Vemâ mene’a-nnâse en yu/minû iż câehumu-lhudâ veyestaġfirû rabbehum illâ en te/tiyehum sunnetu-l-evvelîne ev ye/tiyehumu-l’ażâbu kubulâ(n)
İnsanları, kendilerine hidayet geldikten, doğru yol bildirildikten sonra da inanmaktan ve Rablerinden yarlıganma dilemekten meneden şey, ancak evvelkiler hakkındaki yolun, yordamın, dünyada helak edilişin gelmesini, yahut da apaçık bir surette ahiret azabının gelip çatmasını bekleyiş.
Kendilerine hidayet geldiği (Peygamber ve Kitap gönderildiği) zaman, (genellikle) insanları iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey; ancak evvelkilerin sünnetinin (geçmiş ümmetlerin hak ettikleri felaketin) kendilerine de gelmesini (istemeleri; yani "Bize hiçbir musibet erişmeyecek" gafletine düşmeleri) veya azabın onları ansızın yetişip enselemesi(ni beklemeleri)dir.
İnsanları, kendilerine hidayet geldikten, doğru yol bildirildikten sonra da inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, ancak evvelkilerin başına gelenin başlarına gelmesini, yahut azabın ansızın onları enselemesini beklemeleridir.
Kendilerine, doğru yolu gösteren hidayet rehberi, peygamber geldiğinde, insanları iman etmekten ve günahlarından dolayı Rablerinden bağışlanma, koruma kalkanına alınma dilemelerinden alıkoyan şey, yalnızca, geçmiş milletlerin başlarına gelen felâketlerin, kendilerine de gelmesini veya burunlarının ucundaki bir savaşla cezalandırılmalarını beklemeleri olmuştur.
İnsanları, kendilerine hidayet geldiğinde iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan; öncekilerin başına gelenlerin kendilerinin de başlarına gelmesi(ni) veya azabın göz göre göre kendilerine ulaşması(nı beklemeleri)nden başka bir şey değildir.
Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi veya azabın onları karşılarcasına gelmesi(ni beklemeleri)dir.
İnsanlara Peygamber ve Kur'ân geldiği zaman, onları iman etmekten ve Rablerine mağfiret dilemekten alıkoyan, ancak kendilerine evvelkilerin sünnetinin (helâk edilenlerin ibret sahnesinin) gelmesini veya ahiret azabının ansızın gözgöre gelip çatmasını beklemek olmuştur.
Kendilerine hak ve hidayet geldiğinde, insanları iman etmekten, Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan tek şey, evvelkilerin başına gelen helak olma yasasını yahut çeşit çeşit azabın açıkça başlarına gelmesini beklemeleridir.
Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rabblerinden af dilemekten alıkoyan şey, sadece öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir.
Kılavuz gelmiş iken, insanları inanmaktan, Allahtan yarlığa istemekten de alıkoyan şey, ancak eskilerin başlarına geleni, ya azabın açıkça gelmesini beklemeleridir
Kendilerine doğru yolu gösteren (peygamber ve Kur'an) geldiği halde insanları, iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, ancak (onların) önceki (günahkâr) toplumlara uygulanan sürecin (bela ve musibetlerin) kendilerine de uygulanmasını ya da (nihai) azabın ahirette başlarına gelmesini beklemeleridir?
Tarîk-i hidâyet kendilerine gösterildiği halde îmân itmekden ve Allâh’dan ’afv dilemekden insânları ne men’ ider? Belki evvel gelen âdemlerin ’âkıbetine uğramağı ve yâhud âşikâr sûretde ’azâba dûçâr olmağı bekliyorlar.
İnsanlara doğruluk rehberi gelmişken, onları inanmaktan, Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan öncekilere uygulananın kendilerine de uygulanmasını veya gözleri göre göre azaba uğramayı beklemeleridir.
İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine, ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri) engel olmuştur.
Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve rablerinden mağfiret talep etmekten alıkoyan şey sadece, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut âhiret azabının göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir.
Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret talep etmekten alıkoyan şey, sadece, öncekilerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir!
Kendilerine yol gösterici geldiğinde, halkı inanmaktan ve Rab'lerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, öncekilerin sünnetinin (benzer uygulamanın, örneğin, geçmiş toplumlara verilen mucizelerin bir benzerinin) kendilerine de gelmesini veya azabın açıkça karşılarına gelmesini dilemeleridir.
Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiğinde insanları, iman etmekten ve Rabblerinden günahlarının mağfiretini istemekten alıkoyan şey sadece geçmiş milletlerin başlarına gelen felaketlerin kendilerine de gelmesini veya ahiret azabının ansızın göz göre göre gelip çatmasını beklemek olmuştur.
Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiği halde insanları iyman etmekten ve günahlarının mağrifetini istemekten alıkoyan da başka değil, ancak kendilerine evvelkilerin sünneti gelmesi veya Âhıret azâbının gözleri önüne gelmesi kazıyyesidir
Kendilerine hidâyet geldiği (peygamber ve kitap gönderildiği) zaman, (genellikle) insanları îmân etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, önceki (ümmet) lere (tatbik edilmiş) olan (ilâhî) kanunların kendilerine de gelip çatmasını veya göz göre göre azabın kendilerine gelmesi (ni beklemeleri) dir.
İnsanlara hidâyet geldiği zaman onların îman etmelerini, Rablerinden mağfiret istemelerini evvelkilerin (mahv-ü helakinde carî ve haakim olan ilâhî) sünnetin kendilerine de yetişib çatacağın (ı), yahud onlara gözleri önünde (âhiret) azâb (ının) geleceğin (i beklemelerin) den başka bir şey men'etmedi.
Bununla berâber kendilerine hidâyet geldiği zaman, insanları îmân etmekten ve Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan şey, ancak önceki (ümmet)lere (tatbîk edilmiş)olan (İlâhî) kanunların kendilerine de gelip çatmasını veya göz göre göre azâbın kendilerine gelmesi(ni beklemeleri)dir!
Kendilerine doğruluk rehberi (Kur’an) geldiği zaman (inanmayan) insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak (kendilerine mesajlarımızı tebliğ eden elçileri yalanlamaları sebebiyle) evvelkilerin sünnetinin (akıbetinin) kendilerine de gelmesi ya da kendilerine azabın açıkça gelivermesi (karşısında iman edip kurtulacakları yanılgısı içinde bulunmaları) olmuştur.*
Doğru yolu gösteren belgeler geldiğinde, insanları iman etmekten alıkoyan veya Rablerinden bağışlama dilemeye engel olan şey, daha önceki toplumların uygulamaları veya azapla (ölümle) karşı karşıya gelmelerinden başka bir şey değildir.
Kendilerine doğru yolu gösterici geldikten sonra da insanları inanmaktan, yarlıgama istemekten alıkoyan neydi? Eskilerin başına gelenlerin gelmesini mi, yoksa azabın birden bire gelmesini mi beklemeleriydi?
Kendilerine doğru yolu gösterici geldiği zaman, insanların inanmalarına ve Rablerinden bağışlanma dilemelerine engel olan şey, ancak öncekilerin başlarına gelenlerin [sunnetu’l-evvelîn] kendilerine de gelmesini yahut azabın açıkça göz önüne konmasını beklemeleridir.
Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin (akıbetinin) kendilerine de gelmesi ya da kendilerine azabın açıkça gelivermesi (karşısında iman edip kurtulacakları yanılgısı içinde bulunmaları) olmuştur.
Kendilerine yol gösterici ayetlerimiz ulaştığı hâlde, insanları iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan tek sebep, önceki milletlere uygulanan yasaların kendi üzerlerinde uygulanmasını veya kendilerine vaadedilen cehennemazâbının bir an önce gelip karşılarına dikilmesini beklemeleri, bu istekleri hemen gerçekleşmeyince de elçileri yalancılıkla itham etmeleridir.
Onlara Hidayet / Yol Gösterici geldiğinde, inanmaktan ve rabb’lerinden bağışlanma dilemekten İnsanlar’ı engelleyen şey, ancak onlara İlk Öncekiler’in sünnetinin gelmesi veya karşılarına Azab’ın çıkmasıdır.
Doğru bilgi kaynağına sahip oldukları halde insanları, inanmaktan ve Rab'lerine tövbe istiğfar etmekten alıkoyan tek şey, eskilerin başına gelen felaket ve acı olayını tekrar ve bizzat yaşama heyecanıdır.
İnsanları hidayet geldikten sonra inanmaktan ve Rabbinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey; öncekilerin yasasının kendilerine uygulanmasını yahut azabın başlarına gelmesini beklemeleridir.
Kendilerine rehber geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, öncekilere (uygulanan) kanunun [*] kendilerine de gelmesini veya azabın önlerine gelmesini beklemekten başka bir şey değildir!
Kendilerine hak din geldiği zaman insanları inanmaktan ve günâhlarının bağışlanmasını istemekten alıkoyan şey, sadece öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini yahut vâ’dedilen azabın ansızın gelmesini beklemeleridir.
Nitekim, kendilerine doğru yol rehberi gelmişken insanları imana erişmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan yegane tutum, [onların] önceki [günahkar] toplumlara uygulanan sürecin kendilerine de uygulanmasını ya da [nihaî] azabın öte dünyada başlarına gelmesini ⁶¹ beklemeleri değil de, nedir?
İnsanlara doğru yol kılavuzu Kuran geldiği zaman, onları iman edip mümin olmaktan ve Rabblerinden günahlarının bağışlanmasını dilemekten alıkoyan tek şey; öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini veya ahiret azabının getirilip gözlerinin önüne serilmesini istemeleridir. 9/70, 14/9...13, 17/94, 50/12...14
Nitekim, kendilerine doğru yolu gösteren rehber geldiği zaman insanları iman etmekten ve Rablerine af dilemekten alıkoyan şey; ya öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini ya da âhiret azabının gözlerinin önüne konulmasını istemekten başkası değildi.[²⁴⁰⁸]
Kendilerine hidayet (rehberi Kur'an) gelmesine rağmen, müşrikleri imana gelmekten ve (tövbekar olarak) Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey ancak, öncekilerin başına gelenlerden ibret almamaları ve kendilerine de öyle bir azabın ineceğine inanmayıp, ("Ey Muhammed; eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi üzerimize gökten bir parça indir" - Şuara/187- demeleri ve böylece) göz göre göre azabın inmesini beklemeleridir.
Kendilerine hidâyet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerine istiğfar etmekten alıkoyan şey, ancak evvelkilerin yasasının kendilerine de gelmesi(ni) yahut azâbın açıkça karşılarına gelmesi(ni beklemeleri)dir.
Kendilerine Hüda (Kur'an) geldiği zaman nâsı imân etmelerinden ve Rablerine istiğfarda bulunmalarından men eden olmadı, ancak kendilerine evvelkilerin sünnetinin (haklarında mukadder olan helâkin) gelmesini veya kendilerini azabın ayânen gelmesini is temeleri olmuştur.
O insanları, kendilerine peygamber geldiği halde, inanmaktan ve Rab'lerinden af dilemekten alıkoyan şey, sırf Allah'ın düsturu uyarınca, evvelki ümmetlerin başına gelen azabın kendilerinin de başlarına gelmesini yahut âhiret azabının gözlerinin önüne konulmasını beklemeleridir. [29, 29; 8, 32]
Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerine istiğfar etmekten alıkoyan şey, ancak evvelkilerin yasasının kendilerine de gelmesi(ni) yahut azabın açıkça karşılarına gelmesi(ni beklemeleri)dir.
Kendilerine rehber-i hidâyet rasûl geldikde nâsı îmândan ve rablerine istiğfârdan men' iden şey geçen ümmetlerin helâkindeki sünnetimizin veyâhud onlara bağteten 'azâbımızın vurûdına intizârlarıdır.
Kendilerine doğru yolu gösteren biri çıktığında insanları inanıp güvenmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan nedir? Eskilerin başına gelenlerin gelmesini veya ahiret azabının[*] karşılarına dikilmesini mi bekliyorlar?
İnsanlara doğruluk kılavuzu geldiği zaman, onları iman etmekten ve Rablerinden af dilemekten alıkoyan ancak öncekilere uygulananın başlarına gelmesini veya göz önünde bir azabın kendilerine gelmesini beklemeleridir.
Kendilerine hidayet geldiğinde iman ederek Rablerinden af dilemekten insanları alıkoyan şey, İlâhî yasa uyarınca evvelkilerin başına gelen cezanın kendi başlarına da gelmesini veya âhiret azabının gözleri önüne konmasını beklemeleri olmuştur.
Kendilerine hidayet geldikten sonra, insanları iman etmekten, Rablerinden af dilemekten alıkoyan şey şundan başkası değildir: Evvelkilerin yol ve yöntemlerinin kendilerine de gelmesini yahut bizzat azabın karşılarına dikilivermesini beklemek.
daħı yıġmadı ādemįleri kim inanalar ol vaķt kim geldi anlara ŧoġru yol daħı yarlıġamaķ dileyeler çalabılarına illā kim gele anlara ilergiler ķaydası yā gele anlara 'aźāb dürlüler.
Daḫı ne neste yıġdı ādemīleri īmān getürmekden, özlerine hidāyet geldüġivaḳt daḫı istiġfār eylemekden Tañrı Ta‘ālāya? İllā isterler, muntaẓır olurlar an‐lar, evvelki ümmetlere olan ‘aẕāb yā āḫiret ‘aẕābı özlerine āşikāre gelmegeṣaḳlaşurlar.
İnsanlara (Məkkə müşriklərinə) doğru yol göstərən bir rəhbər (peyğəmbər, Allah kəlamı) gəldiyi zaman ona iman gətirməyə və Rəbbindən bağışlanmalarını diləməyə mane olan şey yalnız əvvəlkilərin başına gələnlərin (adətimiz üzrə əvvəlki ümmətləri düçar etdiyimiz müsibətlərin) onların da başına gəlməsini, yaxud da gözləri baxa-baxa əzabın gəlib onlara yetişməsini gözləməlidirlər.
And naught hindereth mankind from believing when the guidance cometh unto them, and from asking for forgiveness of their Lord, unless (it be that they wish) that the judgment of the men of old should come upon them or (that) they should be confronted with the Doom.
And what is there to keep back men from believing, now that Guidance has come to them, nor from praying for forgiveness from their Lord, but that (they ask that) the ways of the ancients be repeated(2399) with them, or the Wrath be brought to them face to face?
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |