Feetbe’a sebebâ(n)
O, batıya doğru bir yol tutmuştu.
O da, (bu hikmetli ve etkili sebeplere uyarak, her konuda uygun) bir yol tuttu. (Bir sebebe, plan ve projeye tâbi olup gitti.)
Ve bu sayede, O da yaptığı her işte, doğru ve meşru araçlara başvurdu.
O da, bu sayede doğru sebep ve vesilelere, meşrû araçlara başvurarak bir hedefe yöneldi.
O da bir yol tuttu.
O da, bir yol tuttu.
O da (batıya ulaşmak için) bir yol tuttu.
O da bir sebep ve aracın ardına (bir yola) düştü.
O da bir yol tutup gitti.
O da, uydu bu yola
84-85. Doğrusu biz, onu yeryüzünde büyük bir kudret sahibi kıldık ve ona herşey için bir sebep verdik. O da (Batı'ya gitmek için) bir yol tuttu.
O da garba doğrı yolunı ta’kîb iyledi.
O da bir yol tuttu.
O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu.
O da bir yol tutup gitti.
O da bir yol tutup gitti.
Nitekim, o bir yol izledi
Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.
Derken bir sebebi ta'kıb etti
(Böylece) o da (kendisine bahşettiğimiz imkânlar ile batıya doğru) bir yol tuttu.
Böylece bir sebebe tabi oldu.
O da (batıya doğru) bir yol tutdu.
Böylece (o da) bir sebeb (batıya doğru, bir yol) ta'kib etti.
Sonra O’da uyguladı.
Bunun üzerine o da bir yol tuttu.
84, 86. Biz, yeryüzünde ona seferi kolaylaştırmak suretiyle kudret verdik, kendisine her şeyi teshir etmek esbabını da verdik. O, bir yol tuttu [¹]. Nihayet güneşin battığı yere vardı. Onu, kara çamurlu [²] bir pınara batar buldu [³] pınarın yanında kâfir bir kavim buldu. Biz «— Zülkarneyn! Bunlar İslâm/a gelmezlerse bunları ya azaba çarparsın [⁴], yahut onlara hüsn-ü muamelede bulunursun [⁵]» dedik.
O da bir yol tuttu.
O da bir yol tutmuş oldu.
Böylece Zülkarneyn, batıya doğru bir yol tuttu.
Derken, bir yol tuttu.
Zülkarneyn yollara düştü.
O da inancı doğrultusunda bir yol tuttu.
O da (batıya doğru) bir yol tutup gitmişti.
O, bir sebebe sarıldı.
O da sahip olduğu imkânlarla yola koyuldu. 18/89
o da kendisini (amacına) ulaştıracak bir araca[²⁴³²] başvurdu.
Bunun üzerine de o da, bir yolu takip etti.
O da (yapacağı işlerin) sebeblerine tabi oldu
Artık o, bir yol takibe başladı.
84, 85. Biz ona dünyada geniş imkânlar verdik ve onun ihtiyaç duyduğu her konuda sebep ve vasıtalar ihsan ettik. O da batıya doğru bir yol tuttu.
O da (kendisini batı ülkelerine ulaştıracak) bir yol tuttu.
Bir yola tâbi' oldı.
Derken bir yolu tutup gitti.
O da bir yol tuttu.
O da bir sebebi izledi.
O da bir sebebi izledi.
pes udı maķśūda irüriciye.
Tābi‘ oldı sebebleri bile.
O, (məğribə çatmaq üçün) yola çıxdı. (Tövbə qapısı məğribdə olduğuna görə səfərini oradan başladı).
And he followed a road
One (such) way he followed,
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |