3 Aralık 2024 - 2 Cemaziye'l-Ahir 1446 Salı

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Meryem Suresi 75. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Kul men kâne fî-ddalâleti felyemdud lehu-rrahmânu meddâ(en)(c) hattâ iżâ raev mâ yû’adûne immâ-l’ażâbe ve-immâ-ssâ’ate feseya’lemûne men huve şerrun mekânen veed’afu cundâ(n)

De ki: Kim sapıklıktaysa rahman, onun sapıklığını uzattıkça uzatır da sonunda azap olsun, kıyamet olsun, kendilerine vaat olunan şeyi görür bu çeşit adamlar ve görünce de bilirler kimin yurdu daha hayırlıymış ve kimin kuvveti daha zayıf.

De ki: "Kim (Hakk’tan ve hayırdan) sapıtıp (küfre ve nankörlüğe kayarsa), Rahman ona, (istediği kadar) uzun bir süre tanısın (ve yularını oldukça uzatsın, ne çıkar… Ama mutlaka sonunda vakti gelip de), kendilerine va’ad edilen, ya azabı veya kıyamet anını gördükleri zaman, artık (o gün) kimin yeri ve durumu daha kötü (ve aşağılıkmış ve kimin çok güvendiği) askeri gücü (ve taraftar kesimi, aslında) daha zayıfmış, ileride bilecek (ve görüp anlayacak)lardır."

De ki, kim sapıklık içindeyse, sınırsız rahmet sahibi olan Rahman, ona mühlet versin ne çıkar. Nihayet vaadedildikleri azabı veya kıyameti gördükleri zaman, kimin yer olarak daha kötü, destek ve dayanak olarak kimin zayıf olduğunu anlayacaklardır.

“Kim hak yoldan uzak, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ederek başına buyruk bir hayat içindeyse, rahmet sahibi Rahman olan Allah, tehdit edildikleri azâbı, yenilgiyi veya kıyametin kopacağı ânı görecekleri zamana kadar ona mühlet versin. İşte o zaman, kimin mevkiinin daha kötü olduğunu, kimin askerî erkânının, ordusunun daha zayıf olduğunu öğrenecekler.” de.

bk. Kur’ân-ı Kerim, 3/61; 62/6.

De ki: "Sapıklıkta olana Rahman ne kadar mühlet verirse versin; sonuçta kendilerine vaadedileni, ya azabı veya kıyameti gördüklerinde kimin yerinin daha kötü ve askerinin daha zayıf olduğunu bileceklerdir."

De ki: 'Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni -ya azabı veya kıyamet saatinigördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askerigücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir.

(Ey Rasûlüm), onlara de ki: “Kim dalâlette (küfürde) ise, Rahman ona mal ve evlâdca ziyadelik ve azgınlığında mühlet verir. Nihayet vaad olundukları azabı gördükleri vakit - Ya dünyada müslümanlar tarafından öldürülmeyi, yahut kıyamet günü Cehennem'i - artık bilecekler ki, kimin mevkii daha fena ve yardımcıları daha zayıfmış.

De ki: “Kim sapıklık içinde ise, Rahman olan Allah ona mühlet ve imkân tanısın (tanır.) Nihayet kendilerine vaadedilen şeyleri: Ya azabı veya kıyameti gördüklerinde, işte o zaman kimin yerinin daha kötü ve askerlerinin daha zayıf olduğunu bileceklerdir.

De ki: “Kim sapıklık içinde ise, Rahmân ona uzun bir süre tanısın. Sonunda onlar uyarıldıkları azabı veya kıyamet saatini görünce, o zaman kimlerin yerinin daha kötü ve taraftarlarının daha zayıf olduğunu öğreneceklerdir.”

Diyesin ki: «Sapkınlıkta olanın süresini Allah uzatacaktır, söz verilmiş olan şeyi, ister azap, ister kıyamet onu gördüklerinde, hangi yer daha kötü, orduca kim arıktır bileceklerdir

De ki: “Kim sapıklık içinde ise Rahman (olan Allah) ona istenildiği kadar süre versin (ne çıkar). Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış görecekler/bilecekler!”

Ânlara di ki: "Allâh dalâletde olanların hayâtını temdîd idecek ve bir vakte kadarki kendilerine ihbâr olunan mücâzâtı gerek bu dünyâda ve gerek sâ’at-i mu’ayyende görecekler ve kimin mekânı daha fenâ ve kuvveti za’îf oldığını anlayacaklar.

De ki: "Sapıklıkta olanı Rahman ne kadar ertelese bile, sonunda tehdit edildikleri azabı ya da kıyamet gününü gördükleri zaman onlar kimin yerinin daha kötü ve taraftarlarının daha güçsüz olduğunu bilecektir."

(Ey Muhammed!) De ki: “Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler.

De ki: “Kim sapkınlık içinde ise dilerim Rahmân ona süre versin!” Sonunda kendilerine vaad olunanı; azabı veya kıyameti gördükleri zaman, konumu daha kötü, askeri daha zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir.

De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet kendilerine vâdolunan şeyi -ya azabı (müminler karşısında yenilgiyi), veya kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir.

De ki, "Sapıklığa dalanlara Rahman bir süre verir. Cezayı veya dünyanın sonunu görünceye kadar... Kötü yere ve zayıf orduya kimin sahip olduğunu öğrenecekler."

Onlara de ki: "Kim sapıklık içinde ise, Rahmân ona mal ve evlatça ziyadelik ve azgınlığında mühlet verir. Nihayet kendilerine vaad edilen azabı, yahut kıyamet günü cehennemi gördükleri vakit, artık bilecekler kimin mevkii daha fena ve yardımcıları daha zayıfmış.

De ki: kim dalâlette ise rahman onun istediği kadar meddini uzatsın, nihayet va'dolunacak şeyi gördükleri vakıt: ya azâb veya saat, o zaman bilecekler ki kimmiş o mevkıı daha fena ve iradesi daha zaıyf?

(Resûlüm!) De ki: “Sapkınlıkta olana, Rahmân (olan Allah) ne kadar mühlet verirse versin, sonuçta kendilerine vadedilen (dünyadaki) azabı veya hesap gününde cehennemi gördükleri zaman kimin mekânı (imkânı, mevki ve makamı) daha kötüymüş ve kimin taraftarları/yardımcıları daha zayıfmış bilecekler.

De ki: “Kim sapkınlıkta ise, Rahmân, ona vaat edilen şeyi; azabı veya saati görecekleri zamana kadar, zamanı uzatarak süre tanır. Böylece kimin yerce daha kötü ve taraftarca daha zayıf olduğunu yakında bilecekler.

De ki: «Kim sapıklık içinde ise çok esirgeyici (Allah), onu (n dünyalığını ve ipini) uzatdıkca uzatır. Nihayet va'd olunageldikleri şeyleri — ya azabı, yahud kıyameti — gördükleri zaman artık kimin yeri daha kötü, kimin cemâati (ve yardımcıları) daha zaîf imiş, bileceklerdir.

De ki: “Kim dalâlette ise, o takdirde Rahmân ona ne kadar mühlet verirse versin; nihâyet kendilerine va'd edileni, ya (dünyadaki) azâbı ya da kıyâmeti gördükleri zaman, artık kimin yer cihetiyle daha kötü ve tarafdarca daha zayıf olduğunu yakında bileceklerdir.”

(Ey Resulüm! Onlara) de ki: "Kim sapıklık içinde ise Rahman ona ne kadar geniş imkân (ve süre) verirse versin, nihayet vadedildikleri azabı veya (duruşma) saati(ni) gördükleri zaman, kimin yerce daha kötü ve adamca daha zayıf olduğunu bileceklerdir.

Deki “Kim sapıklık içinde kalmışsa, Rahman onun sapıklık halini artırarak uzatır. Taki, vaad edilen hesap gününde, ya azabın veya mutluluğun olduğunu görür. Sonra onlar o gün, hangi mekânın (kalınacak yer olarak) daha şerli olduğunu, güç ve kuvvet bakımından kimin daha zayıf orduya sahip olduğunu öğrenecekler.”

De ki: "Herkim sapkınlık içinde kalacak olursa Esirgeyici de onun gününü uzattıkça uzatır. Sonunda kendilerine söz verilen azabı, ya da kalkışı görünce artık kimin yeri daha kötü, kimin arkası daha yufkaymış göreceklerdir."

De ki her kim sapıklıkta kalırsa esirgeyen Zat ona uzun müddet mühlet verir. Nihayet onlar kendilerine vaadolunan katil, esaret gibi azabı veya kıyamet azabını görünce o zaman hangisinin mevkii daha fena, hangisinin taraftarları daha zayıf olduğunu bileceklerdir.

(Ey Peygamber!) De ki: “Kim sapıklık içinde ise, Rahmân onlara istedikleri kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaat olunan azabı veya kıyameti [es-sâ’at] gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin adamları/askerleri daha zayıfmış bilecekler.”

De ki: “Kim sapıklık içindeyse, Rahman, kendilerine vaat edilen azabı ya da kıyameti görünceye kadar ona mühlet verir. Artık kimin makamı daha kötü, kimin askeri (gücü) daha zayıfmış, yakında bileceklerdir.

Ey Müslüman! Ekonomik ve sosyal güç sahibi olmakla şımaran ve bunu doğru yolda olmanın ölçüsü kabul eden, hak ettikleri azâbın şu ana kadar gelmemiş olmasını, doğru yolda olduklarının ispatı sayan bu zâlimlere de ki:
“Her kim sapıklığı tercih ederse, Allah sonsuz merhamet sahibi olduğu için, onu öyle hemencecik helâk etmez. Aksine, hatâsını anlayıp tövbe etmesi için ona epey mühlet verir ve nihâyet onlar, kendilerine vaadedilen şeyi —ya azâbı, ya da Son Saati— gördükleri anda, işte o zaman anlarlar; bu iki gruptan hangisiymiş asıl kötü konumda olan; kimmiş gerçekte güçsüz ve âciz olan!”
Kâfirlerin bunca baskılarına katlanan, hak ve adâlet uğrunda yılmadan mücâdele eden bahtiyârlara gelince:

De ki: -“Kim Sapkınlık içindeyse, varsın Rahmân ona süre verip uzatsın! İster Azap olsun, ister Saat olsun, nihayet onlara vaad edilen şeyi gördükleri zaman, kim yer / makam bakımından en şerrli ve ordu olarak en zayıf, artık bileceklerdir”.

Resulüm de ki: " yanlış yolda olana Allah ne kadar uzatma verirse versin, eninde sonunda sözü edilen cezayı ya bu dünyada ya da öbür dünyada çekecek ve kimin yeri daha kötü, kimin askeri daha zayıfmış yakında görecekler... "

De ki: "Kim sapıklıkta ise, Rahmân ona süre versin!" Nihayet vaat edilen azabı ve duruşma saatini gördükleri zaman gerçeği bilecekler: Kimin mekânı daha kötü, adamları daha zayıftır.

(Onlara) de ki: “Rahmân, sapkınlıkta olanın (süresini) uzatsın (ne çıkar)! Sonunda ya (dünyadaki) azabı ya da o (Son) Saat’i gördükleri zaman, kimin konumunun daha kötü ve ordusunun daha güçsüz olduğunu anlayacaklardır.”

(Ey Muhammed! Onlara): “Rahman (olan Allah), sapkınlık içerisindekilere ne kadar geniş imkân verirse versin, sonunda onlar vâdedilen azabı ya da kıyameti görünce; mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha zayıf olanın kim olduğunu öğrenecekler.” de.

De ki: “Kim ki sapıklık içinde yaşıyorsa, sınırsız rahmet Sahibi onun ömrünü, yaşama imkanını çekip u-zatabilir!” ⁶¹ [Ve bırak ne söyleyeceklerse söylesinler, ⁶²] tâ ki, önceden uyarıldıkları [bu dünyadaki] azabı, ya da Son Saat[in gelip çatmasını] görünceye kadar: Çünkü o zaman [bu iki insan topluluğundan] varılacak yer olarak hangisinin daha kötü, destek ve dayanak olarak ⁶³ hangisinin daha zayıf olduğunu anlayacaklar.

61 Yahut: “ona bir mühlet verir”, ki belki, tuttuğu yolun yanlışlığını fark eder de doğru yola döner; bunun içindir ki, her mümin, günah içinde olanla... Devamı..

De ki: – Dalalet bataklığına saplananlara Rahman varsın bu dünyada biraz mühlet versin ne çıkar. Nihayet o saat bu dünyanın bozulmasını ya da uyarıldıkları cehennem azabını gördüklerinde işte o zaman anlayacaklar kimin konum olarak daha kötü, kimin daha zayıf ve güçsüz olduğunu. 2/126, 6/44, 19/73, 28/58...82

De ki: “Sapıklığın içine dalan kim olursa olsun; O rahmet kaynağı onun süresini uzattıkça uzatsın! Ta ki kendilerinin tehdit edildikleri şeyi -ister (bu dünya) azabı olsun, ister Son Saat olsun- görünceye kadar… İşte o zaman, kimin konumca daha kötü ve güç olarak daha zayıf olduğunu öğrenecekler.

(Ey Muhammed) O zalimlere de ki: "Rahman sapıklıkta direnenin günlerini uzattıkça uzatır. (Onlara diledikleri dünya varlığını çok bol olarak da verir. Bunların ise Rableri katında hiçbir değeri yoktur. ) Tehdit edildikleri azabı ve ya kıyamet gününü gördüklerinde, kimin makamının ve yardımcısının daha güçsüz olduğunu anlayacaklardır.

(Ey Muhammed!) De ki: "Kim dalalet içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin! Ta ki kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin adamları/askerleri daha zayıfmış bilecekler.

De ki: «Her kim sapıklık içinde ise onun için Rahmân uzattıkça uzatsın (onlara dilediklerini versin) ne ehemmiyeti var! Vaktâ ki, vaadolunduklarını, ya azabı veya Kıyamet gününü görürler, artık mekanca daha şerli ve yardımcılarca daha zayıf kim olduğunu bilmiş olacaklardır.»

De ki: Dini inkâr edenlere Rahman biraz mühlet versin, bundan ne çıkar? Ama işin sonunda, onlar kendilerine vâd olunan azabı veya kıyameti görünce işte o zaman öğrenecekler: kimmiş mevkii daha düşük ve kimmiş asker ve maiyyeti daha zayıf! [3, 61; 62, 6]

De ki: "Kim sapıklık içinde ise Rahman ona süre versin (ne çıkar). Nihayet va'dedildiklerini azabı veya (Duruşma) sa'ati(ni) gördükleri zaman, kimin yerce daha kötü ve adamca daha zayıf olduğunu bileceklerdir.

(Yâ Muhammed) Di ki: "Dalâletde olan kimseye Allâh Te'âlâ uzun ömürle mühlet virir. Hattâ yâ 'azâb veyâ kıyâmet olarak va'd olundukları şeyi gördüklerinde kimin mekânen şerli ve kuvveten za'îf oldığını bilirler ve anlarlar."

De ki “Kim sapıklık içindeyse varsın Rahman onun süresini uzatsın. Nasıl olsa tehdit edildikleri azabı, ya da kıyamet saatini görünce kimin yerinin daha kötü, kimin arkasının daha zayıf olduğunu öğreneceklerdir.”

De ki: -Rahman, sapıklıkta olan kimseye arttırdıkça artırır. Sonunda vaat olundukları azabı veya kıyameti gördükleri zaman kimin yerinin daha kötü, kimin ordusunun daha zayıf olduğunu bileceklerdir.

De ki: Sapıklıkta olana Rahmân ne kadar mühlet verirse versin; kendilerine vaad olunan şeyi—ister azap olsun, ister kıyamet—gördüklerinde öğrenecekler kimin mevkii daha kötü, kimin ordusu daha zayıfmış!

De ki: "Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler."

eyit iy muḥammed “ol kim oldı azmaķlıķ içinde uzadı virür anuñ içün Tañrı uzatmaķlıķ.” tā ķaçan kim [162b] göreler anı kim va'de virilmişlerdür yā 'aźābı ya'nį depelerımek yā esirlik yā ķıyāmeti pes tįzden bileler anı kim ol yavuzıraķdur yirdin yaña daħı ża'ifıraķdur südin yaña.

Eyit yā Muḥammed: Kim ki azġunluḳ içinde olsa, Tañrı Ta‘ālā aña mühletvirür bir zamāna degin, özlerine va‘de olan nesneyi, ya ‘aẕābı dünyā dirligin‐de, yā ḳıyāmeti cehennem ‘aẕābı bile. Anlar bilseler gerek kim şer üsti‐nedür yirlerinde, daḫı ża‘īfdür çeriler içinde.

(Ya Rəsulum!) De: “(Bizdən və sizdən) kim zəlalət içindədirsə, qoy Rəhman ona (öz zəlalətində qalmaq üçün) uzun müddət möhlət versin”. Nəhayət, və’d olunduqları ya əzabı, ya da qiyamət gününü gördükdə onlar kimin məqamının daha pis, kimin tərəfdarlarının daha zəif olduğunu biləcəklər.

Say: As for him who is in error, the Beneficent will verily prolong his span of life until, when they behold that which they were promised, whether it be punishment (in the world), or Hour (of Doom), they will know who is worse in position and who is weaker as, an army.

Say: "If any men go astray, ((Allah)) Most Gracious extends (the rope) to them, until, when they see the warning of Allah (being fulfilled) - either in punishment(2520) or in (the approach of) the Hour,- they will at length realise who is worst in position, and (who) weakest in forces!

2520 Allah's wanting is that every evil deed must have its punishment, and that there will be a Hereafter, the day of Judgement, or the Hour, as it is... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.