8 Eylül 2024 - 4 Rebiü'l-Evvel 1446 Pazar

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Yûsuf Suresi 68. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Velemmâ deḣalû min hayśu emerahum ebûhum mâ kâne yuġnî ‘anhum mina(A)llâhi min şey-in illâ hâceten fî nefsi ya’kûbe kadâhâ(c) ve-innehu leżû ‘ilmin limâ ‘allemnâhu velâkinne ekśera-nnâsi lâ ya’lemûn(e)

Babalarının emrettiği gibi Mısır'a girdiler ama bu, Allah'ın takdirinden hiçbir şeyi gideremedi, ancak Yakup'un dileği yerine gelmiş oldu ve şüphe yok ki Yakup, kendisine öğretmiş olduğumuzdan dolayı bir bilgiye sahipti, fakat insanların çoğu bilmez.

Vaktâki babalarının kendilerine emrettiği yerden (ve öğrettiği şekilde Mısır’a) girdiklerinde, (bu tedbir) -Yakub’un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında- onlara Allah’tan gelecek olan hiçbir şeyi (gidermeyi) sağlamadı. Gerçekten o (Hz. Yakub), kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmeyen (gafil ve cahillerdir.)

Onlar Yûsuf'un bulunduğu şehre, her ne kadar babalarının emrettiği şekle uygun olarak girdilerse de, babalarının bu tedbiri, Allah'ın takdirine karşı onlara bir yararı olmadı. Yalnızca, Ya'kub'un oğullarını korumak yönünde duyduğu arzunun bir ifadesiydi bu. Çünkü o, kendisine öğrettiklerimiz sayesinde, her zaman Allah'ın hükmünün geçerli olduğuna dair, yeterli bir bilgiye sahipti. Ama insanların çoğu bunu böyle bilmezler.

Babalarının kendilerine emrettiği yerlerden şehre girdiklerinde, bu tedbir Allah'tan gelecek hiçbir şeyi engelleyemezdi. Sadece Yâkup, oğullarının sağsalim şehre varmalarıyla ilgili gönlündeki bir dileği yerine getirdi. Şüphesiz o ilim sahibiydi. Çünkü ona ilmi biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmez.

Nitekim babalarının emrettiği yerden girdiler. Bu, Allah'tan (gelecek) bir şeyi onlardan savamazdı. Yalnız Yakub'un içindeki bir dileği açığa çıkarmış oldu. Gerçekten o, kendisine öğrettiğimizden dolayı ilim sahibi biriydi. Ancak insanların çoğu bilmez.

Babalarının kendilerine emrettiği yerden (Mısır'a) girdiklerinde, (bu,) -Yakub'un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışındaonlara Allah'tan gelecek olan hiç bir şeyi (gidermeyi) sağlamadı. Gerçekten o, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.

Onlar, babalarının emrettiği şekilde şehre girince, (bu ayrı ayrı kapılardan girişleri), Allah'ın takdirinden hiç bir şeyi gideremedi (yine hırsızlıkla itham edildiler). Ancak Yâkub'un kendisine ait gözden korunma tedbirini, yerine getirdi. Doğrusu o (Yâkub A.S.) bir ilim sahibi idi. Çünkü biz kendisine vahy ile öğretmiştik. Fakat insanların çoğu (kâfirler), Allah'ın ilhamını bilmezler.

Babalarının emrettiği yerden Mısır’a girdiklerinde, Yakub’un tavsiyesi Allah’ın takdirine karşı bir fayda vermiş olmadı. Yalnızca Yakub’un (insanlığın) içinde olan bir ihtiyacı giderdi. Ve şüphesiz, Biz ona öğrettiğimiz için biliyordu. Fakat insanların çoğu (bu iş bölümünü) bilmiyorlar.

Babalarının emrettiği yerlerden şehre girdiklerinde, bu onlardan Allah'ın herhangi bir takdirini uzak tutamazdı; sadece Ya‘kûb'un içindeki bir isteği gerçekleştirmişti. Ya‘kûb, bizim ona öğretmemizden dolayı bilgi sahibi idi. Ama halkın çoğu bunu bilmezdi.

Onlar, babalarının buyrumunca girdiler, Allahın yazdığından bir nesne bozamazlar, Yakup'un istediği yerine geldi, biz ona bildirmiş olduğumuzçün, bilgisi vardı, insanların pek çokları bilmezler

Nihayet (Yusuf'un kardeşleri) babalarının direktifi uyarınca (Mısır'a ayrı ayrı kapılardan) girdiler. (Böylece kendilerine göre önlem almış oldular.) Gerçi bu önlem, Allah'ın onlara ilişkin hiçbir kararını başlarından savacak değildi. Sadece Yakup, içinden gelen bir görev duygusunun gereğini yerine getirmişti. Onun bu meseleye ilişkin, tarafımızdan kendisine öğretilmiş bilgisi vardı. Fakat insanların çoğu (İlahi takdiri) bilmezler.

Hz. Yakup, gayretin takdire, takdirin ise tedbire mâni olmayacağını ancak tedbirin de takdiri engelleyemeyeceğini biliyordu ama o da görevini yapıyord... Devamı..

Şehre pederlerinin emri vechile girdiler, fakat bu ihtiyâtın Allâh’ın takdîrâtına karşu hükmi olamaz idi. Ancak kendilerine tenbîhâtda bulunan Ya’kûb’ın arzusı yerine gelmiş oldı. Ya’kûb bizim öğretdiğimiz ’ilme vâkıf idi insânların çoğı bu ’ilme mâlik değildirler.

Babalarının emrettiği gibi girdiler. Esasen bu, Allah katında onlara bir fayda sağlamazdı, ancak Yakub içindeki arzuyu ortaya koymuş oldu. O, şüphesiz kendisine öğrettiğimizi bilir fakat insanların çoğu bilmezler.*

Babalarının emrettiği şekilde (ayrı kapılardan) girdiklerinde (bile) bu, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildi. Sadece Yakub, içindeki bir dileği ortaya koymuş oldu. Şüphesiz o, biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

Şehre babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiler ama bu, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savacak değildi. Şu var ki, Ya‘kūb’un içinde taşıyıp onlara açıkladığı kaygıyı gidermiş oldu. Şüphesiz o, bizim kendisine öğrettiğimiz bir bilgiye sahipti. Fakat insanların çoğu (bu hakikati) bilmezler.

Babalarının kendilerine emrettiği yerden (çeşitli kapılardan)  girdiklerinde (onun emrini yerine getirdiler. Fakat bu tedbir)  Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak Ya'kub içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler.

Babalarının kendilerine emrettiği yerlerden girdiler. Bu, onları ALLAH'ın hiç bir takdirinden kurtaramazdı; ancak Yakup onlardan bunu istemekte özel bir nedene sahipti. O, kendisine öğrettiğimiz belli bir bilgiye sahipti; fakat halkın çoğu bilmez.

Yakup, kalabalık bir grubun görevlilerin dikkatini çekeceğini ve sorunlar çıkarabileceğini düşünmüş olabilir. Yumurtaları ayrı sepetlere koymak istati... Devamı..

Ne zaman ki, şehre vardılar, o zaman babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiler. (Gerçi bu şekilde girmeleri) onlar hakında Allah'ın takdir ettiği hiçbir şeyi önleyemezdi, bu sadece Yakub'un içinden geçirdiği bir isteğin yerine getirilmesi oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

Vaktâ ki babalarının emrettiği yerden girdiler, o, onlardan Allahın takdirinden hiç bir şey'i def'etmiyordu ancak Yakubun nefsindeki bir haceti kaza etmişti, şüphe yok ki o muhakkak bir ilim sahibi idi, çünkü biz kendisine ta'lim etmiştik ve lâkin nâsın ekserisi bilmezler

Babalarının kendilerine emrettiği yerden (Mısır’a, farklı kapılardan) girdiler. (Fakat bu tedbir) Ya‘kûb’un (evlatlarının sağ sâlim şehre varmalarıyla ilgili olarak) gönlündeki bir dileği (tedbir alma ve babalık şefkatini) açığa çıkarmanın dışında, Allah’ın takdirine karşı onlara bir yarar sağlamadı. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona (vahiy yolu ile) biz öğretmiştik. (Bunun içindir ki, “Allah’tan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam.” demişti.) Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

Babalarının istediği şekilde girdiler. Yakûb, eğer Allah, haklarında bir şey takdir etmiş olsaydı, içinden gelen bu dileğin onlara fayda vermeyeceğini bilmekteydi. O, kendisine öğrettiğimiz için ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.

Vaktaki onlar (Mısıra), babalarının kendilerine emretdiği vech ile, girdiler. Bu, Allahın (kazaasından) hiç bir şey'i onlardan gidermedi. Sâdece Ya'kubun nefsindeki dileği meydana çıkarmış oldu. Şübhe yok ki (Ya'kub), kendisini (vahy ile) öğretdiğimiz için, bir ılîm saahibi idi. Ancak insanların çoğu (sırrı kaderi) bilmezler.

Daha sonra babalarının kendilerine emrettiği şekilde (ayrı ayrı kapılardan şehre)girdiklerinde, (bu tedbir, gerçekten) Allah'dan (gelecek) hiçbir şeyi onlardan def' edecek değildi; ancak Ya'kub'un içinde bulunan (tevekkülde, o şeyin sebeblerine de riâyete duyduğu) ihtiyâç ki, onu yerine getirmiş oldu. Ve şübhesiz ki o, kendisine öğrettiğimizden dolayı elbette bir ilim sâhibi idi; fakat insanların çoğu bilmezler.

Ve babalarının emrettiği şekilde (ayrı kapılardan) girdiklerinde (bile) bu, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildi. Sadece Yakup, içindeki bir dileği ortaya koymuş oldu. Şüphesiz o, biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi sahibidir. Ama insanların çoğu (beşeri yetenekleri kullanarak tedbir almanın, tevekkülün bir parçası olduğunu) bilmezler.*

(*) Burada, tedbir alınmasından sonra elbette Yüce Allah’ın kararının ve kudretinin de erişilmez olduğunun unutulmaması gerektiğine dikkat çekilmekted... Devamı..

Babalarının emirlerine uyarak farklı yerlerden şehre girdiler. Allah onlar için bir şey dilemiş olsaydı bu tedbirlerinin onlara hiçbir faydası olmazdı. Ancak Yakub’un oğullarına emrettiği, kendi nefsinde duyduğu bir endişeydi. Yakub kendisine öğrettiğimiz ilimle donanmış ilim sahibi bir kimse idi. Ama insanların çoğu bunu bilmiyor.

Babalarının buyurduğu gibi ayrı ayrı kapılardan girdilerse de bu, Allah’ın onlar için yazdığını bozmadı. Yalnız Yakup kendi dileğini ortaya koymuş oldu. Çünkü Yakup kendisine öğretmiş olduğumuz bilimi edinmiş bulunuyordu. Ancak, insanların pek çoğu bunu bilmezler.

Vaktaki onlar babalarının emirleri veçhile ayrı ayrı kapıdan girdiler. Bu hal Allah/ın azasından hiçbir şeyi def edemedi [⁴], yalnız Yakup nefsindeki dileği [⁵] meydana çıkarmış oldu. Şüphe yok ki Yakup kendisine öğrettiğimize göre ilim sahibidir. Fakat pek çok nâs Yakup gibi bilmezler.

[4] Yine sirkatle itham olundular.[5] Peder şefkatini.

Babalarının emrettiği yerden girdiler ama bu, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi savamazdı. Yakup sadece içindeki bir dileği dillendirdi/yerine getirdi. Çünkü o kendisine öğrettiğimiz şeylerden dolayı bir bilgi/ilim sahibiydi. Fakat insanların çoğu bilmezler.

Babalarının emrettiği gibi şehre girdiklerinde esasen bu, Yakub'un nefsindeki dileği (babalık şefkatini) açığa çıkarması dışında hiç bir şeyde onları Allah'tan müstağni kılmadı. O, şüphesiz kendisine öğrettiğimizi bilir, fakat insanların çoğu bilmezler.

Böylece, Yûsuf’un on bir kardeşi, uzun bir yolculuğun sonunda Mısır’a vardılar ve gerçekten de babalarının kendilerine emrettiği şekilde, şehre farklı kapılardan girdiler. Böylelikle, kendilerince bir tedbir almış oldular. Fakat bu tedbir, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savacak değildi; yalnızca Yakup,—çocuklarının güvenliğinden sorumlu bir baba olarak— içine doğan bir dileği yerine getirmiş ve böylece, “Acaba bir tedbirsizlik mi yaptık?” türünden şüpheleri bertaraf etmiş oldu. Fakat bunu yaparken, Allah’ın takdirine güvenmek gerektiğini aklından çıkarmamıştı. Çünkü o, kendisine öğrettiğimiz Kitap sayesinde, tedbir almak ve ilâhî takdire boyun eğmek arasında mükemmel bir denge kurabilecek bilgiye sahipti; ne var ki, insanların çoğu, beşerî yetenekleri kullanarak tedbir almanın, tevekkülün bir parçası olduğunubilmezler. Bir kısmı kendi gayret ve tedbirlerine güvenip Allah’a tevekkülü terk eder, diğer bir kısmı da, yalnızca Allah’a “tevekkül” eder, fakat problemlerini çözmek için herhangi bir pratik çareye başvurmazlar.

Onlara babalarının emrettiği yerden girdiklerinde Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi onlardan savıyor değildi; ancak Yakub’un nefsindeki tedbir ihtiyacı yerine geldi. O, ona öğrettiğimiz şeylere ait elbette bilgi sahibidir; ama İnsanlar’ın en çoğu bilmez.

Şehre babalarının emrettiği gibi girdiler. Aslında çocukları için Allah’tan güvence istemesi, Yakub'un gönlünden geçen bir hacetin, dilinden dökülüvermesiydi. Çünkü Yakûb, önsezi bilgisi yüklediğimiz için bu tür tahminlerde bulunabiliyordu. Çoğu insan, bu bilgiden mahrumdur...

Yusuf’un kardeşleri babalarının öğüdünü dinleyerek Mısır’a ayrı kapılardan girdiler. Şehir içinde bir araya geldiler. Muhakkak babalarının öğüdüyle aldıkları bu tedbir, Allah’ın takdirinden hiç bir şeyi onlardan koruyamazdı. Yakup bunu bildiği halde sadece içindeki bir dileği ortaya koymuştu. Elbette O, kendisine öğrettiğimizden dolayı bilgi sahibiydi. Bundan dolayı Allah’ın takdirinden hiç bir şeyi sizden uzaklaştıramam demişti. Allah’ın bilgisinden uzak olan insanlar bunu anlayamazlar.

Babalarının kendilerine emrettiği yerden (çeşitli kapılardan) girdiklerinde (onun emrini yerine getirmişlerdi. Fakat bu önlem) Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; [*] ancak Yakup’un (oğullarını korumak için) söylemek istediği şeyin yerine getirilmesi (söz konusuydu). Şüphesiz ki o, biz kendisine bildirdiğimiz için bilgi sahibiydi. Fakat insanların çoğu (bu gerçeği) bilmezler.

Burada, tedbir alınmasından sonra elbette Yüce Allah’ın kararının ve kudretinin de erişilmez olduğunun unutulmaması gerektiğine dikkat çekilmektedir. ... Devamı..

(Onların Mısır’a) babalarının kendilerine emrettiği yerden girmeleri, Yâkûb’un gönlünün arzusunu yerine getirmekten¹ başka, onlara Allah’tan gelebilecek hiçbir şeyi gideremedi.² Aslında o, kendisine öğrettiğimizden dolayı bunu (çok iyi) biliyordu.³ Fakat insanların çoğu (bunu) bilmiyorlar.

1 Hz. Yâkûb çocuklarına böyle söylemekle; nefsinde tedbirsizlikle bir kusur yapma ihtimâlini bertaraf etmiş oldu. Zâten o tedbirin de sonuç itibariyle... Devamı..

Ama onlar [Yusuf’un bulunduğu şehre] her ne kadar babalarının talimatına uygun olarak girdilerse de, ⁶⁶ bunun Allah’ın takdirine karşı onlara bir yararı olmadı; ⁶⁷ yalnızca, Yakub’un, [oğullarını korumak yönünde] duyduğu arzunun bir ifadesiydi bu. ⁶⁸ Çünkü, o kendisine öğrettiklerimiz sayesinde, [her zaman Allah’ın hükmünün geçerli olduğuna dair] yeterli bir bilgiye sahipti; ⁶⁹ ama insanların çoğu (bunu böyle) bilmezler.

66 Lafzen, “...diği zaman”/“iken”.67 Sonraki ayetlerin de göstereceği gibi, hem onların hem de babalarının, bu serüvenleri mutlu bir sona ulaşıncaya k... Devamı..

Onlar babalarının emrettiği gibi girdilerse de, esasen bu Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı. Sadece Yakup’un temennisi yerine gelmiş oluyordu. Şüphesiz ki Yakup, kendisine öğrettiğimiz ilim sayesinde biliyordu.1 Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmiyorlar.2, 12/96, 216/43, 39/49

Ve onlar her ne kadar babalarının kendilerine emrettiği gibi (şehre) girdilerse de, bunun Allah’tan gelecek olana karşı bir yararı olmadı. Ne ki bu, Yakub’un içinden geçeni dile getirme ihtiyacını duyduğu bir temenniden başka bir şey değildi. Ve gerçekte o, kendisine öğrettiğimiz üzre (Allah’ın hayata müdahil olduğunun) tam bilincindeydi; fakat insanların çoğu (bunu dahi) farketmezler.

Babalarının kendilerine emrettiği şekilde şehre ayrı ayrı kapılardan girdiler, fakat aldıkları bu tedbir Allah'ın takdirine (Bünyamin'in Mısır’da kalmasına) engel olamadı. Sadece Yakub'un öğüt ve dileği yerine getirilmiş oldu, şüphe yok ki o tarafımızdan verilen bir ilim sahibi idi. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler! (Bir takım sebeplere sarılmakla kaderin değişeceğini sanırlar)

Ve onlar (babalarının) emrettiği kapılardan girdiler ise de bu onlara Allah’dan gelecek hiçbir şeye mani olamazdı ancak bu, Yakub’un istediği bir arzusu olarak icra edildi. Ve şüphesiz o kendisine öğrettiğimiz bir ilimle ilm sahibi idi. Lakin insanların çoğu bilmezler.

Vaktâ ki, babalarının kendilerine emrettiği veçh ile (şehre) girdiler, böyle bir giriş, onlardan hiçbir takdir-i ilâhiyi def'eder olmadı. Ancak Yâkub'un nefsindeki bir haceti yerine getirmiş oldu. Ve şüphe yok o, kendisine talim etmiş olduğumuzdan dolayı bir ilim sahibi idi. Velâkin insanların ekserisi bilmezler.

Babalarının kendilerine emrettiği şekilde ayrı ayrı kapılardan girerek onun emrini yerine getirdiler. Ama bu tedbir, Allah'ın kendileri hakkındaki takdiri karşısında hiç bir fayda sağlamadı. Sadece Yâkub'un içindeki bir dileği açığa çıkarmış oldu. O, kendisine Biz öğrettiğimizden ötürü ilim sahibi idi. (Bunun içindir ki “Allah'tan gelecek takdiri önleyemem. ” demişti. ) Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.

Babalarının emrettiği yerden (Mısır'a) girdiler; (gerçi) bu, Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı. Ama sadece Ya'kub, içindeki bir dileği söylemişti. O, kendisine öğrettiğimizden ötürü bilgi sahibi idi (bundan dolayı 'Allah'ın takdirinden hiçbir şeyi sizden savamam' demişti). Fakat insanların çoğu bilmezler.

Evlâd-ı Ya'kûb, Babalarının emr iylediği yerden girdiler. Bu duhûlleri onları kazâ-yı ilâhîden kurtarmadı. Ancak nefs-i Ya'kûb'da hâsıl olan bir hâcet (nazar isâbetinden tahaffuz) hâsıl olmuşdı. O, bizim ona öğretdiğimiz 'ilmin sâhibi idi. Lâkin nâsın ekserîsi bilmezler.

Babalarının istediği yerlerden girince ki aslında bu, Allah’tan gelecek hiç bir şeyi onlardan savacak değildi, sadece Yakup’un yerine getirmesi gereken bir ihtiyaçtı (kendisi için bir ihtiyaçtı[*]). Çünkü Yakup kendisine öğrettiğimiz için gerçek bir ilime sahipti. Ama insanların çoğu onu bilmezler.

[*] Öğrendiği ilim gereği kıskançlıktan korunması gerektiğini bilen Yakup, oğullarının çokluğu ve kısa zamanda 2 ticari nakliyat yapabiliyor olmaların... Devamı..

Babalarının emrettiği gibi girdiler. Esasen bu, Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı ancak Yakub içindeki arzuyu ortaya koymuş oldu. O, şüphesiz kendisine öğrettiğimizi bilir; fakat insanların çoğu bilmezler.

Onlar babalarının söylediği şekilde şehre girdiler. Bununla Allah'tan onlara gelecek birşeyi önlemiş olmadılar; ancak Yakub'un gönlündeki bir arzuyu yerine getirdiler. Yakub ise, ona tarafımızdan öğrettiğimiz şeyler sayesinde ilim sahibi bir zat idi; ama insanların çoğu bunu bilmez.

Babalarının emrettiği yerlerden kente girdiklerinde, bu onlardan Allah'ın herhangi bir takdirini uzak tutmamıştı; sadece Yakub'un içindeki bir isteği gerçekleştirmişti. Yakub, bizim ona öğretmemizden dolayı bilgi sahibi idi. Ama halkın çoğu bunu bilmezdi.

daħı ol vaķt kim girdiler ol yirden kim buyurdı anlara ataları olmadı aśśı eyler anlara Tañrı’dan nesene lįkin bir ḥācet içün kim ya'ķub göñlinde-y-idi hükm eyledi- y-idi anı 'įlm issiyidi aña kim ögretdük anı velįkin ādemįlerüñ eyregi bilmezler.

Ol vaḳt ki girdiler ataları buyurduġı gibi. Hīç def‘ eylemezdi anlar üstin‐den Tañrı taḳdīrini. Lākin bir nesne‐y‐idi Ya‘ḳūb göñlinde ol ḥāceti urdı.Daḫı ol ‘ilm issi‐y‐idi, biz bildürgeni bilürdi. Lākin çoḳ kişiler bilmezler.

Onlar ataları (Yə’qubun) əmr etdiyi kimi (Misirə ayrı-ayrı qapılardan) daxil olduqda (bu) Allahın qəza-qədərini əsla onlardan dəf edə bilmədi (özləri də bilmədən oğurluqda ittiham olundular), ancaq Yə’qubun ürəyində bir diləyi (oğlanlarına göz dəyməməsini) yerinə yetirmiş oldu. Şübhəsiz ki, Yə’qub onu (vəhylə) öyrətdiyimiz üçün bir elm sahibi idi. Lakin insanların (kafirlərin) əksəriyyəti (Allahın sevib-seçdiyi zatlara vəhy, ilham yolu ilə elm öyrətməsini) bilməz!

And when they entered in the manner which their father had enjoined, it would have naught availed them as against Allah; it was but a need of Jacob's soul which he thus satisfied; and lo! he was a lord of knowledge because We had taught him; but most of mankind know not.

And when they entered in the manner their father had enjoined, it did not profit them in the least against (the plan of) Allah:(1731) It was but a necessity of Jacob´s soul, which he(1732) discharged. For he was, by our instruction, full of knowledge (and experience): but most men know not.(1733)

1731 See the last verse and n. 1730. Though they scrupulously observed their father's injunctions to the letter, their hearts were not yet pure, and t... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.