Hattâ iżâ beleġa matli’a-şşemsi vecedehâ tatlu’u ‘alâ kavmin lem nec’al lehum min dûnihâ sitrâ(n)
Sonunda Güneş’in doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (Güneş’i), kendileri için bir siper kılmadığımız (Güneş’in aşırı hararet ve enerjisinden etkilenmeyecek şekilde yarattığımız) bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.
Gide gide, güneşin doğduğu yere vardığında, güneşe karşı sığınacak bir örtü vermediğimiz bir halk üzerine güneşi doğuyor buldu.
Nihayet, güneşin doğduğu tarafta, uzak doğuda, karanın denize birleştiği yerdeki yerleşim bölgesine ulaştığında, kendilerini koruyacak elbiseyi ve barınağı öğretmediğimiz, sıcağın şiddetini artırdığı zamanlarda su içinde ve toprak oyuklarda korunan, serinlikte geçimlerini sağlayan, çıplak, ilkel bir kavim üzerine güneşin doğduğunu gördü.
Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendilerine güneşe karşı bir siper yapmadığımız bir kavmin üzerine doğar gördü.
Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.
Nihayet güneşin doğduğu yere (uzak şarka) vardığı zaman güneşi, öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, onlara, güneşten kendilerini koruyacak bir siper (ev veya elbise gibi bir barınak) yapmamıştık.
Sonunda güneşin doğduğu yere varınca, güneşi, kendilerine güneşten başka bir örtü vermediğimiz bir topluluğun üzerine doğuyor buldu.
Güneşin doğduğu yere varınca, güneşten başka, örtüleri bulunmayan bir ulusun üzerine, güneşin doğduğunu gördü
89-90. (Zülkarneyn) sonra (Doğu'ya doğru) bir yol tuttu. Nihayet güneşin doğduğu yere (Doğuda varabileceği en uzak noktaya) vardığı zaman, kendilerine güneşe karşı hiçbir örtü kılmadığımız bir toplumun üzerine güneşin doğduğunu gördü.
Güneşin doğmakda oldığı bir yere vâsıl oldı. Orada bir kavme rast geldi. O kavme güneşin şiddetinden tesettür içün bir şey virmedik.
Sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca, güneşi, kendilerini elbise, bina gibi şeylerle örtmediğimiz bir millet üzerine doğuyor buldu.
Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.
Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.
Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.
Uzak doğuya varınca, güneşi, kendilerini güneşten koruyacak herhangi bir şeye sahip olmayan bir topluluk üzerine doğar buldu.
Nihayet güneşin doğduğu yere vardığında, güneşin kendilerini ondan koruyacak bir siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğmakta olduğunu gördü.
Tâ gün doğu cihetine vardığı vakıt onu bir kavm üzerine doğuyor buldu ki onlara güneşin önünden bir siper yapmamıştık
Ve nihâyet güneşin doğduğu yere, (doğu yönünde varabileceği en uzak noktadaki diyarlara) ulaşınca, güneşe (sıcağa) karşı kendilerine (herhangi) bir siper yapmadığımız, bir topluluk üzerine onun (güneşin) doğduğunu gördü.
Nihayet Güneş'in doğduğu yere vardığı zaman, onu, kendilerini Güneş'e karşı koruyacak bir örtü yapmadığımız bir halkın üzerine doğarken buldu.
Nihayet üstüne güneşin (ilk önce) doğduğu yere ulaşdığı zaman onu öyle bir kavmin üzerine doğuyor buldu ki biz onlar için buna karşı (korunacak) hiç bir siper yapmamışdık.
Nihâyet güneşin doğduğu yere (doğu cihetindeki memleketlere) varınca, onu öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, onun (o güneş ışıklarının) altında kendileri(ni korumak) için bir siper (dağlar ve ağaçlar) yapmamıştık.
Nihayet (bulunduğu yerden uzak) Doğuya (güneşin batış vaktinde) ulaşınca güneşi, kendilerini ondan koruyacak bir siper (zengin bitki örtüsü veya ev, barınak, elbise vb.) kılmadığımız (medeni bir hayat yaşamayan, ilkel) bir kavim üzerine doğarken gördü. *
Güneşin doğduğu yere varıncaya kadar gitti ve orada onların üzerini güneş den başka hiçbir şeyin örtmediği bir topluluğun üzerine, güneşi yükseliyor bulmuştu.
Sonunda güneşin doğduğu yere varınca onu bir ulusun üzerine doğar buldu. Biz bu ulusa bu güneşten başka bir giyecek vermemiştik.
Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştığında güneşi, kendileri için ona karşı bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.
Ve uzun bir yolculuğun ardından, nihâyet güneşin doğduğu yere, yani doğu yönündeki en uzak diyarlara ulaşınca, sıcağa karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluk üzerinde güneşin doğduğunu gördü. Onlara Allah’ın emirlerini bildirerek, onları eğitti.
Sonunda Güneş’in doğduğu yere ulaştığı zaman onu, altından onlara örtülük yapmadığımız bir kavmin üzerine doğuyor buldu.
Gide gide hepten günlük güneşlik bir yere vardı ve güneşin, yöre halkı üzerinden hiç eksik olmadığını / batmadığını gördü.
Güneşin doğduğu yere ulaşınca etrafında dağlar olmayan, dümdüz arazinin içinde, güneşin insanlar üzerine doğduğunu gördü. İnsanlar Allah’ı inkâr etmiyorlar! Allah’ın yasalarına göre yaşıyorlardı.
Sonunda güneşin doğduğu yere [*] ulaşınca, onu öyle bir toplum üzerine doğar buldu ki onlar için onun ardında (güneşe karşı) bir örtü yapmamıştık.
(Sonunda) güneşin doğduğu yere ulaşınca güneşi, kendilerini ondan korumadığımız bir topluma doğarken buldu.¹
Sonunda, güneşin hiç batmadığı bir yere vardığında onlar için güneşe karşı bir örtü/gece yapmadığımız ve güneşin sürekli üzerlerine doğduğu bir toplum buldu.
En sonunda güneşin doğduğu yere[²⁴³⁹] ulaştı; onu kendileri için güneş ışığından gayrı bir örtü[²⁴⁴⁰] takdir etmediğimiz bir topluluk üzerine doğar halde buldu:
Sonunda güneşin doğduğu yere vardı ve güneşi bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, biz onlar için güneşe karşı korunacak bir siper yapmamıştık.
Nihâyet güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, güneşe karşı kendilerine siper yapmadığımız bir toplum üzerine doğar buldu.
Vaktâ ki güneşin doğduğu bir cihete kavuştu, onu bir kavim üzerine tulû eder buldu ki, onlar için güneşe karşı bir siper yapmış değildik.
Güneşin doğduğu yere varınca onun, kendilerini sıcaktan koruyacak bir siper nasib etmediğimiz bir halk üzerine doğduğunu gördü.
Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, güneşe karşı kendilerine siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğar buldu.
Güneşin doğdığı yere bâliğ oldukda onı bir kavmin üzerine tulû' ider buldı. Onlar çıplak ve örtüsüz idiler.
Güneşin gözüktüğü yere kadar vardı. Baktı ki bir topluluğun üzerinde gözüküyor; onunla(güneşle) o topluluk arasına örtü koymamışız. (Güneş hiç batmıyor)
Sonunda, güneşin doğduğu yere vardığında onun, güneşe karşı hiçbir siper yapmadığımız bir kavmin üzerine doğduğunu gördü.
Nihayet doğuya vardığında, güneşi, kendilerini ondan koruyacak bir siper vermediğimiz bir kavim üzerine doğarken gördü.
Bir süre sonra, Güneş'in doğduğu yere varınca onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.
tā ķaçan irdi gün doġusına buldı anı ŧoġar bir ķavm üzere kim ķılmaduķ anlaruñ içün anuñ altında ya'nį güneş altında örtü.
Ḥattā ki yitişdi güneş çıḳduġı yire, ṭapdı anı. Çıḳar bir ḳavm üstine ki bizḳılmaduḳ anlara andan özge setr ḳumāşdan ve binādan.
Nəhayət, günəşin çıxdığı yerə çatdıqda onu bir qövm üzərində doğan gördü ki, onlardan ötrü ona (günəşə) qarşı heç bir sipər yaratmamışdıq. (Yalnız günəşin özü onlar üçün sipər idi).
Till, when he reached the rising place of the sun, he found it rising on a people for whom We had appointed no helper therefrom.
Until, when he came to the rising of the sun,(2434) he found it rising on a people for whom We had provided no covering protection(2435) against the sun.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |