8 Kasım 2024 - 6 Cemaziye'l-Evvel 1446 Cuma

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Kehf Suresi 19. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Vekeżâlike be’aśnâhum liyetesâelû beynehum(c) kâle kâ-ilun minhum kem lebiśtum(s) kâlû lebiśnâ yevmen ev ba’da yevm(in)(c) kâlû rabbukum a’lemu bimâ lebiśtum feb’aśû ehadekum biverikikum hâżihi ilâ-lmedîneti felyenzur eyyuhâ ezkâ ta’âmen felye/tikum birizkin minhu velyetelattaf velâ yuş’iranne bikum ehadâ(n)

Onları uyuttuğumuz gibi birbirlerine sormaları için öylece de uyandırdık ve içlerinden biri, ne kadar kaldık burada dedi. Bir gün uyumuşuz, yahut günün bir kısmını uykuyla geçirmişiz dediler ve Rabbiniz, daha iyi bilir dediler, ne kadar kaldığınızı, hele şimdi birinizi şu gümüş parayla şehre yollayın da yiyeceklerin hangisi daha temizse bir miktar alsın, bir rızık getirsin size, ancak çok ihtiyatlı davransın ve hiçbir kimse sizi duyup anlamasın.

Derken, aralarında bir sorgulama yapsınlar (ve Allah’ın hikmet ve kudretini kavrasınlar) diye onları diriltip (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "(Biliyor musunuz, acaba burada) Ne kadar kaldınız?" (Diğerleri) Dediler ki: "(Herhalde) Bir gün veya günün bir(kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." (Bu sefer) Diğer bir kısmı: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir..." demişlerdi. "Şimdi içinizden birinizi, (yanınızdaki) bu (gümüş) paranızla, şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek temiz (taze ve tabii) ise, size ondan rızık getirsin. Ama çok dikkatli ve temkinli hareket etsin ve sakın sizi kimseye sezdirmesin" diye uyarmışlardı.

Derken günü gelince, onları uykudan kaldırdık ve olup bitenleri birbirlerine sormaya başladılar. İçlerinden biri: “Burada bu şekilde, ne kadar kaldınız” diye sordu. Ötekiler: “Ya bir gün veya günün bir kısmı kadar” dediler. Fakat işin iç yüzünü pek iyice bilmediklerinden, “Ne kadar kaldığımızı, Rabbimiz en iyi bilir” dediler ve şöyle eklediler: “Şimdi içinizden birini şu gümüş parayla şehre gönderin de baksın, yiyeceklerden en temizi hangisi ise, size ondan azık olarak alıp getirsin. Ancak çok dikkatli davransın, sakın sizin burada bulunduğunuzu kimseye sezdirmesin.

Onları nasıl uyutan biz isek, yine biz onları dirilterek uyandırdık. Aralarında hallerini birbirlerine sorsunlar istedik. İçlerinden biri:
“Mağarada ne kadar uyuyup kaldınız?” dedi.
“Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldık” dediler. Biri de:
“Rabbimiz kaldığımız süreyi daha iyi bilir. Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehire gönderin. Şehirin hangi esnafları-insanları haram karışmamış, ucuz ve temiz gıdalar satıyorsa baksın, kontrol etsin. Ondan size erzak getirsin. Durumun nezaketine riayet etsin, çok dikkatli davransın, sizin varlığınızı kimseye sezdirmesin.” dedi.

Bunun gibi, aralarında birbirlerine (hallerini) sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden bir sözcü: "Ne kadar kaldınız?" dedi. "Bir gün veya günün bir parçası kadar kaldık" dediler. (Sonra) dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi birinizi şu paranızla şehire gönderin. Hangi yiyeceğin daha temiz olduğuna baksın da size ondan bir rızık getirsin. Ancak çok dikkatli davransın da sakın sizi birine sezdirmesin.

Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: 'Ne kadar kaldınız?' Dediler ki: 'Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.' Dediler ki: 'Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.'

Onları bir mûcize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini (kudretimizle) uyandırdık da, içlerinden bir sözcü şöyle dedi: “- Ne kadar durup kaldınız?” (Cevaben): “- Bir gün yahud bir günün bir kısmı kadar eğleştik.” dediler. Bir kısmı da: “-Ne kadar durduğunuzu, Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz, birinizi, bu gümüş paranızla şehre (Tarsus'a) gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temizse ondan size bir rızık getirsin; hem çok kurnaz davransın da asla sizi hiç kimseye sezdirmesin” dediler.

İşte böylece onları dirilttik ki, aralarında birbirlerine sorsunlar. Onlardan biri: “Ne kadar kaldınız?” diye sordu. Onlardan bir kısmı: “Bir gün veya yarım gün” dediler. Diğer bir kısmı: “Sahibiniz olan Allah sizin ne kadar kaldığınızı çok daha iyi bilir. İşte birinizi bu paranızla şehre gönderin. Bakınsın, kimin yemeği daha temiz ise, ondan size bir yiyecek getirsin. Nazik davransın, kimseyi farkına vardırmasın.”

Birbirine sorsunlar diye onları böylece uyandırdık. İçlerinden biri, “Ne kadar kaldınız?” dedi. “Bir gün veya bir günden az kaldık” dediler. “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Birinizi şu para ile şehre gönderin de, yiyeceklerin en iyisine baksın ve size yiyecek getirsin, nazik davransın ve sakın sizi kimseye duyurmasın!”

İşte böylecene «Soruşalar?» diye aralarında, uyandırdık onları, «Biz burada ne kadar kaldık?» diyerek, onlardan birisi sordu, dediler ki: «Ya bir gün, ya da yarım gün!», burada ne kadar zaman kaldığınızı, Tanrınız daha iyi bilir, şu parayla birinizi kente gönderin de baka temiz yeygi hangisi ise, ordan size azık getire, güler yüz göstere, sizi bir kimseye sezdirmeye de

Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar (ve diğer insanlara ibret olsunlar) diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Ne kadar kaldınız?” Dediler ki: “Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.” Dediler ki: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi(n bulunduğunuz yer)i hiç kimseye sezdirmesin.”

“Aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik” ifadesi; A. İmran 3/27; Enam, 6/95; Yunus, 10/31; Rum, 30/19 ayetlerinde “(Allah) Ölüden di... Devamı..

19, 20. Ândan sonra biri birilerini isticvâb itsünler diyu hepsini uyandırdık. Biri "Burada ne kadar kaldık?" diyu sordı, diğeri "Bir gün yâhud bir günden az" didi, diğerleri "Burada kaldığımız zamânın hesâbını Allâh herkesden iyi bilür. İçimizden birini dirhem [1] ile şehre gönderelim en iyi erzâkı olan yere gitsün bize ta’am getürsün ve ihtiyâtlı hareket itsün ki kimse bizim melce’imizi keşf idemesün çünki haberdâr olurlar ise bizi taşa tutarlar ve yine bizi dinlerine rücû’a icbâr iderler o vakit her sa’âdet bizim içün ebediyyen gâib olur" didiler.

[1] O vaktin parası

Birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: "Ne kadar kaldınız?" dedi. "Bir gün veya daha az bir müddet kaldık" dediler. "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Paranızla birinizi şehre gönderin, sakın sizi kimseye duyurmasın" dediler.

Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.”

İşte böyle uyuttuğumuz gibi onları uyandırdık da birbirlerine sormaya başladılar; içlerinden biri, “Ne kadar kaldınız?” dedi. (Diğerleri) “Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık” dediler; ve eklediler, “Kaldığınız müddeti rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangisinin yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca çok dikkatli davransın da sakın varlığınızı kimseye sezdirmesin.

Böylece biz, aralarında birbirlerine sormaları için onları uyandırdık: İçlerinden biri: «Ne kadar kaldınız?» dedi. (Kimi) «Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık» dediler; (kimi de) şöyle dediler: «Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir. Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca, nâzik davransın (gizli hareket etsin) ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.»

Böylece onları uyandırdık ki birbirlerine sorsunlar. Onlardan biri, "Ne kadar kaldınız," diye sordu. "Bir gün, yahut günün bir parçası kadar kaldık," dediler. "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Birinizi şu para ile şehre gönderelim de en temiz ve leziz yiyecekleri seçip size bir azık getirsin. Dikkatli davranarak kimsenin dikkatini üstüne çekmesin ," diye eklediler.

Onları bir mucize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini uyandırdık da içlerinden bir sözcü şöyle dedi: "Ne kadar durup kaldınız?" (Kimi) "Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık" dediler. (Kimi de) şöyle dediler: "Ne kadar durduğunuzu, Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi, bu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise, ondan size azık getirsin. Hem çok dikkatli davransın ve sizi kimseye sezdirmesin."

Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin

19-20. Böylece aralarında bir sorgulama yapsınlar (Allah’ın kudretine kendi gözleriyle şahit olsunlar ve diğer insanlara da güzel bir ibret olsunlar), diye onları dirilttik (uyandırdık). (O genç yiğitlerin) içlerinden biri dedi ki: “(Bu mağarada) ne kadar kaldınız?” (İçlerinden bir kısmı:) “Bir gün veya günün bir parçası kadar kaldık” dediler. (İçlerinden diğer bir kısmı da:) “Ne kadar kaldığımızı Rabbimiz daha iyi bilir, şimdi içinizden birini şu gümüş parayla şehre gönderin de baksın, yiyeceklerden en temizi (helâl olanı) hangisi ise, size ondan azık olarak alıp getirsin, (bunu yaparken) çok dikkatli davransın, sakın sizin burada bulunduğunuzu kimseye sezdirmesin. Şüphesiz ki onlar, (yerimizi öğrenip de) bizi yakalarlarsa, ya bizi taşlayarak öldürürler veya kendi (bâtıl) inançlarına döndürürler, bu durumda (onların bâtıl dinini kabul etmekle) ebedîyen kurtuluşa eremeyiz” dediler.

Ve böylece birbirlerine sorsunlar diye onları canlandırdık. Onlardan biri şu soruyu sordu: “Ne kadar kaldınız?” “Bir gün veya günün bir bölümü kadar.” dediler. Kimisi de: “Ne kadar kaldığınızı Rabb'iniz daha iyi bilir.” dedi. Sizden birisini, gümüş paranızla şehre gönderin. Hangi yiyeceği seviyorsanız ondan yiyecek getirsin. Ve sizi kimseye sezdirmemeye dikkat etsin.

Bunun gibi onları aralarında soruşsunlar diye uyandırdık da, içlerinden bir sözcü dedi ki: «Ne kadar eğleşdiniz»?. (Ba'zıları) «Bir gün, yahud bir günün bir parçasında eğleşdik» dediler. (Diğerleri de) «Ne kadar eğlendiğinizi Rabbiniz daha iyi bilendir. Şimdi siz birinizi bu gümüş para ile şehre gönderin de baksın, onun hangi yiyeceği daha temizse ondan size bir rızık getirsin. Çok nâzik hareket etsin, sizi hiç bir kimseye sakın hissettirmesin» dediler.

İşte böylece, (hâllerini) aralarında birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden konuşan biri (hâllerindeki acâibliği görerek): “Ne kadar kaldınız?” dedi.(Diğerleri): “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık!” dediler. (İçlerinden bir kısmı da)dediler ki: “Rabbiniz, ne kadar kaldığınızı en iyi bilendir; şimdi içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, yiyecek olarak hangisi daha temiz ise artık ondan size bir rızık getirsin; fakat dikkatli olsun ve sakın sizi kimseye sezdirmesin!”(2)

(2)Şehre gönderilen genç, aldığı parayı sarf etmek üzere fırıncıya verdiğinde, aralarında anlaşmazlık çıktı. Ahâli, paradaki Kral Dakyanus’un resmini ... Devamı..

Ve böylece (zamanı gelince) onları (yeniden dış dünyaya) gönderdik (harekete geçirip dışarı çıkardık). Nihayet (olup biteni) birbirlerine sormaya başladılar. Onlardan biri:" (Burada) ne kadar kaldınız?" diye sordu. Ötekiler: "Ya bir gün ya da günün bir kısmı kadar" dediler. (İçlerinden daha derin bir sezgiyle donanmış olanlar) ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir, dediler. Şimdi birinizi şu gümüş (para) ile şehre gönderin, baksın, hangi yiyecek daha temiz (ve nefis) ise ondan size bir azık getirsin; hem dikkatli davransın ve sizi kimseye sezdirmesin."*

(*) Bize öyle geliyor ki, li-yetesâelû (ki çoğu müfessir buna “birbirlerine sorsunlar diye” anlamını vermiştir) teriminin başındaki li eki amaç bildir... Devamı..

Sonra aralarında birbirleriyle konuşup, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden konuşan birisi “Ne kadar zaman kaldınız?” diye sordu. Onlarda “Bir gün veya bir günün bir parçası kadar kaldık” dediler. Onların bir kısmı “Rabbiniz ne kadar kaldığınızı daha iyi biliyor. İçinizden birisini elinizdeki paranızla şu şehre gönderin de, yiyeceklerden hangisi daha temiz ise baksın, o temiz yiyeceklerden yemeniz için getirsin. Bunu yaparken dikkatli davransın ve hiçbir kimseye sizin yerinizi hissettirmesin.”

Böylece Biz onları uyandırdık, birbirlerine sorsunlar diye. İçlerinden biri: "Ne kadar eğleştiniz" dedi. Onlar da: "Bir gün belki bir günden de az" dediler. Ötekiler dediler ki: "Ne kadar eğleştiğimizi çalabımız daha iyi bilir. Haydi içinizden birini bu gümüş akçe ile kente gönderin de baksın bakalım, hangi yiyecek daha iyi ise size ondan azık getirsin. Hem de çok uyanık bulunsun, burada bulunduğumuzu kimseye sezdirmesin.

19, 20. Bunun gibi [⁴] birbirlerinden soruşup hallerini bilmek için onları uyandırdık. Onlardan biri burada ne kadar vakit eğleştiniz dedi. Birkaçı bir gün veya ondan daha az eğleştik dediler. Birkaçı da şöyle dediler: Ne kadar eğleştiğinizi Rabbiniz daha iyi bilir, içinizden birinizi bu gümüş akça ile şehre gönderin, baksın, kimin yemeği daha pâk [⁵] ise size ondan yiyecek getirsin, nazikâne hareket etsin, hiçbir kimseye burada bulunduğunuzu haber vermesin [⁶]. Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlarlar veya cebren kendi dinlerine döndürürler. Bu halde ebediyyen felâh bulamazsınız.

[4] Onların uyumalarını kudretimize nişan kıldığımız gibi uyanmalarını da öyle nişan kıldık.[5] Veya helâl, ucuz, leziz.[6] Çabuk gitsin, çabuk gelsin... Devamı..

Durum böyleyken (vakti gelince) onları uyandırdık [be’asnâ], nihayet (olup biteni) birbirlerine sormaya başladılar.⁵ Aralarından biri, “Ne kadar kaldınız?” dedi. (Bazıları) dediler ki: “Bir gün veya bir günden az.”⁶ Diğerleri de “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz şu gümüş paranızla şehre birini gönderiniz de baksın. Hangi yiyecek daha temiz (ve leziz) ise ondan size yiyecek getirsin. Ayrıca hassas/dikkatli davransın da sizi/yerinizi kimseye fark ettirmesin” dediler.

5 “Li-yetese’elû” kelimesini pek çok tefsir ve meâllerde “birbirlerine sormaları için” diye tercüme etmişler. Buradaki “lam” harfini gaye belirten eda... Devamı..

Böylece, birbirlerine sorsunlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Ne kadar kaldınız?” Dediler ki: “Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.” Dediler ki: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin, ancak çok dikkatli davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.”

Derken, aradan uzun yıllar geçti ve zamanı gelince, onları yeniden uyandırdık. Şaşkınlıkla, neler olup bittiğini birbirlerine sormaya başladılar. İçlerinden biri, “Acaba burada ne kadar kalmışızdır?” diye sordu. Diğerleri, Olsa olsa bir gün, hattâ daha kısa bir süre!” dediler. Fakat kesin bir karara varamayınca, mümin bir kişinin bilemediği her konuda yaptığı gibi hükmü Allah’a bırakarak, “Ne kadar kaldığımızı en iyi Rabb’imiz bilir!” dediler, “Hele şimdi içimizden birini şu gümüş paralarla şehre yollayalım da, temiz yiyeceklerden seçip bize biraz erzak getirsin fakat çok dikkatli davransın, sakın bizim burada saklandığımızı kimseye sezdirmesin!”

İşte böyle, aralarında birbirine sormaları için onları yeniden dirilttik. Onlardan biri:
“Ne kadar (süre) kaldınız?” dedi.
“Bir gün veya günün bir kısmı!” dediler.
“Rabbiniz ne kadar kaldığınızı çok iyi bilir” dediler.
Şimdi, şu gümüş paranız (akçeniz) ile birinizi Şehir’e gönderin! Baksın, yiyecek olarak hangisi en temiz, size ondan azık getirsin! Çok uyanık davransın, sizi kimseye sezdirmesin!”.

Sonunda birbirilerine soru sormalarını sağlamak için onları uyandırdık. Biri: " ne kadar uyudunuz " derken, diğeri: " bir gün, ya da birkaç saat " diyordu. Başka biri de: " Allah bilir ne kadar uykuda kaldınız, en iyisi şu paralarla şehre birini gönderin de en nefislerinden size biraz yiyecek getirsin. " Öbürü: " ama dikkatli olsun. Kimseye yerinizi belli etmesin. "

Uzun müddet böyle yaşadılar. Bir müddet sonra içlerinden biri; "Burada ne kadar kaldık?” dedi. Aralarında mağarada geçirdikleri zamanı tartışmaya başladılar. Bir kısmı esprili bir şekilde; “Bir gün, ya da bir günden az!" dedi. Diğerleri; "Ne kadar kaldığımızı Rabbimiz daha iyi bilir. Birimiz şu gümüş para ile geldiğimiz şehre gitsin. Şehir yemeklerini özledik. Temiz ve lezzetli yiyeceklerden biraz alıp gelsin. Buradaki yiyeceklerden bıktık. Şehirde hiç kimseyle tartışmasın. Karşılaştığı insanlara nazik davransın. Dikkat çekecek hiçbir şey yapmasın. Sanki bir yabancıymış gibi hareket etsin. Şehirden kaçanlar olduğumuzu belli etmesin. Değilse başımıza iş açılır. Onlar tarafından ezilerek yok ediliriz.”

(Onları uyuttuğumuz gibi) durumlarını birbirlerine sormaları için aynı şekilde kendilerini uyandırmıştık. İçlerinden biri “Ne kadar kaldınız?” demişti. (Kimileri) “Bir gün veya günün bir parçası kadar kaldık.” demiş, (kimileri de) “Rabbiniz, kaldığınız süreyi daha iyi bilendir.” cevabını vermişti. İçinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise size ondan rızık getirsin! Ayrıca nazik (dikkatli) davransın [*] ve sakın sizi kimseye sezdirmesin!

Ayette geçen [ve’lyetelettaf] emri “hassas, dikkatli ve tedbirli davranmak, gizlilik içerisinde olmak” demektir. Kelimeye bu şekilde anlam verilmelidi... Devamı..

Böylece Biz aralarında bir sorgulama yapmaları için onları uyandırdık. Onlardan biri: “Burada ne kadar kaldınız?” dedi. Bir kısmı: “Bir gün veya bir günden daha az kaldık.” dediler. Bir kısmı da: “(Burada) ne kadar kaldığımızı en iyi Rabbiniz bilir, şimdi hemen birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de en temiz yiyeceği arasın ve size o yiyecekten getirsin. Ancak çok dikkat ve nezaketle hareket etsin ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.” dediler.

Derken [günü gelince] onları uykudan kaldırdık; ²² ve [olup biteni] birbirlerine sormaya başladılar. ²³ İçlerinden biri: “(Burada) bu şekilde ne kadar kaldınız?” diye sordu. Ötekiler: “Ya bir gün ya da günün bir kısmı kadar” ²⁴ dediler. [İçlerinden daha derin bir sezgiyle donanmış olanlar:] “Ne kadar kaldığımızı en iyi Rabbimiz bilir” dediler ²⁵ ve (şöyle eklediler:) “Şimdi içinizden birini şu gümüş paralarla şehre gönderin de, baksın yiyeceklerden en temizi hangisi ise size ondan azık olarak alıp getirsin. Ama çok dikkatli davransın, sakın kimseye sizden bahsetmesin:

22 Bkz. yukarıda 10. not.23 Bize öyle geliyor ki, li-yetesâelû (ki çoğu müfessir buna “birbirlerine sorsunlar diye” anlamını vermiştir) teriminin başı... Devamı..

Biz onları nasıl uyuttuysak aynı şekilde uyandırdık ve aralarında ne olup bittiğini sormaya başladılar içlerinden biri: – Bu halde ne kadar kaldınız? Diye sordu. Bir diğeri: – Bir gün veya daha az kalmış olmalıyız dedi. Diğerleri ise: – Ne kadar uyuyup kaldığınızı en iyi Rabbimiz bilir, şimdi içinizden birini şu parayla şehre gönderin de bir baksın hangi yiyecek daha temiz ise ondan size yiyecek alıp getirsin. Fakat çok dikkatli olsun, bizim burada olduğumuzu kimseye hissettirmesin, dediler. 6/60, 39/42

İşte durum böyleyken, onları hayata döndürdük; nihayet kendi aralarında (ne olup bittiğini) sormaya başladılar. İçlerinden birinin “Bu şekilde ne kadar kaldınız?” diye sorması üzerine, diğerleri “Bir gün ya da günün bir parçası kadar” diye cevap verdiler. (O anda söze giren) daha başkaları ise şöyle dedi: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz çok daha iyi bilir. Şimdi (bunu bırakın) da, içinizden birini şu gümüş paralarla şehre gönderin; bir bakıversin, yiyeceklerden en temiz ve uygunu hangisiyse, size rızık olarak onu getirsin; fakat çok hassas davransın ve sakın sizin varlığınızı kimseye sezdirmesin!

(Zamanı geldiğinde) Onları bir mucize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorup soruştursunlar (Rablerinin kendilerini ne hale getirdiğini öğrensinler de, Onun eşsiz kudretine imanları artsın) diye bu kez onları uyandırdık. İçlerinden bir sözcü: (Ey din kardeşlerim bu mağarada) Ne kadar kaldınız?" diye sorunca kimi "Bir gün veya daha az bir müddet kaldık" dedi, kimi de "Ne kadar kaldığımızı Rabbimiz daha iyi bilir, şimdi siz (içinizden) birinizi şu gümüş akçanız ile şehre gönderin de, yiyeceklere baksın (kontrol etsin şehrin) hangi yiyeceği temiz (helal) ise ondan size bir rızık getirsin (de hepimiz yiyelim.) Fakat çok dikkatli davransın da sizi ele vermesin! (Yoksa başımız belaya uğrar.)

Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. içlerinden biri: "Ne kadar kaldınız"? dedi. (onlar da) "Bir gün, ya da bir günden az", dediler. Ve şöyle dediler: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi birimiz şu gümüş para ile kente gitsin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan bize bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın ve hiçbir kimseye de sakın sezdirmesin. "

Ve onları böylece uyandırdık ki, aralarında soruşturuversinler. Onlardan bir sözcü dedi ki: «Ne kadar durdunuz?» Dediler ki: «Bir gün veya bir günün birazı kadar.» Dediler ki: «Ne kadar durduğunuzu Rabbiniz daha ziyâde bilendir. Şimdi birinizi şu gümüş akçanız ile şehre gönderiniz, taamca hangisi daha temiz ise ondan size bir rızk getirsin ve çok dikkatli hareket etsin ve sizi sakın bir kimseye haber vermesin.»

19, 20. İşte, onları nasıl uyuttuysak öylece de uyandırdık. Derken aralarında konuşmaya başladılar. Birisi: “Ne kadar uykuda kaldınız? ” diye sorunca bazıları: “Bir gün, belki bir günden de az! ” diye cevap verdiler. Diğerleri de: “Uykuda ne kadar kaldığınızı tam tamına ancak Rabbiniz bilir. ” dediler. “Siz onu bırakın da, açlığımızı gidermeye bakalım. Şu akçeyi verip içinizden birini şehre gönderin de baksın hangi yiyecek daha hoş ve helâl ise ondan size azık tedarik etsin. ”“Bir de gayet nazik ve tedbirli davransın, varlığınızı ve bulunduğunuz yeri sakın hiç kimseye hissettirmesin. ”“Çünkü onlar sizi ellerine geçirirlerse ya taşa tutar, ya da kendi dinlerine döndürürler, bu takdirde de ebediyyen felah bulamazsınız. ”

Yine böyle onları dirilttik ki, kendi aralarında (birbirlerine) sorsunlar: İçlerinden biri: "Ne kadar kaldınız?" dedi. "Bir gün, ya da günün bir parçası (kadar kaldık)." dediler. (Fakat işin içyüzünü iyice bilmediklerinden herşeyi en iyi bilenin Allah olduğunu ifade ettiler): "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir, dediler, birinizi şu gümüş (para) ile şehre gönderin, baksın, hangi yiyecek daha temiz (ve nefis) ise ondan size bir azık getirsin; fakat çok dikkatli davransın, sakın sizi birisine sezdirmesin."

Aralarında birbirlerine sormaları içün onları uyutdığımız gibi ba's itdik (uyandırdık) Onlardan biri diğerlerine: "Ne kadar yatdınız" diye sordukda: "Bir gün veyâ bir günün bir kısmını yatdık" cevâbını virdiler. (Ve sonra saçlarına ve tırnaklarına bakub onları uzamış görerek) "Ne kadar yatdığınızı rabbiniz bilir. Birinizi şu paramızla şehre gönderdik/gönderin. Çarşuda herhangi ta'âm eyi ve lezîz oldığına baksun. Ve ondan size yiyecek getirsün. Ehl-i medîne ile hüsn-ü mu'âmele idüb sizi onlardan bir kimseye bildirmesün."

İşte böyle… Onları kaldırdık ki birbirlerinin tahminlerini öğrensinler. İçlerinden biri: "Ne kadar kaldınız?" diye sordu. "Bir gün, belki de bir günden az" dediler. Hepsi birden: "Ne kadar kaldığımızı Rabbimiz bilir. Birimizi şu gümüş para ile kente gönderelim de hangi yiyecek daha iyi ise bize ondan karnımızı doyuracak şeyler getirsin. Çok dikkatli davransın; bizi kimseye sezdirmesin[*]” diye ilave ettiler.

[*] Bakara 2/64 iltifat sanatı

Böylece, birbirlerine sorsunlar diye onları tekrar uyandırdık. Onlardan biri şöyle dedi: “Ne kadar kaldınız?”-Bir gün veya daha az.” dediler. Ne kadar kaldığınızı en iyi Rabbiniz bilir. Şimdi, içinizden birine para verip şehre gönderin de baksın hangi yiyecek daha temiz ise ondan size azık getirsin. Çok dikkatli olun, sizi kimse hissetmesin.” dediler.

Derken onları uyandırdık da birbirlerine sormaya başladılar. İçlerinden biri “Ne kadar uyuduk?” dedi. “Belki bir gün, belki de günün bir kısmı kadar” dediler. Sonra da “Ne kadar uyuduğumuzu en iyi Rabbimiz bilir,” dediler. “İçimizden birini şu para ile şehre gönderelim de hangi yiyecekler temizse araştırıp ondan bize bir parça rızık getirsin. Yalnız dikkat etsin de durumumuzu kimseye fark ettirmesin.

İşte böyle! Onları dirilttik ki, birbirlerine sorup dursunlar. İçlerinden biri şöyle konuştu: "Ne kadar durdunuz?" Dediler: "Bir gün yahut günün bir parçası kadar." Dediler: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Siz şimdi birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; kentin hangi yiyeceği daha temizse ondan size bir rızık getirsin. Ama nazik ve kurnaz davransın ki, sizi kimseye fark ettirmesin."

daħı ancılayın uyarduķ anları tā śorşalar aralarında. eyitti eyidici anlardan “niçe dölendüñüz?” eyittiler “dölendük bir gün yā günüñ bir nicesin” eyittiler “çalabuñuz bilürirekdür anı kim dölendüñüz” “pes viribiñ bire güñüzi aķçalaruñuz ile uşbu şar baķsuñ ķanķısı ḥelāl-ıraķ aruraķdur yiyesidin yaña pes getürsüñ size rūzį andan daħı çevüklik eylesün daħı bildürmesüñ sizi kimseye.”

Anuñ gibi uyḳularından durġurduḳ anları, biri birine ḥāllerin ṣorup bil‐meg‐içün. Anlaruñ birisi eyitdi: Nice gün yatduñuz maġārada? Eyitdiler:Bir gün yā buçuḳ gün yatduḳ, didiler. Eyitdiler: Sizi yaradan Tañrı bilür neḳadar yatduġuñuzı. Pes gönderüñüz sizden bir kişi bu aḳçalaruñuz bileşehre. Varsun, görsün, ḳaysı yaḫşı yimekdür size, andan yimek getürsin,rindlik eylesün, sırrı kimseye bildürmesün.

(Gəncləri illərlə yatırtdığımız kimi) beləcə də onları bir-birindən hal-əhval tutsunlar deyə, oyatdıq. Onların biri dedi: “(Mağarada) nə qədər qaldınız?” Onlar: “Bir gün və ya bir gündən az!” – deyə cavab verdilər. Onlardan (bə’ziləri isə) belə dedi: “Qaldığınız müddəti Rəbbiniz daha yaxşı bilir. İndi içərinizdən birini bu gümüş pulunuzla şəhərə (Tərsusa və ya Əfsusa) göndərin ki, görsün ən təmiz təam hansıdırsa, ondan sizə ruzi (yemək alıb) gətirsin. O, çox ehtiyatlı olsun (ağıllı hərəkət etsin) və sizin barənizdə heç kəsə bir xəbər (nişan) verməsin!

And in like manner We awakened them that they might question one another. A speaker from among them said : How long have ye tarried? They said: We have tarried a day or some part of a day, (Others) said: Your Lord best knoweth what ye have tarried. Now send one of you with this your silver coin unto the city, and let him see what food is purest there and bring you a supply thereof. Let him be courteous and let no man know of you.

Such (being their state), we raised them up (from sleep), that they might question(2352) each other. Said one of them, "How long have ye stayed (here)?" They said, "We have stayed (perhaps) a day, or part of a day." (At length) they (all) said, "(Allah) (alone) knows best how long ye have stayed here.... Now send ye then one of you with this money of yours(2353) to the town: let him find out which is the best(2354) food (to be had) and bring some to you, that (ye may) satisfy your hunger therewith: And let him behave with care and courtesy, and let him not inform any one about you.

2352 This is the point of the story. Their own human impressions were to be compared, each with the other. They were to be made to see that with the b... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.