19 Nisan 2024 - 10 Şevval 1445 Cuma

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
A’râf Suresi 100. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satır Altı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Eve lem yehdi lilleżîne yeriśûne-l-arda min ba’di ehlihâ en lev neşâu esabnâhum biżunûbihim(c) venatbe’u ‘alâ kulûbihim fehum lâ yesme’ûn(e)

Oralarda yaşayanların helakinden sonra miraslarına konarak yurtlarını elde edenler, hala anlamazlar mı ki dilersek, suçları yüzünden onları da musibetlere uğratırız ve kalplerini mühürleriz de işitmezler.

(Bütün bunlar, önceki sahiplerinden ve) Sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanların (ibret alıp) hidayete (doğru yola) ulaşmalarına (hâlâ yeterli) sayılmaz mıydı? Eğer Biz dilemiş olsaydık bunlara da günahları nedeniyle bir bela dokundururduk; ve (köreltip mühürlediğimiz) kalplerine damgalar vururduk da onlar böylelikle (artık gerçekleri idrak edip) işitmeyenler olup kalırlardı.

Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara, hâlâ şu gerçek belli olmadı mı? Dilemiş olsaydık onları da, günahları yüzünden felakete uğratır ve kalpleri üzerine mühür basardık; böylece işitmez ve anlamaz duruma gelirlerdi.

Önceki sahiplerinin helâkinden sonra yeryüzüne vâris olanlara, yaşadıkları ülkelerin ibretlerle dolu tarihleri, kâfi derecede aydınlatıcı bilgiler vermedi mi? Eğer bizimsünnetimiz, düzenimizin yasaları içinde, irademizin tecellisine uygun olursa, onları da günahlarından dolayı musibetlere, belâlara uğratırdık. Biz onların kafalarını, kalplerini anlayışsız hale getiririz de, onlar bu tür bilgiler için duyma kabiliyetlerini bile kullanamazlar.

bk. Kur’ân-ı Kerim, 14/44-45; 19/98; 20/128; 22/45-46; 32/29.

Eski halkından sonra yeryüzüne varis olanlarca şu husus anlaşılmadı mı ki, biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibete uğratırdık ve kalplerine mühür vururduk da, artık bir şey duymazlardı.

(Bütün bunlar,) Sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanları doğruya erdirme(ye veya ortaya çıkarmaya yetme)z mi? Eğer biz dilemiş olsaydık onlara günahları nedeniyle bir musibet isabet ettirirdik; ve kalplerine damgalar vururduk da onlar böylelikle işitmeyenler olurlardı.

Yeryüzünün eski sahipleri azabla helâk olduktan sonra, yeryüzüne varis olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki, eğer biz dilemiş olsaydık, öncekiler gibi, bunlara da günahlarının cezasını verirdik. Fakat biz kalblerinin üzerlerini mühürleriz de, onlar, gerçeği işitmezler.

Oralarda yaşayanların yok olmasından sonra, yeryüzüne varis olanlara görünmedi mi (anlamadılar mı) ki; dilersek günahlarından dolayı onları da yakalarız. Ve kalplerini mühürleriz. İşte o zaman işitmez olurlar.

Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki, eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibete uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar gerçekleri işitmezler/anlamazlar.

İlk halkından sonra, yeryüzünü miras alanlarçin, belli değil mi ki, eğer biz isteseydik —günahları yüzünden— ceza verirdik, damgalardık gönüllerin, işitmez olurlardı

Önceki kuşakların (helâk oluşunun) arkasından yeryüzüne varis olanlar için (şu gerçek) hala ortaya çıkmadı mı ki: Eğer dileseydik kendi günahları yüzünden onları da mahvedebilirdik; hem de (hakikati) idrak etmesinler diye kalplerine mühür basarak!

Arzın sekenesinin vârisleri olanların nazarında sâbit olmadı mı ki biz ister isek ânları günâhlarından dolayı tecziye ideriz. Biz ânların kalblerini temhîr ideriz. Hiç bir şey duymazlar.

Sahiplerinden sonra yeryüzüne mirasçı olan kimselere hala şu açıkça anlaşılmadı mı ki Biz dileseydik onları da suçlarının cezasına uğratırdık. Kalblerini kapatıp mühürleriz de birşey duymazlar.

Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı ki, biz dileseydik onları da (öncekiler gibi) günahları yüzünden cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar hakkı işitmezler.

(Eski) sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı! Biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitemezler.

Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâla şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler.

Önceki nesillerin yerine yeryüzüne varis olanlara belli olmadı mı ki, eğer dilesek onları da günahlarıyla cezalandırarak kalplerini mühürleriz de işitemezler.

Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler.

Halâ irşad etmedimi o, eski sahiblerinden sonra bu Arza vâris olan kimseleri, şu hakıkat ki eğer dilemiş olsak onların da günahlarını başlarına çarpardık? Fakat kalblerinin üzerini tabı' eder mühürleriz de onlar hakkı işitmezler

(Önceki) sahiplerin (in helâkin) den sonra, yeryüzüne vâris olanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı ki, biz dileseydik onları da (öncekiler gibi) günahları yüzünden cezalandırırdık ve onların kalplerini (manen) mühürlerdik de onlar (hakikati idrak edip) işitemezlerdi (bile)

Önceki halklardan sonra yeryüzüne mirasçı olanların, doğru yolu bulmaları gerekmez miydi? Eğer biz dileseydik onları da suçlarından dolayı cezalandırırdık. Kalplerini mühürlerdik de duymaz olurlardı.

(Evvelki) saahiblerinden sonra yer yüzüne vâris olanlara haalâ şu (hakıykat) belli olmadı mı ki eğer biz dileseydik onları da günâhlarından dolayı musıybetlere uğratırdık. Biz onların kalbleri üzerine mühür basarız. Binâen'aleyh (hakıykatı) işitmezler.

(Eski) sâhiblerinden sonra yeryüzüne vâris olanları hâlâ (şu hakikat) yola getirmedi mi ki; eğer dileseydik, kendilerini günahları yüzünden musîbete uğratırdık. Hem(biz) onların kalblerini mühürleriz de onlar (nasîhati) işitmezler!

O kasaba halkının sakinlerinden sonra, onların topraklarına yerleşenler için, doğru yol gelmedi mi? Biz dileseydik yaptıkları günahlardan sonra onları hemen cezalandırırdık ve kalplerini doğrulara kapatırdık da (gelen mesajları) sözleri dinlemezlerdi.

Eski iyelerinden, yeryüzü kendilerine kalanlara şu gerçek belli olmadı mı ki eğer Biz dileseydik onları günahlarından dolayı çarpar, yüreklerini katılaştırırdık da onlar artık hiçbir şey duymaz olurlardı.

Evvelki ahalisinden sonra yeryüzünde ona vâris olanlara [³] dileseydik günahlarından dolayı onları bir musibete duçar edeceğimiz hususu belli olmadı mı? Biz onların kalplerine mühür basarız da onlar işitmez olurlar.

[3] Orada yerleşenlere, Mekke'lilere ve etrafındakilere.

O beldelerin halklarından sonra yeryüzüne mirasçı kıldıklarımıza şu yol göstermiyor mu? Eğer Biz isteseydik günahlarından dolayı onları musibete uğratırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar artık hiç işitemezler.

Sahiplerinden sonra yeryüzüne mirasçı olan kimseleri, hâlâ şu (gerçekler) hidayete erdirmedi mi ki eğer biz dilersek onları da günahları sebebiyle musibetlere uğratır ve kalplerini mühürleriz de artık bir şey duyamazlar.

Önceki nesillerin helâk oluşunun ardından bugün bu ülkelerde egemenlik sürenler şugerçeği hâlâ kavrayamadılar mı ki, şâyet dileseydik, işledikleri günahlar yüzünden pekâlâ onları da mahvedebilirdik! Yâhut kalplerini mühürlerdik de, değil hakîkate iman etmek, onu işitemezlerdi bile!

Günahları sebebiyle, dilersek onlara paylarını vermemiz, oranın ahâlisinden sonra Arz’a / Ülke’ye vâris olanları yola getirmedi mi?
Kalblerine mühür vururuz; artık işitmezler.

Atalarının yerini alacak olan yeni nesiller için bunların anlamı şudur: Biz istersek, sırf tedbirsizlik suçları yüzünden tüm halkı cezalandırabiliriz. Biz istersek, ferasetlerini sıfırlamak suretiyle bir toplumu duyarsız hale getirebiliriz...

Saptıklarından dolayı yok ettiğimiz topluluklardan sonra yeryüzünde yaşayanlar hala anlamadılar mı? Eğer dileseydik onları da inkârlarından dolayı cezalandırırdık. Düşünmüyorlar mı? Ne yazık ki hiç ders almıyorlar. Gerçeklerimize karşı kalplerini kapatıyorlar. Biz de onları bu haliyle kabul eder, kalplerindeki inkârı tasdik ederiz. Onlar kalbini kapalı tutarken açmayız. Bizim böyle bir tercihimiz yok. Onların kalpleri gerçeklerimize kapalıyken onlara hidayet edersek haksızlık etmiş oluruz. İsteriz ki insanlar gerçekleri kendi gözüyle görsün, kendi kalpleriyle tasdik etsinler. Böylece hiçbir zorlama olmadan gerçeklere sahip çıksınlar. Yanlışlardan ayrılsınlar. Unutmayın ki inanmak da, inanmamak da özgürlük içindedir. Rabbiniz inanana da inanmayana da baskı yapmaz. Sadece inanmak isteyenlerin yolunu açar. İnkâr edenlere başlarına gelecekleri açıklar.

Önceki sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanlara şu gerçek yol göstermedi mi: Dileseydik günahlarından dolayı onlara da (sıkıntılar) isabet ettirirdik. Kalplerini mühürleriz [*] de (gerçekleri) duyamazlar.

Yüce Allah hiç kimsenin kalbini haksız yere mühürlemez. İnançla ilgili bütün mühürlenmelerin nedeni inkâr, küfür ve haddi aşmadır.

Önceki sahiplerinden sonra bu topraklara yerleşenler, istersek kendilerini de günâhları sebebiyle helâk edeceğimizi ve onların rûhu bile duymadan kalplerini mühürleyeceğimizi hâlâ kavrayamadılar mı?

Öyleyse, önceki kuşakların izinden ⁸⁰ yeryüzüne varis olanlar için (şu gerçek) hâlâ ortaya çıkmadı mı, eğer dileseydik kendi günahları yüzünden onları [da] pekala çarpabilirdik; hem de [hakikati] işitmesinler diye kalplerine mühür basarak! ⁸¹

80 Lafzen, “kendi soylarının ardından”. “Yeryüzüne varis olan kimseler” ise halen yaşayan toplumlardır.81 Bkz. 2. sure, 7. not. Burada bir kere daha a... Devamı..

Şimdi oranın halkından sonra, o topraklarda hayat sürenler şunu anlamadılar mı? Eğer istersek önceki nesiller gibi kalplerini hakikate kapatan ve hakkı duymak istemeyenleri de günahlarından dolayı cezalandırırız. Ve 14/44- 45, 32/26

Artık önce gelip geçmiş (uygarlıkların) ardından yeryüzünün (medeniyet) mirasına konanlar için şu gerçek ortaya çıkmış olmuyor mu: Eğer istersek, günahları yüzünden onları da hedefe koyabiliriz; üstelik kalplerine mühür basarız da, onlar artık (gerçeği) işitmez olurlar.

(Helâke uğramış beldelerin) Sahiplerinden sonra o yerlere varis olanlar (Mekke ve civarı halkı) hâlâ ibret almazlar mı ki, eğer biz dileseydik onları da, günahlarından dolayı türlü belâlara uğratırdık ve (hepsinin) kalplerini mühürlerdik de, artık onlar (helâke uğramış ümmetlerin haberlerini bile) işitmez olurlardı. (Cenab-ı Hak öyle takdir buyurmadı.. çünkü içlerinden ilerde iman edenler olacaktı ve kıyamete dek sürecek Muhammed [s.a.s.] ümmeti doğacaktı.)

O kimselere hidayet vermedi mi ki o helak edilenlerden sonra onları o yere vâris kıldı. Eğer dileseydik onları günahları sebebiyle musibetlere uğratır ve kalblerini mühürlerdik hiç bir şey de işitmezlerdi.

Yere kadim ahalisinden sonra varis olacaklar için tebeyyün etmedi mi ki, eğer Biz dilemiş olsak onları da günahları sebebiyle musibetlere uğratırdık ve kalblerini mühürlerdik de artık onlar işitemezlerdi.

Önceki sahiplerinden sonra dünya mülküne vâris olanlar hâlâ şu gerçeği anlamadılar mı ki, eğer dilemiş olsaydık kendilerini de günahları sebebiyle musîbetlere uğratırdık? Fakat biz kalplerini mühürleriz de onlar işitmez, anlamaz hâle gelirler. [20, 128; 32, 29; 14, 44-45; 19, 98; 22-45-46]

(Geçmiştekilerin başlarına gelenler), sahiplerinden sonra şu toprağa varis olanları yola getirmedi mi (hala anlamadılar mı) ki biz dilesek, kendilerini de günahlarıyle cezalandırırız ve kalblerini mühürleriz, artık hiç işitmezler.

Ehlinden (helâklerinden) sonra arza vâris olanlara (geçenlerin ahvâli) eğer istesek onları da günâhlarının cezâsıyla mücâzât ideceğimize delâlet ve 'ibret olmadı mı? Onların kalbleri üzerine mühür urarız ki doğrı sözi 'ibret kulağıyla işitmezler.

Eski sahiplerinden sonra o yerlere mirasçı olanlar şunu göremediler mi ki zorlayıcı düzen kursaydık onları günahları yüzünden yakalardık ve kalpleri üzerinde yeni bir yapı oluştururduk. Artık onlar dinleyemezlerdi.

Oranın halkından sonra yeryüzüne varis olanlara belli olmadı mı? Ki eğer istersek günahlarıyla birlikte yakalarız, yok ederiz, Kalplerini de damgalarız da işitmezler.

Daha önceki ahalisinden sonra yeryüzüne vâris olanlara Allah şunu bildirmedi mi ki, Biz dilersek onları da günahları yüzünden felâketlere uğratırız? Fakat Biz onların kalplerini mühürlüyoruz da onlar işitmez oluyorlar.

Tüm bu olanlar, eski sahiplerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanlara şunu göstermedi mi: Dilersek onları günahları yüzünden belaya çarptırırız, kalpleri üzerine mühür basarız da artık söz dinleyemez olurlar.

daħı ŧoġru yol göstermedi mi anlara kim mįrāŝ aldılar yiri ķavmından śoñra kim eger dilesedük iredük anlara yazlıķlarından ötürü. daħı mühr uravuz göñülleri üzere pes anlar işitmeyeler.

Beyān olmadı mı ol kişilere ki mīrāẟ itdiler yiri ehlinden ṣoñra? Eger dilese‐y‐dük yitişdürürdük anlara günāhları cezāsını. Daḫı mühr urduḳ yürekleriüstine. Pes anlar işitmezler i‘tibār eylemezler.

Yer üzünün (qədim) sakinlərindən sonra ona varis olanlara (onların yerinə gələnlərə) aydın olmadımı ki, əgər Biz istəsəydik, onları da günahlarına görə müsibətlərə düçar edər, ürəklərini möhürləyərdik (düşüncə və təfəkkür qabiliyyətindən məhrum edərdik) və onlar da (öyüd-nəsihət) eşıtməzdilər?

Is it not an indication to those who inherit the land after its people (who thus reaped the consequence of evil doing) that, if We will, We can smite them for their sins and print upon their hearts so that they hear not?

To those who inherit the earth in succession to its (previous) possessors, is it not a guiding, (lesson) that, if We so willed, We could punish them (too) for their sins, and seal up their hearts so that they could not hear?(1069)

1069 The stories which have been related should give a warning to present and future generations which have inherited the land, the power, or the expe... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.