15 Mart 2025 - 15 Ramazan 1446 Cumartesi

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
İbrahim Suresi 9. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Elem ye/tikum nebeu-lleżîne min kablikum kavmi nûhin ve’âdin veśemûd(e)(*) velleżîne min ba’dihim(*) lâ ya’lemuhum illa(A)llâh(u)(c) câet-hum rusuluhum bilbeyyinâti feraddû eydiyehum fî efvâhihim ve kâlû innâ kefernâ bimâ ursiltum bihi ve-innâ lefî şekkin mimmâ ted’ûnenâ ileyhi murîb(un)

Sizden önce gelip geçen Nuh, Âd ve Semud kavimleriyle onlardan sonra gelip geçen ve ancak Allah'ın bildiği kavimlere ait olan haberler gelmedi mi size? Onlara peygamberleri, apaçık delillerle gelmişti de onlar, elleriyle peygamberlerinin ağızlarını örtmüşler ve biz demişlerdi, sizinle gönderilenleri inkar ediyoruz ve gerçekten de bizi davet ettiğiniz şeyler hakkında şüphe ve tereddüt içindeyiz.

Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size ulaşmadı mı? Ki onları (sayılarını ve yaşayışlarını) Allah’tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle geldiklerinde, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden parmaklarını ısırarak) dediler ki: "Biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri (İlahi hüküm ve haberleri kesinlikle) inkâr ediyoruz ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."

Sizden önce gelip geçen inkârcı toplumların başına gelenlerden, hiç haberiniz olmadı mı? Nuh kavminin, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelip geçen daha nicelerinin! Onların başına gelenleri, Allah'tan başka kimse bilmez. Peygamberleri onlara apaçık belgelerle geldiler, onlar ise peygamberleri konuşturmamak için, ellerini onların ağızlarına doğru uzatıp, kapatmaya çalışmışlar ve: “Doğrusu biz, sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz ve bizi davet ettiğin şeyden de, iyice şüphe içindeyiz” dediler.

Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve kimliklerini yalnızca Allah'ın bildiği onlardan sonraki kavimlerin cezalandırılma haberleri sana gelmedi mi? Rasulleri, deliller ve mucizelerle hak dine davet için geldi de, onlar kendilerine önerilen rahmet ve lütuf tebliğini peygamberleri susturarak geri çevirdiler:
“Biz, sizin özgürce tebliğ ile görevlendirildiğiniz dini kabul etmiyoruz. Bizi davet ettiğiniz, bizi teşvik ettiğiniz şeye karşı sû-i zannımızın beslediği şüpheler içindeyiz.” dediler.

bk. el-Müfredât.

Size, sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad'ın, Semud'un ve onlardan sonrakilerin -ki onları Allah'tan başkası bilmez- haberi gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık belgelerle geldiler de onlar ellerini ağızlarına götürüp şöyle dediler: "Biz sizinle gönderileni inkar ettik ve doğrusu sizin bizi kendisine çağırdığın şeyden kuşkulu bir şüphe içindeyiz."

Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: 'Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.'

Size, sizden önce gelip geçen Nûh kavminin, Âd kavminin, Semûd kavminin ve onlaradan sonra da tafsilâtını ancak Allah'ın bildiği kavimlerin haberleri gelmedi mi? Onlara, Peygamberleri mûcizelerle gelmişlerdi de ellerini (hayretlerinden kendi ağızlarına veya konuşturmamak için Peygamberlerin) ağızlarına itip şöyle demişlerdi: “- Biz, sizinle gönderilen şeyi tanımıyoruz, ona inanmıyoruz ve bizi davet ettiğiniz şeyden, kuşku veren bir şüphe içindeyiz.”

Sizden öncekilerin, Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Allah’tan başka hiç kimse onları bilmez. Peygamberlerimiz onlara mucizeler ile geldiler, (kabullenmemek için) ellerini ağızlarına tıkadılar ve dediler ki: “Biz, sizin getirdiğinizi inkâr ettik. Ve bizi kendisine çağırdığınız şeyler konusunda kuşkulu bir tereddüt içindeyiz.”

Sizden öncekilerin, Nûh, ‘Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları Allah'tan başkası bilemez. Peygamberleri onlara mucizeler getirdi de onlar, ellerini/güçlerini kullanarak peygamberlerin ifade özgürlüğünü engellediler ve dediler ki: “Biz, size gönderileni inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz.”

Sizden önce geçmiş olan Nuh'un, Âd'in, Semud'un uluslarının, bunlardan sonra gelen —sayılarını ancak Allahın bildiği — kimselerin haberleri, sizlere erişmedi mi? Peygamberleri onlara belgelerle gelmişti, parmakların ağızlarına götürerek dediler ki: «Sizinle gönderilen şeylere inanmayız biz, bizi çağırdığınız şeyden şüphe ederiz, bizler şüphe üzerindeyiz!»

Daha önce yaşamış olan Nuh, Ad ve Semud kavimlerine, ayrıca bunlardan sonra gelen ve haklarında Allah'tan başka hiç kimsenin bir şey bilmediği toplumlara ilişkin bilgi size ulaşmadı mı? Resulleri, bu toplumlara açık belgelerle geldiler. Fakat onlar (öfkeyle ve hayretle) ellerini ağızlarına götürüp: “Biz, sizinle gönderilen talimatları kesinlikle kabul etmiyoruz. Çünkü bize yaptığınız davetin mahiyetinden derin bir kuşku içindeyiz” dediler.

Sizden evvelki kavimlerin Nûh, ’Âd ve Semûd kavimlerinin târihlerini işitmediniz mi? Ânlardan sonra gelenlerin ’adedini ancak Allâh bilür. Bu kavimlere gönderilen hüccetler ve mu’cizeler ile peygamberleri me’mûriyetlerini bildirdiler. Lâkin ânlar ellerini ağızlarına götürerek "Sizin me’mûriyetinize inanmıyoruz ve sizin da’vet itdiğiniz dîn hakkında büyük şübhemiz vardır." didiler.

Sizden önce gecen Nuh, Ad, Semud milletlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri ki onları Allah'tan başkası bilmez size ulaşmadı mı? Onlara peygamberleri belgelerle geldiler, fakat ellerini ağızlarına götürüp: "Biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz" dediler.

Sizden önceki Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin –ki onları Allah’tan başkası bilmez- haberi size gelmedi mi? Onlara peygamberleri mucizeler getirdiler de onlar (öfkeden parmaklarını ısırmak için) ellerini ağızlarına götürüp, “Biz sizinle gönderileni inkâr ediyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de derin bir şüphe içindeyiz” dediler.

Sizden öncekiler, Nûh, Âd ve Semûd kavimleriyle onlardan sonra gelenler hakkındaki bilgiler size ulaşmadı mı? Onları (tam olarak) ancak Allah bilir. Peygamberleri onlara mûcizeler getirdi de ellerini ağızlarına götürüp getirerek, “Biz size gönderilene inanmıyoruz, bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz” dediler.

Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri kendilerine mucizeler getirdi de onlar, ellerini peygamberlerinin ağızlarına bastılar ve dediler ki: Biz, size gönderileni inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz.  

 İbn Mes’ûd bu âyeti okuduğu zaman «Neseb âlimleri yalancıdırlar» derdi. Yani onlar nesepleri bildiklerini iddia ederlerken Allah bunu reddediyor. İbn... Devamı..

Sizden öncekilerin, Nuh, Aad ve Semud halkının ve onlardan sonra gelip de sadece ALLAH'ın bildiği kimselerin haberleri size ulaşmadı mı? Elçileri onlara apaçık delillerle gittiler, fakat onları küçümsediler ve "Biz getirdiğiniz şeyi inkar ediyoruz ve bizi çağırdığınız mesaj hakkında kuşkumuz ve şüphemiz var," dediler.

Sizden öncekilerin; Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri size gelmedi mi? Onları, Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara mucizeler getirdi de onlar ellerini ağızlarına koydular ve dediler ki: "Biz sizinle gönderileni inkâr ettik ve bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz."

Size önünüzden geçenlerin haberleri gelmedi mi? Kavmi Nuhun, Âdın ve Semudun ve daha onlardan sonrakilerin ki tafsıllerini ancak Allah bilir, onlara resulleri beyyinelerle geldiler de ellerini ağızlarına ittiler ve biz dediler: sizin gönderildiğiniz şey'i tanımıyoruz ve biz, sizin bizi da'vet ettiğiniz şeyden bir şekk içindeyiz

(Tafsilâtını) Allah’tan başkasının bilmediği, sizden önceki (kavim) lerden, Nûh, Âd ve Semûd kavimlerine, ayrıca bunlardan sonra gelen toplumlara ait haberler size ulaşmadı mı? Onlara peygamberleri apaçık delillerle gelmişti de onlar (susturmak için) elleriyle (peygamberlerinin) ağızlarını kapatarak, “Biz, sizinle gönderilen şeyi (Allah’tan gayrısına tapmamak dediğiniz tevhid inancını/İslâm dinini) inkâr ediyoruz ve bizi davet ettiğiniz şeyden de derin bir şüphe içindeyiz!” dediler.

Sizden öncekilerin; Nuh, Âd, Semud halklarının ve onlardan sonra gelenlerin haberleri size gelmedi mi? Allah'tan başkası onları bilmez. Resulleri onlara beyyinelerle¹ geldiği halde onlar zorla susturmaya çalışarak: “Biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi küfrediyoruz;² bizi çağırdığınız şeyden kesinlikle kuşku içindeyiz.” Dediler.

1- Kanıt içeren açıklayıcı, açığa çıkarıcı bilgi. 2- Gerçek olduğunu kabul etmiyoruz.

Sizden evvelkilerin, Nur, Âd ve Semud kavmlerinin ve onlardan sonra (gelib sayılarını) Allahdan başkasının bilmediği (kavmlerin) haberi size gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık bürhanlar getirmişdi de onlar ellerini ağızlarına itib: «Biz size gönderileni inkâr etdik ve biz sizin da'vet eder olduğunuz (dîn) den kat'î ve kocundurucu bir şek ve şübhe içindeyiz» demişlerdi.

Sizden öncekilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavminin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Ki onları(n gerçek mâhiyetini) ancak Allah bilir. Peygamberleri onlara apaçık delillerle geldi de (onlar) ellerini (peygamberlerin) ağızlarına götürüp (onların teblîğine dahi karşı çıkarak): “Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve gerçekten biz, bizi kendisine da'vet etmekte olduğunuz şeyden kuşku veren kesin bir şübhe içindeyiz” dediler.

Sizden öncekilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavminin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Ki onları(n gerçek mahiyetini) ancak Allah bilir. Elçileri onlara apaçık delillerle geldi de onlar (mesajlarımızın tebliğini yapmalarına engel olmak ve onları susturmak için) ellerini (elçilerin) ağızlarına götürüp (onlara karşı güç kullanarak): “Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve gerçekten biz, bizi kendisine davet etmekte olduğunuz şeyden kuşku veren kesin bir şübhe içindeyiz” dediler.

Sizden önce yaşamış Nuh, Ad, Semud ve onlardan sonra gelen, yalnızca Allah’ın bildiği kavimlerin haberleri size gelmedi mi? Elçileri onlara açıklayıcı deliller getirdiklerinde, ellerini ağızlarına götürerek “Sizinle beraber gönderilenleri kabul etmiyoruz ve bizi davet ettiğiniz şeyler hakkında da şüphe ve tereddüt içindeyiz” demişlerdi.

Sizden önce gelen Hud, d, Semud uluslarının, onlardan sonra da gelen, sayısını ancak Allah bilir, ulusların olaycaları size anlatılmadı mı? Onlara elçiler apaçık belgeler getirmişlerdi. On ar ise ellerini o elçilerin ağzına kapatmışlardı da şoyle demişlerdi: «Biz size gönderileni tanımıyoruz. Çünkü sizin bizi çağırdığınız dinden çok şüpheliyiz.»

Sizden evvelki Nuh, Âd, Semud kavimlerinin, onlardan sonra gelip adetlerini ancak Allah/ın bildiği kavimlerin kıssaları size naklolunmadı mı? Onlara peygamberleri apaçık mucizeler getirmişlerdi. Onlar ise ellerini ağızlarına koydular [¹] da «— İşte biz sizin ile gönderilen şeyi tanımıyoruz. Bizi davet ettiğiniz din hakkında da kuvvetli bir şüphe içindeyiz» dediler.

[1] Hiddet, taaccüp, istihza maksadıyle.

Sizden önce geçmiş olan Nûh, Ad ve Semûd kavimleri ile onlardan sonra gelenlerin haberleri size ulaşmadı mı? Onları Allah’tan başkası bilemez! Elçileri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Ama onlar da ellerini ağızlarına götürerek, “Şüphesiz biz sizinle gönderileni inkâr ediyoruz. Muhakkak ki biz, sizin bizi çağırdığınız şeyler konusunda kaygı verici [murîb] bir ikilem [şekk] içindeyiz.” (dediler).

Sizden önceki Nuh, Ad ve Semud kavmi ile Allah'tan başkasının bilemeyeceği onlardan sonrakilerin haberi size gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de (alay edercesine) ellerini ağızlarına götürmüş ve “Şüphesiz biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırmakta olduğunuz şeyden, gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz” demişlerdi

Sizden önce gelip geçen zâlim kavimlerin başına gelen ibret verici felâketlerin haberi size ulaşmadı mı; yani Nûh kavminin, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelip geçen ve Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği daha nice toplumların haberleri? Peygamberleri onlara hakîkati tüm çıplaklığıyla gösteren ve inkâr edilmesi mümkün olmayan apaçık mûcizelerle gelmişlerdi. Fakat onlar, öfke ve hayretten ellerini ağızlarına götürerek, “Biz, sizinle gönderilen bu mesajı asla tanımıyoruz! Çünkü bizi çağırdığınız bu tek tanrı inancına karşı derin bir kuşku içindeyiz!” diye karşılık vermişlerdi.

Sizden önceki Semûd’un, Âd’in ve Nûh’un kavmi’nin ve onlardan sonrakilerin uyarıcı haberi size gelmedi mi? Onları Allah’tan başkası bilmez. Onlara rasûlleri Beyyineler / Açık Belgeler ile geldi. Ellerini ağızlarına götürdüler / şaşıp kaldılar. Dediler ki:
“Birlikte gönderildiğiniz şeyi biz inkâr ettik. Biz, bizi davet ettiğiniz (çağırdığınız) şeyden kuşku verici şüphe içindeyiz”.

Acaba sizin, daha önceki milletlerden haberiniz var mı ? Nûh, Ad ve Semûd gibi kavimlerden, hattâ Allah'tan başka kimsesi olmayan sonraki toplumlar hakkında ne biliyorsunuz? Tanrı elçileri bunlara hep, belgelerle geldiler. Şaşkınlıktan parmaklarını ısıran halk: " Aa, sizin elçi olduğunuza inanamayız. Hattâ, bizi davet ettiğiniz Tanrı hakkında bile kuşkularımız var. "

Sizden önceki Nuh, Âd, Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onların gerçeklerini Allah’tan başkası bilmez. Elçilerimiz onlara her türlü kanıtı getirdi. Onlar açıklanan bütün delillere karşılık elçilerimizi susturmak istediler. Onlar gönderdiğimiz her delile, her ayete karşılık dediler ki: "Biz size gönderilenleri inkâr ettik! Davet ettiğiniz şeylere karşı derin bir kuşku içindeyiz!"

Sizden öncekilerin yani Nuh, Âd ve Semûd kavimleri ile onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları Allah’tan başkası bilemez. [*] Elçileri kendilerine deliller getirmişti [*] de onlar ellerini onların (peygamberlerin) ağızlarına koyup tıkamışlar [*] ve demişlerdi ki: “Biz size gönderileni inkâr ettik [*] ve bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir şüphe içindeyiz.” [*]

Burada sayılan kavimler insanlık tarihinden seçilmiş birkaç kavimdir. Onlardan önce de sonra da başka azgın kavimler yaşamıştı; onların durumunu sadec... Devamı..

(Sayılarını ve durumlarını) Allah’tan başkasının bilmediği, sizden önceki (kavim)lerden, Nûh, Âd ve Semûd kavimleri ile onlardan sonra gelenlerin haber(ler)i size gelmedi mi?¹ Onlara Peygamberleri apaçık delillerle gelince, onlar ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden parmaklarını ısırdılar)² ve: “Biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri kesinlikle inkâr ettik ve bizi davet ettiğiniz şeyden de gerçekten ürküyoruz.”³ dediler.

1 Âyetin bu bölümü: “Sizden öncekilerden, Nûh, Âd ve Semûd kavimleri ile onlardan sonra gelip de (sayılarını ve durumlarını) Allah’tan başkasının bilm... Devamı..

SİZDEN ÖNCE gelip geçen [inkarcı toplum]ların başına gelenlerden hiç haberiniz olmadı mı; Nûh kavminin, ‘Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelip geçen daha nicelerinin? Onlar(ın başına gelenleri) Allah’tan başka kimse bilmez. ⁹ Onlara da kendileri için görevlendirilmiş olan elçiler, hakkı bütün açıklığıyla gösteren delillerle gelmişlerdi; fakat onlar, ellerini şaşkınlıkla ağızlarına götürüp ¹⁰ “Biz, sizinle gönderildiğini iddia ettiğiniz mesajın hak olduğuna inanmıyoruz” dediler, “ve doğrusu bizi çağırdığınız şey[in mahiyetin]den yana ciddî bir şüphe ve şaşkınlık içindeyiz”. ¹¹

9 Yani, bu toplumlar yeryüzünden gelip geçtiler; böyle kaç toplumun gelip geçtiğini ve nasıl bir hayat sergilediklerini bütün gerçeğiyle şimdi ancak A... Devamı..

Sizden önce gelip geçen, Nuh, Ad ve Semud kavminin ve sayılarını yalnızca Allah’ın bildiği daha nice toplumların haberleri size ulaşmadı mı?1 Oysa elçileri onlara hakikatin apaçık belgeleri ile gelmişlerdi de, elleriyle ağızlarını kapatıp onları susturmak istemişler ve “Biz size gönderilene inanmıyoruz, ayrıca bizi çağırdığınız şeyler hakkında ciddi şüpheler taşıyoruz!” demişlerdi.2, 114/45, 40/30-31, 50/36-37, 26/57, 11/17, 28/47, 47/14

SİZDEN öncekilerin haberi size gelmedi mi? Nûh, ‘Âd ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin... Ki onları(n başına neler geldiğini) Allah’tan başka kimse bilmez. Elçileri onlara hakikatin apaçık delilleriyle gelmiş, onlar ise nimeti teperek (sözlerini) ağızlarına tıkmışlar[¹⁹⁹³] ve “Şunu aklınıza koyun ki biz sizinle gönderilenleri reddediyoruz; zira biz, davet ettiğiniz şeye dair endişe verici derin bir şüphe içindeyiz” demişlerdi.[¹⁹⁹⁴]

[1993] Ya da lafzen: “ellerini ağızlarına koyarak”. Yed mecazen “nimet” manasına gelir (Zemahşerî). Buna göre vahiy Allah’ın nimetlerinin kaynağıdır. ... Devamı..

Sizden öncekilerin, Nuh, Ad, ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri size gelmedi mi? Ki onların (tümünü) Allah’tan başka kimse bilmez. Peygamberleri onlara (Rablerinin birliğine ait) apaçık deliller getirdiğinde; onlar ellerini (peygamberlerinin) ağızlarına uzatarak: "(sus fazla konuşma) Biz sizinle gönderileni (Allah'tan başka ilah olmadığı iddiasını, kabul etmiyoruz, onu) inkar ettik ve bizi davet ettiğiniz (din, ahiret, hesap vs.) hakkında da derin bir kuşku içindeyiz" dediler.

Sizden önceki Nuh kavminin, Ad’in ve Semud’un ve bunlardan sonrakilerin (başına gelen) haberi size gelmedi mi? Onlar bilmiyor ama Allah (onlara yaptığını) biliyor. Onlara resuleri geldi ama onlar (öfkeden) ellerini ağızlarına götürerek (resullere) dediler ki: ’’Biz kesinlikle sizinle gönderileni (ayetleri) inkar ediyoruz ve bizi davet ettiğin şeye de şek ve şüphedeyiz. ’’

Size sizden evvelkilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavminin ve onlardan sonrakilerin (ki onları Allah'tan başkası bilmez) haberleri gelmedi mi? Onlara peygamberleri mûcizelerle gelmişlerdi. Onlar ellerini ağızlarına itmişler ve demişlerdi ki: «Biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyi inkar ettik ve biz kendisine bizi dâvet ettiğiniz şey hakkında şüphe yok ki, kuşkulandırıcı bir şey içindeyiz.

Sizden önce gelip geçmiş ümmetlerin, Nuh, Âd ve Semûd halklarının ve onlardan sonra gelip de Allah'tan başkasının tamtamına bilemeyeceği halkların başlarından geçen olaylardan haberdar olmadınız mı? Elçileri kendilerine delil ve mûcizeler getirdiler de onlar ellerini ağızlarına götürüp: “Biz, dediler, sizinle gönderilen talimatları kabul etmiyoruz. Çünkü biz, bize yaptığınız dâvetin mahiyetinden derin bir kuşku içindeyiz. ” [7, 65]

“Eli ağzına götürmek” hayret, red veya tahkir ifadesi olmalıdır. Red ve alaylarını göstermek amacıyla ıslık çalmak için olabileceği gibi, sükût işaret... Devamı..

Sizden öncekilerin: Nuh, 'Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin -ki onları(n sayısını) Allah'tan başka kimse bilmez- haberi size gelmedi mi? Elçileri onlara kanıtlar getirdi de onlar, ellerini ağızlarına koydu (öfkelerinden parmaklarını ısırdı)lar (yahut: peygamberlerin ağızlarını tuttular): "Biz sizinle gönderilen mesajı tanımadık ve biz sizin bizi çağırdığınız şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz!" dediler.

Size, sizden evvel geçen Nûh ve 'Âd ve Semûd kavimleriyle onlardan başka ancak Allâh'ın bildiği akvâmın haberleri gelmedi mi? Onlara rasûlleri âşikâr mu'cizelerle geldiler. Kavimleri ellerini ağızları üzerine koyub rasûli sükûta da'vet itdiler. Ve "Sizin rasûl olarak gönderildiğinizi biz inkâr iyleriz ve bizi da'vet itdiğiniz şeyde şek ve şübhedeyiz" didiler.

Sizden önceki Nuh, Ad ve Semud halklarının haberi size ulaşmadı mı? Onlardan sonrakilerin haberlerini ise Allah’tan başkası bilmez. Elçileri onlara da açık belgelerle (ayetlerle) gelmişlerdi ama onlar, lafı ağızlarına tıkayarak şöyle demişlerdi: “Sizin elçi olarak gönderilmeniz bizi hiç ilgilendirmiyor, bizi çağırdığınız şeyden dolayı da kuşku veren bir şüphe içindeyiz.”

Sizden önce geçen Nuh, Àd, Semûd halklarının ve onlardan sonra gelenlerin haberleri size ulaşmadı mı? ki onları Allah'tan başkası bilmez. Onlara peygamberleri belgelerle geldiler, fakat elleriyle ağızlarını kapatıp: -Biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz, dediler.

Sizden önce geçen Nuh kavminin, Âd ve Semud'un ve daha sonra gelenlerin—ki bunların hepsini birden ancak Allah bilir—haberi size ulaşmadı mı? Peygamberleri onlara apaçık deliller getirmiş, onlar ise öfkelerinden ellerini dişleyerek “Sizinle gönderileni biz inkâr ediyoruz; bizi davet ettiğiniz şey hakkında da derin bir kuşku içindeyiz” demişlerdi.

Sizden öncekilerin, Nûh kavminin, Âd'ın, Semûd'un ve onlardan sonrakilerin haberleri ulaşmadı mı size? Allah'tan başkası bilmez onları. Peygamberleri onlara açık deliller getirmişti de onlar ellerini ağızlarına itip şöyle demişlerdi: "Biz size gönderileni kesinlikle tanımıyoruz ve biz sizin çağırdığınız şey konusunda karmaşa ve çıkmaza iten bir kuşku içindeyiz."

gelmedi mi size ħaberi anlaruñ kim sizden ilerü-di nūħ ķavmınuñ daħı 'ād'uñ daħı ŝemūd’uñ daħı anlaruñ kim anlardan śoñra-dı bilmez anları illā Tañrı. geldi anlara yalavaçları ḥüccetler-ile pes döndürdiler ellerini aġızlarına daħı eyittiler “bayıķ biz kāfir olduķ aña kim viribinildüñüz anı daħı bayıķ biz gümān içindevüz andan kim oķırsız bizi andan yaña gümān bıraġıcı.”

Gelmedi mi size ḫaberi anlaruñ kim sizden ilerü‐di, Nūḥ ḳavmi, daḫı Ādḳavmi ve Semūd ḳavmi daḫı anlar kim ṣoñra‐y‐ıdı. Bilmez anlar illā Tañrı.Geldi anlara rüsüller ḥüccetler‐ile. Pes dönderdiler ellerin aġızlarına.Daḫı eydürler: Bayıḳ biz kāfir olduḳ aña kim viribinildüñüz anı. Bayıḳ bizgümān içindeyüz andan kim oḳursız bizi. Andan yaña gümān[a] bıraġıcı.

Məgər sizdən əvvəlki Nuh, Ad, Səmud tayfalarının və onlardan sonra gəlib getmiş, (saylarını və təfsilatını) ancaq Allahın bildiyi ümmətlərin xəbərləri sizə gəlib çatmadımı? Peyğəmbərləri onlara açıq-aşkar mö’cüzələrlə gəlmişdilər. Onlar əllərini (heyrətlərindən, qəzəblərindən özlərinin, yaxud danışmağa imkan verməmək üçün peyğəmbərlərin) ağızlarına qoyub: “Biz sizinlə göndərilənlərə (mö’cüzələrə və peyğəmbərliyinizə) inanmırıq və bizi də’vət etdiyiniz (din) barəsində də möhkəm bir şəkk-şübhə içindəyik!” – demişdilər.

Hath not the history of those before you reached you: the folk of Noah. and (the tribes of) Aad and Thamud, and those after them? None save Allah knoweth them. Their messengers came unto them with clear proofs, but they thrust their hands into their mouths, and said: Lo! we disbelieve in that wherewith ye have been sent, and lo! we are in grave doubt concerning that to which ye call us.

Has not the story reached you, (O people!), of those who (went) before you? - of the people of Noah, and ´Ad, and Thamud? - And of those who (came) after them? None knows them(1882) but Allah. To them came messengers with Clear (Signs); but they put their hands(1883) up to their mouths, and said: "We do deny (the mission) on which ye have been sent, and we are really in suspicious (disquieting) doubt(1884) as to that to which ye invite us."

1882 Even the names of all the Prophets are not known to men, much less the details of their story. If some "news" of them (for the word translated "s... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.