İrci’ ileyhim felene/tiyennehum bicunûdin lâkibele lehum bihâ velenuḣricennehum minhâ eżilleten vehum sâġirûn(e)
Dön, git onlara, öyle bir orduyla geleceğim ki karşı duramayacaklar ve oradan, horhakir bir halde çıkaracağım onları, aşağılık bir hale gelecek onlar.
(Ey elçi, artık) "Sen onlara (Yemen ve Habeşistan’daki Sebe’ halkına ve ‘San’a ülkesi’ sultanına geri) dön (ve şunları bildir:) Biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değildir ve biz onları oradan (horlanmış-aşağılanmış ve) küçük düşürülmüş (ve zillete uğratılmışlar) olarak sürüp çıkarmaya (kâdirizdir)."
Şimdi seni gönderenlere dön! Şüphesiz karşı duramayacakları bir orduyla, kendilerine geleceğiz ve onları küçük düşürülmüş olarak, o ülkeden mutlaka çıkaracağız!”
Elçiye:
“Hediyeleriyle onların, seni gönderenlerin yanına dön. Kendilerine asla karşı koyamayacakları, kurmaylar ve ordularla geliriz. Onları, kesinlikle hor ve hakir halde ülkelerinden çıkarırız.” dedi.
Sen onlara dön. Andolsun biz onlara karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş bir halde çıkarırız."
'Onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, karşı koymaları mümkün değil ve biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız.'
(Ey heyet reisi, hediyelerinle) dön o padişaha (Belkıs'a) ve kavmine... VAllahi, karşı gelemiyecekleri ordularla varırım da, oradan (Sebe'den) kendilerini zilletler içinde hor oldukları halde çıkarırım.”
Sen o kavme dön; onlara, karşı konulmaz askerlerle geleceğiz. Onları zelil ve esir ederek o memleketten çıkarırız.” dedi. (Elçi geri döndü.)
“Hediyeyi onlara geri götür; onlara asla karşı koyamayacakları bir ordu ile gelir, onları oradan hor ve hakir olarak çıkarırım.”
Hemen dön oraya, güçlerinin yetmediği ordularla varırım, aşağılatarak, horlatarak oradan çıkarırım onları !»
Sen (getirdiğin bu hediyeleri de al ve) onlara dön! (Ve onlara de ki; taşkınlıklarına devam ederlerse) Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla üzerlerine yürüyeceğiz ve hepsini aşağılık ve perişan bir hâlde oradan sürüp çıkaracağız!”
36, 37. Gönderdiği ilçi Süleymân’ın huzûrına geldiği vakit Süleymân didi ki: "Siz benim emvâlimi teksîr itmek mi istiyorsunuz? Allâh’ın bana virdiği, sizi müstağrak iylediği emvâlden hayırlıdır halbuki siz bu emvâli sa’âdet ’add idiyorsunuz. Sen hediyelerin ile seni gönderenlerin nezdine ’avdet it biz ânlara ordu ile hücûm ideceğiz mukâvemet idemiyeceklerdir memleketlerinden zelîl ve hakîr bir sûretde ihrâc ideceğiz"
36,37. Süleyman'a geldiklerinde: "Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara dön! And olsun ki, güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız" dedi.
“Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız.”
(Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki asla karşı koyamayacakları ordularla üzerlerine gelir, muhakkak surette onları yenilmiş ve küçük düşürülmüş olarak oradan çıkarırız!”
(Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamıyacakları ordularla gelir, onları muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!
"Onlara dön, (ve bildir ki) karşı konulamıyacak ordularla üzerlerine varacağız ve onları aşağılanmış ve küçültülmüş olarak oradan çıkartacağız."
"(Ey elçi) Onlara var (söyle); iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları, muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!"
Dön onlara, vallahi karşı gelemiyecekleri ordularla varırım da oradan kendilerini zilletler içinde hor, hakıyr oldukları halde çıkarırım
(Süleymân, gelen elçilerin reisine şöyle dedi:) “Sen (getirdiğin bu hediyeleri al ve) onlara dön! (Ve şu sözümü ilet: Şunu iyi bilsinler ki) onlara asla karşı koyamayacakları ordularla geliriz ve onları, hor ve hakir bir durumda oradan sürüp çıkarırız.”
“Onlara geri dön. Karşı koyamayacakları bir ordu ile gelir, onları yurtlarından hor ve aşağılanmış olarak çıkarırım.”
«Dön onlara. Andolsun önüne geçemeyecekleri ordularla onlara gelir, onları, hor ve hakîr oldukları halde, oradan çıkarırım».
“(Ey elçi!) Onlara dön; (eğer Müslüman kimseler olarak bana gelmezlerse) artık şübhesiz öyle ordularla onlara geliriz ki, onların buna karşı mukavemetleri yoktur. Ve kendilerini mutlaka zelîl ve küçük düşmüş kimseler olarak oradan çıkarırız.”
“Hediyelerinizle dönün. Bizde bundan sonra oraya onların karşı koyamayacağı ordularımızı göndereceğiz. Aşağılanmış ve horlanmış bir şekilde onları yurtlarından çıkaracağız” dedi.
Haydi sen onların yanına dön git. Eğer ordularımla üzerlerine yürüyecek olursam karşı duramazlar, alçalırlar, küçük düşerler, onları öylece yurtlarından çıkarıp atarım."
36, 37. Vaktaki elçi Süleyman/a hediyelerle vardı, Süleyman ona şöyle dedi: Bana malla mı muavenette bulunuyorsunuz? Tanrı/nın bana verdiği nimet size verdiği mallardan daha iyi ve kıymetlidir. Benim hediyeye ihtiyacım yoktur. Belki hediyenizle siz sevinirsiniz. Haydi hediyenle seni gönderenlerin tarafına dön. Onlar bize gelmezlerse biz üzerlerine takat getiremeyecekleri ordu ile varacağız. Kendilerini memleketlerinden rüsvay edip esir olarak çıkaracağız.
“Sen onlara/ülkene geri dön! Andolsun biz onlara asla karşı koyamayacakları bir orduyla gelir ve onları hor ve hakir bir vaziyette oradan/ülkelerinden sürüp çıkarırız” dedi.
“Sen onlara dön. Yemin olsun biz onlara, kendileri için karşı koymanın mümkün olmadığı bir orduyla geliriz ve biz onları oradan horlanıp aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız.”
“Getirdiğin bu hediyeleri al ve ülkene geri dön. Onlara de ki; eğer ilâhî hükümlere boyun eğmemekte ısrar ederlerse, asla karşı duramayacaklarımüthiş ordularla üzerlerine yürüyeceğiz ve hepsini aşağılık ve perişan bir hâlde oradan sürüp çıkaracağız!”
Süleyman’ın sahip olduğu baş döndürücü kudret ve zenginliği gören elçiler ülkelerine dönüp durumu kraliçeye bildirdiler ve böylesine kudretli bir orduyla asla baş edemeyeceklerini anlattılar. Bunun üzerine Belkıs, Süleyman’ın isteklerini görüşmek ve kendilerini dâvet ettiği dini öğrenmek üzere, Kudüs’e geleceğini bildirdi.
“Onlara dön! Karşı koyamayacakları ordular ile onlara geliriz.
Onları oradan zillet içinde çıkarırız; küçük düşmüş olurlar”.
Sen şimdi halkına dön. Karşı konamayacak bir orduyla gelirsem, onları rezil rüsvay ederek kentten sürer çıkarırım. "
Süleyman onlarla savaşmak istemiyordu. Çünkü savaşırsa kan dökülecekti. Onun için iyi bir şekilde korkutmak istiyor. Onları savaştan vazgeçirip barış içinde hükümdarlığına katmak istiyordu. Onun için bütün heybetiyle, en sert yüzüyle konuşmayı seçti. Belki o zaman korkar savaşmazlardı. "Kraliçenize dönün! Kraliçenize ve halkına deyin ki; ülkenize karşı koyamayacağınız ordularla gelirim! Onları savaşta yener perişan ederim! Mallarını canlarını alır, kalanlarını esir alarak hor ve hakir hale getiririm! Şerefli, makam sahiplerini, makamlarından şereflerinden eder, halkınızı ülkenizden sürüp çıkarırım!"
(Ey elçi)! Kavmine dön (onlara de ki): “Kendilerine asla karşı koyamayacakları orduyla geleceğiz; onları aşağılanmış bir şekilde hor ve değersiz olarak oradan çıkaracağız.” [*]
(Ve devamla): “(Ey elçiler!) Onlara (hediyelerinizle) geri gidin. Şunu iyi bilsinler ki onlara asla karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları rezil ve rüsva ederek oradan çıkarırız!” (dedi.)
“[Şimdi seni gönderenlere] dön! Çünkü, [Allah diyor ki:] Şüphesiz, karşı duramayacakları güçlerle onların üzerine yürüyecek ve onları, küçük düşürülmüş olarak ²⁹ [o ülkeden] mutlaka çıkaracağız!”
– Şimdi kavmine geri dön ve onlara, karşı koyamayacakları bir ordu ile üzerlerine gelmekte olduğumuzu ve aşağılanmış hor ve hakir bir şekilde onları yurtlarından sürüp çıkaracağımızı haber ver. 27/35
Seni (gönderenlere) dön ve (Allah’ın şu buyruğunu ilet): “Andolsun karşı konulmaz bir orduyla onların üzerine yürüyeceğiz ve elbette onları küçük düşürülmüş bir halde hor ve hakir olarak oradan çıkaracağız!”[³³¹³]
(Ey elçilerin reisi) "Onlara (hediyeleri ile) dön (ve onlara bildir ki, hak davetimi kabul etmedikleri takdirde) Andolsun ki; karşı koyamayacakları bir ordu ile gelir, onları perişan bir halde yurtlarından çıkartırım!" diyerek ilk uyarısını tekrarladı.
"Sen onlara dön. kesinlikle biz onların, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız. "
«Onlara dön, elbette onlara öyle ordular ile gelirim ki, onların bunlara karşı takatları yoktur. Ve elbette onları zelil ve onları hakîr (kuvvetten mahrum) kimseler oldukları halde oradan çıkarırım.»
“Sen dön ve onlara de ki: Biz onların üzerine, karşı koyamayacakları ordularla yürüyeceğiz. Onları yurtlarından mağlup ve zelil olarak çıkaracağız. ”
Sen, onlara dön (söyle): onlara, kendilerinin asla karşı koyamayacakları ordularla gelirim ve onları hor ve hakir bir durumda oradan sürüp çıkarırım."
"Geri gidiniz. (Mektûbundaki emrimi kabûl ile buraya gelmezlerse) şimdiye kadar misli görülmemiş bir 'askerle gelir onları memleketden zelîl ve hakîr olarak çıkarırım" didi.
Dön git; onlara öyle bir orduyla geleceğim ki, karşı koyma imkânları olmayacaktır. Onları, kesinlikle alçalmış olarak oradan çıkaracağım. Onlar küçüleceklerdir.”
Onlara dön. Karşı koyamayacakları bir ordu ile gelmekte olduğumuzu haber ver. Onları aşağılık bir halde, küçük düşürerek oradan çıkaracağız.
“Onlara dön ve şunu bildir: Karşı konulmaz ordularla onların üzerine geliriz ve onları hor ve hakir halde oradan çıkarırız.”
"Seni gönderenlere dön. Vallahi, karşı koyamayacakları ordularla üstlerine gelirim ve onları oradan, başları eğik, aşağılanmış bir halde sürer çıkarırım."
“dön anlardın yaña gelevüz anlara [203a] süler ile kim ŧaķati yoķdur anlaruñ aña daħı çıķaravuz anları andan ya'nį sebe ħorlar iken daħı anlar ħorlardur.”
Yā elçi, dön anlara. Biz anlara bir çeri iletür‐biz ki hīç anlaruñ ṭāḳati olmayaaña ḳarşu durmaġa. Daḫı anları ol ilden çıḳarur‐biz ḫorluġ‐ıla, ẕelīllig‐ileanları yesīr alup.
Durma, onların (Səba əhlinin) yanına qayıt! And olsun ki, (əgər müt’i olaraq yanıma gəlməsələr) gücləri çatmayacaq bir ordu ilə üstlərinə gedib onları öz yurdundan zəlil və xar vəziyyətdə çıxardarıq!”
Return unto them. We verily shall come unto them with hosts that they cannot resist, and we shall drive them out from thence with shame, and they will be abased.
"Go back to them, and be sure we shall come to them with such hosts as they will never be able to meet: We shall expel them from there in disgrace, and they will feel humbled (indeed)."
Designed by ÖFK En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir. |