18 Mayıs 2024 - 10 Zi'l-ka'de 1445 Cumartesi

ANA SAYFA | SURELER  | AYET KARŞILAŞTIRMA |KUR'AN'DA ARA! |FİHRİST | DOWNLOAD | MOBİL
Kullanıcı : Şifre :   Şifremi Unuttum    KAYDOL

Kur'an'ı Doğru Anlamanın Altyapısı ve Usulü

Ahmet TEKİN

Kur'an-ı Kerim ilâhi âlemden insanlık âlemine, gökten yeryüzüne inen, okunması ibadet olan, son ilâhi mükemmel kutsal kitaptır. Kur'an-ı Kerim'den önce inen kutsal kitapların bir kısmı ilga edilmiş, bir kısmı da Kur'an’ın bölümleri halinde yeniden te'yiden insanlığa vahy ile bildirilmiştir. Mükemmel olan, tam olan, eksiksiz olan Kur'an’dır. Kur'an'dan önceki kutsal kitaplar Kur'an’ın bir kısım hükümlerini ihtiva eder. O kitaplar sınırlı bir dönemde ve sınırlı bir bölgede, muayyen toplumların ihtiyaçlarını karşılamış; insanlığı Hz. Muhammed s.a.’in görevlendirileceği, Kur'an'ın indirileceği evrensel döneme hazırlamıştır. Kur'an'dan önceki kitaplarda helal alanlar dar, hükümler ağırdır. Kur'an ile bu hükümler hafifletilmiş, helâl alanlar genişletilmiş, haram alanlar daraltılmış, toplum düzenini sağlayan hükümler esnekleştirilmiş ve evrenselleştirilmiştir. Genel hükümler çoğaltılmış, özel ayrıntılı hükümlerin konulduğu alanlar daraltılmıştır. Allah Teâlâ sayısız peygamber ve farklı şeriatlarla insanlığın, belli alanların dışında genel kurallara göre kendi kurallarını koyacak, kendilerini yönetecek olgunluğunu sağladığı için, Hz. Muhammed s.a. ve ona indirilen Kur'an ile vahye ve peygamberliğe son noktayı koymuştur. İnanan inanmayan bütün insanlar Hz. Muhammed s.a.'e ümmet olmuş, inanan inanmayan bütün insanlar Kur'an'ın muhatabı olmuştur. Hz. Muhammed s.a. ve Kur'an ile önceki peygamberlerin ve önceki kitapların dönemi kapanmıştır.

İnanan kendisini geliştirmek, Allah katındaki derecesini artırmak, ilâhi rahmete ve lütfa mazhar olmak için Hz. Muhammed s.a.’i, sünnetini, Kur'an’ı anlamaya muhtaçtır. İnanmayan da kendisini kurtarmak, ilâhî rahmete ve lütfa kavuşmak için Hz. Muhammed s.a.’i, sünnetini, Kur'an’ı anlamak tek seçeneğidir. Hz. Muhammed s.a.'in hayata geçirdiği ilkelerin, sünnetinin, Kur'an'ın rehberliğinin dışında, ilâhi rahmete, ilâhi lütfa kavuşturacak, ikinci üçüncü bir yol yoktur. Hz. Muhammed s.a.’in, Kur'an ile getirdiği yolun dışındaki herkesin kurtuluşu, yolundan, sisteminden, mezhebinden uzaklaşıp arınarak, Kur'an ile öğretilen yola girmeleriyle mümkündür.

Bu gün Kur’an, Kur'an ile Hz. Muhammed s.a.'in sünneti ile bağları kopuk, şeklen Kur'an yolunda olanlarla, her geçen gün Kur'ana karşı açılan cepheyi genişleten azılı düşmanları ve sûreta mensupları arasında sıkıntılı bir zeminde ve zamanda varlığını korumaktadır. Kur'ana her türlü yaklaşımın mübah sayıldığı, samimi gözüken Kur'an ehlinin, Kur'an'ın azılı düşmanlarına hoşkişlik ettiği, lojistik sağladığı bir zeminde ve zamanda Kur'an'ı doğru anlamak daha büyük önem kazanmaktadır.

Kur'an, yakîn derecesinde kâmil imana sahip ehliyetli kimselere mânalarını açan bir kitaptır. Müsteşrik kafasıyla İsrâ sûresinin sonuna kadar Kur'an'ı İngilizceye tercüme eden M. Marmaduke Picktall, müslüman olunca, "Kur'an müsteşrik kafasıyla anlaşılmaz" diyerek yaptığı çalışmayı yırtıp yakmış, müslüman kafasıyla Kur'an'ı tercümeye baştan başlamıştır. Kur'an üzerinde çalışmaya başlayanda, ilmî yeterlilikle birlikte müslümanların meselelerinin kendisini sancılandıracak kadar coşkun bir imana sahip olması da gereklidir.

Kur'an üzerinde çalışan bir zatta birinci derecede aranacak olan hem kaynak metnin dilini, Arapçayı, hem de hedef metnin dilini iyi bilmesidir. Kaynak dilin Arapça'dan Arapça'ya lügatları, ansiklopedik lügatları kullanılmalıdır. Hedef dilde de müellif, kendi lügatini şahitlendirerek anlatabilecek bir seviye kazanmış olmalıdır. Arapçadaki sarf ve nahiv bilgisi ciddi medrese tahsili görenlerin seviyesini tutturabilmeli, hedef dildeki dilbilgisi kurallarına da en az kaynak dilin dilbilgisi kurallarına vakıf olduğu kadar vukuf kesbetmiş olmalıdır. Anlayışlar ve yorumlar, Arap dilinin imkânları ve sınırları içinde kalmalıdır. Kur'an'ın nüzulü döneminde Arapların dildeki temel anlayışlarıyla uyuşmalıdır.

Kur'an üzerinde çalışan kaynak ve hedef dilin belâgat kurallarını uygulamalı olarak iyi bilmelidir, ciddi metin tahlilleri tecrübesine sahip olmalıdır.

Kur'an üzerinde çalışan ciddi bir matematik ve mantık bilgisine ve bu bilgilerle meşbu bir kafaya sahip olmalı, tarihî, sosyolojik ve felsefî tahliller yapabilmeli, tabii ilimleri zorlanmadan anlayabilmelidir.

Kur'an'ın doğru anlaşılmasında en önemli alt yapılardan birisi sünnettir. Sünnet iyi bilinmeden Kur'an anlaşılmaz. Nüzul sebepleri, fakih sahabilerin anlayışı da sünnet bilgisi kadar önemlidir.

Doğrudan Kur'an ilmi olan kıraat ilmi de Kur'an'ın doğru anlaşılmasını ve mâna zenginliğini sağlayan ilimlerden biridir. İlgili âyetlerde ve ilgili kelimelerde bu ilmî veriler gözönünde bulundurulmalıdır.

Usul bilgisi (fıkıh, hadis ve tefsir usulü) Kur'an'ı doğru anlamın olmazsa olmaz şartlarından biridir. Fıkıh ve dinî ilimler de bu vadide bilinmesi, zaman zaman tazelenmesi gereken ilimlerdendir. Bunlarla irtibatlı olarak Kur'anda geçen ilimlerin, konuların terminolojilerine vakıf olmak ve bunları yazılı metinlerde kullanma seviyesinde tecrübe sahibi olmak gerekir. Kur'an'ı doğru anlamanın alt yapısını teşkil eden konulardan biri de, kaynak dilin şiir dilini iyi bilmek gereğidir. Kur'an-ı Kerim şiir değildir, şiirden üstün bir nesir olması hasebiyle şiir diline iyi vukuf büyük önemi haizdir.

Bugünkü teknik imkânlar, ilim adamının önüne sayısız imkânlar sermekle birlikte, Kur'an üzerinde çalışan için, henüz demir hafızlığın yerini tutacak bir imkan geliştirilmemiştir. Yürürken, araba kullanırken, otobüste giderken, yatakta yatarken, gözleri yumup dinlenirken bir âyetle meşgul olma sırasında kendiliğinden oluşan çağrışımlar sırasında hafızlığın sağladığı imkânı henüz sağlayacak bir alet geliştirilmemiştir. Ayrıca hafız bir zihnin, gelişmiş, remleri yüksek bilgisaraya benzer bir zihin olduğu unutulmamalıdır.

Kur'an üzerinde çalışan bir zat, iyi bir tercüme tecrübesine sahip olmalıdır. Hayatlarında analarına mektup yazmamış olanların, tercüme etme veya meal yapma adı altında, bildiği kırık dökük Arapça ve o seviyedeki Türkçe ile meal yazması, tefsir yazması mümkün değildir. Bu iş için tercüme tecrübesi de yetmemektedir. Bu işin ehli terminolojiye vâkıf üslup sahibi yazar seviyesinde olmaladır.

Kur'an üzerinde çalışan, Kur'an-ı Kerim'in nâzil olduğu dönemin veya o dönemin birikimlerinin tedvin edildiği dönemin diline, kültürüne ve tarihine vâkıf olmalıdır. Hatta, konumuz Kur'an üzerinde çalışma olduğuna göre, cahiliyye döneminin dili, kültürü, edebiyatı iyi bilinmelidir.

Kur'an üzerinde çalışma yapılırken altyapı teşkiline esas olmak üzere en az ona yakın özgün tefsir başından sonuna okunmalıdır. Bir veya iki Türkçe tefsirin dışında tefsirlerin tamamı Arapça yazılanlardan seçilmelidir. Arapça’daki okuma hızı Türkçe okuma hızına ve anlayışına yakın olmalıdır.

Kur'an üzerinde çalışma yapan, hadis lügatlarını yanından ayırmamalı en az üç ayrı hadis şerhinden faydalanmalıdır. Tefsirler ve hadis şerhlerindeki harcıâlem bilgilerin dışındaki dil ve kültür temeline dayalı orijinal bilgiler büyük bir Kur'an'ı Kerim üzerine işlenmelidir. Ayrıca en az iki ayrı ansiklopedik lügatta Kur'an kelimeleri taranmalı, harcıâlem bilgilerin dışındaki lügat bilgileri de büyük boy Kur'an’a işlenmelidir. Sadece Kur'an’a has lügatlar başucu kitabı olmalı, bunlar da tefsirler ve diğer lügatlarla kontrol edilerek kullanılmalıdır.

Vücuh ve nezâir kitapları da mutlaka gözden geçirilmeli, özgün mânalar, büyük boy Kur'an’a işlenmelidir.

Sarf ve nahiv tahlili yapan, farklı alternatifler sunan tefsirler ve Kur'an’daki edatların tahlillerini yapan "dirâsât" kitapları devamlı müracaat kitabı olarak kullanılmalıdır.

Kur'an-ı Kerim’deki deyimler tesbit edilmelidir. Bu tesbit hem Kur'an okuyarak, hem de, deyim lugatları taranarak, dile iyi vakıf müfessirlerin tefsirlerindeki anlayışlarıyla mukayese ve kontrol edilerek yapılmalıdır. Bir metni mânalandırmak, o metindeki kelimelerin lügattaki karşılıklarını istif etmek değildir. O metinden kastedileni, o metnin bağlamına uygun, akla mülayim gelen mânayı yakalamaktır. Bakara sûresinin 92. âyetini, "kalplerine buzağı içirildi" şeklinde mânalandıranlar, mantığı olmayan bir kelime istifi yapmışlardır. "Kalplerine buzağı putu sevgisi yerleştirildi" şeklinde anlamlandıranlar da, bağlamda kastedilen mânayı yakalamışlardır.

Hem ilim, hem dil, hem teknik alanlarda, ciddi bir uzman kadroyla gerekli durumlarda istişare ihmal edilmemelidir. Gerektiğinde şehirlerarası veya milletlerarası uzmanlarla fikir alışverişinde bulunulmalıdır.

Dillerin simetrik olmadığı hiç hatırdan çıkarılmamalıdır. Arapçayı, Türçe hızıyla okuyup anlayacak seviyeye gelmeyen, Kur'an'ı başkalarına anlatmak için değil, anlamak, öğrenmek için çalışmalıdır.

Kur'an’daki sûre, âyet, kelime mâna irtibatları, Kur'an'ın bütünlüğü ve mantığı kavranmadan öğrenme niyetinin dışında, kalem, kâğıt üzerinde işlememelidir. Fatiha sûresini Nâs sûresi kadar, Nâs sûresini Fatiha kadar, Kur'andaki bir sûreyi bütün sûreler kadar iyi bilmeyen, Kur'an'ın bir veya birkaç sûresine odaklanarak doğru neticeler alamaz, ciddi noksanlıktan kurtulamaz.

Kur'an-ı Kerim’deki kelimelere, Kur'an’da yüklenilen mânalar, sık sık kısa sürede hatimler yaparak tesbit edilmelidir. İslâm'ın doğuşuyla birlikte, Arapça kelimelere yeni mânalar yüklendiği, Arapça’nın zenginleştirildiği unutulmamalıdır.

Kur'andaki genel kayıtların, kaydın zikredilmediği veya kısmî zikredildiği yerlerde de kullanılacağı devamlı gözönünde bulundurulmalıdır. İnsanın meşietinin, ilâhi meşîetle sınırlılığı yalnızca insanın meşietinin geçtiği yerler içinde de dikkatten uzak tutulmamalıdır.

Harf-i cerlerin kelimelere kazandırdığı mânalar iyi tesbit edilmeli; harf-i cerlerin müteallaklarıyla (ilgili olduğu kelimelerle) irtibatları sağlanarak mânalandırılmalı; birden fazla müteallakı olan harf-i cerlerin (tenazu sanatı) başında bulunduğu kelimelerden doğan mânalar müteallakların her birinin mânaları içine dâhil edilmelidir.

Kur'an-ı Kerim’deki, aynı kökten türeyen benzer lafızlar veya müştaklarının tamamı biraraya getirilerek yerine göre hangi mânalarının tercih edileceği tesbit edilmelidir.

Teşbihlerde, cümlenin başına gelen teşbih edatının, cümle içinde ait olduğu kelime (müşebbehün bih) doğru ve mantıklı tesbit edilmelidir. Ayrıca müşebbehün bihin bir cümle veya birkaç cümleden müteşekkil cümleler gurubu olduğu durumlarda, edat-ı teşbih bir kelimeye hasredilerek kastedilen mâna fasit hale getirilmemelidir.

Kelimelere mâna tercihi yaparken Kur'an'ın bütünlüğüne dikkat edilmelidir.

Hz. Peygamber s.a.’in bir kısım âyetlerle ilgili yaptığı tefsirler, hadisler taranarak çıkarılmalıdır.

Çok iyi bildiğimizi zannetiğimiz, lügata bakma ihtiyacı dahi duymadığımız kelimelerle ilgili tekrar tekrar lügata bakmalı ve kelimeler irdelenmelidir. Kur'an'ın zorluğunun, kolay gözükmesinde olduğu unutulmamalıdır. Önceki tefsirlerde bulunan bilgilere, irdelenmeden gözü kapalı atıf yapılmamalıdır.

İçeriğinde gerekçeleri de mündemiç olan kelimeler, gerekçelerini de ifade eden mânalar tercih edilmeli veya gerekçeleri açıkca yazılmalıdır.

Mana verilirken şahısların ve muhatabın makamı dikkate alınarak mâna tercih edilmelidir.

Sıfat-mevsuf, sıla-mevsul irtibatları bozulmamalıdır. Cümlede yalnızca sıfatları kullanılan mevsuflar doğru takdir edilmelidir. Mevsulü mahzuf olan çoğul ismi mevsullere bağlamdaki yerlerine uygun tercihler yapılmalıdır.

Mübtelaları (özneleri), mefulleri (tümleçleri) veya herhangi bir ögesi mahzuf olan cümlelerde, bağlama göre mahzufu doğru takdir etmelidir. Bu takdir, ya Kur'an içinden alınmalı veya Kur'an'ın bütünlüğüne uygun olmalıdır.

Kur'an’daki gerekçe veya nihaî hüküm cümleleri, kendisinden önceki kelimenin veya cümlenin içeriğini tesbite ışık tutmaktadır. Cümlelere mâna verirken bu irtibat gözden uzak tutulmamalıdır.

Kur'an-ı Kerim’deki zamirler ya mezkûra, ya melhuza râcidir. Ayrıca zamirin cinsi, râci olduğu kelimenin, özellikle tekili-çoğulu, müzekkeri-müennesi aynı olan kelimenin tekil mi, çoğul mu, müzekker mi, müennis mi anlaşılması gerektiğini ortaya çıkarır. Zamirlere dikkat edilmelidir.

Aynı âyet içinde tesniyeden çoğula geçilerek hüküm bina edilmesinin maksadı iyi anlaşılmalı, cümle bu anlayışa göre kurulmalıdır.

Kur'an'ın bütünlüğü dikkate alınarak, âyetlerdeki duraklar irdelenmeli ona göre mâna verilmelidir. Verilen mananın hem geçmişte hem bu gün vakıa ile irtibatı gözönünde bulundurulmalıdır.

Kur'an-ı Kerim’deki, geçmiş kitaplar ve geçmiş peygamberlerle ilgili ifadelerde nesh, tadil ve ilga dikkate alınmalıdır.

Kur'an-ı Kerimdeki zaman kipleri, iyi irdelenmeli, geçmişte vuku bulanlar, bu gün gerçekleşen hadiselermiş gibi mânalandırılmamalı, te'kid için kullanılan kiplerle, zamanı belirtmek için kullanılanlar, hâle ve geleceğe şâmil olanlar birbirinden ayırt edilmelidir.

“Kâne”lerle birlikte kullanılan muz rîlerin alışkanlığı ve devamlılığı ifade ettiği gözönünde bulundurulmalıdır.

Nâkıs fiillerin tam fiil olarak kullanıldığı yerler tesbit edilmelidir.

Genel ifadeler, önceki âyetlerle, veya Kur'an'ın herhangi bir âyetiyle irtibatına bakılarak özel ifadeler haline getirilebilmelidir. 57/28’deki iman edenlerin, 57/27’deki özel bir gurubu ifade eden iman edenler mânasında olduğu dikkate alınmalıdır.

Tavsiye, emir ve hükümle, uygulamanın birlikte kastedildiği kelimeler doğru mânalandırılmalıdır (meselâ, Bakara, 2/270).

Kur'an'ın az sözle çok mâna ifade ettiği, vecizliği devamlı gözönünde tutulmalıdır.

Kur'andaki farklı kelimelerin, farklı kullanılma sebepleri dikkate alınarak her kelimeye farklı karşılıklar bulunmalı, hepsine tek kelimiyle aynı karşılık vermekten kaçınılmalıdır. Takvâ, ihsan birr kelimelerine erdem karşılığı verilmemelidir.

Kur'andaki kelimeler seçilerek tesbit edilmiş kelimelerdir. Kelimelerin içerikleri iyi tesbit edilmelidir.

Âyetlerde, öne ve sona alınarak mânalandırılması gereken kelimeler gözden kaçmamalıdır. Bunlar takdim tehirli cümlelerden ayırt edilmelidir. mânalandırma, cümle yapılarına uygun olmalıdır.

Çok mânalı kalıp halindeki ifadelere, yerine göre uygun mânalar verilmelidir.

Farklı bablardan mastar olabilen aynı kelimeye, yerine göre ya doğru mâna tercih edilmeli veya her iki babtaki mânası da kullanılmalıdır.

Mastarların, kendi mânalarıyla birlikte, ismi fâil ve ismi meful mânasına da kullanılabileceği, başına lam-ı tarif gelince çoğul olarak da anlaşılabileceği gözönünde bulundurulmalıdır.

Bir kelimeye veya bir cümleye verilen bir mâna, cümleden anlaşılan diğer mânalardan müstağni kılıyorsa tek mâna ile yetinilebilir. Ama müstağni kılmıyorsa, diğer manalar da cümleye konulmalıdır. Hatta bir kelimedeki hakikat ile mecaz mânanın birlikte kullanılması halinde mâna tamamlanıyorsa, hakikat ile mecaz mâna birlikte verilmelidir.

Kalp, fuâd ve lübbün, akıl-kalp, akıl-gönül, akıl-vicdan mânaları gözönünde bulundurularak, bu kelimelerin geçtiği âyetlere dikkat edilmelidir.

Tekili, çoğulu, müzekkeri, müennesi aynı olan kelimelere, kelimenin geçtiği bağlamı ve Kur'an'ın bütünlüğü dikkate alınarak mâna tercihi yapılmalıdır.

Âbid ve hak benzeri zıt mânaları mündemiç kelimelere, ya bağlama göre doğru tercih yapılmalı veya birbirine zıt iki mâna birlikte kullanılmalıdır.

Şart edatlarının, kendilerinden önceki cümlenin veya kelimenin içerdiği durumu tebdil ve tağyir ettiği devamlı gözönünde bulundurulmalıdır.

Fâ-i takibiyyeden önce bir ara cümlenin varolduğu veya olmadığı yerler iyice tesbit edilmelidir.

İsmi işaretleri genel kalıplarla anlamlandırma yerine, metinde veya hayatta işaret ettiği yerler açılarak belirgin bir şekilde gösterilmelidir.

Kur'an’da birden fazla mânası olan kelimelere mâna tercihi yapılırken Hz. Peygamber s.a.’in hayatındaki icraat gözönüne alınmalıdır.

Kur'an'ın bütünlüğü içinde, kelimeler ve âyetlerarası irtibatlar, Kur'an’da kelimelere yüklenilen mânalar ve âyetlerin âyetlerle tefsiri, Kur'an'ı doğru anlamada en önemli hususlardır. Bir önceki âyetle bir sonraki âyetin irtibatı açıkça gösterilmelidir.

Atıflarda, mâtufun aleyh doğru değerlendirilmelidir.

Sûrelerin veya âyetlerin Mekke'de ve Medine'de nüzulleri Kur’an'ı anlamada bir ölçü olmakla birlikte, bazı hükümlerin Medine'de uygulamaya geçirilmesi sebebiyle âyetlerin Medine'de indiği esas alınarak âyetlere mâna verilmemelidir. Âyet Mekke'de inmiş olmakla birlikte imkân ve şartlar Mekke'de uygulama alanı bulamamış olabilir. Hz. Peygamber s.a. kendisinden 2-3 yıl önce Medine'ye hicret eden Muzâb G. Nmeyr r.a.’e Cuma namazı kıldırması ile ilgili talimat yazmıştır. Kendisi Mekke'de Cuma namazı kıldırma imkânı bulamamıştır.

Bir ismin başındaki lâm-ı tarifin marifelik veya kemal yahut çoğul ifadesi için mi kullanıldığı iyi tesbit edilmelidir.

Sıfat alan nekrelerin marifelik kazandığı gözden uzak tutulmamalıdır.

Birden fazla kelimeyle karşılanabilecek ifadelerde seçilen kelimelerin seçiliş maksadı tahlil edilerek daha anlaşılır bir mâna elde etmek mümkündür.

Fiillerin kullanıldığı bablarda ortaya çıkan mânaları metne geçirilerek anlam zenginliği sağlanmalıdır.

Müteradif gibi görülen ve kullanılan kelimeler arasında mutlaka bir mâna farklılığı olacağı hesap edilerek irdelenmeli, uygun mânalar bulunmalıdır.

Kur'an’da zaid hiçbir şeyin, zaid noktanın virgülün dahi olmayacağı düşüncesinden hareketle, bazı müfessirlerin zâid dediği şeyler üzerinde çalışılmalı, kafa yorulmalıdır.

Cümlenin başında kullanılmak mecburiyetinde olan soru edatlarının, cümlenin içindeki hangi kelimeyle irtibatlı olduğu iyi tesbit edilmelidir.

Kur'an’daki ahkâmın hem ferdî hukuku, hem de kamu hukukunu ilgilendirdiği devamlı gözönünde bulundurulmalı, âyetlerdeki mâna zenginliği ilâhi kelâmın üstünlüğü ortaya konmalıdır.

Kelimeler Kur'an’a konuluş maksatlarıyla birlikte anlaşılmalıdır.

Kelimelerin, birlikte kullanıldığı kelimelerle farklı manalar kazandığı gözönünde bulundurulmalıdır.

Muayyen konularla ilgili kısa sürede sık sık hatimler yapılarak ilgili konular, yeni mânalar doğrudan Kur'an’da aranmalıdır.

Hal cümleleri mutlaka tesbit edilmeli, ana cümle ile birlikte mânalandırılmalıdır. Hal cümlelerine ayrı mâna vermek, her iki cümlede de mâna zenginliğinin kaybolmasına sebep olur.

İki meful alabilen fiillerle kurulan cümlelerde, meful ile zarfın karışmasına meydan verilmemelidir.

Cümlelerin başında ve KAD 17/12 ortasında kullanılan vavların, müste'nefe vavı mı, hal vavı mı, atıf edatı mı olduğu iyi tesbit edilmelidir.

Hem lâzım-geçişsiz, hem müteaddi-geçişli olarak kullanılan fiilerdeki mâna tercihi bağlama göre doğru yapılmalıdır.

İstisna edatı ile müsbete dönen menfi cümleler parçalanmadan mânalandırılmalıdır.

İstisna-i muttasıl ile istisna-i münkatı ayırımı doğru yapılmalıdır.

Müteşabih kelimelerdeki yerine göre anlama dikkat edilmelidir.

Kur'an'ın mantığından, Kur'an ile meşguliyetten zihin hiç ayrılmamalıdır. Kur'an üzerinde çalışan, yalnızca Kur'an'ı ilgilendiren konularla ilgilenmelidir. Zamanını tamamen buna hasretmelidir.

Bir lâm-ı tarif takısının kelimeye ve cümleye kazandıracağı anlam devamlı gözönünde bulundurulmalıdır. KAD 3/37.

Mefûlü mutlakların cümleye, hükme sağladığı te'kit hedef dilin özelliklerine göre anlamlandırılmaladır.

Bir cümlede, kelimeleri sıralama mantığının, cümleye yeni bir mâna kazandıracağı unutulmamalıdır. KAD 24/56

Mükâfat ve cezayı mutazammın cümlelerde müşterek olarak kullanılan kelimeler, cümlenin içeriğine uygun mânalandırılmalıdır.

Kelimelerde ilk aklan gelen karşılıklar yerine, o kelimedeki mündemiç mânalar içinden maksada uygun karşılıklar tercih edilmelidir.

Kaynak dilde ve hedef dilde müştereken kullanılan aynı kelimelerin, kaynak dildeki kullanılışına göre hedef dilde mânalandırılmalıdır.

Kur'an’daki edatlara doğru tercihler, Kur'an'ın bütünlüğüne uygun tercihler yapılmalıdır. KAD 28/68

Kur'an, içinde geçen konuların çağdaş terimleriyle anlamlandırılmalı, İslâmî terimler gözardı edilmeden terim birliği sağlanmalı, terimlerle oynanarak, müslümanın geçmişle irtibatı kesilmemelidir.

Kur'andaki sayısal ifadelerin kullanılış maksatları doğru tesbit edilmelidir.

Hedef dildeki kelimelerin kullanılışına, çağrıştırdığı mânalara, metin içinde taşıdığı misyona çok dikkat edilmelidir. Nasîr, yardım eden olarak da kullanılabilir, yardımcı olarak da kullanılabilir. Yardım edenle yardımcı arasındaki fark görülerek Kur'an’daki kullanışlarında yardım eden tercih edilmelidir.

Bunlar kadar önemli olan bir husus da Kur'an üzerinde çalışan her gün bu çalışmaya gusul ve zikirle yani maddi manevi temizlikle başlamalıdır.

Kur'an üzerinde çalışan, her türlü anlayışını ve tesbitini kâğıda geçirmeli, zorlayan konuları zamana bırakarak zihnin çözüm bulmasına imkân tanımalı veya istişarelerle çözerek yanlışlarını ayıklamalıdır.

Kur'an, üzerinde çalışmayı düşünen, Kur'an’a kendi düşünceleri söyletmek üzere peşin hükümle yaklaşmamalıdır.

 

Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir.