18 Nisan 2025 - 20 Şevval 1446 Cuma

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Hûd Suresi 8. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İhsan Aktaş Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satıraltı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Vele-in eḣḣarnâ ‘anhumu-l’ażâbe ilâ ummetin ma’dûdetin leyekûlunne mâ yahbisuh(u)(k) elâ yevme ye/tîhim leyse masrûfen ‘anhum vehâka bihim mâ kânû bihi yestehzi-ûn(e)

Onların uğrayacakları azabı, mukadder bir zamana kadar geciktirirsek, bunun teahhuruna da sebep nedir derler. Bilin ki onlara azabın gelip çattığı gün o azap, artık geriye bırakılamaz ve alay ettikleri musibet, onları çepeçevre kuşatır.

Andolsun muayyen bir taifeye (veya belirli bir süreye) kadar onlardan azabı erteleyecek olursak; hemen hepsi birden; "O’nu engelleyen nedir? (Hadi cezamızı verse ya!)" derler. Şunu iyi bilin ki; onlara bu azabın geleceği (ve şeytani iktidarlarının devrileceği) gün (kesindir) ve bu, onlardan asla geri çevrilecek değildir. Ve alaya aldıkları şey de kendilerini çepeçevre kuşatıp (onları rezil ve zelil edecektir.)

Şayet azabı onlardan sayılı bir süreye kadar geciktirecek olsak, “Onu engelleyip alıkoyan nedir?” diyecekler. Bilin ki, azap onlara geldiği gün, artık kendilerinden çevrilecek değildir ve alaya aldıkları şey, onları çepeçevre kuşatmış olacaktır.

Eğer biz onlara azâbı belli bir süre ertelesek, andolsun:
“Onun hemen gerçekleşmesini engelleyen nedir?” derler. Bilin ki, azap onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir. Alay edip durdukları şeylerin gücü de kendilerini abluka altına almış olacaktır, işlerini bitirecektir.

Onlardan azabı sayılı bir süre için geciktirsek mutlaka: "Onu alıkoyan nedir?" derler. Haberiniz olsun ki, o geldiği gün artık kendilerinden geri çevrilmez ve alaya aldıkları şey onları kuşatmış olur.

8.İbnu Ebi Hatim`in Katade (r.a.)`den rivayet ettiğine göre Yüce Allah: "İnsanların hesapları yaklaştı" (Enbiya: 21/1) diye buyurunca insanlar: "Kıyam... Devamı..

Andolsun, onlardan azabı sayılı bir topluluğa (veya belirli bir süreye) kadar ertelesek, mutlaka: 'Onu alıkoyan nedir?' derler. Haberiniz olsun; bunun geleceği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.

Eğer ilerideki belirli bir müddete kadar kendilerinden azabı geciktirirsek, o vakit de muhakkak (alay tarzında) şöyle derler: “- Bu azabın inişini engelliyen nedir?” Bilsinler ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden çevrilecek değildir. O alay ettikleri azab da kendilerini sarmış bulunacaktır.

Eğer sayılı bir müddete kadar onlardan azabı geciktirsek, “Bu azabın gelmesini engelleyen nedir?” diye soracaklar. İşte azabın onlara geleceği gün, asla onlardan geri çevrilmeyecektir. Ve alaya aldıkları (azap,) onları kuşatacaktır.

Andolsun, eğer biz onlardan azabı sayılı bir süreye kadar ertelersek, elbette, “Onun gelmesini engelleyen nedir?” derler. Bilesiniz ki, kendilerine azap geldiği gün, bir daha onlardan uzaklaştırılacak değildir. Alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşatmış olacaktır.

Biz azabı onlardan — sayılı bir zamançin— geciktirirsek, herhalde diyecekler ki: «Nedir bunu durduran?», iyi bilin, o gelirse, onlardan geri dönecek değil, alay ettikleri şey onları saracaktır

Şayet azabı onlardan sayılı bir zaman/süreye kadar geciktirecek olsak: “Onu engelleyip alıkoyan nedir?” diyecekler. Bilin ki azap onlara geldiği gün, artık kendilerinden çevrilecek değildir ve alaya aldıkları şey onları iyiden iyiye kuşatacaktır.

“Ümmet” kelimesi bu ayette zaman, süre; Nahl 16/20’de hayırlı adam, erdemli kişi; Kasas 28/23’te, topluluk, kalabalık; Zuhruf: 43/22’de ise din anlaml... Devamı..

’Azâbı yevm-i mu’ayyene ta’lîk itdiğimiz zamân niçün şimdi yapmıyor diyorlar, o istihzâ itdikleri yevm-i hesâb bir gün gelecekdir ve o gün kimse ânları kurtarmıyacakdır.

And olsun ki, onların azabını sayılı bir süreye kadar ertelesek, "Onu alıkoyan nedir?" derler. Bilin ki, onlara azab geldiği gün, artık geri çevrilmez; alaya aldıkları şey onları mahvedecektir.*

Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek, o zaman da mutlaka “Onu ne alıkoyuyor?” derler. İyi bilin ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden bir daha uzaklaştırılmaz ve alay etmekte oldukları şey, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur.

Andolsun, eğer biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar ertelesek mutlaka, “Onu engelleyen nedir?” derler. Bilesiniz ki onlara azap geldiği gün artık ondan kurtulmaları mümkün değildir. Alay etmekte oldukları şey kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.

Andolsun, eğer biz onlardan azabı sayılı bir süreye kadar ertelesek, mutlaka «Onun gelmesini engelleyen nedir?» derler. Bilesiniz ki, kendilerine azap geldiği gün, bir daha onlardan uzaklaştırılacak değildir. Ve alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşatacaktır.

Onlardan azabı belli bir süre için ertelesek, "Onu tutan nedir," derler. Doğrusu, onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilemez ve alay ettikleri şey kendilerini kuşatacaktır.

Ve eğer bunlardan bir kısmının göreceği azabı belli bir süreye kadar erteleyecek olursak, o zaman da "onu engelleyen nedir ki?" diyecekler. İyi bilin ki, o azap onlara geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve o alay ettikleri şey kendilerini kuşatmış olacaktır.

Ve eğer ilerideki sayılı bir müddete kadar kendilerinden azâbı te'hır edersek o vakıt da mutlak şöyle derler: onu ne men'ediyor? O, onlara geleceği gün kendilerinden çevrilecek değildir, ve o istihzâ ettikleri şey, kendilerini sarmış bulunacaktır

Ve eğer onlardan azabı belli bir süreye kadar ertelesek, mutlaka, “Ona (o azabın gelmesine) mâni olan nedir?” derler. Şunu iyi bilin ki, kendilerine azap geldiği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya aldıkları şey (azap) onları çepeçevre kuşatacaktır.

Eğer, bir ümmet¹ için azabı onlardan belli bir süreye kadar erteleyecek olursak, “Bunu engelleyen şey nedir ki?” derler. Bilesiniz ki, onlara azap geldiği gün, artık geri çevrilmez. Alaya aldıkları azap onları kuşattır.

1- Topluluk, aynı inanca mensup insanlar topluluğu.

Andolsun ki biz kendilerinden azabı sayılı bir müddete kadar gecikdirsek mutlakaa diyeceklerdir ki: «Bunu alıkoyan (sebeb) de ne»? Haberiniz olsun ki, o bunlara geleceği gün kendilerinden döndürülecek değildir. Eğlenceye alageldikleri şey (azâb) onları çepçevre kuşatacakdır.

Ve and olsun ki onlardan azâbı sayılı bir müddete kadar ertelesek, mutlaka: “Ona (o azâbın gelmesine) mâni' olan nedir?” derler. Dikkat edin! (O azab) onlara geleceği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir ve kendisiyle alay etmekte oldukları (azab), onları kuşatmış olacaktır.

Ve eğer (hak ettikleri) azabı üzerlerine hemen göndermeyip, (birtakım sebep ve hikmetler gereği) belli bir süre için ertelesek, onu (alay edip durdukları o azabı) engelleyip alıkoyan nedir?” diyecekler. (Onlar) iyi bilsinler ki, o azap başlarına geldiği gün artık onlardan geriye çevrilecek değildir ve alaya aldıkları o azap, kendilerini çepeçevre kuşatmış (olacak)tır.

Eğer bu inkârlarından sonra bir takım topluluklara (hak ettikleri) azabı belirli bir vakte kadar ertelesek “Bize azap etmekten O’nu (Allah’ı) alıkoyan nedir” derler. Onlara azap geldiğinde, onlardan bu azabı savabilecek var mı? Alay ettikleri azap onları sarmıştır (mutlaka gelecektir).

Eğer Biz onları vereceğimiz sayılı bir güne değin geciktirecek olursak besbelli ki onlar : "Bu azabın gecikmesi neden?" derler. Bilin ki onlara azap bir kere erişti mi, artık geri döndürülmiyecektir. Onların eğlence yerine koydukları azap onları kuşatacaktır.

* Biz azabı sayılı bir zamana [⁴] kadar tehir edecek olursak onlar «— Bunu men eden nedir?» diyecekler. Haberleri olsun ki azap onlara geldiği gün [⁵] asla geri dönmeyecek, eğlenceye aldıkları azap da onları kuşatacaktır.

[4] Veya bir ümmet bitinceye kadar.[5] Bedir günü.

Eğer Biz onlardan azabı belirli bir süre/bir neslin [ummet] ömrü kadar geciktirsek, “Onu önleyen ne?” derler. İyi biliniz ki, o azap onlara geldiği gün, asla onlardan geri çevrilmez ve alay ettikleri şey kendilerini çepeçevre kuşatır.

Hiç şüphesiz onların azabını sayılı bir süreye kadar ertelesek, muhakkak “Onu alıkoyan nedir?” derler. İyi bilin ki onlara azap geldiği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.

Eğer Biz, isyankârlıklarından dolayı onları derhal yok etmeyip de, hak ettikleri azâbıbelirlenmiş bir vakte kadar ertelesek, bunun hikmetini hiç düşünmeden, “Onun hemen gerçekleşmesini engelleyen ne? Hani Allah kâfirlere azap edecekti? Demek tüm uyarılar, tehditler yalanmış!” diyerek alaycı bir tavırla, azâbın bir an önce gelmesini isteyecekler.
Fakat şunu iyi bilsinler ki, kendilerine vaadedilen o azap gelip çattı mı, bir daha asla geri çevrilecek değildir veişte o zaman, öteden beri alay edip durdukları cehennem, kendilerini çepeçevre kuşatmış olacaktır. Fakat gel gör ki:

And olsun Azab’ı onlardan sayılı bir ümmete / belirli bir süreye kadar ertelediğimizde de:
“Onu ne tutuyor?” diyorlar. Dikkat edin! Onlara gelecek olan gün, onlardan geri çevrilmiş değildir. Alay ediyor oldukları şeyler onları kuşatarak içine aldı.

Vereceğimiz cezayı azıcık erteleyelim desek: " mani olan mı var ? " derler. Kıyamet gelince, onları es geçecek değildir. Alay ettikleri, tam beyinlerinde patlayacaktır.

İnkârlarından dolayı kendilerine azap sözü verdiğimiz, ancak bazı nedenlerden dolayı süre tanıdığımız toplumlar, istedikleri azap gelmeyince, bunu inkârlarına bir delil sayarlar. Azapları katımızdaki süreye kadar ertelenen toplumlar; "Azabın bize gelmesine engel olan nedir?" derler. İyi bilin ki, o azap başlarına geldiği gün, bir daha onlardan geri çevrilmez. Artık alay ettikleri şey kendilerini bütün gerçekliğiyle kuşatmış olur.

Onlardan azabı sayılı (belirli) bir süreye [*] kadar ertelesek, mutlaka “Onu(n gelmesini) engelleyen nedir?” derler. Dikkat edin! Kendilerine azap geldiği gün, bir daha onlardan uzaklaştırılacak değildir. [*] Alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşatmış (olacak)tır.

Burada ve Yûsuf 12:45’te geçen [ümmeh] kelimesi “süre, zaman” demektir Bu ifade azabın ebediliğini göstermektedir.

Yemin olsun! Eğer onlardan azabı bir süreye¹ kadar ertelesek, (bu defa da) kesinlikle: “Onu alıkoyan (sebep) nedir?” diyecekler. Şunu iyi bilin ki; o (azap) onlara geldiği gün (bir daha) asla geri çevrilmez ve alaya aldıkları o şey de onları, çepeçevre kuşatı(veri)r.

1 Ümmet kelimesi: topluluk (Kasas: 23), hayırlı adam (Nahl:120), din (Zuhruf: 22), zaman (Hûd: 8) ve anne anlamlarına gelir.

Ve ayrıca, onların (hak ettiği) azabı [tarafımızdan] belirlenmiş bir vakte kadar ertelesek ¹³ hemen şöyle derler: “Onun [hemen gerçekleşmesini] önleyen ne?” ¹⁴ Bilin ki, o Gün (o sözü geçen azap) onların başına geldiği zaman, onu kendilerinden uzak tutacak hiçbir güç olmayacak; ve alay edip durdukları şey onları kuşatıp bunaltacaktır. ¹⁵

13 Lafzen, “[Bizim tarafımızdan] belirlenmiş/hesap edilmiş bir vakte kadar”, yani, Kıyamet Günü’ne kadar: yukarıda 3. ayette Hz. Peygamber’e söyletile... Devamı..

Şayet onlardan o azabı belli bir süre ertelersek: – Onu engelleyen nedir, derler. İyi bilin ki o azap geldiği gün onu onlardan savuşturacak hiçbir güç olmayacak ve hafife aldıkları şey kendilerini çepeçevre kuşatacaktır. 16/61, 18/58- 59, 35/45

Ama eğer onların cezasını sayılı bir süreye[¹⁶⁹⁷] ertelesek, bu kez de “Onu tutan mı var?” derler. Bakın, o gün geldiğinde, onu onlardan savuşturacak hiçbir güç olmayacak; dahası, alaya aldıkları gerçek onları çepeçevre kuşatacak.[¹⁶⁹⁸]

[1697] Ummet teriminin anlamları arasında “süre, zaman” da bulunmaktadır (Krş: 12:45). Ne ki kelimenin ilk anlamı bu değildir. İlk anlamı göz önüne al... Devamı..

Andolsun ki biz o kafirlerden azabı belli bir süreye kadar erteleyecek olsak, bu kez onlar "O azabı engelleyen sebeb de ne? (Demek ki bize yapılan tehditler boş ve asılsız imiş)" derler. Haberiniz olsun ki, o azap başlarına geldiği gün asla geri çevrilecek (ertelenecek) değildir, alaya aldıkları o şey (o azap) onları çepeçevre kuşatacaktır.

Ve şayet onlardan azâbı sayılı bir ümmete ertelesek, derler ki "Onu(azabın gelmesini) tutan nedir?’’. İyi bilin ki, O başlarına geldiği gün, onlardan O geri çevrilmez ve alay ettikleri şey, kendilerini kuşatmış olur.

Ve andolsun ki, eğer onlardan azabı sayılı bir müddete kadar geri bırakacak olsak elbette diyeceklerdir ki: «Onu men eden nedir?» Haberiniz olsun ki, onlara geleceği gün, kendilerinden bertaraf edilecek değildir ve kendisiyle istihzâda bulundukları şey, onları ihata edecektir.

Şayet Biz kendilerine azap göndermeyi belirli bir zamana kadar ertelersek: “Bu azabı alıkoyan sebep nedir? ” derler. İyi bilin ki o azap başlarına geldiği gün, artık onlardan geriye çevrilmez ve alaya aldıkları o azap, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur. ”

Andolsun onlardan azabı sayılı bir ümmete (belli bir süreye) ertelesek, "Onu tut(up bize gelmesine engel ol)an nedir?" derler. İyi bilin ki, o (azab) başlarına geldiği gün, bir daha onlardan geri çevrilmez ve alay ettikleri şey, kendilerini kuşatmışolur.

Eğer onlardan, bir vakt-i merhûna kadar, 'azâbı te'hîr itsek (istihzâ ile) "Bu 'azâbı gelmekden ne men' itdi" dirler. Âgâh olun ki: O 'azâb kendilerine geldiği gün onları dört taraflarından ihâta ider.

Onlara vereceğimiz azabı belli bir süre ertelesek “Onu tutan ne ki?” derler. Şunu bilin ki azap geldiği gün onlardan savılacak değildir. Hafife aldıkları o şey başlarına gelecektir.

Şayet azabı onlardan sayılı bir süreye kadar ertelersek:-O'nu engelleyen nedir? derler. Dikkat edin. Alay ettikleri şey onlara geldiği gün; onlardan hiç ayrılmaz ve onları çepeçevre içine alır.

Onlara göndereceğimiz azabı belirli bir zamana erteleyecek olsak, bu defa da “Onu alıkoyan ne?” derler. Heyhat! Azap başlarına geldiği gün, bir daha asla geri çevrilecek değildir; artık alaya aldıkları şey kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.

Ve eğer onlardan azabı, belirlenmiş bir süreye kadar ertelesek, mutlaka şöyle diyeceklerdir: "Onu erteleyen de ne?" Gözünüzü açın, azap onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve alay edip durdukları şey, kendilerini sarmış olacaktır.

daħı eger girü ķoyavuz anlardan 'aźābı bir zamaña degin śaġışlanmış eyideler “ne nesene yıġar anı?” iy ol gün kim gele anlara degül girü döndürinilmiş anlardan! daħı indi anlara ol kim oldılar anı yanśularlar.

Daḫı eger te’ḫīr eylesevüz anlardan ‘aẕābı bir ṣayılmış vaḳta degin, ey‐dürler: Niçün te’ḫīr ider anı bilmiş oluñ ‘aẕāb geldükde anlara? Hergiz ḳaytarılmaz üstlerinden, daḫı vācib olur üstlerine ol nesne ki masḫaralıġaalurlardı.

Əgər onlara gələcək əzabı az bir müddət yubatsaq, sözsüz ki, (istehza ilə): “Bu əzabı gecikdirən (ona mane olan) nədir?” – deyəcəklər. Bilin ki, əzab onlara gələcəyi gün dəf olunmaz. Məsxərəyə qoyduqları əzab onları məhv edər.

And if We delay for them the doom until a reckoned time, they will surely say : What withholdeth it? Verily on the day when it cometh unto them, it cannot be averted from them, and that which they derided will surround them.

If We delay the penalty for them for a definite term, they are sure to say, "What keeps it back?"(1505) Ah! On the day it (actually) reaches them, nothing will turn it away from them, and they will be completely encircled by that which they used to mock at!

1505 As much as to say: "Oh! all this talk of punishment is nonsense. There is no such thing!"


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.