26 Nisan 2024 - 17 Şevval 1445 Cuma

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
A’râf Suresi 149. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satır Altı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Velemmâ sukita fî eydîhim veraev ennehum kad dallû kâlû le-in lem yerhamnâ rabbunâ veyaġfir lenâ lenekûnenne mine-lḣâsirîn(e)

Adamakıllı nadim olup doğru yoldan sapıttıklarını görünce de Rabbimiz acımazsa bize ve yarlıgamazsa bizi mutlaka ziyankarlardan olacağız dediler.

Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürülüverince ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görüp (fark edince): "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" deyip (yalvarmaya giriştiler).

Yoldan çıktıklarını farkederek şiddetli bir pişmanlık içinde başları elleri arasına düşürüldü. Gerçekten sapmış olduklarını görüp, anlayınca: “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, elbette zarara uğrayanlardan oluruz” dediler.

İş işten geçip pişmanlıktan kıvranırlarken, başlarına buyruk davranarak, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ettiklerini gördüklerinde:
“Rabbimiz bize merhamet etmez, bizi koruma kalkanına almaz, bağışlamazsa, hüsrana uğrayanlardan oluruz" dediler.

bk. Kur’an-ı Kerim, 20/92-94.

Yaptıklarına pişman oldukları ve sapıklığa düştüklerini anladıkları zaman: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa zarar edenlerden oluruz" dediler.

Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: 'Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız' dediler.

Ne zaman ki,buzağıya taptıklarına kuvvetle pişman oldular ve kesin olarak sapmış bulunduklarını gördüler, şöyle dediler: “- Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa muhakkak biz, hüsranda kalanlardan olacağız.

Elleri böğürlerinde çaresiz kalıp doğru yoldan sapıtmış olduklarını gördüklerinde “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, şüphesiz zarar edenlerden oluruz.” dediler.

Pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce, dediler ki: “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız!”

Onlar pişman olarak saptıkların gördüler, dediler ki: «Tanrımız! Sen bize acımazsan, bizi bağışlamazsan, ziyan etmiş oluruz»

(Nihayet İsrailoğulları yaptıklarına) pişman olup kendilerinin gerçekten doğru yoldan sapmış olduklarını anlayınca dediler ki: “Rabbimiz bize merhamet etmezse ve bizi bağışlamazsa muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan oluruz.”

Bkz. 20/92-94

İ’tikâdlarının sakat oldığını anlayub da pişman oldukları vakit "Eğer rabbimiz bize merhamet itmez ve günâhlarımızı ’afv iylemez ise mahv olduk" didiler.

Elleri böğründe, çaresiz kalıp, kendilerinin sapıtmış olduklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, and olsun ki mahvoluruz" dediler.

İsrailoğulları (yaptıklarına) pişman olup, gerçekten sapmış olduklarını görünce, “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz” dediler.

Pişman olup kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını anlayınca da dediler ki: “Eğer rabbimiz, bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız!”

Pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız!

Yaptıklarına pişman olup sapmış olduklarını anlayınca da, "Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa kaybedenlerden oluruz," dediler.

Ne zaman ki, ellerine kırağı düşürüldü (yaptıklarına pişman oldular), o zaman sapıtmış olduklarını gördüler. "Yemin olsun ki; eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, muhakkak biz kötü akıbete düşenlerden olacağız." dediler.

Vaktâki ellerine kırağı düşürüldü ve cidden sapmış olduklarını gördüler, kasem olsun ki, dediler: eğer bize merhamet etmez de rabbımız, mağfiret buyurmazsa her halde husranda kalanlardan olacağız

Nihâyet akılları başına gelip de doğru yoldan sapmış olduklarını anladıklarında, pişmanlık içinde kıvranarak: “Şayet Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, şüphesiz biz ziyana uğrayanlardan oluruz” dediler.

Ne zaman ki akılları başlarına gelip gerçekten sapmış olduklarını görünce: “Eğer Rabb'imiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler.

Vaktaki (buzağıya tapmakdan) çok peşîman oldular ve kendilerinin muhakkak sapdıklarını gördüler: «Eğer Rabbimiz bize acımaz, bizi bağışlamazsa her halde en büyük ziyana uğrayanlardan olacağız» dediler.

Nihâyet (pişmanlık) ellerine düşürüldü (ve üzüntülerinden ellerini ısırır oldular)da, şübhesiz kendilerinin gerçekten saptıklarını görünce: “Yemîn olsun ki, eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bize mağfiret etmezse, muhakkak hüsrâna uğrayanlardan olacağız!” dediler.

Kendilerinin doğru yoldan saptıklarını fark edip (gördüklerinde), elleri kolları çaresizlik içinde düştüğünde, “Rabbimiz bize merhamet etmezse ve bizi bağışlamazsa, kendimize yazık etmiş olanlardan olacağız” dediler.

Yanıldıklarını anladılar, sapkınlıklarını gördüler. Dediler: "Eğer çalabımız bizi acımaz, bizi yarlıgamazsa besbelli ki bize yazık olacaktır."

Pişman olup saptıklarını görünce: «— * Şayet Rabbimiz, bizi bağışlamaz, bizi yarlıgamazsa biz mutlak ziyankârlardan oluruz» dediler.

Ne zaman ki elleri düşmüş vaziyette çaresiz kalıp/pişman olup, sapıtmış olduklarını anladıklarında, “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, andolsun ki zarara uğrayanlardan oluruz” dediler.

(Yanlışlıkları) Ellerine geçince ve sapıtmış olduklarını gördüklerinde, “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, şüphesiz hüsrana uğrayanlardan oluruz” dediler.

Nihâyet akılları başına gelip doğru yoldan sapmış olduklarını anladıklarında, pişmanlık içinde kıvranarak, “Eyvah bize! Eğer Rabb’imiz bizlere merhamet etmez ve bizleri bağışlamaz ise, kesinlikle kaybedenlerden olacağız!” diye feryat ettiler.

Pişman olduğunda ve onların sapmış olduklarını gördüğünde:
-“And olsun, rabbimiz bize acımadıysa ve bizi bağışlamadıysa elbette Hüsrana Düşenler’den oluruz!” dediler.

Elleri havada kalınca yanlış yaptıklarını anladılar: " Eğer Rabb'imiz bize merhamet edip bağışlamaz ise, gerçekten sonumuz geldi demektir " dediler.

Bazılarının aklı başına gelerek; “Biz hakikaten sapkınlar olduk!” dediler. Yaptıklarına pişman oldular. Dediler ki: “Eğer Rabbimiz bize acımaz, bizi bağışlamazsan mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız!”

(Başları) ellerine düşünce (pişman olup) saptıklarını görüp anladıklarında “Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa elbette kaybedenlerden olacağız!” demişlerdi.

Yaptıklarından dolayı gönüllerine pişmanlık düşünce de¹ kendilerinin sapıtmış olduklarını anladılar ve: “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa (işte o zaman) biz kesinlikle perişan oluruz.” dediler.

1 Arapçada; “ellerinin üzerine düşürülmek” istiâre, kinâye veya temsil yoluyla; “şiddetli pişmanlığı” ifâde eden bir tabirdir. Yani bu ifâde; bir insa... Devamı..

[sonradan] yoldan çıktıklarını fark ederek pişmanlık içinde ellerini dizlerine vurup da, ¹¹⁴ “Doğrusu, Rabbimiz acıyıp da bağışlamazsa, biz gerçekten ziyana uğramış kimselerden olacağız!” ¹¹⁵ deseler bile.

114 Lafzen, “ellerinin üzerine düşürüldüğü/bırakıldığı zaman” -derin bir pişmanlığı dile getiren deyimsel bir ifadedir bu, muhtemelen, duyulan şiddetl... Devamı..

Ne zaman ki pişmanlıktan elleri kolları dökülüp saptıklarını anladıklarında ‘Rabbimiz eğer bize merhamet etmezsen ve bizi bağışlamazsan büsbütün kaybedenlerden oluruz’ dediler. 2/186, 7/23, 27/11, 39/53

Pişmanlık içinde elleri kolları dökülüp de[¹²⁶²] sapmış olduklarının farkına varınca “Eğer Rabbimiz bize acıyıp da bizi bağışlamazsa, işte o zaman büsbütün kaybedenlerden olacağız!” diye dövündüler.

[1262] Lafzen: “Ellerindeki düşürülünce”. Bu bir deyimdir ve zımnî anlamı şudur: elleri bomboş kalıp umutları tükenince. Kurtubî “el”in “kalp”ten kina... Devamı..

(Fakat) Ne zaman ki, (Musa'nın uyarısıyle) kendilerinin gerçekten sapıtmış olduklarım görüp çok pişman oldular: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bağışlamazsa muhakkak ki, büyük ziyana uğrayacağız." dediler. (Rablerine sığındılar ve O'nun bağışlamasına nail oldular)

Ne zaman ki (pişmanlıklarından ötürü) başları elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını gödüklerinde, dediler ki: "Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsan, elbette ziyana uğrayanlardan oluruz!"

Vaktâ ki nedâmete düştüler ve kendilerinin hakikaten doğru yoldan çıkmış olduklarını gördüler. Dediler ki: «Eğer bize Rabbimiz merhamet etmezse ve bizi bağışlamazsa elbette büyük bir ziyana uğramışlardan olacağız.»

Ne vakit ki yaptıklarının saçmalığını anlayıp son derece pişman oldular ve saptıklarını gördüler, “Yemin olsun ki, dediler, eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi affetmezse, muhakkak her şeyimizi kaybedenlerden oluruz. ” [20, 92-94]

Ne zaman ki (pişmanlıklarından ötürü) başları elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını gör(üp anla)dılar, dediler ki: "Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, elbette ziyana uğrayanlardan oluruz!"

Vaktâ ki o buzağı ellerinden düşdi. O zamân dalâlete düşdüklerini gördiler ve "Eğer rabbimiz bize merhamet ve bizi 'afv ve mağfiret itmez ise ziyânkarlardan oluruz" didiler.

Başları önlerine eğdirilip saptıklarını gördüklerinde dediler ki “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa (durumumuzu düzeltmezse) tamamen kaybetmiş oluruz.”

Ellerindeki düşürüldüğü ve sapmış olduklarını gördükleri zaman: -Eğer Rabbimiz, bize acımazsa ve bizi bağışlamazsa mahvolanlardan oluruz, dediler.

Nihayet akılları başlarına gelip de sapıklık etmiş olduklarını anlayınca dediler ki: “Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, biz hüsrana düşenlerden oluruz.”

Başları avuçları arasına düşürülüp de sapmış olduklarını fark ettiklerinde şöyle yakardılar: "Rabbimiz bize merhamet etmez, bizi affetmezse mutlaka hüsrana düşenlerden olacağız."

daħı ol vaķt kim düşürinildi ellerine daħı gördiler kim bayıķ anlar azdılar eyittiler “eger raḥmet ķılmaz ise bize çalabumuz daħı yarlıġamaz ise bizi olavuz ziyānlulardan.”

Vaḳtī nedāmet eyleyüp ellerin dişlediler, gördiler ki özleri azmışlar. Eyitdi‐ler: Eger bize raḥmet eylemese Çalabumuz, daḫı yarlıġamasa günāhlarumuzı ziyānlulardan olur‐biz.

Elə ki (peşmançılıqdan başları) əlləri arasına düşdü və haqq yoldan azmış olduqlarını gördülər, (əməllərindən çox mə’yus olub) dedilər: “Əgər Rəbbimiz bizə rəhm etməsə və bizi bağışlamasa, mütləq ziyana uğrayanlardan olacağıq!”

And when they feared the consequences thereof and saw that they had gone astray, they said: Unless our Lord have mercy on us and forgive us, we verily are of the lost.

When they repented, and saw that they had erred, they said: "If our Lord have not mercy upon us and forgive us, we shall indeed be of those who perish."


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.