25 Nisan 2024 - 16 Şevval 1445 Perşembe

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL
Bakara Suresi 146. Ayet

Ayeti Dinle



Meal Ekle/Çıkar

Hepsini Göster/Gizle


Tercihinizin bir sonraki oturumda hatırlanması için giriş yapmalısınız.

Arapça Metin
Türkçe Transcript
Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Abdullah Parlıyan Meali
Ahmet Tekin Meali
Ahmet Varol Meali
Ali Bulaç Meali
Ali Fikri Yavuz Meali
Bahaeddin Sağlam Meali
Bayraktar Bayraklı Meali
Besim Atalay Meali (1965)
Cemal Külünkoğlu Meali
Cemil Said (1924)
Diyanet İşleri Meali (Eski)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
Diyanet Vakfı Meali
Edip Yüksel Meali
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Elmalılı Meali (Orijinal)
Emrah Demiryent Meali
Erhan Aktaş Meali
Hasan Basri Çantay Meali
Hayrat Neşriyat Meali
İlyas Yorulmaz Meali
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu
İsmail Hakkı İzmirli
İsmail Yakıt
Kadri Çelik Meali
Mahmut Kısa Meali
Mahmut Özdemir Meali
Mehmet Çakır Meali
Mehmet Çoban Meali
Mehmet Okuyan Meali
Mehmet Türk Meali
Muhammed Esed Meali
Mustafa Çavdar Meali
Mustafa İslamoğlu Meali
Orhan Kuntman Meali
Osman Fırat Meali
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Suat Yıldırım Meali
Süleyman Ateş Meali
Süleyman Tevfik (1927)
Süleymaniye Vakfı Meali
Şaban Piriş Meali
Ümit Şimşek Meali
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eski Anadolu Türkçesi
Satır Altı Meal (1534)
Bunyadov-Memmedeliyev
M. Pickthall (English)
Yusuf Ali (English)
Tercihinizin hatırlanması için
giriş yapmalısınız.

Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır.
 
 

Elleżîne âteynâhumu-lkitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum(s) ve-inne ferîkan minhum leyektumûne-lhakka vehum ya’lemûn(e)

Kendilerine kitap indirdiğimiz kimseler, Peygamberi, oğullarını tanır gibi tanırlar. Tanırlar ama gene de içlerinden bir kısmı bilebile gerçeği gizler.

Kendilerine kitap verdiklerimiz (Yahudi ve Hristiyan bilginleri), Onu (Kur’an’ı ve Resulüllah’ı) öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyıp bilirlerdi. (Hz. Peygamberin özelliklerini ve güzelliklerini kitaplarında okurlardı ve gelişini beklerlerdi.) Buna rağmen onlardan bir grup, bile bile (kasten ve) kesinlikle gerçeği gizlerlerdi.

Hani şu kendilerine kitap verdiklerimiz varya, O son peygamberi kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Ama buna rağmen, onların bir kısmı gerçeği bile bile örtbas ederler.

Kendilerine kutsal kitapları, Tevrat'ı, İncil'i verdiklerimiz onu, Muhammed'i, öz oğullarını bildikleri gibi, kitaplarında zikredilen özellikleri sebebiyle tanırlar. Böyle iken içlerinden bir kısmı bile bile hakikati, onun Hak Peygamber olduğunu gizliyorlar.

Kendilerine daha önce Kitab vermiş olduklarımız onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Yine de onlardan bir grup bile bile gerçeği gizlerler.

Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler.

Kendilerine kitap verdiklerimiz, Hazreti Peygamberi, öz oğullarını tanır gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir topluluk hak ve hakikatı bile bile gizlerler.

Kitap verilenler, çocuklarını tanıdıkları gibi onu (Peygamber’i veya Kâbeyi) tanırlar. (Onun hak olduğunu bilirler.) Onlardan bir grup bile bile hakkı gizlerler.

Kendilerine kitap verdiklerimiz, peygamberi, çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizler.

Kendi oğullarını tanıdıkları gibi, kitaplı olanlar, onu dahi tanırlar, onlardan bir bölük, bile bile hakkı gizlemektedir

Daha önce kendilerine Kitap verdiğimiz (Yahudi ve Hıristiyan bilginleri), onu kendi öz evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken, onlardan bazıları (kıskançlık ve bencillikleri yüzünden) hakikati bilerek örtbas ederler. 

Bkz. 2/76, 6/20

Ehl-i kitâb kendi çocuklarını nasıl tanırlar ise rasûli de, öylece tanırlar, lâkin ekserîsi bildikleri hakîkati ketm idiyorlar.

Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Onlardan bir takımı, doğrusu bile bile hakkı gizlerler.

Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler.[39]

Yahudiler ve Hıristiyanlar, Hz. Peygamber’e ait özellikleri kendi kutsal kitaplarında okuyageldiklerinden onu özellikleriyle çok iyi tanıyorlardı. Âye... Devamı..

Kendilerine kitap verdiklerimiz onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Yine de içlerinden bir grup bile bile gerçeği saklıyorlar.

Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir gurup bile bile gerçeği gizler.

 Yahudiler Tevrat’ta, hıristiyanlar da İncil’de âhir zaman peygamberinin vasıflarını gördüler, onun gelmesini beklediler; her nesil bunu kendinden son... Devamı..

Kendilerine kitap verdiklerimiz, bu gerçekleri çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar; ama yine de onlardan bir grup bile bile gerçeği gizler.

O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler.

O kendilerine kitab verdiğimiz ümmetlerin uleması onu -o Peygamberi- oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı hakkı bile bile ketmederler

Kendilerine kitap verdiklerimiz (Tevrât ve İncîl’de vasıflarını okuyup bildikleri için) onu (resûlümüz Muhammed’i) kendi (öz) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir grup bile bile hakkı gizlerler.

Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, O'nu¹ öz oğullarını bildikleri gibi bilirler. Buna rağmen içlerinden bir zümre, bile bile gerçeği gizlemektedir.

1- Mescid-i Haram\ı. Kabe\yi ve dayandığı geçmişini.

Kendilerine Kitab verdiklerimiz onu (o peygamberi) öz oğulları gibi tanırlar, öyle iken içlerinden bir güruh, kendileri bilib durdukları halde, yine mutlakaa Hakkı gizlerler.

Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu (o peygamberi) kendi oğullarını tanımakta oldukları gibi tanırlar.(1) Buna rağmen şübhesiz onlardan bir fırka, kendileri bile bile gerçekten hakkı gizlerler.

(1)Hz. Ömer (ra), yahudi âlimlerinden iken İslâm’la şereflenen Abdullah bin Selâm Hazretlerine bu âyet-i kerîme hakkında suâl ettiğinde o, cevâben şöy... Devamı..

Kendilerine kitap verdiklerimiz. Onu (Elçiyi) kendi öz çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Onlardan bir gurup, bildikleri halde hakkı gizlerler.

Bizim kendilerine Kitap verdiklerimiz onu kendi çocuklarını tanırcasına tanırlar. Bu böyle iken içlerinden bir takımı doğruyu bile bile gizlerler.

Kitap verdiğimiz kimseler kendi oğullarını tanıdıkları gibi O/nu da [¹] tanırlar. Onlardan bir gürûh hakkı, bile bile ketmederler.

[1] Nebî'yi veya tahvil i kıbleyi,

Kendilerine kitap verdiklerimiz onu/Kâbe’nin kıble olduğunu, kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.⁹⁶ Ama onlardan bir grup bile bile gerçeği gizlerler.

96 Onlar kendi oğullarını nasıl şüphesiz tanıyorlarsa Kâbe’nin de Müslümanların kıblesi olduğunu öyle tanırlar demektir.

Kendilerine kitab verdiklerimiz, onu (Peygamber'i) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Onlardan bir takımı, doğruyu bile bile gizlerler.

Kendilerine daha önce Kitap verdiklerimiz, yani Yahudi ve Hıristiyan bilginleri, kıblenin değiştirilmesine yönelik emrin Allah’tan geldiğini ve bu emre muhatap olan Muhammed (s)’in hak Peygamber olduğunu pekâlâ bilir, onu kendi öz evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar fakat yine de içlerinden bir kısmı, kıskançlık ve bencillikleri yüzünden gerçeği bile bile gizlerler.
Oysa inkârcılar ne derlerse desinler:

Kitap verdiğimiz kimseler onu, kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanıyorlar.
Onlardan bir takımı, elbette, bile bile Gerçeği saklıyorlar.

Aslında ehlikitap, Muhammed'i, kendi çocuklarını tanıdıkları kadar yakından tanırlar, ama yine de onlardan bir kısmı bile bile gerçeği söylemezler.

Daha önce kendilerine kitap verilenler Resulümüz Muhammed’i kendi oğulları gibi tanırlar. Çünkü onlara verdiğimiz kitaplarda Resullerin özelliği, kimliği, kişiliği, karakteri, söylemi, eylemi vardır. Böyle iken içlerinden bir takımı bilerek gerçeği gizler.

Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (kıbleyi) kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. [*] Şüphesiz ki onlardan bir grup, bilerek hakikati gizlemektedir.

Burada, kitap ehlinin kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanıyıp bildikleri şey, bağlam gereği “kıble” olmalıdır. Serbest bir okuma yani bağlam dışı b... Devamı..

Kendilerine kitap verdiklerimiz, o (Peygamberi) kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler.¹ Fakat onlardan bir bölümü, bu gerçeği bile bile gizlerler.

1 Tevrat’ta Hz. Musa’ya benzer bir Peygamberin gönderileceği anlatıldığı için, öteden beri kitap ehli gelecek olan son peygamberi (اَلنَّبِي) “En’nebi... Devamı..

Daha önce kendilerine vahiy verdiklerimiz, onu kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar: Ancak bilin ki, onların bazısı hakikati bile bile örtbas eder;

Kendilerine kitap verdiklerimiz bu gerçeği öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Bununla beraber onlardan bir kısmı hakkı bile bile gizlerler. 6/20, 2/42

Kendilerine vahiy emanet ettiklerimiz, bunu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onların çoğu, bildikleri hâlde ısrarla gerçeği gizlerler.[²⁹¹]

[291] Zımnen: Yahudiler Kâbe’nin İbrahim tarafından inşâ edildiğini ve yine onun kıblesi olduğunu çok iyi bilirler. İbn Abbas’a göre “hû” zamiri Beytu... Devamı..

Kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin alimleri; onu (Muhammed s.a.s.’i) öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar (Onun hak peygamber olduğunu bilirler, çünkü onlar Resulullah s.a.s.'ın özelliklerini kitaplarında okumuşlardır) buna rağmen içlerinden bir gurup bile bile gerçeği gizlerler. (Dünya saltanatları elden gitmesin diye onun hak davetini kabul etmezler.)

Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu (Kur’an’ı), oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar, ama yine de onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizlerler.

O kendilerine kitap verdiğimiz kimseler kendi oğullarını bildikleri gibi O'nu da bilirler. Fakat onlardan bir fırka, hiç şüphe yok ki, bilir oldukları halde hakkı ketmederler.

Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu (Muhammed'i) tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken, onlardan bir kısmı, bile bile gerçeği gizler.

Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar, ama yine de onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizlerler.

Kendilerine kitâb virdiklerimiz (Ehl-i Kitâb) Rasûl'i kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler. Ve onlardan bir fırka, hakkı, hak oldığını bildikleri halde ketm iderler [²]

[2] Bir gün 'Ömeru'l Fârûk 'Abdullah ibni Selâm'dan (Yâ ibn-i Selâm, bu âyet-i kerîmede beyân buyurulan bilgiyi bana ta'rîf it) diye sordukda 'Abdulla... Devamı..

Kendilerine Kitap verdiklerimiz bunu (Kâbe’nin tekrar kıble olacağını), kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler. Ama onların birtakımı bu gerçeği bile bile gizlerler.

Kendilerine kitap verdiklerimiz (Yahudi ve Hıristiyanlar) onu (Muhammed'i) öz oğulları gibi tanırlar. Bununla beraber onlardan bir kısmı bildikleri halde hakkı gizlerler.

Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu, kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.(62) Yine de onlardan bir zümre var ki, bile bile gerçeği gizler.

(62) Peygamberi, kitaplarında onun hakkında verilen haberler sebebiyle tanırlar; geleceği haber verilen Âhirzaman Peygamberinin o olduğunu çok iyi bil... Devamı..

Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Bununla birlikte, içlerinden bir zümre, bilip durdukları halde gerçeği gizliyorlar.

anlar kim virdük anlara kitāb, bilürler anı nite kim bilürler oġlanlaruñ. daħı bayıķ bir bölük anlardan, gizlerler ḥaķķı ya'nį muḥammed śıfatın anlar bilürlerken.

Ol kişiler kim kitāb virdük anlara, bilürler Muḥammed ḥaḳ peyġamberolġanı, yā ḳıble ḥaḳ olġanı, oġlanları bildükleri gibi. Daḫı bir ṭāyife anlar‐dan ḥaḳḳı gizlerler, anlar ḥaḳ olġanı bilürlerken.

Kitab (Tövrat və İncil) verdiyimiz şəxslər onu (Muhəmmədi) öz oğullarını tanıdıqları kimi tanıyırlar. (Buna baxmayaraq) onların bir qismi, şübhəsiz ki, həqiqəti bilə-bilə gizlədir.

Those unto whom We gave the Scripture recognize (this revelation) as they recognize their sons. But lo! a party of them knowingly conceal the truth.

The people of the Book know this as they know their own sons(151); but some of them conceal the truth which they themselves know.

151 The People of the Book should have known all this as well as "they knew their own sons," as their past traditions and teaching should have made th... Devamı..


Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.