Ve-iżâ eradnâ en nuhlike karyeten emernâ mutrafîhâ fefesekû fîhâ fehakka ‘aleyhâ-lkavlu fedemmernâhâ tedmîrâ(n)
Bir şehri helak etmek istersek ileri gelenlerine emrimizi tebliğ ederiz, buyruktan çıkar, orada isyana koyulurlar da azabı hak ederler, biz de onları tamamıyla helak eder, orasını yerle yeksan ederiz.
Biz bir ülkeyi (ve düzeni) helak etmek (ve çökertmek) istediğimiz zaman, oranın "mütref"lerine (yani; haksız ve hesapsız nimet ve servetle şaşıran ve devlet imkânlarıyla şımaran, ülkenin ileri gelen kimselerine) emrederiz (onlara fırsat veririz) ki, orada her türlü fısk-u fesadı (haksızlık ve hayâsızlığı) yapsınlar... Böylece orası için (azap ve helak) sözümüz hak olur. Biz de o (diyarı ve düzeni) darmadağın edip (yerin dibine batırırız).
Bir memleketi yok etmek istediğimiz zaman, o toplumun refaha gömülmüş seçkinlerine, zenginlikten şımarmış elebaşlarına son uyarılarımızı iletiriz veya o şımarmış elebaşlarını komuta makamına getiririz, eğer onlar günahkarca yaşamaya devam ederlerse o zaman üzerlerine azap ile ilgili hüküm gerçekleşir de, artık orayı yıkıp yerle bir ederiz.
Biz bir memleketi helâk etmek istediğimiz zaman, varlıklı şımarıklarını idareci yapar, iktidara getiririz. İlâhi-İslâmî emirleri uygulamayı emrettiğimiz halde, onlar orada, doğru ve mantıklı düşünmeyi terkederler, hak dine itaat dışına çıkarlar, günah, isyan, inkâr bataklığına dalarlar. Hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, sana ve Kur'ân'a itibar etmedikleri için, o memleket halkı gerekçeli olarak cezaya müstehak olur. Biz de orayı darmadağın ederiz.
Biz bir kenti helak etmek istediğimizde oranın varlıklılarına emrederiz. Onlar da (emirlerimize uymayıp) orada bozgunculuk çıkarırlar. Bunun üzerine artık söz hak olur ve orayı darmadağın ederiz.
Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
Bir memleketi helâk etmek istediğimiz zaman, o memleketin zevke düşkün öncülerine Peygamberlerinin diliyle itaat emrederiz. Onlar, orada boyun eğmezler, itaat etmezler. Artık o memleket üzerine hüküm gerçekleşmiştir. İşte o memleketi kökünden helâk eder de ederiz...
Biz bir şehri helak etmek istediğimiz zaman, önce zengin azgınlarına itaat etmelerini emrederiz. Onlar o şehrin içinde, emrimizin dışına çıkıp azgınlıklarına devam ederler. İlahî yasa, onlar hakkında tahakkuk eder, Biz de onları yerle bir ederiz.
Bir toplumu yok etmek istediğimizde, onların refaha gömülmüş seçkinlerine son uyarılarımızı iletiriz ve onlar eğer günahkârca yaşamaya devam ederlerse cezalandırıcı yargı artık o toplum için kaçınılmaz olur ve biz de onu darmadağın ederiz.
Biz bir şehri yokeylemek istersek, emrederiz şehrin büyüklerine, buyrum tutmaz olurlar, söz hak olur onlara, iyicene orayı ezeriz
Biz bir toplumu (yaptıkları yüzünden) helak etmek istediğimizde, o toplumun servet ve nimetle şımarmış seçkinlerini yöneticiler yaparız da onlar orada bozgunculuk çıkarırlar. Böylece o toplum cezayı hak eder, bunun ardında biz de orayı yerle bir ederiz.
Bir karyeyi tahrîb itmek istediğimiz vakit evvelâ sükenânından ileri gelenlerine emirlerimizi i’tâ ideriz, lâkin cürümlerinde devâm iderler ise hüküm virir ve kahr ve tedmîr iyleriz.
Bir şehri yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklarına yola gelmelerini emrederiz, ama onlar yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hakeder. Biz de onu yerle bir ederiz.
Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de[312] onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz.
Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler veririz; onlar ise orada günah işlemeye devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz.
Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz.
Biz bir toplumu yok etmek istediğimiz zaman onun ileri gelen varlıklılarının orada kötülük yapmasına izin veririz. Böylece o topluma verilmiş söz gerçekleşir ve onu yerle bir ederiz.
Biz bir ülkeyi yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına emrederiz, onlar itaat etmeyip orada kötülük işlerler. Böylece, o ülke helaka müstahak olur, biz de onu yerle bir ederiz.
Bir memleketi helâk etmek murad ettiğimiz vakıt ise onun devletlerine (itaat) emrederiz, onlar itaat etmez de orada fısk yaparlar, bunun üzerine o memleket aleyhine huküm, hakkolur artık onu tedmir eder de ederiz
Biz bir memleketin halkını (yaptıkları isyan ve küfür yüzünden) helâk etmeyi dilediğimiz zaman, o memleketin ileri gelenlerine (peygamberlerimiz vasıtası ile ibadet ve itaati) emrederiz. Onlar da (emirlerimize uymayıp) orada bozgunculuk çıkarırlar. Böylece o toplum cezaya müstahak olur, biz de orayı (azabımızla) darmadağın ederiz.
Bir memleketi helak etmek dilediğimiz vakit onun ni'met ve refahdan şımarmış elebaşılarına emrederiz de orada (bu emre rağmen) itaatden çıkarlar. Artık o (memlekete) karşı söz (azâb) hak olmuşdur. İşte biz onu artık kökünden mahv-ü helak etmişizdir.
Ve (biz) bir şehri (isyanları yüzünden) helâk etmek istediğimiz zaman, oranın şımarık ileri gelenlerine (Allah'a itâat etmelerini) emrederiz de (onlar) orada (emrimize)isyân ederler;(3) böylece oraya (azab) söz(ü) hak olur; artık (biz de) orayı tamâmen mahvederek helâk ederiz.
Ve biz bir kenti (halkının yaptıkları zulüm ve kötülükler yüzünden) helâk etmek istediğimiz zaman, (elçimiz vasıtasıyla) onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına, (zulüm ve kötülüğü bırakıp) yola gelmelerini emrederiz. Ama onlar (hem halk hem de elebaşları) yoldan çıkarlar (sa), artık o kent yok olmayı hak eder. Biz de orayı darmadağın ederiz.*
Biz bir kasabayı yok etmek istediğimiz zaman, o kasabanın önde gelenlerine, o beldeyi fesat yuvası haline getirmelerini emrederiz. O kasabada fesat yaygınlaştığı zaman, bozgunculuk yapanlara karşı vaat ettiğimiz azap onların üzerine hak olur. Sonrada o beldenin altını üstüne getiririz.
Biz bir ili yok etmeyi diledik mi, önce oranın ileri gelenlerine buyruklarımızı bildiririz. Bunun üzerine onlar o ili karıştırmıya başlarlar. Artık o ili azaba uğratmak gerekir. Bunu üzerine Biz de onu yerin dibine geçiririz.
Biz bir beldeyi yok etmek istediğimiz zaman, oranın ileri gelen şımarık zenginlerini [mutraf] uyarırız [emernâ]. Buna rağmen onlar kötülüğe devam ederler. Böylece (azap) sözü onlara hak olur. Biz de orayı darmadağın ederiz.
Biz bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun nimet içinde yüzen şımarıklarına (her türlü nimetlerin verilmesini) emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz (azap) kesinleşir de onu tümüyle helak ederiz.
Biz bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman, oranın ileri gelen lider ve yöneticilerine gönderdiğimiz Elçi ve Kitap aracılığıyla, zulüm ve haksızlıktan vazgeçip ilâhî yasalara itaat etmelerini emrederiz fakat onlar buna rağmen orada günah işlemeye ısrarla devam ederler ve halk da onları desteklerse, işte o zaman azâbı hak ederler; biz de onları en ağır biçimde cezalandırıp yok ederiz.
Bir şehri helâk etmeyi istediğimiz zaman oranın refah (konfor) içindeki ileri gelenlerini (iş başına getirerek) yetkili kıldık. Orada yoldan çıkıp saptılar. Söz onların aleyhine gerçekleşti. Orayı yerle bir edercesine tahrip ettik.
Bir ülkenin helâkini istedik mi ağalarına emrederiz: Onlar da ülkeyi içten çürütürler. Artık gerekçe hazırdır. Topa tutar yıkarız...
Bir ülkeyi yok etmek istediğimizde ülkenin zenginliklerine güvenerek şımaran elebaşlarına doğru yola gelin deriz. Onlar emrimize uymayarak kötülük yapmaya devam ederler. Böylece yasalarımıza uymayarak suç işlemeye devam eden ülkeler yok olmayı hak eder. Biz de oranın zayıf bırakılan halklarını bilinçlendirerek zalimleri darmadağın ederiz. Yoksul bırakılan, hakları elinden alınan insanlar suç işleyenlerin düzenlerini başlarına geçirir.
Bir şehri helak etmek istediğimizde, o şehrin şımarık elebaşlarını [*] yönetici yaparız da onlar orada kötülük işlerler. Böylece ona (şehir halkına azap) sözü gerçek olur; orayı darmadağın ederiz. [*]
Ama bir toplumu yok etmeyi irade ettiğimiz zaman o toplumun refaha gömülmüş ²¹ seçkinlerine son uyarı(ları)mızı ²² iletiriz; ve [eğer] onlar günahkarca yaşamaya devam ederler[se], cezalandırıcı yargı artık o toplum için kaçınılmaz olur; ve Biz de onu darmadağın ederiz.
Biz bir ülkeye emrimizi bildiririz emrimizi uygulamayan oranın şımarık zenginleri ülkede isyan ve azgınlığa devam ederler ve böylece helakı hak etmiş olurlar. Biz de orayı yerle bir ederiz de, onlar hakkındaki yasamız yerine gelmiş olur. 6/123, 10/13, 13/32, 26/208
Biz bir toplumun helâkini dilediğimiz zaman (bilin ki süreç şöyle gelişmiştir: önce) o toplumun refah içinde şımarmış seçkinlerini yönetici yaparız;[²²⁴¹] buna rağmen onlar orada kötülük işlemeyi sürdürürlerse, artık onlar aleyhindeki hüküm kesinleşir: bunun ardından Biz de orayı yerle bir ederiz.
Biz bir belde halkını (şirk ve küfürleri yüzünden) helak etmeyi murâd edince; o beldenin refahtan şımarmış elebaşlarına (Peygamberimiz vasıtasıyla Hakka itaat etmelerini) emrederiz. Onlar (bu emre rağmen) kötülük yapmakta devam ettiklerinde ise, artık o belde halkı üzerine azap hak olur ve o beldeyi kökünden helake uğratırız!
Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, O toplumun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına emrederiz de onlar orada fesat çıkarırlar. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir ve orayı darmadağın ederiz.
Ve Biz bir beldeyi helâk etmek murad edince onun devlet sahiplerine (hakka itaat etmelerini) emrederiz. Onlar ise orada fısk (ve fücurda) bulunmuş olurlar. Artık o beldenin üzerine söz (helâkları hakkındaki hüküm) hak olmuş olur. İmdi onu (o beldeyi) tamamen helâk ile helâk etmiş oluruz.
Herhangi bir beldeyi imha etmek istediğimizde oranın lüks içinde yaşayan şımarıklarına iyilikleri emrederiz. Buna rağmen onlar dinlemez, fısk-u fücura devam ederler. Bu sebeple, orası hakkında cezalandırma hükmü kesinleşir. Biz de orayı yerle bir ederiz. {KM, İşaya 6, 9-13; Hezekiel 18. bölüm}
Biz bir kenti helak etmek istediğimiz zaman onun varlıklılarına emrederiz, orada kötü işler yaparlar, böylece o ülkeye (azab) karar(ı) gerekli olur, biz de orayı darmadağın ederiz.
Bir karyeyi helâk itmek murâd iylediğimizde zengînlerini emir ve ileri gelir yaparız, onlar orada fısk iderler ve bundan sonra üzerlerine 'azâb vâcib olur. O vakit şiddetle tedmîr iyleriz.
Bir ülkeyi yok etmeyi dilediğimizde oranın ileri gelenlerine emir veririz. Onlar ise emrimizden dışarı çıkarlar. Hüküm onların aleyhinde gerçekleşir. Orayı yerle bir ederiz.
Biz bir kavmi helâk etmeyi murad ettiğimizde, oranın refah şımarıklarına emirlerimizi bildiririz; onlar ise itaatten çıkarlar. Böylece azap sözü hak olur ve o beldeyi yerle bir ederiz.
Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.
daħı ķaçan diledük kim helāk eyleyevüz bir köyi çoķ eyledük bundıradınılmışların pes ŧa'atdan çıķdılar anda. pes vācib oldı anuñ üzere söz pes helāk eyledük daħı anı helāk eylemek.
Daḫı ḳaçan dilesevüz helāk eylemege bir şehri, buyurur‐biz baylarına olşehrüñ fısḳ iderler anda. Pes vācib olur anuñ üstine ‘aẕāb. Pes helāk ider‐biz anları muḥkem helāk itmek.
Biz bir məmləkəti məhv etmək istədikdə (peyğəmbərlərin dili ilə) onun naz-ne’mət içində yaşayan başçılarına (Allaha itaət etməyi, iman gətirməyi) əmr edərik. Lakin onlar (Allaha asi olub) pis-pis işlər törədərlər. Beləliklə, (o məmləkətə əzab verilməsi haqqındakı) hökm vacib olar və onu yerlə yeksan edərik.
And when We would destroy a township We send commandment to its folk who live at ease, and afterward they commit abomination therein, and so the Word (of doom) hath effect for it, and We annihilate it with complete annihilation.
When We decide to destroy a population, We (first) send a definite order to those among them who are given the good things of this life(2192) and yet transgress; so that the word is proved true(2193) against them: then (it is) We destroy them utterly.
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |