nasibi olmadığını da biliyorlardı. Doğrusu, karşılığında ruhlarını sattıkları o (sanat) ne kötüdür, eğer bilselerdi! *

(*) Hz. Peygamber dönemindeki yahudiler, Kur’an’ın verdiği bilgileri kabul ederek, diğer bütün peygamberler gibi Hz. Süleyman’ın da masum, faziletli v... Devamı..

Onlar Süleyman’ın mülkü konusunda, şeytanların okuduklarına tabi oldular. Hâlbuki Süleyman inkâr etmemiş, ama şeytanlar inkâr etmişlerdi. Onlar insanlara komplo kurmayı (sihiri = insanları etki altına almayı) öğretiyorlar ve bu öğrettikleri sihrin, Babil deki sürgün esnasında iki melek[2] -Harut ve Marut’a- indirilen sihir olduğunu söylüyorlardı. Hâlbuki iki melek (olduklarını iddia ettikleri) Harut ile Marut’un (esaret altında olan İsrailoğulların’dan iki bilge insan) öğrettikleri “Biz sürgün edilmekle İmtihan olunuyoruz, sakın ola ki (Rabbinizi) inkâr etmeyin” demedikçe insanlara (esaretten kurtulmanın yollarından başka bir şey) öğretmiyorlardı. Sonra öğrenmeye gelenler, o ikisinden sadece koca ile karısının arasını bozmanın nasıl olacağını öğrenmek için geliyorlardı. Hâlbuki Allah izin vermedikçe, öğrenmek istedikleri ile hiç kimseye zarar veremeyeceklerini bilmeleri gerekirdi. Ayrıca öğrendikleri kendilerine ne bir zarar, nede fayda verir. Şunu iyi bilsinler ki, satın aldıkları şeyler onlara, ahirette hiçbir yarar sağlamayacak. Eğer bilseler, kendileri için satın aldıkları şeyler ne kötüdür.. Keşke bilmiş olsalardı.

[2] Bu ayette Medine Yahudileri, hem Süleyman peygamberin inkârcı olduğunu, hemde “Babil sürgünü esnasında Harut ve Marut isminde iki meleğe indirilen... Devamı..

Yahudiler, şeytanların Süleyman’ın hakanlığı üzerine uydurdukları yalanlara kandılar. Oysaki Süleyman Allah’ı tanımazlık etmedi. Şeytanlar ise Allah’ı tanımazlık ettiler. Onlar herkese büyüyü öğrettiler, Babil’de iki meleğe, Harut ile Marut’a, bildirilmiş olanı da herkese yine şeytanlar öğrettiler. O iki meleğe gelince, onlar: « Bizimkisi yalnız bir sınamadır. Sakın siz tanımazlık etmeyin» demeden hiç kimseye büyü öğretmezlerdi. Şeytanlar o iki melekten, karı ile kocanın arasını nasıl açacaklarını öğrenmişlerdi. Oysaki o iki melek Allah’ın dileği olmaksızın kimseye zarar vermezlerdi. Yahudiler kendilerine yararı olan şeyleri değil belki zararı olan şeyleri öğreniyorlardı. Doğrusu, bu gibi bilgileri edinenlere öbür dünyada iyilik payı yoktur. Onlar kendilerini ne kötü şeylere değişiyorlar! Bunu bir bilselerdi.

Yahudiler, şeytanların [¹] Süleyman/ın meliki [²] hakkında uydurdukları şeye uydular. [³] Süleyman sihir ile kâfir olmadı, fakat şeytanlar kâfir oldular, halka sihri ve Babil/de iki melike [⁴] Harut ve Marut/a [⁵] inzal olunan sihirleri öğretirler, [⁶] o ikisi «— biz fitneyiz [⁷], sen de kâfir olma» demeksizin hiçbir kimseye sihir öğretmezlerdi. Halk zevç ile zevceyi yekdiğerinden ayıran şeyleri o ikisinden öğreniyorlardı. Halbuki sahirleri Allah/ın izni olmaksızın sihir ile hiçbir kimseye zarar verecek değillerdi. Yahudiler ise kendilerine mazarrat veren, fakat hiçbir menfaat vermeyen sihri öğreniyorlardı. * Sihri [⁸] satın alanların âhirette hiçbir nasipleri olmadığını bilmişlerdi; * Onlar nefislerini en kötü bir şeye [⁹] bedel satmışlardır. Bir kere bilselerdi yaptıklarını yapmazlardı.

[1] Şeytanlar cin şeytanları olduğu gibi insan şeytanları da, her ikisinden eam da olabilir.[2] Zaman-ı melikinde, aht-ı Süleyman üzere, sıfat ve İhba... Devamı..

Onlar, Süleyman’ın hükümranlığı üzerine/aleyhine şeytan (fikirli insan)ların anlattıkları (uyduruk) şeylere tabi oldular; Süleyman küfre girmedi ama şeytan (fikirli adam)lar küfre girdiler. Çünkü onlar insanlara sihri/büyüyü ve Babil’de Hârut ve Mârut adlı iki meleğe⁷⁰ indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki o ikisi: “Biz sizin için ancak bir sınavız [fitne], o hâlde sakın küfre girme!” demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı.⁷¹ Buna rağmen onlar yine de o ikisinden erkek ve eşi arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Gerçi onlar Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Doğrusu onlar kendilerine fayda değil, zarar verecek şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun ki onlar onu yapanın/yaptıranın [işterahu] ahirette hiçbir nasibi olmayacağını kendileri de biliyorlardı. Vicdanlarını [enfusehum] satarak elde ettikleri şey ne kadar kötü! Keşke bilselerdi!

70 “İki melek” bir diğer kıraatta, “iki melik” şeklinde de okunmuştur. O zaman Babil’in iki kralından bunu öğreniyorlardı anlamı çıkar. 71 O iki me... Devamı..

Şeytanların (kötülerin) Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söyledikleri (yalan) şeylere uydular. Oysa Süleyman küfre düşmedi, ama insanlara sihir öğreten şeytanlar (kötüler) küfre sapmış oldular. Hakeza onlar (kötülerin) Babil'deki iki melek (olan) Harut ve Marut'a indirilenler hakkında söylediklerine uydular. Oysa bu ikisi, “Biz sadece imtihan aracıyız, o halde sakın küfre sapma” demedikçe, kimseye bir şey öğretmezlerdi. Bununla beraber iki melekten, koca ile karısının arasını ayıracak şeyleri öğreniyorlardı. Hâlbuki Allah'ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek ve de faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı. Hiç şüphesiz onu (sihri) satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi!

(Yahudiler, yüce Allah’ın ellerindeki Tevrat’ı onaylayıcı olarak indirmiş olduğu Kur’an’a sırt çevirerek şeytanlar tarafından Hz. Süleyman’ın hükümran... Devamı..

Yahudiler, bir zamanlar Süleyman Peygamberin egemenliği altında esaret hayatı yaşayan kötü cinlerin ve insanların, yani şeytanların,Süleyman’ın Peygamberlik ve hükümranlığı aleyhinde uydurdukları asılsız iddiaların peşine düştüler. Nitekim o şeytanların telkiniyle Yahudilerin ortaya attıkları iddialara göre Süleyman, güya putlar adına mabedler yaptırmış ve kendisi de o putlara taparak —haşa— kafir olmuştur. Onlara göre Süleyman bir Peygamber değil, bütün kudret ve saltanatını sihir yoluyla cinlerden elde eden bir günahkardı.
Oysa Süleyman ne sihirle meşgul olmuş ne de putlara tapmıştı; yani asla kafir olmamıştı fakat asıl o şeytanlar Allah’a ve Peygamberlerine karşı gelip, ilahi buyruklara isyan ederek kafir olmuşlardı.
İşte bu şeytanlar hem insanlara büyü ve büyücülüğü öğretiyorlar hem de büyücülükle birlikte Allah tarafından Babil’dekiHarut ve Marutadındaki iki melek aracılığıyla insanlara indirilen vahyiöğretiyorlardı. Böylece büyücülüklerine dini bir görüntü vererek kutsallaştırıyorlar, itirazları engellemek, saygınlık ve dokunulmazlık kazandırmak için, işin vahye dayandığını iddia ediyorlardı. Değilse Allah tarafından Harut ve Marut aracılığıyla insanlara, büyü ve büyücülükle ilgili hiçbir şey indirilmemişti. Öyle ya Allah, hem büyücülüğü haram kılsın hem de Babil’deki insanlara dinini ulaştırsın diye seçtiği Peygamberlere vahiy melekleri aracılığı ile büyü öğretsin; bu olacak şey değildi.
Öte yandan Harut ve Marut, biraz önceki 98. ayette sözü edilen vahiy melekleri Cebrail ve Mikail gibi, insanlık tarihi boyunca ne zaman ve nerede bir Peygambere gelmişler ve vahiy getirip öğretmişlerse, herbirine: dikkat edin: Bu bizim getirip öğrettiğimiz vahiy sizin imtihanınıziçindir.Sakın ha, bu gerçekleri görmezlikten gelip kafir olmayın demişlerdi.
Ama bu insanlar meleklerin getirdiği vahiy ile onlardan Allah’a kul olmayı ve böylece bireysel ve toplumsal alanda mutlu bir hayat sürmeyi öğrenmek yerine erkek ve kadının arasını ayırmayı öğreniyorlardı. Bu vahiy bilgilerini büyücülükte kullanıyorlardı. Vahiy sayesinde eşler arasında birlik olması gerekirken, onlar aynı evde, aynı yatakta herbiri ayrı düşüncede, ayrı dünyalarda yaşıyorlardı. Vahiy onlara huzur ve mutluluk yerine sıkıntı ve üzüntü kaynağı oluyordu.
Gerçi onlar, —Allah’ın izni olmadıkça— bu gibi şeytanî taktiklerle hiç kimseye zarar verecek değillerdi.Bu yüzden, Allah’ın nurunu söndürmek için yaptıkları çalışmalar boşunadır ve başkasına değil, ancak kendilerine zarar vermektedir. Nitekim onlar, meleklerin öğrettiği bu güzel bilgilerden, kendilerine fayda verecek olanları değil, zarar verecek olanları öğreniyorlardı. Yani bu bilgileri iyilik amacıyla değil, kötülük amacıyla kullanıyorlardı.
Yemin olsun ki, böyle bir çıkar alışverişinde bulunarak, imanlarını kaybetme pahasına sihirle uğraşanların, özellikle de, İslâm’a ve Müslümanlara karşı şeytanî taktiklerle, yıkıcı propagandalarla uğraşanların, âhiretten yana bir nasiplerinin olmadığını gâyet iyi biliyorlardı. Vicdanlarını ne kötü bir şey karşılığında sattılar, neler kaybettiklerini bir bilselerdi!

Süleyman’ın mülkü üzerine Şeytanlar’ın tilâvet ettiği şeye tâbi oldular. Oysa Süleyman inkâr etmedi; ama Şeytanlar inkâr etti. İnsanlar’a Sihir’i öğretiyorlardı. Bâbil’de iki melek’e (melik’e, elçi’ye) Hârut ve Mârut’a indirimiş şeyleri de (öğretiyorlardı). O ikisi:
“Doğrusu biz, fitne’yiz (deneme-sınav’ız); artık inkâr etme!” demedikçe hiçbirinden öğretmiyorlar. Bu ikisinden, kişi ile eşinin arasını ayıracak şeyleri öğreniyorlar. Onlar, Allah’ın izniyle olmak dışında onunla hiçbirine zarar verici değildir. Onlara ne yarar sağlar ve ne de zarar verir şeyleri öğreniyorlar. And olsun bildiler ki onu kim satın aldıysa, ona Âhiret’te hiçbir hisse (nasip / pay) yoktur! Canları karşılığında satın aldıkları şey, elbette ne kötüdür! Keşke biliyor olsalardı!

Yani, Süleyman peygamber yönetimine karşı şeytanın izlediği büyü yöntemini benimsediler: Aslında Süleyman inkara sapmış değildi, Asıl inkarcı, insanlara büyü öğreten şeytanlardı. Bu şeytanlar, Babil'de kendilerine melek süsü veren Harût ile Marût'u taklit ediyorlardı. Oysa bu ikili, birine sihir gösterisi yaparken : " Bizim yaptığımız bir aldatmacadır, sakın ola bunu ciddiye alma! " demeden işe başlamazlardı. Zaten halk, bunlardan sadece karı koca arasını açabilecek şeyler öğreniyordu. Allah'ın izni olmadan onlar, bu gizemli söz ve gösterileriyle kimseye zarar veremezlerdi. Çünkü halkın öğrendikleri, eften püften şeylerdi İyi yanı ise: sihir gibi gizemli şeyler ile uğraşanların, ahirette herhangi bir hisse sahibi olamayacakları gerçeği idi. İnsanların kendilerini, böylesine ucuza pazarlamaları ne kötü! Ah bir bilseler!

İnkâr edenler Süleyman’ın hükümranlığı hakkında insanların uydurdukları yalanların ardına düştüler. Hiç şüphesiz Süleyman hakkında yalan uyduranlar; şeytanlaşan insanlardır. Güya yalan uyduran insan kılıklı şeytanlara göre; Süleyman bütün iktidarını sihir yaparak sürdürüyormuş. Oysa Süleyman hiçbir zaman sihir yaparak küfre girmedi. Fakat o insan kılıklı, şeytanlaşmış azgın, şımarıklar; sihir yaparak küfre girdiler. Kendilerini haklı göstermek için bir taraftan Süleyman’a iftira ederken, diğer taraftan başka bir hikâye uydurdular. Onlara göre; güya Babil’deki Harut ve Marut adlı iki melek kendilerine ilham edilen sihri öğretmiş. Öğretirken de; "Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. Sihri helal görüp sakın küfre girme!" diyorlarmış. Ama sihri öğrenen insanlar karı kocanın arasını açarak küfre giriyorlarmış. Şeytanlaşan sapkın azgın insanlar kendilerine böyle bir hikâye uydurup; Yahudiler arasında sihri, büyüyü yaydılar. Böylece sihre, büyüye inanan bir toplum oluştu. Artık onlar için sorun yoktu. Nasılsa Resulleri Süleyman sihirbazdı, büyücüydü. Resulleri Musa elinde asası her yerde sihrini yaparak sorunları çözüyordu. Onlar hiç çekinmeden, hiç Allah’tan korkmadan bu yaptıklarıyla Resulümüz Süleyman’ı, Resulümüz Musa’yı büyücü, sihirbaz ilan ettiler. Uydurdukları yalanlar dinleri imanları oldu. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça yaptıkları sihirle kimseye zarar veremezlerdi. Büyücülükle, sihirbazlıkla uğraşan, bunları yaparak insanlar arasına fitne fesat sokan, karı kocanın arasını ayıran kişiler; kendilerine zarar veren şeyleri yapıyor, yaptıkları şeyler kendilerine yararlı olmuyordu. Andolsun! Büyüyle sihirbazlıkla topluma fitne fesat sokan, böylece toplumu karıştıran, karı kocanın arasını ayıranların ahirette ateşten başka nasipleri yoktur. Aslında Yahudi âlimleri durumun böyle olduğunu biliyorlardı. Bilmelerine rağmen az bir paraya dinlerini, imanlarını satmaktan geri durmuyorlardı. Hikâyeler uydurarak Müslümanların sorgularına karşılık kendilerini haklı çıkarmaya çalışmaları, bunu yaparken de ayrıca; Resulümüzü, Melekleri suçlarına alet etmeleri af edilmez bir hataydı. Üstelik Harut ile Marut adlı melekler onların uydurdukları hikâyeden başka bir şey de değildi. Kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Bilseler imanı verip küfrü satın alıyorlar.

Onlar, Süleyman’ın hükümdarlığı hakkında şeytanların (uydurup) söylediklerine uymuşlardı. (Oysa) Süleyman, (büyü yapıp) kâfir olmamıştı. Ancak şeytan (ruhlu insan)lar kâfir olmuşlardı. (Çünkü) onlar, insanlara büyü ve Babil’de Harut ile Marut isimli iki hükümdara [*] indirileni öğretiyorlardı. (O iki hükümdar): “Biz sadece bir imtihanız; sakın kâfir olmayın!” demeden kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Onlar, o ikisinden (Harut ile Marut’tan), kişi ile eşinin arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa onlar (büyücüler), Allah’ın izni olmadan kimseye zarar veremezler(di). Onlar ise, kendilerine zarar veren ve yarar sağlamayan şeyleri öğreniyorlardı. Yemin olsun ki (büyüyü) satın alanların ahiretten payı olmadığını çok iyi bilmektelerdi. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu bilselerdi!

Buradaki kelimeyi [melekeyni] (iki melek) şeklinde okuyunca mesajın anlaşılması çok zorlaşmakta, hatta imkânsızlaşmaktadır. Yahudi hahamlarının Babil ... Devamı..

Ve o (Yahûdîler,) şeytanların¹ Süleyman’ın hükümranlığı aleyhine, uydurduğu sözlere uydular.² Oysa Süleyman kâfir olmadı, ancak bu şeytanlar; büyüyü³ ve Bâbil’de Hârut ile Mârut adındaki iki meleğe indirileni⁴ insanlara (farklı) öğreterek kâfir oldular. Hâlbuki o iki (melek): “Biz, sadece bir imtihan vesilesiyiz, (büyü yaparak) sakın kâfir olma.” demedikçe hiç kimseye (bildiklerini) öğretmiyorlardı. O (Ya-hûdîler), Allah’ın izni olmadıkça kimseye zarar veremeyecekleri halde;⁵ onlardan kocayla karısının arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı.⁶ (Yani) onlar, kendilerine zarar verecek ve hiç faydası olmayacak bu şeyleri, satın alanın âhirette hayırdan bir payı olmayacağını bildikleri halde, öğreniyorlardı. Karşılığında kendilerini sattıkları şeyin ne kadar kötü olduğunu keşke bir bilselerdi?

1 Bu şeytanlar, hem cin şeytanları hem de insan şeytanları idi. Zâten Mısır’dan beri İsrâil oğulları arasında sihir, bilinmeyen bir şey değildi. Fakat... Devamı..

ve [onun yerine] Süleyman’ın hükümdarlığı sırasında şeytanca niyetler taşıyan kimselerin telkin edegeldiklerine uyarlar. Hakikati inkar eden Süleyman değildi, ama o şeytanca niyetler taşıyan kişiler halka sihir öğreterek hakikati inkar ettiler; ⁸² -ve onlar, Babil’deki iki melek Hârût ve Mârût vasıtasıyla ihdas edilene [uyarlar]- gerçi bu ikili, öncelikle, “Biz sadece ayartıcılarız: sakın [Allah’ın vahyettiği] hakikati inkara yeltenmeyin!” şeklinde uyarıda bulunmadan ⁸³ hiç kimseye onu öğretmediler. Ve onlar, bu ikiliden, karı koca arasında nasıl huzursuzluk çıkarılacağını öğreniyorlardı; ancak Allah’ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremedikleri gibi sadece kendilerine zarar veren ve hiçbir faydası olmayan bir bilgi ediniyorlardı; oysa onlar, bu [bilgiyi] edinenin ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacağını iyi biliyorlardı. ⁸⁴ Doğrusu, karşılığında ruhlarını elden çıkardıkları o [sanat] ne kötüdür, keşke bunu bilselerdi!

82 Burada “şeytanca niyetler taşıyan kimseler” olarak çevrilen eş-şeyâtîn ibaresi, Taberî, Râzî vb. tarafından belirtildiği gibi, insanlara işaret etm... Devamı..

Onlar, şeytanlaşmış insanların Süleyman’ın saltanatı aleyhine ortaya attıkları yalanlara uydular. Oysa Süleyman sihir ve büyü yaparak kâfir olmadı. Fakat insanlara sihir ve büyüyü öğreten o düzenbaz şeytanlar kâfir oldu. Hâlbuki onların iddia ettiği gibi; Babil’deki iki melik/kral Harut ile Marut’a hiçbir şey indirilmedi. O ikisi sihir öğrettikleri kişilere alaycı bir tavırla şunu söylerlerdi; “Biz sihre/büyüye müptela olmuşuz, sakın siz kâfir olmayın.” Şeytan tabiatlı bu insanlar onlardan büyüyü öğreniyor ve bunu sadece karı kocayı birbirinden ayırmak için kullanıyorlardı. Oysa şu bir gerçekti ki büyü yapanlar bunu Allah’ın izni olmasaydı hiç kimseye zarar veremezlerdi. Fakat onlar kendilerine zarar veren ve hiçbir fayda sağlamayan şeyleri öğrenmiş oluyorlardı. Andolsun ki bu yolla çıkar sağlayanların ahirette hiçbir nasibi olmayacağını onlar da biliyorlardı. Kendi değerlerini satarak karşılığında elde ettikleri menfaat ne berbat şeydir öyle! Keşke bunu bilmiş olsalardı. 58/10, 64/11

ve onlar[¹⁸⁹] tutup Süleyman’ın yönetimine karşı (o dönemin) şeytanlarının[¹⁹⁰] düzüp koştuğu (komploları) izlediler.[¹⁹¹] Oysa Süleyman küfre sapıp nankörlük yapmadı, aksine o(na komplo kuran) şeytanlar küfre sapıp nankörlük yaptılar:[¹⁹²] insanlara sihri öğrettiler.[¹⁹³] Yine (Medine Yahudileri) Babilli iki güç sahibine; Harut ve Marut’a[¹⁹⁴] verileni izlediklerini (iddia ettiler).[¹⁹⁵] Oysa o ikisi “Baksanıza biz (Babil esaretine dair) bir sınav aracıyız, sakın küfre sapma(yın)!” demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Fakat (Babil’deki düzenbazlar) bu ikiliden kişi ile eşinin arasını açacak şeyler öğreniyorlardı.[¹⁹⁶] Ne var ki o (Babilli düzenbazlar), Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezlerdi; aslında onlar kendilerine fayda değil zarar verecek şeyler öğreniyorlardı.[¹⁹⁷] Doğrusu onlar, bu türden bir alışverişe giren kimsenin âhirette eli boş kalacağını çok iyi biliyorlar. Kişiliklerini sattıkları şey ne fenadır; keşke bunu olsun bilebilselerdi.[¹⁹⁸]

[189] Yani: Özelde Medine Yahudileri, genelde tüm Yahudiler. [190] Taberî mülk’ü “dönem, devir” anlamına gelen ahd’le açıklar. Burada Kur’an, sihir... Devamı..

(Nitekim) Onlar, Süleyman'ın mülk ve hükümranlığı hakkında, şeytanların uydurdukları sözlere tabi oldular. (Süleyman a.s.'ın, o saltanatı büyü sayesinde kazandığına inandılar) Oysa Süleyman (asla büyü yapıp da) küfre sapmadı, fakat o şeytanlar (o şeytan ruhlu sihirbazlar, büyü yaparak) kafir oldular!.. Çünkü onlar (o şeytan ruhlu sihirbazlar) Babil'de, Harut ve Marut isimli iki meleğe indirilen şeyleri (kötüye kullanarak) insanlara büyücülüğü öğretiyorlardı. Oysa o iki melek "Biz ancak bir fitneyiz (sizin sınanmanız için gönderildik) sakın (bunu kötüye kullanıp da) kafir olmayın!" diye uyarmadan kimseye bir şey öğretmezlerdi.. (bu uyarıya rağmen) Onlar o iki melekten öğrendiklerini karı ile koca arasını açmak gibi (kötü) maksatlarda kullandılar, oysa onlar Allah'ın izni olmadıkça kimseye zarar veremezler, (bu işten ancak kendileri zarar görürler) Onlar kendilerine yarar değil zarar sağlayacak şeyleri öğreniyorlardı, andolsun ki onlar; (Allah’ın kitabını bir tarafa bırakıp) sihir satın alanların ahiretten (onun nimetlerinden) hiçbir nasibi olmadığını çok iyi biliyorlardı, karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür, keşke bunun şuuruna varsalardı.

Süleyman’ın mülkü hakkında şeytanların anlatıklarına tabi oldular.. Oysa Süleyman küfre girmedi. Fakat şeytanlar insanlar sihri öğreterek, küfre girdiler. Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe indirilen şuydu ki O iki melek, karı ve kocanın araasını açan şeyi öğretirken "Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. Sakın küfre girme" demedikçe, kimseye o indirileni öğretmiyorlardı.. Hâlbuki O öğretikleri, Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye ne zarar ne de bir fayda veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Ve onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!

Ve onlar Süleyman aleyhisselâm mülkü aleyhine şeytanların uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman, asla küfretmedi, fakat o şeytanlar kâfir oldular. Onlar nâsa sihir ve Babil'deki iki meleğe, Harût ile Marût'a indirilmiş olan şeyleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise, «Biz ancak bir fitneyiz, sakın kâfir olma!» demedikçe bir kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. İşte birtakım kimseler bu iki melekten zevç ile zevcenin arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat bunlar Allah Teâlâ'nın izni olmadıkça bu sihr ile bir kimseye bir zarar verebilir değildirler. Onlar kendilerine zarar verip fayda vermeyen şeyleri öğreniyorlardı. Yemin olsun ki onlar, o sihri satın alan kimse için ahirette hiç bir nâsip olmayacağını muhakkak bilmişlerdir. Ne fena bir şey mukabilinde nefislerini satmış oldular, eğer bilecek olsalardı.

Tuttular, Süleyman'ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurdukları sözlere tâbi oldular. Halbuki Süleyman küfre gitmemişti. Fakat asıl o şeytanlar küfre gittiler. Halka sihiri ve Babil'de Hârut ve Mârut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: “Biz sırf imtihan için gönderildik, sakın kâfir olma! ” demedikçe hiç kimseye sihir öğretmezlerdi. İşte bunlardan koca ile karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça onlar bununla hiç kimseye zarar veremezlerdi. Onlar kendilerine zarar getirip fayda vermeyen şeyler öğreniyorlardı. Büyüye müşteri olan kimsenin âhiretten nasibi olmadığını pek iyi biliyorlardı. Karşılığında kendi varlıklarını sattıkları şey ne kötü! Keşke bunu anlasalardı!

Yahudiler dünya ülkelerine dağılıp parçalanınca (özellikle Babil esareti sırasında) büyü kabilinden şeyleri öğrendiler. Bu sihiri de Hz. Süleyman (a.s... Devamı..

Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında onlar, şeytanların uydurdukları sözlere uydular (Süleyman'ın, büyü yaparak saltanatını kazandığını söyleyen şeytan ruhlu insanlara uyup, Süleyman'ın büyücü olduğuna inandılar). Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre gitmemişti. Fakat o şeytanlar küfre gittiler: İnsanlara büyü ve Babil'de Harut ve Marut adlı melekler(den ilham alan iki kişiy)e indirileni öğretiyorlar. Halbuki onlar: "Biz bir fitneyiz (sizin için bir sınavız), sakın, küfre gitme(yin)!" demedikçe kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Fakat bunlar, onlardan, erkekle karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Ama, onlar, Allah'ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine yarar vereni değil, zarar vereni öğreniyorlardı. Andolsun, onu sat(ıp onunla çıkar sağlay)anın, ahirette bir nasibi olmadığını gayet iyi biliyorlardı. Vicdanlarını sattıkları şey ne kötüdür, keşke (bunu) bilselerdi!

Yahûdîler arasında büyü yaygındı. Süleyman Aleyhisselâm'ın da büyük bir büyücü olduğunu, hükümdarlığını büyü ile elde ettiğini, büyüsüyle hayvanları v... Devamı..

Ve şeytânların Süleymân'ın mülküne iftirâ ve isnâd iyledikleri şeye tabi' oldılar [¹] Süleymân kâfir olmadı ve lâkin şeytânlar (sihri isti'mâl ve ta'lîm ile) kâfir oldılar. Halka sihri öğredirlerdi. Bâbil'deki Harût ve Mârût nâmında iki meleğe nâzil olan şeyi de öğredirlerdi [²] yâhud (bu iki meleğe nâzil olan şeye de tâbi' oldılar) Bu iki melek: Biz Allâh tarafından insânlar içün imtihân olarak geldik (sihri öğrenüb icrâ ile) kâfir olmadıkca kimseye öğretmezlerdi. Halk o iki melekden karı ile koca arasını ayıran şeyi öğrenirlerdi Allâh'ın izni olmadıkca hiç bir sihirbaz kimseye bir zarar îrâs idemez. Onlar (Yahûdîler) kendilerine fâidesi olmadığı halde zarar viren şeyi öğrendiler. Halbuki onlar, Allâh'ın kitâbını terk ile sihri ihtiyâr idenler içün âhiretde kat'iyyen nasîb olmadığını bilirler. Böyle iken kendi nefisleri içün ne fenâ şeyi ihtiyâr iylediler. Eğer bundaki hatâlarını bilselerdi.

[1] Süleymân 'aleyhisselâmın vefâtından sonra cinlerden bir tâife müşârunileyhin sihirbaz oldığını ve o sâyede mülk ve saltanatını ihrâz iylediğini Be... Devamı..

Sonra tuttular, Süleyman’ın iktidarı aleyhine şeytanların takip ettikleri şeye uydular. Süleyman kâfir olmamıştı ama insanlara o büyülü sözleri öğreten şeytanlar kâfir olmuşlardı[1] (Bu Yahudiler) Bâbil’de o iki melik’in,[2] Hârût ile Mârût’un başına gelenlerin[3] de arkasına düştüler. Hâlbuki onlar: “Biz yandık,[4] sakın bunu göz ardı etme! (kimseyi yakma)” demeden birine bir şey öğretmezlerdi. Bu ikisinden, kişi ile eşinin arasını ayıracak şeyler öğrenirlerdi, ama Allah’ın onayı olmadan kimseye zarar veremezlerdi. Bunlar (bu Yahudiler) ise, işlerine yaramayan, sadece zararı olan şeyi öğreniyorlar. İyi biliyorlar ki bunu tercih edenin ahirette eline bir şey geçmez. Kendilerini ne kötü satıyorlar! Keşke bunu bilseler!

[1] Süleyman aleyhisselamın vefatından sonra Tevrat'a, onun kâfir olduğunu gösteren şu sözler konmuştur: "Ve Yeroboama dedi: Kendine on parça al, çünk... Devamı..

Onlar şeytanların Süleyman'ın saltanatı hakkında uydurdukları şeylere tabi oldular. Oysa Süleyman kafir değildi. Fakat insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir idi. Onlar insanlara büyüyü Babil'deki iki meleğe, Harut ile Marut'a indirileni öğretiyorlardı. O ikisi:-Biz bir imtihan vesilesiyiz, sakın kafir olma! demedikçe, hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. O ikisinden karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Onlar kendilerine faydalı olanı değil zararlı olanı öğreniyorlardı. Andolsun onlar o büyüyü satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını gayet iyi biliyorlardı. Kendilerini sattıkları şeyin ne kadar kötü olduğunu keşke anlasalardı!

Onlar, Süleyman'ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurduğu şeye uydular.(50) Oysa Süleyman hiçbir zaman kâfir olmadı. Fakat insanlara büyüyü ve Babil'de Hârut ile Mârut'a indirileni öğreten şeytanlar kâfir oldular. Oysa o iki melek “Biz imtihan için gönderildik; sakın kâfir olmayın” demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. Onlar ise, bu iki melekten, karı ile kocanın arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Gerçi Allah'ın izni olmadıkça onlar hiç kimseye zarar veremezler. Fakat onlar, kendilerine yarar değil, zarar getirecek şeyleri öğreniyorlardı. And olsun, o büyüye müşteri olan kimsenin âhirette hiçbir nasibi olmadığını onlar da biliyordu. Ruhlarını ne kötü birşeye sattılar! Keşke bunu da bilselerdi.

(50) Hz. Süleyman’ın emrine verilenler arasında cin ve şeytanlar da vardı ve bunlar ağır işlerde çalıştırılıyorlardı (34:12-14 ile 38:37-38’e bakınız)... Devamı..

Süleyman'ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Hârût ve Mârût adlı iki melek üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysaki o iki melek, "Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!" demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın âhirette hiçbir nasibi olmayacağını açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi!

daħı uydılar ya'nį cuḥūdlar aña kim oķırlardı dįvler ya'nį cādūlıķ 'ilmi süleymān pādişāhlıġı vaķtında. daħı kāfir olmadı süleymān; velįkin dįvler kāfir oldılar. ögredürler ādemlere cādūlıġı; daħı indürinildi iki firişte üzere, bābil ilinde; ḥarūt’a daħı mārūt’a. daħı ögretmezler ol iki [8b] hįç kimseye tā eyideler “degülüz biz illā śınamaķ pes kāfir olma.” pes ögrenürler ol ikiden anı kim ayırurlar anuñ-ile er arasında daħı 'avrat arasında. daħı degül anlar ziyān degiriciler anuñ-ile hįç kimseye illā Tañrı destūrı-y-ıla. daħı ögrenürler anı kim ziyān eyler anlara daħı aśśı eylemez anlara. daħı bayıķ bildiler ya'nį cuḥūdlar ol kim śatun aldı anı, yoķdur anuñ āħiretde hįç ülü. daħı ne yavuz ol kim, śattılar aña gendüzilerini eger oldılar-ise bilürler!

Daḫı uydılar siḥrlere kim oḳurdı şeyṭānlar, virürlerdi Süleymān mülki üstine, Süleymān kāfir olmadı, līkin şeyṭānlar kāfir oldılar. Ögredürler ādemīler bügüyi, daḫı ol nesne kim indi iki ferişteh üstine, Bābil ḳapusında ki adlarıHārūt ve Mārūtdur. Ögretmezler ol ikisi siḥri bir kimseye, ḥattā eyitmeyin‐ce biz degülüz, illā fitne. Sen kāfir olma, dirler. Pes ögrenürler ol ikisindenol siḥri ki ayırurlar anuñla er‐ile ‘avrat ortasında. Daḫı anlar ziyān eylemezler,anuñla hīç kimseye illā iẕni ile Tañrınuñ daḫı ögrenürler özlerine żarar ey‐legeni aṣṣı eylemegeni taḥḳīḳ bildiler kim ki ḳabūl eylese siḥri āḫiretdenaṣībi yoḳdur. Ne ḳatı yaman tebdīl eylediler nefslerine, eger bilselerTañrı Ta‘ālānuñ ‘aẕābını.

(Yəhudilər) Süleymanın səltənətinə (şahlığına) dair şeytanların oxuduqlarına (sehr kitablara) uydular. Süleyman (bu kitablara uymadığı üçün) kafir olmadı, lakin şeytanlar (bildikləri) sehri və Babildə Harut və Marut adlı iki mələyə nazil olanları xalqa öyrədərək kafir oldular. Halbuki (o iki mələk): “Biz (Allah tətəfindən göndərilmiş) imtahanıq (sınağıq), sən gəl kafir olma!” – deməmiş heç kəsə sehr öyrətmirdilər. (Bununla belə yəhudilər) yenə də ər-arvad arasına nifaq salan işləri onlardan öyrənirdilər. Lakin onlar (sehrbazlar) Allahın izni olmadan heç kəsə zərər verə bilməzlər. Onlar (yəhudilər) ancaq özlərinə faydası olmayan, zərər verən şeyləri öyrənirdilər. Həqiqətən, onlar (yəhudilər) belə şeyləri satın alanların (Allahın kitabını şeytan əməlləri ilə mübadilə edənlərin) axirətdə payı olmadığını yaxşı bilirlər. Kaş ki, onlar özlərini nə qədər yaramaz bir şeyə satdıqlarını biləydilər!

And follow that which the devils falsely related against the kingdom of Solomon. Solomon disbelieved not; but the devils disbelieved, teaching mankind magic and that which was revealed to the two angels in Babel, Harut and Marut. Nor did they (the two angels) teach it to anyone till they had said: We are only a temptation, therefore disbelieve not (in the guidance of Allah). And from these two (angels) people learn that by which they cause division between man and wife; but they injure thereby no one save by Allah's leave. And they learn that which harmeth them and profiteth them not. And surely they do know that he who trafficketh therein will have no (happy) portion in the Hereafter; and surely evil is the price for which they sell their souls, if they but knew.

They followed what the evil ones(103) gave out (falsely) against the power of Solomon: the blasphemers Were, not Solomon, but the evil ones, teaching men Magic, and such things as came down at babylon to the angels Harut and Marut(104). But neither of these taught anyone (Such things) without saying: "We are only for trial; so do not blaspheme." They learned from them(105) the means to sow discord between man and wife. But they could not thus harm anyone except by Allah.s permission. And they learned what harmed them, not what profited them. And they knew that the buyers of (magic) would have no share in the happiness of the Hereafter. And vile was the price for which they did sell their souls, if they but knew!

103 . This is a continuation of the argument in 2:101. The People of the Book, instead of sticking to the plain Books of Revelations, and seeking to d... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.